14 Eylül 2023 Perşembe

Taner Öngür ERKİN KORAY'ı Anlatıyor

TANER ÖNGÜR: "Erkin Koray'ın annesi Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni, kendisi Alman Lisesi'nde okuyor. Yani İstanbul'da doğmuş, büyümüş, eğitim görmüş. Yani birilerinin 'yüzde elli', 'elitler' dediği kesime dahil birisi. Fakat gidiyor işte Beyoğlu'nun arka sokakları, Urfa'nın ve Adana'nın şarkıları... Bunları da kendince özümsüyor ve yorumluyor."



Akif Burak Atlar, Açık Radyo'da yaptığı "Şarhoş Atlar Zamanı" adını verdiği radyo programını üç hafta süren Erkin Koray anmasına ayırmıştı. Şimdi de Taner Öngür'ün konuk olduğu programdan bölümlere yer vereceğim. 

Bu arada yayınlamam için izin veren Arif Burak Atlar'a bir kez daha teşekkür ederim. 

Sarhoş Atlar Zamanı

Erkin Koray özel yayını 2

20 Ağustos 2023

Hazırlayan ve Sunan: Akif Burak Atlar

Açık Radyo

Konuk: Taner Öngür





Ben 17 yaşındayken ilk defa Erkin Koray'la bir çalışmam oldu, turneye çıktık, stüdyoya girdik falan. Ama o zaman onu tam olarak bilmiyordum, sonradan öğrenecektim. Hatta 1950'li yılların Melodi dergisinin kapağındaki fotoğrafını görünceye kadar kim olduğunu bilmeyecektim. Derginin kapağında "Türkiye'nin İlk rock'n roll starı" gibi  harika bir fotoğrafı vardı. Yani aslında Türkiye'deki rock tarihini 1950'lerin sonunda başlatan ve bugünlere getiren biriydi Erkin Koray.


AKLINA ESTİĞİ GİBİ YAŞAYAN BİR İNSAN

Bu uzun zaman içinde çok farklı deneylere hiç çekinmeden, korkmadan - yani ticari olur mu...olmaz mı... bu benim kariyerimi nasıl etkiler diye düşünmeden her türlü denemeyi, yeniliği yapmış bir insan. Tabi bu deneylere yıllar sonra, bugünün dünyasından bakınca (her şeyi bugünün dünyası gibi gören ) bazı insanlar da eleştiriler getirebiliyor. Bunları da daha sonra ufak ufak açıklarız. Gerçekten de rock'n roll'la başlayıp, ardından 1960'larda Beat dönemini gerçekten yaşayan hatta bunları daha da iyi yaşayabilmek için maceralar yaşayan bir kişiydi Erkin Koray. Ardından dönüş bileti bile almadan yurtdışına çıkan , oralarda yaşamaya çalışan, zorluklar çeken ama kendini kabul ettiren biri. Yani aklına esen şeyi rüzgarına nereden eserse alıp başını gidebilen bir insandan bahsediyoruz. O macera dersen dibine kadar yaşıyordu ve bunların içinden de rahatlıkla, başarıyla çıkarak yoluna devam etmesini bilirdi.  


 



O kendine has bir insandı, yaşam biçimi kesinlikle kimseye benzemiyordu. Çok az bulunur öyle insanlar. Bir çeşit Kızılderili Bilge gibiydi. Onuruna çok düşkündü. Hani "kimseye eyvallah etmez" diye bir laf vardır ya, bu en çok Erkin Koray'a uyar. Bugünün dünyasında çok kimse, ben de dahil, eyvallah ettiğimiz şeyler olmuştur mutlaka ama o hiç böyle bir şeye girmedi. 


"YAĞMACI" VE "AKBABA"LARDAN BIKTI VE KÜSEREK GİTTİ

AKİF BURAK ATLAR: Böyle kendine has, eyvallahı olmayan çizgide yürüdüğü için mi, son yıllarda müzikal anlamda etkinliği fazla olmadı. Bizleri de son yıllarda kendi müzikal birikiminden uzak bıraktı. Acaba bu bahsettiğiniz karekter özellikleri nedeniyle miydi?

- Kesinlikle, yaşadığımız ülkenin bulunduğu durumların çok önemli rol oynadığını söyleyebilirim... Bıktı ve gitti. Kanada'ya gitti ve son üç, dört yıldır Vancouver'da yaşıyordu. İşte son bir senedir falan WhatsApp'tan görüşmeye başlamıştık onunla. "Yahu" diyordu, "Toronto'ya geliyorum, oradan da böyle Vancouver'a kadar gidiyorum. Saatlerce uçakta yol sürüyor falan. Yani iyice batıya gittim." diye anlatıyordu. Ben de ona "Biraz daha gitseydin, Türkiye'ye geri dönerdin." deyince gülüyordu. Bana bir de oraları anlatıyor, "Taner burada kedi, köpek yok. Burada ayı var." sözlerinden sonra oraları bana mizahi uslubuyla anlatıyordu.

Burada kalsaydı, onun konser vermesi için çok ciddi teklifler vardı. Açıkcası o konserleri de dolduracağı kesindi ama o bıkmıştı ve fena küsmüştü. Bu küsmesinin nedenlerinden en önemlisi de Türkiye'deki müzik endüstrisiydi. Tabi Erkin bunu ta başından beri yaşayan biriydi. Yeni katılanlar pek bilmezler ama Unkapanı (İMÇ) diye bir yer vardı. İşte ordaki plak şirketleri (hepsi değil ama çoğunluğu) ben onlara 'Yağmacılar' diyorum... 'Akbabalar' ve 'Yağmacılar! Barış Manço öldükten bir kaç gün sonra, onun o sıradaki yapımcısının ellerini oğuşturarak, "Satışlar bir milyonu geçti." diye sevindiğine bizzat şahit olmuştum. Böyle şeyler çok oluyor. Erkin de bunları birebir yaşamıştı...Bir tanesiyle değil, en az on tanesiyle . 


 



Türkiye'de sanatçılarla şirketler arasında öyle 'muvafakatname' diye bir şey var. Bir şarkı yapıyorsunuz ve ardından şirkete muvafakatname veriyorsunuz. Şirket de eser işletme belgesini alıyor, Kültür Bakanlığı'ndan bandrolü falan alıyor. Fakat öyle bir şey oluyor ki, o kayıt müzisyenin değil, yapımcının malı oluyor, hem de ilelebet. Kendi çocuklarına bile miras kalıyor. O müziği yapan sanatçıyı daha sonrası ne kimse arıyor ne de soruyor. 


ERKİN KORAY'SIZ ERKİN KORAY İMZA GÜNÜ

Bundan bir kaç sene önce eskiden Erkin Koray'ın yaptığı albümünü kaset olarak çıkaran firma bu albümü plak olarak basmaya karar veriyor. İşte malum plak moda oldu ya,  böylece eski Erkin Koray albümü de plak olarak çıkıyor. Güzel de bir plak kapağı yapılmış ve bir plak dükkanında imza günü düzenleniyor. İyi de o sıra Erkin Koray Kanada'da... yani Erkin Koray yok o imza gününde olamayacak. Kanada'dan elini uzatıp imza atamayacağına göre imza günü niye yapılır ki diye düşündüm. O sıra bir de baktım ki plak kapağını yapan sanatçı plakları imzalıyor.   Plak kapağını çizen çok değerli bir sanatçı ama bunu nasıl içine sindirebildi, o da ayrı bir konu.  O imzalıyor… o zaman içindeki plağı vermemesi gerekir. Yani mantık olarak çok saçma bir şey. 

Erkin Koray böyle şeylerle çok karşılaştı, mahkemelerde uzun uzun yıllarca uğraştı. Hatta mahkemelerde bazı davaları kazanmasına rağmen bir işe yaramadı, çünkü o kişiler burada adalet mekanizmasının ne durumda olduğunu  biliyor ve ona göre işi kılıfına göre uyduruyorlar. Bakanlıkta vesaire tanıdıkları var, şudur budur. Yani bir şekilde yine yollarına bildikleri gibi devam ettiler. Erkin Koray artık bunlara dayanamıyordu ve "Ben mahkemeyi  kazanıyorum ama hiç bir işe yaramıyor. Kararın üstüne çizik atıp, gene bildikleri gibi devam ediyorlar." diye çok küsmüştü. Yani bunları Erkin'le hep konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bu konuyu çok önemsiyordu ve artık küsmüştü. Her halde ölümün geldiğini farketmişti ki, buna hazırlanmıştı. Nasıl defnedileceğini, her şeyi kızına bildirmiş. Bir de yıllardır yapmadığı bir şeyi Fan Kulüp kavramını harekete geçirerek haber vermişti. Bu şekilde kendisi sosyal medyadan bir mesaj paylaştı... "yaşlandık" falan diye başlayan. İşte "yeni parçalar kaydettim bunu kızım Damla Kanadalı bir şirketle piyasaya çıkaracak..Onu bekleyin ama bana hiç isim sormayın çünkü A desem, hemen Erkin Koray 'Annem' diye bir şarkı yaptı diye pat diye çıkarıverirler..." diye bir de espri yapmıştı. Yani çok kırgındı... bu konuda çok üzgündü  ve bunları önemsiyordu. 


ERKİN KORAY'IN VASİYETİ BU 

Ben de Erkin Koray'ın ölümünden sonra sosyal medyada öyle bir şey paylaştım. Şimdi hepsi bir şey çıkarıp, size satmaya çalışacak ama onları almayın...bekleyin kızı Damla Koray yeni albümü yakında yayınlayacak , onu alın. Yani Erkin Koray'ın vasiyeti bu. O yüzden ben de konuya önem verdim. O yüzden bunları söyledim zaten.

AKİF BURAK ATLAR: Şimdi bu program çalacağım parçalardan biri de "Çiçek Dağı" isimli enstrümantal bir Erkin Koray çalışması. Bu parçanın kayıtlarında siz de varsınız.

Bu parça benim için de çok önemli bir anıdır.1965 ile 66 yılları arasında ilk grubum Volkanlar'dı. Ondan sonra Okan Dinçer Kontrastlar'da çaldım. İşte Yalçın Ateş, Okan Dinçer, İzzer Bizi, Zafer Dilek, Veysel Çadır'dan oluşan çok güzel bir ekiptik. Suadiye'de Kulüp Reşat vardı. O zaman oralarda yol yoktu, direkt deniz kıyısında çok güzel bir yerdi. 1967 yılının yaz sonu grup faaliyetine son verdi. Ondan sonrada bir başçı, kabiliyetli bir müzisyen olarak bana iki yerden teklif geldi. Bu tekliflerden biri Cem Karaca Apaşlar'dan diğeri de Erkin Koray Dörtlüsü'nden gelmişti. Böylece Erkin Koray Dörtlüsü'nü tercih edecektim. Provalar vesire derken bir yüzü "Çiçek Dağı" arka yüzü de sanırım "Hop Hop Gelsin" isimli bir şarkıydı veya türküydü. Stüdyoya gittik, hayatımda ilk girdiğim stüdyoydu. Stüdyo kaydını ilk defa orada yaşadım. Bu yüzden "Çiçek Dağı"nın benim için çok özel bir ilk olma hatırası var. 


 



AKİF BURAK ATLAR: Taner Abi, Erkin Koray Dörtlüsü ardından Yeraltı Dörtlüsü... bu isim bir müddet değişmedi ama bu kadroda yer alan müzisyenler arasında az da olsa bir hareketlilik vardı. İşte geçen hafta sevgili Ahmet (Güvenç) Abi de o dörtlüde yer almıştı. Siz de bu kayıt çerçevesinde bulundunuz. O dönemin rol paslaşmalarını o müzisyen değişikliklerini ... Aslında sizin o ortamı biraz merak ediyorum. Onlardan biraz bahsedebilir misiniz?

Yeraltı Dörtlüsü, 1970'lerde devreye giren bir gruptu. Ondan önce uzun bir süre Erkin Koray Dörtlüsü vardı. Ve o her iki grupta da hiç değişmeyen rahmetli Sedat Avcı vardı, davul çalıyordu ve Erkin Koray'ın çok yakın arkadaşıydı. Onların çok ilginç maceraları vardı. O yıllarda Erkin Koray saçları uzatmış diye saldırılara uğruyorlar. Sedat'la ikisi bu saldırıları başarıyla püskürtüyorlardı. Onların öyle maceraları vardır ki, çok komiktir. O yıllarda böyle şeyler de yaşanıyordu. Sedat Avcı, Erkin Koray için önemli bir dosttu. "Çiçek Dağı" ekibinde ritim gitarda Tuncay Dürüm vardı, o da benim ilk çalıştığım Volkanlar'da solistlik yapıyordu. Benden önce de basta  Ziya Bakanay vardı. O da Erkin Koray'ın sevdiği müzisyen arkadaşlarından biriydi. 

Yeraltı Dörtlüsü'nden sonra Ter grubu geldi... hani Özkan Uğur'un falan da olduğu . Nihat Örerel ile o saykodelik dönem..."Krallar", "Mesafeler", "Meçhul". Hatta bir gece oturup, "Yahu biraz da rakı kafasıyla şarkı yapalım" diye bir rakı masası kurup, "Fesupanallah", "Şaşkın", "Komşu Kızı", "Arap Saçı" gibi o arabesk denilen şarkıları yaptıklarını da gayet iyi biliyorum. Böyle hep sevdiği insanlarla çalıştı ama son yıllarda biraz zorluk çekiyordu. Onlar bir araya getirmek zor oluyordu. İşte orada Ahmet Güvenç  ona gerçekten çok destek oldu. Son on ya da on beş yıl Ahmet Güvenç, Ünal Vanii onunla birlikte çalıştı. Ancak Ahmet'in hem son yıllarında hem de çok eski zamanlarda Erkin ile  birlikteliği vardı. Çok maceraları vardır. Bir de şöyle bir şeyi vardır, Erkin'in. Arkadaşlarına, çevresine karşı her zaman nazik davranırdı...Çok sevecendi yani o anlamda. Erkin, dışarı karşı biraz ketum bir insandı. Genel olarak, topluma pek güven duymuyordu. Bu konuda pek haksız da değildi hani. Ama dostlarıyla çok iyi anlaşırdı ve onları çok severdi yani. 


ŞU İNTİHAL MESELESİ...

AKİF BURAK ATLAR: Rakı sofrasında yapılan parçalardan bahsettiniz. Ben burda, affınıza sığınarak, şu intihal meselesini de sorayım.

O yıllarda Nihat Örerel, Yeni Zelanda'da yaşıyordu ve "Fesupanallah", "Şaşkın", "Komşu Kızı" gibi şarkıların bir kısmının sözlerini o yazdı: bir kısmını da Erkin ile birlikte yazdıklarını biliyorum. Gayrettepe'de bir ev vardı, orada beraberdiler. İşte öyle saykodelik takılırken diyelim, "Artık yeter! Biraz da rakı kafasıyla bakalım" diye öyle şarkılar çıkmış ortaya. Ancak Erkin Koray, bunları söylüyordu zaten. Bu şarkılar Arap. melodileridir diyordu. Takvimler 1971 - 1972'yi gösteriyor ve o yıllarda yeni yeni MESAM kurulmuştu ama hiç ilgi çekmiyordu. Yani Türkiye'de telif hakkı diye bir kavram yoktu. Şimdi Erkin Koray üzerinden bunları söyleyenler, biraz o dönemin bu tarz müzik yapan sanatçıların şarkılarını bir inceleseler. İsim da vereyim; Orhan Gencebay'ın şarkıları veya Müslüm Gürses. 'Müslüm Baba' diyor herkes... tamam çok güzel, harika yorumcu da. Onların yaptığı şarkılara baksalar, arkasında yüzlerce Arap melodisi çıkar. Yani o yıllar için bu doğal bir şeydi. Bu belki hoş değildi ama o zaman için doğaldı. Böyle suçlamak da haksızlık oluyor. Yani Türkiye'de müzik literatürüne bakıldığında Unkapanı'nda çıkan  ürünlerin yüzde sekseni  oralardan gelen melodilerdir yani. İntihalse, o yıllarda intihalin dibi yaşandı. Erkin Koray, bu anlamda en fazla üç ya da dört şarkı yaptı. O yüzden suçlamak haksızlık oluyor. Belki son yıllarda telif kanunları çıkıp,  hayatın içine bu kavram iyice yerleştikten sonra ne yapıldı ne edildi, bir şey diyemeyeceğim. Belki telafi edilmeye çalışılmıştır. 

 




AKİF BURAK ATLAR: Erkin Koray müziğinde bir çok şey var. İşte Beat dedik... Rock'n Roll temelde zaten ama arabesk de var... Bazen deneysel oldukça progresif, zamanın çok ötesinde işler de üretmiş. Sonra gelmiş "Devlerin Nefesi" çizgisinde yer yer Heavy Metal'e kaçan işlerle de bizleri etkilemiş bir isim. 

Onun baştan beri zaten böyle bir yanı vardı. Deneysellik, denemek ama şöyle bir durum da var, mesela benzer şeyler Barış Manço, Cem Karaca için de geçerli. Bir çok isim, Fikret Kızılok için de geçerli. Mesela, Erkin Koray'ın annesi Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni, kendisi Alman Lisesi'nde okuyor. Yani İstanbul'da doğmuş, büyümüş, eğitim görmüş. Yani birilerinin 'yüzde elli', 'elitler' dediği kesime dahil birisi. Fakat gidiyor işte Beyoğlu'nun arka sokakları, Urfa'nın ve Adana'nın şarkıları... Bunları da kendince özümsüyor ve yorumluyor. Şimdi bunun arkasında ne olabilir? Aslında bu biraz da sosyologların işi. Bu adamlar niye ilgilendiler, bu işlerle? 


İSTANBUL'UN SEÇKİN SEMTLERİNDEN  HALKA

Bizim Anadolu Rock - Anadolu Pop'un arkasında da böyle bir şey var. Sonuçta hepimiz İstanbul'da yetişmiş; işte Beat müziği, Beatles, Rock'n Roll dinleyip başlayan insanlarız. Sonra birdenbire Anadolu ile ya da toplumun en alt kesimleriyle ilgilenmişiz. Bunun arkasında ne var? Bunun arkasında onları 'avam' olarak görmeyip, onları anlamaya çalışmak ve o duyguyu paylaşmak gibi bir şey var. O yüzden çok sevildiler. Sadece Erkin değil, Cem de öyle, Barış da öyle. Herkes benimsedi onları. Neden? çünkü onlar anlamaya çalıştılar. , duygularını paylaştılar. 

Son yıllarda öyle tehlikeli bir noktaya gidiyoruz ki, toplumumuz neredeyse iki ayrı parçaya bölündü ve o iki parça da birbirinden habersiz , yabancı ve düşman halde. Bu anlama, birbirinin duygularını paylaşma durumu artık neredeyse kalmadı. Tabi iş başka boyutlara vardı, o yüzden hani laiklik - İslamcılık gibi bir noktaya gelince de bazı yerde de taviz verilemiyor açıkcası. 

Erkin Koray'ın 1970'lerde, 1960'larda yaşadığı şeyler... işte bu "Körolası Çöpçüler" şarkısı Sokak Çocuğu Ali'nin bestesi veya buna benzer şarkılar "Anma Arkadaş" da öyle. Hani Alman Lisesi'nde okumuş, entelektüel baba, batı kültürüyle yetişmiş birisi bunu nasıl yapar?  diye soranlar da olabilir. İşte bunun arkasında o insanlarla iletişim kurup, onları anlamak ve onların duygularını paylaşmak var. Bunlar toplumu birleştirici şeylerdi ve bu insanlar da bunu gerçekten başardılar. En azından kendileri için başardılar ve topluma da bunu anlattılar hep. Bence bu üzerinde çok düşünülmesi gereken bir şey. Hem de müzik burada çok önemli bir rol oynuyor. 


 



Mesela Amerikan müziğinin çeşitli türleri var. İşte Blues'tan tutun Rock'n Roll, Soul, Funk, Hip Hop falan filan. Orada da 'Avam' kabul edilebilecek bir sürü şey en sofistike şeylerle birlikte dinleyebiliyoruz.  Ama iş Türkiye'ye geldiğinde öyle bir ayrım başlıyor. 


ERKİN KORAY MHP'Lİ Mİ!

AKİF BURAK ATLAR: Son bölümde bahsetmek istediğin şeyler varsa onları alalım Taner Abi...

1989 yılında  Fatma Girik, SHP'den Şişli Belediye Başkan adayı olduğunda Erkin Koray seçim kampanyasına çok destek verdi. Fatma Girik seçimi kazandı ve Şişli Belediye Başkanı oldu. Erkin Koray'a da Kültür Dairesi'nde danışmanlık gibi bir görev verildi. Böylece Erkin,  Türk Rock Müziği üzerine kapsamlı projeler hazırlamıştı. Bu projeleri sunmak için girişime başlayan Erkin, bir türlü muhatap bulamıyordu. Açıkcası uzun çabalarına rağmen bu projelerle hiç kimse ilgilenmeyince Erkin Koray, her zamanki tavrıyla küstü ve çekip gitti. 

Sosyal Demokrat Halkçı Parti yani SHP üyesiydi, bildiğim kadarıyla. Bu durum karşısında sadece belediyedeki danışmanlık görevinden değil parti üyeliğinden de ayrıldı. 

Kırgındı ve bir sonraki seçimlerde tepki olarak, oyunu MHP'ye vereceğini söyledi. Şimdi son zamanlarda sosyal medyada, 'Erkin Koray MHP'li" gibi şeyler yazıyorlar. Hayır öyle bir şey yoktu.Erkin Koray'ın çok ideolojik bir siyasi bakışı yoktu. Siyaseti de, açıkcası sevmezdi. Ama bir faydam olsun diyen, Sosyal Demokrat düşünen bir insandı.Yani bunu vurgulamak istedim. O MHP'li değildi. 

Ayrıca bugün bakıyorum, işte CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bile, 'CHP'li Ülkücüler' diye bir laf edebiliyor. Demek ki bugünkü dünyada pek de sorun olmuyor herhalde?

Sarhoş Atlar Zamanı

Erkin Koray özel yayını 2

20 Ağustos 2023

Hazırlayan ve Sunan: Akif Burak Atlar

Açık Radyo

Konuk: Taner Öngür


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...