“Zıkkımın Kökü” – Muzaffer İzgü (Roman)
Uzun bir aradan sonra tekrar
merhaba.
Bu hafta 1933 yıllarının Adana’sında
başlayan bir yaşamın 40’lı ve
50’lili
yıllardaki çocukluk, ilk gençlik öykülerini
anlatan bir kitap var.
Muzaffer
İzgü’nün kendi hayatından
bölümleri sunduğu romanı
“Zıkkımın Kökü” bu hafta sonu Blues
Perişan Kütüphanesi'ne onsekizinci
kitap katkımız olacak.
“Zıkkımın Kökü” bu hafta sonu Blues
Perişan Kütüphanesi'ne onsekizinci
kitap katkımız olacak.
Muzaffer İzgü’nün ilk okuduğum
kitabı hatırladığım kadarıyla “Ortadireği Yıkan Ayı” idi. Üzerinden öyle bir
zaman geçti ki, hiç sormayın. O kitaptan hatırladığım, beni pek sarmadığıydı.
Dört yıl önce elime geçen kitaplarından bir kaçını bulup okuyacaktım ve
geçmişteki o yargım için çok haksızlık ettiğimi düşünecektim. Çünkü İzgü’nün
hem iyi bir mizahi yaklaşımı hem de kendisine özgü bir anlatımı vardı.
Yıllar sonra İzgü hakkında
bakışım değisse de çok fazla açlığını çektiğim bir yazar olmayacaktı. Ancak bir
hafta önce sahaftan iki tane O Henry kitabı bulup, “amaney” nidalarıyla
atılmıştım ki o heyecanla Muzaffer İzgü’nün de bir kitabını alacaktım. Eve
geldiğimde kitapları şöyle bir karıştırırken İzgü’nün kitabı ne anlatıyor diye
bakarken , bir girmişim ki hiç sormayın. Bir soluk mu desem çölde su bulmuş
divane mi desem bir okudum ki sormayın. Kitabın ismi “Zıkkımın Kökü” idi. Bu
yazarın kendi çocukluğunu anlattığı bir romanıydı. Öyle içten, öyle
sürükleyiciydi ki, elimde olmadan “Yahu bunun filmi yapılır be” diyecektim. 70
küsur sayfa okumuştum ki, internete bir bakayım bu kitapla ilgili bir yazı var
mıdır diye. O anda bir de ne göreyim, bu kitap sinema filmine yıllar evvelsi
çekilmişti. Memduh Ün yönetmiş, hatta İtalya’da falan da ödüle layık
görülmüştü.
İnternet vasıtasıyla filmi
hemen izlemeye koyuldum ancak romandaki anlatımın filmde Yeşilçam’ın
ahlakçılığına ve melodram alışkanlığına yenik düştüğünü görüp, yarıda
bırakacaktım. Romanı tamamen bitirdikten sonra filmi tekrar izledim. O
romandaki yaşanmışlık, gerçekçilik ve insanların sınıfsal konumları filmde
bombardımana uğramıştı. Romanın geçtiği dönemin atmosferi post – yaşilçam’ın
yöntemleriyle iğdiş edilmişti. Sinema filmine biraz fazla haksızlık etmiş ya da
yeşilçamın bütün yanlışlarını bu filme yüklemiş de olabilirim. Bunun nedeni de
Muzaffer İzgü’nün “Zıkkımın Kökü” romanını çok sevmiş olmamdan kaynaklanabilir.
İzgü’nün çocukluğu ve ilk gençliğini anlattığı romanın dili bence muhteşemdi.
1940 ve 50’lili yılların Adana’sında geçen çocukluk, tavanında bir sinemadan
alınmış büyük bezden “Tarzan” filmi afişi ile yamanan yoksul ev, babasının
icatlarıyla yapılan ayakkabıları, ilk aşk, aşkın peşinden gidilen pamuk
tarlaları ve daha bir dizi macera. Yeni baskısı var mıdır bilemem. Benim
okuduğum “Bilgi Yayınevi”nden çıkan, Ekim 1999 tarihli, sekizinci baskısıydı.
Bulabilirseniz kaçırmayın derim. Sinemacı arkadaşlarınız varsa aman olaki
bahsetmeyin zira bitmek bilmez televizyon dizisi yaparlar, sonra “ben ne halt
ettim” dersiniz.
Aptulika
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder