Çeviri:Tuğba Bolat
İş Bankası Kültür Yayınları
(12. Basım: Eylül 2022)
İlk okuduğum Bulgakov kitabı "Köpek Kalbi"ydi ve oradaki mizahi yaklaşıma bir anda tutularak çekim alanına girmiştim. Sonrasında birbiri ardına kitaplarını okumaya başladım, şimdi de bu kitabını görünce hemen atılacaktım.
Kiev'li yazar Bulgakov bu romanını 1924 yılında Stalin'in iktidara geldiği dönemde yazmış ama roman 1928'de geçen bir bilim kurgu eseri. Mihail Bulgakov sosyalist sistemle ilişkisi (özellikle de Stalin döneminde) ara sıra nane molla vaziyetlerde olmuşsa da onu Sovyet edebiyatı içinde tanımlayabiliriz. Tüm önyargıların aksine 1917 Sovyet Devrimi getirdiği sosyalist düzen içinde sanat alanında da yeni tavırların tarzların filizlenmesine neden olmuştu. Tahmin edilenin aksine çok önemli bilim kurgu eserleri de bu sosyalist devrimin ilk yıllarında ortaya çıkacaktı. "Ölümcül Yumurtalar"da bunlardan biri ama bir o kadar da sistem eleştirisi yapan bir bilim kurgu. İktidarın ve bilimin kötüye kullanılması ve bunun sonuçları üzerinden yapılan bir sistem eleştirisi.
Romanın kahramanı bir zooloji profesörü olan Persikov canlı organizmaların üreme hızlarını arttıran bir deney yapıyor. Bunu yapmasının sebebi de tavukları kırıp geçiren bir salgının olması. Böylece bulduğu kızıl ışın sayesinde tavuklar laboratuarda üretiliyor ama devleşiyor, sonrasında da olanlar oluyor. Bu anlatım içinde mizahi bakışla harika bir bilim kurgu anlatımı oluşuyor.
Bu kitabı bitirdikten sonra Aldous Huxley'in 1932'de yazdığı "Cesur Yeni Dünya" isimli başyapıtını okumaya başladım ve Bulgakov'un "Ölümcül Yumurtalar" romanının nasıl bir öncü görev yaptığını anladım.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder