Bugünlerde piyasaya çıkan
“The Everlasting Songs: An All Star Tribute To Pink Floyd” isimli albümde eski,
yeni bir çok müzisyen bir araya gelip, Pink Floyd eserlerini yorumlamışlar. 50
yakın müzisyen arasında kimler yok ki… Emerson, Lake and Palmer’ın tuşlu
çalgılar ustası Keith Emerson, Toto grubunun gitaristi Steve Lukather, Deep
Purple’dan Steve Morse, Yes’in keyboard devi Rick Wakeman, King Crimson’un
basgitaristi John Wetton ve daha nice progresif rock dahileri bu albümde bir
araya gelip, Pink Floyd şarkılarını yorumlayarak, çok zevkli bir işe imza
atmışlar.
Bugün klasik müzik adıyla dinlediğimiz eserler yazıldığı
zaman diliminde seslendirilirken güncel, hatta “popüler” çalışmalar olarak
değerlendirilirdi. Yüzyıllar geçtikçe değerlerini yitirmeyen bu eserlere klasik
denilecek ve insanlığın çağdaşlık merdivenlerine tırmanmasına neden
olacaklardı.
Klasik sözcüğü genelde yanlış tanımlanarak, “demode” ile
karıştırılır. Oysa “klasik” eskimeyen, bütün zamanlara oturan demektir.
Kesinlikle de “moda” tanımının çok ötesindedir.
Akademik ölçülerde değerlendirilip, korunan klasik eserler
yeni yorumcular, orkestralarla çağları aşarak seslendirilir ve ilgi görmeye
devam eder. 20. yüzyılın caz ve rock gibi müzikleri de günümüzde klasikleşiyor.
Pink Floyd da bunların en başta gelenlerinden. Eski ve yeni müzisyenler onların
yapıtlarını seslendirmekten vazgeçmiyorlar. Bugünlerde piyasaya çıkan “The
Everlasting Songs: An All Star Tribute To Pink Floyd” isimli albümde eski, yeni
bir çok müzisyen bir araya gelip, Pink Floyd eserlerini yorumlamışlar. 50 yakın
müzisyen arasında kimler yok ki… Emerson, Lake and Palmer’ın tuşlu çalgılar
ustası Keith Emerson, Toto grubunun gitaristi Steve Lukather, Deep Purple’dan
Steve Morse, Yes’in keyboard devi Rick Wakeman, King Crimson’un basgitaristi
John Wetton ve daha nice progresif rock dahileri bu albümde bir araya gelip,
Pink Floyd şarkılarını yorumlayarak, çok zevkli bir işe imza atmışlar.
50. yılında Pink
Floyd
Pink Anderson ve Floyd Council, ABD’li iki siyahi blues
ustası 1965 yılında İngiltere’de kurulan bir gruba isim babalığı edeceklerdi.
Bu iki bluescuya hayran olan Rick Wright, Roger Waters ve Nick Mason bu iki
ustanın ön isimlerini kurdukları gruba vereceklerdi. Aralarına bir resim
öğrencisi olan Syd Barrett’i de aldıklarında efsanenin karesi oturmuştu. Pink
Floyd ilk olarak saykodelik ve deneysel rock ile yola adım attıktan sonra
Barrett’in gruptan ayrılıp yerine David Gilmour’un gelişiyle progresif rock
kulvarına geçecekti. Geçen 50 yıl içinde de Pink Floyd hem en tanınan hem de albümleriyle hiç eskimeyen bir rock
grubu olacaktı. Onlar için Bach, Mozart, Beethoven gibi klasik müzikçiler desek
fazla da abartı olmaz gibi.
“Tribute” ya da Türkçesiyle “Saygı” albümleri son 20 yılın
alışıldık örnekleridir. Bir müzisyen ya da grubun şarkıları değişik isimler
tarafından seslendirilir. Bunu çoğu zaman sevdiğimiz gibi çoğu zamanda o
parçaları aslından dinlemeyi tercih ederiz. “The Everlasting Songs: An All Star
Tribute To Pink Floyd” albümü Pink Floyd’un ilk kez yapılan bir Tribute” albümü
değil. Burada saymaya kalksak yer yetişmez. Ancak bu yeni çıkan çalışma
diğerlerinden çok farklı özelliklere haiz diyebilirim. Öncelikle bir araya
gelen isimler Pink Floyd’un çağdaşı olan gruplardan seçilmiş. Her biri de
progresif rock konusunda Pink Floyd elemanları gibi usta ve işin ehli.
Progresif Rock Konservatuarı
Genelde saygı albümlerinde eserler farklı müzisyenler
tarafından yorumlanırken, yeni yorumlar, farklı bakışlar getirilebilir. “The
Everlasting Songs: An All Star Tribute To Pink Floyd” albümünde ise eserlere
farklı yorum getirilmeden eserlerin özüne olağanüstü hassaslıkta sadık kalarak
yorumlanmış. Aynı klasik müzik eserlerinin yorumlanması gibi hassas bir
terazide sunulmuş. Dinlerken konuk olan müzisyenlerin tınılarını
hissedebiliyorsunuz ama eserin özü de aynen korunabiliyor. Buradan yola çıkarak
artık rock müziğin klasik müzik gibi akademik bir düzeye eriştiğini veya yakın
zamanda bu tarzın konservatuar konumunda değerlendirilebileceğini görüyoruz.
“The Everlasting
Songs: An All Star Tribute To Pink Floyd” da 11 Pink Floyd başyapıtını 50’ye
yakın onlar kadar usta müzisyenden dinlemek keyifli oluyor. “Shine On You Crazy
Diamond”da Steve Lukather, “The Great Gig In the Sky”da Yes’in gitaristi Steve
Howe, “In The Flesh”de Keith Emerson ve daha niceleri.
APTULİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder