18 Nisan 2016 Pazartesi

AC/DC'nin vokalinde AXLE ROSE





Avusturalyalı efsanevi rock'n rol grubu AC/DC'nin vokalinden sağlık sorunları sebebiyle ayrılmak zorunda kalan Brain Johnson'ın yerine Guns'n Roses'tan Axle Rose geçecek.  16 Nisan 2016, Cumartesi günü AC/DC tarafından yapılan açıklamada Brain Johnson'un ani şekilde çıkan rahatsızlığı sebebiyle yarım kalan "Rock or Bust" turnesine Axle Rose ile devam edeceklerini açıkladılar.  
AC/DC'nin 1980'den beri vokalisti olan Brain Johnson geçtiğimiz ay sağır olma tehlikesiyle müziği bırakmak zorunda kalmıştı. Bu nedenle de grubun konserleri iptal edilmişti. Grup vokal arayışlarına girişmişken Axle Rose ile turneyi tamamlama çözümünü buldu. Guns'n Roses'ın yeni albümü ve konser turnesi de 2017'de başlayacağından Axle Rose, AC/DC'nin turnesini tamamlamak için grubun vokaline geçerek bir destek verecek. 

 

14 Nisan 2016 Perşembe

14 Nisan 2016 Blues Perişan Playlisti



1 - Terry Jacks - Seasons In The Sun
2  - Berth Hart -  Trouble - Berth Hart
3 - Ğary Moore - The Wind Cries Mary
4 Jimi Hendrix - Crosstown Traffic
5 - Sting - Little Wing
6 - Jimi Hendrix - Hey Joe
7 - Gary Moore - Voodoo Child
8 - Thin Lizzy - Black Rose
9  Gary Husband, Gary Moore, Jack Bruce - I'm In The Mood
10 - Jerry Garcia Band - C.C. Rider.
11 - Popa Chubby - Three Little Words
12 - John Mayall - Stormy Monday
 13 - Bernard Allison - Five Long Years
14  - Robert Cray - You're Everything
15 - Dave Hole - Short Fuse Blues
16.  Smokey Wilson - Killing Floor.
17 Big Pete Pearson -  Paycheck
18- John Lee Hooker - She Left Me One Wednesday.
19 Tutu Jones -   I'll Play The Blues For You
20 - BB King -  Hummingbird

8 Nisan 2016 Cuma

Bob Dylan'dan Yeni Albüm



BOB DYLAN’IN YENİ ALBÜMÜ “FALLEN ANGELS” 20 MAYIS’TA ÇIKIYOR.

 Bob Dylan’ın yeni stüdyo albümü “Fallen Angels”, 20 Mayıs’ta müzik marketlerde olacak. Günümüzün en saygıdeğer ve etkili bestecilerinin imzasını taşıyan 12 şarkıdan oluşan albüm aynı zamanda Dylan’ın eşsiz vokalist, aranjör ve lider yönünü gözler önüne seriyor. Jack Frost’un prodüktörlüğünü üstlendiği “Fallen Angels”, sanatçının kariyerinin 37. stüdyo albümü olarak dikkat çekiyor.
Albümden yayınlanan ilk şarkı “Melancholy Mood” olurken, albümü iTunes’tan ön-sipariş eden müzikseverler bu şarkıyı da anında indirebiliyorlar. 4 şarkılık özel bir EP’de de yer alacak bu şarkıyı ayrıca sanatçının resmi Youtube sayfasından ve resmi dijital platformlardan dinleyebilirsiniz.

 125 milyondan fazla albüm satışı bulunan efsanevi müzisyenin 2015 tarihli bir önceki albümü Shadows In The Night, 17 ülkede Top 10 listesine girerken; İngiltere, İrlanda, İsveç ve Norveç’te ise 1. sıraya kadar yükselmişti.

 Günümüzün yaşayan efsanelerinden ve en çok ilham veren sanatçılarından biri olan Bob Dylan, 2012 senesinde ABD'de sivillere verilen en yüksek dereceli ödül olan 'Özgürlük Madalyası'na layık görüldü. Birçok Grammy ödülü ve adaylığı da bulunan Bob Dylan; 2008 yılında ise “olağanüstü şiirsel gücü ve şarkı sözlerinin popüler müzik ve Amerikan kültürü üzerine yaptığı etki” sebebiyle Pulitzer Ödülü’nün sahibi oldu. Dünya çapında 125 milyonun üzerinde albüm satışı olan Bob Dylan “French Commandeur des Arts et des Lettres” ve “Polar Music Award” gibi prestijli ödüllerin yanı sıra diğer birçok onur ödülünün de sahibi.


7 Nisan 2016 Perşembe

7 Nisan 2016 Blues Perişan playlisti




1 Suzanne Vega - Tom's Diner
2 QUEEN - Death On Two Legs.
3 Titanic - Ballad Of Rock N Roll Loser.
4 Barclay james Harvest - Taking Some Time On.
5. Faces Sweet Lady Mary
6 - Grand Funk  Railroad - The Railroad
7 - Black Oak Arkansas - Happy Hooker.
8 The Marshall Tucker Band - Change Is Gonna Come.
9 Cruseders -  Greasy Spoon
10 - Billy Cobham-  Neu Rock N' Roll
11 -Stanley Clarke -  Pop Virgil.
12 Stanley Clarke - _FUNK_IS_ITS_OWN_REWARD.
13 Jaco Pastorius - Slang.
14 Hiram Bullock -  Can't Fight the Funk
15 Stevie Salas  - Little Things.
16 Jonny Lang -  - Lie To Me.
17  Black Crowers - Only a Fool.
18 Texas Slim Blues Band  - Just Dance.mp3
19 - Gregg Allman - Melissa.
20 - Warren HAYNES - River's Gonna Rise
21 - Zakk Wylde - Yesterday's Tears.
22 - Jane Lee Hooker - Bumble Bee.mp3

6 Nisan 2016 Çarşamba

Suzanne Vega - Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” (2014)

Suzanne Vega
Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” 
(2014)

“Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” albümü Suzanne Vega’nın sekizinci stüdyo albümü. En son 2007’de “Beauty & Crime” albümünü yapan sanatçı yedi yıl sonra güzel bir çalışmayla karşımıza çıkıyor. Albüme Peter Gabriel, kemancı Larry Campbell ve King Crimson grubunun bascısı  Tony Levin gibi ustalarda katkı vermişler. “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles”ın prodüktör koltuğunda ise David Bowie’nin çalışmalarından hatırladığımız Gerry Leonard yer almış. Bu kadar donanımlı bir ekiple de ortaya doygun bir iş çıkmış diyebiliriz.
Bob Dylan’ın eski grubunda yer almış olan Larry Campbell, gitar, mandolin ve keman üzerine iyi bir yorumcu. Campbell aynı zamanda İrlanda buzukisi diye isimlendirilen bir enstrümanın da ustası. Onun Suzanne Vega’nın albümüne konuk olması katkıların en büyüğü olmuş. 10 şarkının yer aldığı “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” de Suzanne Vega’nın baba köklerinden gelen İskoç ve İngiliz etkisi folk anlayışında gün yüzüne çıkıyor. “Crack In The Well” ve “Fool’s Complant” isimli ilk şarkılarda bu etki oldukça hissediliyor. Modern rock fikirli “I Never Wear White”’da ise bu etkiyi ritmik yapıdaki punk – folk sosuyla bulabiliyoruz. Yumuşak dokunuşlu ve masalsı anlatımıyla “Portrait Of The Knight Of Wands”albümün önde gelen işlerinden biri oluyor.
Suzanne Vega’nın son albümünde etnik ögelerin katkısıyla ilginçleşen iki parça var.   “Don’t Uncork What You Can’t Contain” isimli şarkıda yer alan keman partisyonları Arap müziği tavrıyla sunulurken, “Jacob And The Angel” de ise flamenko etkili alkışlar müziğin alt yapısında sunulmuş.

Yağmur sonrası pencere önünde şarkı mırıldanan kız çocuğu sesli Suzanne Vega’nın yeni çıkan “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” albümünü dinlerken yıllar sonra gelen güzel bir buluşmayı da yaşıyoruz.

80'lerin Suzanne Vega Mucizesi

Sadeliğin Suzanne Vega şiirselliği

Seksenli yıllar denildi mi akla gelenlerin dışında kalan bir büyük ayrıcalık vardır ve bu ayrıcalığın ismi , Suzanne Vega’dır. O ne rock yapıyordu ne de listeleri sallayan mega pop yıldızlarından biriydi ama sadeliği ile seksenlere oturmuş bir mucize gibiydi. Yağmur sonrası pencere önünde şarkı mırıldanan kız çocuğu sadeliğinde müzik atmosferimize yirmi küsur yıl önce giren Suzanne Vega, o dönemin unutulmazları arasındadır.

“Tom’s Diner” şarkısı, bir dönemin müzicelerinden biridir. Takvimler 80’lerin sonlarını gösterirken Suzanne Vega adında bir kadın çıkıyor, müziksiz  vokaliyle (akapella) bizleri şaşırtıyordu. Teknolojinin müziğe yön verdiği günlerin tersine giderek, doğal ve duru bir ses ile ilgimizi ipotekliyordu. Sonrasında “Luka” isimli parçasıyla aynı etki bu seferde enstrüman katılımıyla sürüyordu. O kadar etkiliydi ki bu ilk buluşma geçen yıllar içinde başka ne yaptı diye bile bakmaya gerek görmememize sebep oluyordu. Bu ilk etkileşim, yeni yapılanla bir anda bozulabilir diye bir evhamdı belki de. Sonradan bu iki parçanın anlamlarını öğrendik ama parçalar aklımıza öyle bir yerleşmişti ki ne Tom’un akşam yemeği ne de bir çocuğun kırılan hayalleri üzerine kafa yormuyorduk.  
 İlk adımda bir baş yapıtla başlamak çoğu kez tehlikelidir. Herkes onun üzerine çıkacak bir şey ister.  Bir başka açıdan da ilk yapılan iş ayrıcalıklı buluşuyla ünlenip, popüler olunca aynı denklem daha sonraki işlerde de kullanılır ve bu da bir monotonluk getirir. İşte bu nedenlerle Suzanna Vega’yı 1987 tarihli “Solitude Standing” albümünden sonra takip etmemiştim.

Müzikten önce yazma merakı

2014 yılında  çıkan yeni Suzanna Vega albümü “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles”ı görünce yıllar öncesine özlem dolu bir isteğin itişiyle dinlemek için atıldım. Çıkan sonuç endişelerimi yerle bir etmiş, karşımda ne “Luka” ne de “Tom’s Dinner”ın popüler başarısının ardına sığınmış biri vardı. Zaten o yıllardan sonra da geçen 27 yıl boyunca sadece 5 albüm çıkarmıştı. Oysa o dönemde Grammy’e aday gösterilen, listelerde üst sıralara çıkan Vega’nın daha çok albüm çıkarıp, popülerliğini koruması beklenirdi. O ise sakin anlatımını, ozansı tavrını koruyarak müzik yapmayı tercih edecekti.
Suzanne Vega, elinde gitarıyla şarkılarını söyleyen bir folk müzisyeni. Onun folk anlayışı biraz daha kentli insanı anlatmasıyla ayrıcalıklı bir yere oturuyor. Yazdığı şarkı sözleri ve müzikal anlatımıyla onu Leonard Cohen’le eşdeğer görenler de çok az değil. Kaliforniya doğumlu Suzanne Vega, müzikten önce şiir yazmaya başlamış. 9 yaşında başlayan yazma serüvenini, 14 yaşında besteler yaparak müziğe doğru kaydırmış. La Guardia Sahne Sanatları Okulu’nda  modern dans üzerine eğitim görüp, buradan da 18 yaşında mezun olmuş. Ancak onun edebiyat ve şiir merakı her zaman varlığını korumuş. Üniversite yıllarında sanatçıyı bu tutkunun peşinde İngiliz edebiyatı bölümünde okurken görecektik.
Vega müziğe şair kimliği ile yaklaşması ve edebiyat hassasiyetiyle de Leonard Cohen’vari duruşun kadın olarak yansıması gibidir. Onun konuşur gibi akan, sade  vokali, bahar yağmuru sonrasındaki duruluğu hissettiren ses lezzetiyle bizlere ulaşır.
Aptulika





3 Nisan 2016 Pazar

Muddy Waters 103 yaşında

Çizim : APTULİKA
aptulelcioglu@gmail.com

“Modern Chicago  Blues’ın Babası” Muddy Waters, 4 Nisan 1913’te Mississippi’de doğmuştu. Büyük ustanın bugün doğumunun 103. yıldönümü. 

Bazı tarzların simgeleşmiş şarkıları vardır. Bunların ilk notaları dökülmeye başladığında duyan insanlar teklifsiz melodiye katılır. Hard rock denildi mi ister istemez akla gelen Deep Purple’ın “Smoke On The Water”ıdır. Blues’da ise  “Hoochie Coochie Man” böyle bir yapıttır. Willie Dixon’ın bu bestesi daha çok yorumcusuyla Muddy Waters’la anılır. Bu şarkıyı duyduğumuzda şarkının ismine bile “Muddy Waters” diyecek kadar onunla özdeşleştirmişizdir.
Blues içinde en tanınmış isim olan Muddy Waters, modern Chicago blues’ın babası payesini de ziyadesiyle haketmiştir. Bu usta müzisyen 4 Nisan 1913’te Mississippi’de doğmuştu.  
Gerçek adı Mc Kinley Morganfield olan Chicago blues’ın babası, doğumundan kısa bir süre sonra annesini kaybedecekti. Bu yüzden ona anneannesi bakacaktı. Küçük Mc Kinley’in hep nehir kenarında çamurlu sularla oynaması nedeniyle anneannesi ona “Muddy” lakabını takacaktı. Mc Kinley de müzik hayatına adım attığında büyükannesinin taktığı ismi Muddy Waters’ı kullanacaktı.
Müziğe ilk olarak armonika ile merak saran Muddy Waters, 17 yaşına geldiğinde blues’ın iki ustası Son House ve Robert Johnson’dan etkilenerek gitara geçecekti.

Chess biraderlerin plak şirketi
27 yaşında Chicago’ya giden Muddy Waters, sokak müzisyenliği dahil, ufak tefek yerlerde iş bulabilirse çaldı. Bu başarısızlığın ardından bir yıl sonra Mississippi’ye dönecekti. 1943 yılındaki ikinci Chicago seferinde ise şans yüzüne gülmüş ve büyük bluescı Big Bill Bronzy’nin desteğiyle profesyonelliğe adım atmıştı.
1946 yılında ise Polonya’dan ABD’ye göç eden Yahudi kökenli iki kardeşin yatırımcı zihniyeti Muddy Waters gibi bir çok siyahi müzisyeninin yüzünü güldürecekti. Leonard ve Phill Chess biraderler, savaştan kaçarak geldikleri bu yeni diyarlarda yaptıkları işlerde paralarını batırmış bir vaziyettedirler. Bu durumu düze çıkarmak için Chicago’nun kenar mahallelerinde bir yer tutup, siyahi insanların müziğini kaydeden bir plak evi kurmaya karar verirler. Müzik tarihine altın harflerle yazılacak olan Chess Records böylece kurulur. İlk çıkan plakları da Muddy Waters’ın “Rollin’ Stone” isimli baş yapıtıydı.  
Chess Kardeşlerin blues tarihinde bir modern devrimi sağlayan plak şirketinde Muddy Waters, başarılı işler gerçekleştirecekti. Böylece 1950’lerin başında yıllar sonra hepsi birer blues standartı olacak  plaklar birbiri ardına gelecekti. Bu plaklardan “Hoochie Coochie Man”, R&B listelerinde 8. sıraya yükselirken ardından gelen “I Just Want To Make To Love To You” ve “I ‘m Ready” ilk 4’deki yerini alacaktı.

Rolling Stones’ın isim babası
Chess Records’un bu plakları ABD’de siyahlara hitap ederken, Atlantik’in öteki yakasında Avrupa’da yoğun ilgi görüyordu. Bu plaklara ve özellikle de Muddy Waters’ınkilere hayran olan İngiliz gençleri arasında iki kişi Chess Records’un kapısına kadar dayanacaklardı. Uçakla kıtayı aşan bu iki tıfıl yeni yetme, hayranı oldukları Muddy Waters’ın peşine düşmüşlerdi. Keith ve Mick adındaki bu iki genç yıllar sonra müzik tarihinin en görkemli ve pahalı grubu Rolling Stones’ı kuracaklardı.
1960’larda İngiltere’de alışık olmadığı kadar kalabalık ve de beyaz tenli izleyiciye konser veren Muddy Waters, hem İngiliz blues’ına hem de 70’lerin hard rock gruplarına esin verici bir anahtar vazifesi görecekti.  
Bu büyük blues ustasını 30 Nisan 1983’te Westmond Illinois’te 70 yaşındayken evinde uyurken, geçirdiği bir kalp krizi sonucu yitirecektik. Dolgun, gür sesiyle müthis bir sıcaklık veren sanatçı, elektro gitar stilindeki sertlik ile ayırt edilen bir figürdür. Klasik Delta tarzını yeni çıkan rock tarzıyla kaynaştırarak blues’ın günümüzdeki modern yapısını kuran figürlerin başında gelecekti.

70’lerden bu yana rock müziğe yol açıcı moraller veren “Blues’ın Babası”nı 103. doğum yıldönümünde saygıyla anıyoruz.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...