BİR “Rakınroll böyle bişey “ MASALI
Birimizde şapkanın ardında saklanan gözler , diğerimizde şapka olmasa da , şu an duyumsadığım o “rock n roll” marşının(*) melodi ve sözlerinin etkisiyle kapanmış gözler , ama çılgınca savrulan saçlar görünüyordu hapsolan fotoğrafta …
Lüzumsuz tutsaklığın sonsuza kadar sürmesi mümkün olmamıştır , birikir birikir , şişer , şişer , kabarır , bir yanardağa ya da bir sele dönüşür patlar , yakar ya da yıkar geçer elbet . Bu fotoğraf karesi de aktı gitti bir nehir gibi gecede ; distorşınlı gitarlar , havada uçuşan notalar ve çığlıklarla …
Baktık durduk bi süre , fotoğraf o anı bir kafese kapatırcasına hapsetmiş olsa da , bi anda bizi kuş gibi zamanda yolculuğa uçuruverdi .
Agam “Vay anasını tam da 12 seneye olmuş” derken , ışınlayıverdim onu 87 kışına. Hani şu ağaçların toprağa küstüğü , denizin gökyüzünün mavisine hasret kaldığı , uçan kuşun kanadının donduğu , köpeklerin açlıktan uluyamadığı , beyazın kör ettiği insanın, insanı göremediği o meşhur kışa .
Agamın ağzından “Akıp giden zamanın savurduğu insanlar gibi … “ sözleri dökülüverdi ve sonra duraksadı , sustu bir süre. Belli ki zamanda bir yolculuğa kapı aralamıştık , yine notalar , melodiler ve sözler dolduruyordu geceyi …
Ve devam etti masalını anlatmaya : “ Uzun ama çok uzun zaman önceydi . Kafamın fena halde birilerine bozulduğu bir geceydi , Matasyon’da (**) dedemin metruk bir evini çalışma ortamına dönüştürmüştüm , gündüzleri orada çalışıyordum . O gece müthiş bir kar vardı şehirde , öyle ki Matasyon’un izbe soğuğu yanında neredeyse Sibirya halt etmişti ! Evden de beş ya da altı kilometre kadar uzaktaydı . Cebimde yirmibeş kuruşum vardı , ama otobüs otuz kuruştu . O beş kuruş yüzünden '… yaş yirmibeş , doksan , altmış , doksanbeş..' i yazamayacaktım ."
“Fahişe
Boy bir yetmiş
Yaş yirmi beş
Doksan altmış , doksan beeeş …”
"Eh o zaman ne yaparız ? Elbet , yürürüz ! Yürüdüm , o izbe karanlık ve soğukta . Ayakkabılar şimdi ki gibi kar falan takmayanlardan değil , bildiğin iskarpin , altı da kösele ! Zorla gidilen bu yolda , Islak ve donmuş vaziyette hedefe ulaştım sonunda . Evin içerisi karanlık ve havasızdı . İzolasyon için bütün delikler kapalıydı , camlar , kapılar da hatta . Ama o zamanın cam yünleri de elek gibiydi hani ."
“Çaresiz ve umutsuz
Fahişe çok, çok mutsuz
Zorla girilen bu yoldan
Çıkmak da çok zor kuşkusuz.”
"İçeride küçük bir elektrik sobası ile ısınmaya çalışıyordum . Birde baktım ki elektrikler kesik ! Islak ve donmuş şekilde yere kıvrıldım , uyudum . Uyandığımda elektrikler gelmişti .Kaskatı kesilmiş bedenimi yerinden zor kaldırdım , elime gitarımı aldım ve işte o gece art arda , önce “Tımarlı hastane” yi ,
“Ona sordular, sordular
Sen neden burdasın
Milyonlarca insandan
Farklısın burdasın
Çözüm düşündüler
Çözüm düşündüler
Tımarlı hastane
Hastaneeee! …”
Sonra Fahişe’yi
“Fahişelik mesleğiydi
Ama o da bir can taşıyordu
Sermayesi vücudu
Dünyada en son umudu …”
ve finalde “Kafes” i yazdım .
“Saklandın sende öncekiler gibi
Karanlıklar ardı kafese
Haydi çık şimdi insan içine
Korkacak onlar sen değil …”
Aynı gece üç parça … "
…sonra fotoğrafı ters çevirdi , bu defa elektrikler yanıyordu ve ışıkları kapattı …
Derin notlar :
* Born to be wild (Steppenwolf)
** Yörenin ismi o zamanların Mısır asıllı meşhur Ermeni tütün tüccarları (*) Matossian'ların arazisi olmasından geliyormuş. Bölge Matossian'ın bahçesi olarak biliniyormuş. Zaman içinde Matasyon olarak kısalmış ve sonraları da Atakum'a çevrilmiş.