(Mayıs 2019)
John Berger'i 2017 yılında kaybetmiştik. Bir süre sonra onun dergilerde, konferanslarda ve başka alanlarda çıkan yazıları bir araya getirilerek "Portreler" kitabı yayınlanmıştı. Açıkcası kitaplarının neredeyse tamamını okuduğum için daha önceden bildiğim metinlerle karşılaşacağımı sanmıştım. Ancak öyle olmadı ve daha önce bilmediğim yazılarıyla karşılaştım. Tabi daha önceden bildiğim bazı konulara da değiniliyorsa da bende bir "temcit pilavı" olmak durumu göstermedi. O kalın kitap bitmişti, bir de baktım ki, onun devamı olan "Manzaralar" çıkıverdi. Tabi onu da aldım ama hemen okumamıştım ve iki ay önce karantina günleri bu fırsattır dedim ve başladım. Öyle keyifli okudum ki, içimden bir yeni kitap daha olsa diye geçirdim. Bu yeni kitaptaki yazılardan bir kısmı Berger"in BBC televizyonuna hazırladığı belgeselden de alıntıları taşıyor. Tam bunu öğrenmiş ve kitabı bitirmiştim ki mail kutuma bir mesaj gelecekti. Gönderen usta davulcu dostum Alpay Şalt'tı ve şöyle diyordu: "John Berger’in BBC için hazırlayıp sunduğu, 1972 yapımı ‘Görme Biçimleri’ belgeseli (Türkçe Altyazılı) yayınlanıyor." yazıp, bana bir de linkini gönderiyordu. Alpay'ın yaptığı bu sürpriz ile bir nevi yeni bir Berger kitabına da başlıyor olacaktım.
John Berger bir sanat eleştirmeni ama köken olarak sanat tarihçi değil ressam. Bu nedenle de resmin sorunlarını iyi yansıtıyor. Onun ufkumu açan kitabı "Görme Biçimleri"nde sanat yapıtı üzerinden direkt yaklaşımla incelemesini çok sevdim. Bu yüzden de sadece plastik sanatlar (resim, heykel) değil, fotoğraf, karikatür, afiş, haber görseli hatta en sıradan bir görsel üzerine bir çok şeyin incelenebileceği fikrine vardım. Haddim olmasa da onun kitabının ismi olan "Görme Biçimleri"ni alarak kendi penceremden bir bakış açısı oluşturdum.
John Berger'in ressamlıktan gelen bir sanat eleştirmeni olduğunu belirtmiştim ama onun senaryo yazarı, romancı, belgeselci, araştırmacı olduğunu da belirtmeliyim. Sosyalist dünya görüşüne de sahip olan yazar sanatı incelerken tarih, sınıfsal açı ve toplum üzerine de pencereler açıyor.
Kitabı yayına hazırlayan Tom Overton kitabın önsözünde, "Bazen bir manzara orada yaşayanların hayatları için bir dekordan ziyade ardında mücadelelerinin , başarılarının ve kazalarının vuku bulduğu bir perde gibidir. Orada yaşayanlarla birlikte perdenin ardında olanlar için köşe taşları artık yalnızca coğrafi değildir, aynı zamanda biyografik ve kişiseldir." Bu giriş yazısından sonra kitabın kapağına baktığınızda bir manzara ile karşılaşırsınız. Bu size pastoral hatta sıradan bir manzara etkisi verir, oysa bu Thomas Gainsborough'ın "Bay ve Bayan Andrews" isimli tablosunun detayıdır. Hatta bir detaydan ziyade resmi iki eşit parçaya bölerek sol yanını kitaba kapak yapmışlardır. Oysa resme tümüyle baktığınızda Overton'un yukarda yaptığı tanımla yüz yüze gelirsiniz. Bu tablonun sağ bölümünde Andrews çifti arzı endam eder ve mülkleri olan araziyle birlikte resmedilmek isterler ve siz oraya izinsiz giremezsiniz. Vakti zamanında John Berger'in "Görme Biçimleri" BBC 'ye belgesel program olarak çekilirken yönetmen Mike Dibb resimdeki ağacın üzerine "Trespassers Keep Out" yani "Girmek Yasaktır" tabelası koyarak Berger'in argümanına vurgu yapmış. Aslında bu resme tümüyle baktığınızda o tabela olmasa da Andrews çifti size "Hop nereye" der gibidir.
İşte kitabın kapağından başlayarak girişte görme biçimlerinin sanat yapıtını özne olarak alıp, keşifli yolculuğuna giriyorsunuz.
İlk kitap "Portreler"den sonra çıkan "Manzaralar" iki bölümde oluşuyor. Birinci bölüm olan "Haritaları Yeniden Çizmek", Krakow'dan başlıyor. Oradan Danimarkalı İşçi Oyuncularla Berthold Brecht'e gidiliyor. Haritalarda Marquez, James Joyce, Rosa Luxemburg ve nice yazar yerini alıyor.
Bu ilk bölümde John Berger, "Ressamlığın ve Heykeltıraşlığın Temeli Çizimdir" ana başlığında da bir yazıyı kaleme almış. Bununla da kalmayarak "Kağıt Kalem Alıp Çizmek" diye bir iletişim yolunu da anlatmış. Dilini bilmediğiniz bir insanla çizerek anlaşmak hatta sohbet edebilmek. Bunu ben bu kitapta ilk defa okumuş olsam da yıllar önce ilk kez yurtdışına çıktığımda uyguladım bile. 1989 yılı falandı ve usta romancımız Latife Tekin'le tanışmıştım. Latife bana ülkemize konuk olarak gelen bir yazarla İngilizce bilmediği halde çizgi ile saatlerce konuşup, sohbet ettiklerini anlatmıştı. Üstelik bana iyi resim yapamadığını da belirtmişti ve buna rağmen çizerek konuşulabileceğini anlatmıştı. Sonraları ilk kez Paris'e gittiğimde tek kelime Fransızca bilmeden dolaşabilmiştim. Yani Latife bana bir yabancı dil öğretmişti.
Latife Tekin'in o gün anlattığı ülkemize konuk olarak gelen yabancı yazarın ismi John Berger'di ve "Manzaralar" kitabında "Kağıt Kalem Alıp Çizmek" yazısında bu olay anlatılıyordu.
Manzaralar" kitabının ikinci bölümü "Arazi" ismini taşıyor. Rönesans'tan Kübizm'e sanat akımlarının işlendiği bu bölümde "Sovyet Estetiği" konusu benim için dikkat çekiciydi. Bir sosyalist devrim deneyiminin sanata bakışı hatası ve sevabıyla veriliyordu.
"Manzaralar" John Berger'in sanat üzerine yazılarından oluşan harika bir kitap, ama her zaman olduğu gibi sanat yapıtını esas alan görme biçimleri.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder