Almanların unutulmaz progresif rock grubu Eloy, bugünlerde pek bilinmiyor olsa da
zamanında ülkemizde hayli tanınan ve sevilen bir rock grubuydu. Hatta 80’lerin
sonunda İstanbul’da rock barların yerinde
Galata Köprüsü’nün altı varken, ilk açılan rock kafelerden birinin ismi
de “Eloy” olmuştu. 80’lerde kurulan (ama bugüne albüm kaydı bırakamayan) Türk
rock gruplarının konserlerinde de Eloy parçalarını yorumlamak ya da onun
izinden giden parçalar oluşturmak adettendi. Daha öncelerine bakarsak 70’li
yıllarda da her rock dinleyenin odasında bir Eloy plağı bulunması gayet
olağandı.
Şimdilerde 50 yaşının üzerinde olanların bildiği ve
sorduğunuzda “Ya evet ya! Öyle bir grup
vardı” diye hatırlayacağı Eloy, günümüzde de yoluna devam ediyor. Grubun
iki CD’lik konser albümü “Reincarnation
On Stage” 17 Ocak tarihinde piyasaya çıktı.
H.G.
Wells’in kurgu bilim romanı 'The
Time Machine” da dünyanın 800.000 yıl sonraki durumunu resmedilir. Bu
romanda anlatılan öyküde insanlardan tek bir kişi kalmıştır ve o da ölünce
insan diye bir şey olmayacaktır. Romanda insanın tek önrneği olan bu karekter,
zaman gezginlerinin sayesinde yeni bir başlanğıç yapabilecek ve insan soyu
devam edebilecektir. Bu romanındaki tek kalan insan karekterinin ismi ise Eloy’dur ve 60’ların sonunda kurulan
bir Alman grubunun da ismi olacaktı.
Dönemin ABD’li, İngiliz rock gruplarının hakimiyetinde bir Alman grubunun fazla
şansı yoktu. Bu nedenle yeni kurulan bu Alman grubu da bir belirsizliğe doğru
bir çıkış yapıyordu.
Eloy denilince
akla Frank Bornemann gelir. Kuruluşundan
bugüne kadar grubun değişmeyen tek elemanıdır ve müzikal yapının da gerçek
mimarı odur. Grubun kuruluşundan sözetmek istediğimizde Almanya’nın 60’lardaki
müzikal durumuna bakmamız iyi olur. O dönem ABD ve İngilizlerin aksine Almanlarda
rock yapan gruplara pek rağbet yokmuş. Bir anlamda bizimle aynı kaderi
paylaşıyorlarmış denilebilir. 60’ların sonunda Almanya’da “krautrock” diye
isimlendirilen grupların ortaya çıkışıyla bir takım şeyler değişmeye
başlayacaktı.
Gitarist Frank
Bonnemann tarafından kurulan Eloy, ilk albümünü 1971’de çıkaracaktı. Bu albümde grubun bugün bilinen progresif tarzı
değil daha hard rock bir hava vardı. Ancak albümde yer alan “Something Yellow” ilerdeki müzikal
yapının tiyolarını veriyordu.
İlk albümde vokali üstlenen Erich Schriever ile gitarist Bornemann grubun müzikal yapısını
birlikte oluşturuyorlardı. Bir süre sonra vokalist Erich Schriever müzikal fikir
ayrılıklarından dolayı gruptan ayrılacaktı. Böylece ikinci albüm “Inside”da Bornemann’ın progresif fikirleri hakim olacaktı. 4
parçanın bulunduğu bu albümde 18
dakikalık “Land Of Nobody” grubun
yeni tavrını gözönüne getirirken, “Future
City” dönemin sevilen parçaları arasına girecekti. “Inside” albümü Eloy’un
Almanya dışında tanınmasını da sağlayacak ve
İngiliz progresif gruplarının konserlerinde açılış grubu olarak yer
almasına neden olacaktı. Yükselişini sürdüren grup 1974’de de “Floating” i çıkaracaktı.
Kurgu Bilim temalı
şarkılar ve rock’da senfonik zirve
Eloy 1975’te “Power
and the Passion” albümünü yaptığında progresif tarzın en üst düzeyine çıkar
ama buna rağmen grup dağılmanın eşiğine gelir. Bunun sebebi de elemanların
müzikal fikirlerinin ayrılıydı. Grubun kuruluşundan itibaren gitarist
Frank Bornemann dışında devamlı eleman değişikliği oluyordu.
Grubun dağılışından bir yıl sonra Eloy, Bornemann’ın
önderliğinde tekrar kuruldu. Böylece grubun ikinci dönemi başlıyordu. Bas
gitarda Klaus Matziol, klavyede Detlev Schmidtchen, davulda Jurgen Rosenthal ve gitar/ vokalde de Frank Bornemann’ın yer aldığı bu dönem,
grubun zirveye çıkışıydı. 1976’da gelen “Dawn”
albümü bütünlüklü anlatımıyla senfonik yapının kuvvetlendiği çalışma
olacaktı. Senfonik orkestranın da
katıldığı bu çalışmada davulcu Rosenthal’ın şarkı sözlerine yaptığı katkı da değere
haizdi.
Eloy’un 1977 tarihli “Ocean”
albümü başarıyı perçinler. 4 uzun
parçanın yer aldığı albüm, Atlantis’in
oluşumundan batışına kadar olan serüveninin, epik bir dille anlatımıdır.
Parçaların sürelerinin uzunluğu, konserlerde de yarım saate yakın yorumlara
neden olacaktı. Böyle olunca da doğaçlamalarla işlemelerle olay bir müzikal
zerafete dönüşecekti. Ancak 70’lerin sonu geliyordu ve progresif rock’ın kabusu
başlıyordu. Yükselen punk’ın da etkisiyle parça süreleri kısalıyor ve uzun,
doğaçlamalı yorumlar son buluyordu. Bu da progresif rock’ın sonu demekti. 70’lerin
senfonik ögeli bir sürü grubu ya yönününü günün modalarına değiştirecekti (tabi
bu da ne ona ne de buna yaranabilecekler demekti) ya da plak şirketlerinin
kapısında reddedilmekten helak olacaklardı. İşte böyle bir süreçte ilginçtir,
Eloy bir baş yapıt çıkaracaktı. Grubun 1979 tarihli “Silent Cries Mighty Echoes” albümü muhteşem bir müzikal direnişse
de Eloy’ın en başarılı ikinci
döneminin sonu olacaktı. Piyasa şartlarına rağmen başarılı bir albümle direnen
grubun içinde klavyeci Detlev
Schmidtchen ve davulcu Jurgen
Rosenthal’ın ayrılışı büyük bir darbe olacaktı.
80’li yıllara gelindiğinde Eloy’un progresif çizgiden uzaklaştığı, sönük dönemi başlayacaktı. Bornemann her ne kadar progresif tarzda
israr etse de grubun diğer elemanları günün modalarına uymayı tercih ederler.
Böylece grubun
sert gitar ağırlıklı,
kısa parçalardan oluşan albümleri çıkar. Başarısız bu dönemin ardından 1985’te Eloy dağılır.
Frank Bornemann eşittir
Eloy
Eloy demek bir anlamda Frank Bornemann demekti. Grubun kurucusu da
olan gitarist vokalist Eloy’un bilim kurgu temali şarkıları ve progresif müzikal yapısını kuran bir mimar gibidir. O
olduğu sürece de Eloy devam ediyor demekti.
Bugünlerde bu devam edişi
muhteşem bir konser albümüyle hissetmekteyiz. Geçtiğimiz hafta çıkan “Reincarnation On Stage” adındaki 2
CD’li konser albümünde gitarist ve vokalist Frank Bornemann, Eloy’u yeniden dizayn etmiş. Michael Gerlach ve Hannes
Folberth keyboardlara geçerken, Klaus
Peter Matziol basgitarda, Bodo
Schopf da davuldaki yerini almış. Frank Bornemann, grubun yeni dizaynında
kendi vokaline yeni bir boyut katacak bir şekilde yanısıra bir kadın sesine Alexandra Seubert’e de yer vermiş.
Eloy ile tekrar karşılaşmak güzel ama en önemlisi Alman
aksanlı İngilizceyi çok özlemiştik diyebilirim.