60'ların sonu ve 70'lerin ilk yarısı... yani hayatımıza siyah beyaz teylevizyonun girişine kadar İstanbul'da her mahallenin bir yazlık sineması vardı. Boğaz'da bizim semtimiz olan Arnavutköy'de de iki tane yazlık açık hava sineması vardı.
Ha bir de buna bir üçüncüsü daha eklenirdi ki o da kışlık sinemaydı.
Bu pazar günü şimdi o günlere dönüyoruz.
Yer Arnavutköy ve bizler Dayının Sineması diye bilinen yazlık Açık hava sinemasındayız.
Şimdilerde bu sinemanın olduğu yer hala aynı boyutu ile duruyor ama otopark, oto yıkama servisi olarak varlığını sürdürüyor. Oradan her geçişimde mahzun olup,dururum.
O yılları yaşarken "bir an önce büyüyelim" derdik. Büyüyelim ki bizde bu sinemaya afilli genç abi olarak gelelim diye imrenir, dururduk.
Aynı şekilde Akıntıburnuna doğru denize nazır çay bahçeleri vardı. Sinemadan çıkışta oralara gidilir, oturulur çay içilirdi. Oraya gidince de iflah olmaz bir şekilde bir an evet bir an evvel hatta hemen büyümek isterdik. O afilli abiler gibi oralarda oturup, havalı havalı biralarımızı içmek isterdik.
Sonra bir an geldi. Evet gelen o beklenen"bir an"dı. Artık abiydik ama afilli miydik bilinmez. Ama bilinen şu idi ki, 80'ler olmuştu yazlık açık hava sineması kalmamıştı.
Çay Bahçesi mi? Orasınının olduğu yer artık denize nazır değil, arabaların geçtiği yola nazırdı. Çünkü kazıklı yol yapılarak deniz doldurulmuştu. Çay Bahçesi kalmamıştı. Hoş olsaydı da zaten ortam değişmişti. Hayatımıza "Aile Çay Bahçesi" diye bir kavram girmişti. Yani o çay bahçeleri "aile " diye ayrı bölümlerle sınırlanmıştı.
Bira mı? Yıl 80'lerdi ve artık çay bahçelerinde bira satışı yasaktı.
Keşke o beklenen "bir an" gelmeseydi de büyümeseydik.
Afilli genç olamadıktan sonra genç olmanın da bir anlamı yoktu.
Aptülika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder