29 Kasım 2019 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 124


Ahmet Ümit
 "Aşkımız Eski Bir Roman"
Yapı Kredi Yayınları
(Eylül 2019)

Son haftalardaki televizyon programlarında her akşam aynı konu, saatlerce tartışılıyor. "Saraya giden CHP'li kim?" tipindeki tartışma öyle bir hale geldi ki, polisiye romanlardaki "Katil kim?"e döndü. Herkes aynı anda konuşuyor ve bir çatışmadır gidiyor. İşte bir gece bu tartışmaları dinlemeyi bırakıp, bu kitabı aldım ve bir solukta okudum. Herkesin aynı anda konuştuğu ve bir karmaşaya dönen TV tartışmalarını kapayıp, Ahmet Ümit'in son kitabı "Aşkımız Eski Bir Roman"ı alıp, okursanız kendinize iyilik etmiş olursunuz. Öncelikle akılla kurulmuş örgüsüyle ciddi bir polisiye okur, keyif alısınız. En azından ben öyle yaptım, tavsiye ederim.

Üç novella (uzun öykü)'dan oluşan "Aşkımız Eski Bir Roman" kitabında Ahmet Ümit, Başkomiser Nevzat dizisini devam ettiriyor. Kitaba adını veren öyküde edebiyat klasiklerine gönderme yapılırken, polisiye yazarlığının ustası Agatha Christie'ye de harika bir selam sunuluyor. Toplumcu gerçekçi yaklaşımı da sunan "Overlokçu Kız" öyküsünde kahramanların sınıfsal yanlarının ortaya konulması övgüye değer. Petersburg'dan gelen Rus bilim insanının İstanbul'da kayboluş öyküsünün anlatıldığı "Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Oldu?" da İstihbarat örgütlerinin çatışmalarının arasında tesadüflerin şaşırtıcı sonuna ulaştığınızda hayrete düşeceksiniz. 

Polisiye romanlarının alışıldık cinayeti çözme kurgusuna Başkomser Nevzat'ın aşkı Evgenia da öykülerin içinde eşlik edince İstanbul'un sosyal dokusunun yitişine verilen eleştirileri de bulabiliyoruz. 

Aptulika



28 Kasım 2019 Perşembe

Zeppelin Senfonisi


Led Zeppelin 2020 yılının baharında senfoni halinde tutkunlarıyla buluşacak. 18 Nisan 2020 Cumartesi günü, Londra Palladium'da yapılacak konser , büyük çapta bir Led Zeppelin kutlaması olurken, aynı zamanda yeni bir deneyime de sahne olacak.

"Zeppelin Senfonisi, Led Zeppelin Müziği - Bir Rock Kutlaması" adını taşıyacak konser, iki saatlik bir sette Led Zeppelin’in en iyi şarkıları 50 kişilik bir orkestra ile sunulacak.  

Rock grubu ve senfoni orkestrasının yanı sıra bir çok konuk da yeralacak. 

Eric Clapton'dan Ginger Baker'ın anısına konser


Eric Clapton, efsanevi rock triosu The Cream'den arkadaşı  Ginger Baker'ın müzik hayatı ve anısı için çok özel bir 'tribute' konser hazırladığı duyuruldu.  

"Eric Clapton & Friends: Ginger Baker'a Bir Övgü" adını taşıyacak olan bu konserin 17 Şubat 2020 Pazartesi günü Batı Londra'daki 5.000 kişilik Eventim Apollo Hammersmith'te yapılması planlanıyor.  

Yapılacak bu konserde Ginger Baker’ın efsanevi müzik kariyerine Clapton ve Baker’ın Cream ve Blind Faith’le birlikte yaptığı dönem çalışmaları da dahil olacak. Bu anma konserinin sürpriz konukları da yakın zamanda duyurulacakmış. 

Biletler Eventim Apollo'nun internet sitesinden saat 10: 00'da 29 Kasım Cuma günü satışa sunuluyor.

Etkinlikten elde edilen gelir, Baker ailesinin isteği üzerine, bir sağlık ve sosyal yardım kuruluşu olan Leonard Cheshire'a gidecek.

1948'de Kraliyet Hava Kuvvetleri subayı Leonard Cheshire tarafından kurulan İngiltere merkezli hayır kurumu, bireylerin yetenekleri ne olursa olsun, seçtikleri şekilde bağımsız yaşamasını, öğrenmesini ve çalışmasını destekliyor.

Ginger Baker'ı 6 Ekim 2019'da 80 yaşında yitirmiştik. 

21 Kasım 2019 Perşembe

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 123


Ivan Sergeyeviç Turgenyev
 "Devrim Öncesi"
Sinan Yayınları
(Ekim 1973)
Çeviri : Ataol Behramoğlu


Anton Çehov, klasikleşmiş muhteşem yapıtı "Vişne Bahçesi"nde 19 yüzyıl ortalarında değişime uyum sağlayamayan, çürüyen aristokrat bir aileyi anlatır. Bir çok yapıtında da  tarih sahnesine çıkan yeni sınıfları ve değişen düzeni hissettiren Çehov için "Devrim Öncesi" yazarı tanımlamasını kullanırdım. Eski sınıfın düzeninden arta kalan ve çürüyen vişne ağacı ile gelecek devrimlerin arasındaki sürecin yazarı. Turgenyev'in 1860 yılı başlarında "Rus Habercisi" dergisinde ilk kez yayınlanan bu romanını okuduğumda ise yukardaki yargımı şu şekilde genişletecektim: Anton Çehov devrim öncesinin yazarı... Turgenyev ise gelecek devrimleri ilk hissedendi.  
Turgenyev'in bu romanını okurken aklıma bir anda "Babalar ve Oğulları" isimli klasik başyapıtı gelecekti. 1860'ta yazılan "Devrim Öncesi"nde tarihi değişimi idealist bir Bulgar öğrenci üzerinden sunarken, iki yıl sonra yazacağı romanı "Babalar ve Oğullar"da kuşaklar arasındaki çatışma ile ortaya koyacaktı. "Devrim Öncesi" romanını okurken, itiraf etmeliyim ki "Babalar ve Oğulları"ndan daha hızlı ve zevkle okudum. Bunun sebebi de çevirinin başarısıydı diyebilirim. Şair Ataol Behramoğlu'nun Rusça aslından çevirilerini çok severim ama bu başarının 1973 yılında yaptığı bu çeviride de olması takdire değer. 
Benim sahafta 1973 baskısını bulduğum bu kitap, "Arife" ismiyle de yayınlanmış. Hatta yakın dönemlerde İletişim Yayınları tarafından "Arefesinde" adıyla yayınlanmış olduğunu da kitabı bulup okumak isteyenler için buradan duyurayım. 
 "Devrim Öncesi" ya da diğer isimleriyle "Arifesinde" romanında Turgenyev,  Rusya'ya okumaya gelen İnsarov adlı genç bir Bulgar bağımsızlıkçıyla soylu sınıftan gelen bir kız olan Yelena'nın aşkını ve aşkının peşinden gitmek için toplumsal konumunu ve ayrıcalıklı hayatını terk edişini anlatırken, kaybolmakta olan bir soylu sınıfı da bizlere sunuyor. 

Aptulika

19 Kasım 2019 Salı

Duane Allman'a Kulak Misafiri olmak






Eric Clapton George Harrison'ın karısı Pattie'ye umutsuzca aşıktı ve bu karşılıksız aşk Eric Clapton'ı alkol ve uyuşturucu bataklığına sürükledi.
İşte, Layla And Other Assorted Love Songs albümündeki (bu albüm Derek And Dominos'la kaydedilmişti) tüm şarkılar Pattie'ye gönderilen örtülü mesajlarla doluydu.
Ancak, aşkın simge şarkısı Layla'ydı.
Gitarda Duane Allman'ın yer aldığı orijinal yorum tartışılmaz bir şekilde diğer tüm yorumların önündedir.
Bugün Duanne Allman'ın doğum günü.
Duane Allman 1946'da tam da bugün Nashville, Tennessee'de doğmuştu.
İyi ki doğdun Skydog!

14 Kasım 2019 Perşembe

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 122


Albertine Sarrazin
 "Kemik"
Bilgi Yayınları
(1. Basım Ocak 1972)
Çeviri : Tarık Alemdar

Fransız polisiye ya da macera filmlerinde soyguncular polisten kurtulabilir ve hikaye de bu şekilde sona erebilir. Amerikan filmlerinde ise suçlular cezasını bulur ve ahlaki bir finalle sona erer. Çoğu Fransız filminde soyguncular gözümüzde kahramanlaşabilir ama bunu "suçu ve suçluyu övmek" olarak değerlendirilmesini de istemem hani. Aklıma hemen Fransız edebiyatının klasik yapıtı "Sefiller" gelir. Victor Hugo'nun o eserinde hırsızlık yaptığı için hapse atılan Jean Valjean'ı hapisten kaçtığı için peşine düşen polise yakalanmaması için hepimiz destek olmuşuzdur, okurken ya da film olarak izlerken. Tabi oradaki hırsızlığın gerisinde sosyal bir gerçeklik vardır ama Fransız yazarları veya sinemacıları bu tip konuları farklı pencereden işlerler. 

Geçen hafta bir sahafta bulduğum bir kitapla Albertine Sarrazin'le tanışınca yukardaki yazdığım yaklaşımla bir kez daha yüzleşecektim. Bu seferki bir Fransız romanın konusu değil, bizzat bir suçludan edebiyatçı çıkmasıydı. Aslında "suçlu" deyip olayı dar alana sıkıştırmayalım. Kimsesiz bir çocuklukta ıslahevi ortamında yetişen ve ardından soygunla düşülen hapis ve oradan kaçış ile maceralı bir yaşam içindeki Albertine Sarrazin'in yazma yeteneğinin farkedilmesiyle çıkan romanları. 

İşte o "68 Kuşağı" denilen dönemdeki siyasi kahramanların ötesinde farklı asi portreler de vardı. Bir nevi  "Bonnie ve Clyde" vari bir porte: Albertine Sarrazin. 1960'ları sonu ve 1970'lerin başında popüler kültür içinde gündeme oturan kişi.

Peki kimdir Albertine Sarrazin?

17 eylül 1937'de doğan Albertine Sarrazin, bu tarihten 2 gün sonra   bir hastanenin kapısına terk edilmiş. Anne ve babası tarafından terk edilen küçük kızı 2 yaşındayken yaşlı bir doktor çift evlat edinir. Albertine hiç bir zaman ne bu yaşlı çifte ısınacak ne de okulların dört duvarı ve sıkı disiplini altına girecektir. 15 yaşında liseden kaçmış ve ıslahevine kapatılmıştır. Bu asi kız ıslahevinden  kaçıp otostopla Paris'e gider. Sonrasında bir arkadaşıyla birlikte  mağaza soymaya kalkarlar. Bundan sonrasında da hapse girecektir. Böylesi maceralı bir yaşamın içinde Albertine yaşadıklarını da yazar. İşte böylece üç roman ve hikayelerden oluşan kitapları yazan bir yazar ortaya çıkacaktı.  

Mağaza soygunundan tutuklanan Albertine bir sene sonra cezaevinden kaçacaktı. Bu kaçış esnasında cezaevi duvarından atlarken aşık kemiği kırılacak, tesadüfen ordan geçmekte olan ve kendisi gibi bir kanun kaçağı olan Julien Sarrazin tarafından kurtarılacaktı. Böylece bir aşk başlayacaktı. Bir yıl kadar kaçacaklardı ve sonunda yakalanacaklardı. Albertine ile Julien cezaevinde evlenecekti.  "Kemik" isimli bu romanda bu yaşanmış olay anlatılır.  

1965 yılında yayınlanan bu roman sadece Fransa değil tüm dünyada da ses getirecek ve Albertine Sarrazin   birkaç ay içinde ünlü bir yazar olacaktır. Artık Sarrazin için yeni bir yaşam başlamıştır... ardından yeni romanları birbiri ardına gelir.  

Albertine Sarrazin'in yazma yeteneği ona yeni bir yaşamın kapısını açmıştır. Artık onun için kocasıyla birlikte suçtan uzak düzenli bir hayat kurma arzusu vardır. Ancak o ilk romanı "Kemik"te anlattığuı cezaevinden kaçarken durardan atlarken kırdığı  aşık kemiğindeki  rahatsızlığın artması sebebiyle 1967 yılında ameliyata alınacaktır.  Bu ameliyat başarısız olur ve 6 ay sonra ikinci kez ameliyata alınır ama sonuç gene olumsuzdur. Bunu takip eden üçüncü ameliyatta ise doktorların hatası yüzünden ameliyat masasında kalacaktı... öldüğünde sadece 29 yaşındaydı. Bunun üzerine kocası Julien hastaneye dava açar ve kazanır. Ameliyatta doktorların hatası vardı.
Maceralı kısa bir yaşamın sonunda 3 yıl sürebilen yeni bir başlangıçtan geride üç roman, birkaç hikaye, şiirler ve mektuplar kalacaktı. 

Aptulika



8 Kasım 2019 Cuma

Roger Glover (Deep Purple) / Mütevazı ve Sessiz


Roger Glover (Deep Purple) / Mütevazı ve Sessiz (2004) – 27,2 x 20,9 cm/ Kuru ve su bazlı kalem boya

"Cem Karaca'dan Zappa'ya" Sergisi'nden 6

"Cem Karaca'dan Zappa'ya" isimli sergim bir ay açık kaldı ve bu hafta sonu (11 Kasım 2019) bitiyor. Sergi boyunca bulunurken çizimlerle ilgili kısa yazılar da yazdım. Bunlar kimi zaman çizilen işlerle ilgil olduğu gibi kimi zaman da sergideki izlenimleri ve anektodları içeriyordu. Bu yazılara aralıklarla yer vereceğim. Böylelikle sergiye gelme imkanı olmayanlar buradan izleme olanağını bulurken, sergiye gelmiş olanlar da tekrar o anları yaşayacaklar. Ha bu arada sergiye gelmiş olanlarda tablolarla ilgili sergi izlenimlerini yazabilirler. ( bluesperisan@gmail.com )



ROGER GLOVER
" Mütevazı ve Sessiz "

Deep Purple, benim için önemli ve her dönem sevdiğim gruplardan biri olmuştur. İlk göz ağrım olmasından olsa gerek "Mark II a" denilen kadro, yani Temmuz 1969'dan Haziran 1973'e kadarki dönem elemanları benim için ayrıcalıklıdır. O inanılmaz vokaliyle Ian Gillan, gitarıyla Ritchie Blackmore, davulda Ian Paice ve org sesini kafama mıh gibi işleyen Jon Lord kendimi bildim bileli unutulmaz kadro ve dönemidir. Dikkat ederseniz bir ismi unuttum. Elbetteki Roger Glover. Açıkcası onu 1970'li yıllarda hiç önemsemezdim. Nasıl bir aptallıksa, o plaklarda prodüktör hanesinde de Glover'ın isminin yazması bu yargının oluşmasına sebepti. Çocukluğa bakar mısınız, prodüktörlük işini önemli bir şey olarak görmüyormuşum. ( O zamanlar prodüktörden ne anladığımı sorarsanız, cevabını duyduğunuzda yuvarlana yuvarlana güleceğinize eminim. Çocuklukla ilk gençlik arasında prodüktörü albümün yapılması için parayı koyan adam sanırdım.) 
Sonra zamanla Deep Purple'da bas gitarın önemini kavrayacaktım. Eh tabi dinleyicilikte zamanla kulak da gelişiyordu hani.  Doksanlı yıllarda bir ara bas gitar çalma üzerine hocam Murat Tükenmez ile çalışınca kulağım daha iyi hale gelecekti ve Deep Purple'da Roger Glover'ın ne mene önemli olduğunu iyicene kavrayacaktım. 
Sergi için çizimleri seçerken bir çoğunu elemek zorundaydım ama tek Deep Purple çizimi olacaktı o da bas gitarist Roger Glover'dı. O çizime isim olarak da "Mütevazi ve Sessiz"i uygun buldum. Sergiye gelen herkes de çizimin yanındaki bu yazıyı okuyor ve evet doğru öyle biri diye destekliyordu. Ta ki 12 Ekim, pazar günü sergiye biri gelene kadar. Sergiyi gezen bu kişi yanıma gelip, kulağıma eğilerek, "Roger Glover'da bir hata var, herkes bu tip hatalar yapabilir ama size yakışmaz diye uyarayım dedim" demez mi! Beni aldı bir telaş...çizimde nasıl bir hata yapmış olabilirim diye ziyaretçinin ne diyeceğini merakla bekliyordum. "Buyrun lütfen söyleyin nasıl bir hata var." direyerek hatayı söylemesini bekledim. Aldığım cevap beni daha da şaşırttı. "Mütevazi yazmışsınız, doğru yazılımı Mütevazı olacaktı." 
Çizim konusunda bir hata olmadığı için rahatlamıştım ama bu sefer de Türkçe dilbilgisi konusunda kıpkırmızı olmuştum. Hemen bir beyaz etiketi üzerine yapıştırarak "i"yi "ı" haline getirerek hatayı düzeltmeye çalıştım ve bu kişiye teşekkür ettim. 
Bir kaç dakika sonra çizimin başına gidip Roger Glover'a baktım, bana gülümseyerek, "Üzme kendini Aptul, önemi yok olur bu tip hatalar." diyordu. Roger Glover "Sessiz"di ama konuşacağı zaman da konuşurdu ancak "mütevazi" değil ama mütevazı olduğu kesindi. 

 Aptulika

27 Ekim 2019

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 121


Bertrand Russell
 "Hikayeler"
Tel Yayınları
(1. Basım 1972)
Çeviri : Harika Aktel

 İnanın sahafta bu kitabı görene kadar Bertrand Russell'ın edebiyatçı yanını bilmiyordum. Bir Matematik bilgini ve felsefeci olarak yapıtlarını bildiğimiz Russell'ın beş öyküden oluşan bu kitabını bulup, okuyunca hayretim ve hayranlığım bir kez daha arttı doğrusu. 98 yaşında hayata veda eden düşünür, öykü yazmaya 80 yaşından sonra başlaması da övgüye değer doğrusu. Yüzyıllık yaşamın her anı dolu dolu yaşandığı gibi son 18 yılında da yeni bir kulvara adım atmaktan da çekinmemiş. 
Söz konusu Bertrand Russell olursa yazdığı hikayelere de elbetteki ilgiyle yaklaşacaktık, sonuçta çağımıza damgasını vurmuş bir bilim adamı ve düşünür ama yazdığı öykülerde edebiyat alanında fazla bir beklentiye girmemiz gerekmezdi. Ancak kitabı okuyup bitirdikten sonra "Bertrand Russell 98 yıl değil, 200 yıl daha yaşasaydı da harika öykülerini de okuma imkanı bulsaydık" demeden de edemiyorum. 

Bertrand Russell'ın öyküleri Edgar Alan Poe'nun kasvetli ortamının içinde verdiği gerilimi hatırlattığı gibi nefis ironi ve toplumsal eleştiriyi de sunuyor. İnsanın doğası harika bir şekilde işlenirken, hırsları, güce tapıcılığı vurgulanıyor. İşlenen öykülerde kimi zaman komplo teorilerinden alışık olduğumuz bir atmosferde din, bilim, basın ve sermayenin bir araya gelerek, adeta iç içe geçmiş halde insanları ve dünyayı yönlendirmesi alaycı bir şekilde sunuluyor.   
Kitabı ben 50 yıl önceki baskısıyla bir sahafta buldum. Sonra baskısı yapıldı mı bilmiyorum ama tekrar bir yayınevi akıl edip de yayımlasa derim. Siz gene de sahaflarda falan gördüğünüzde kaçırmayın derim.  

  
 Aptulika

7 Kasım 2019 Perşembe

Ray Charles / Onu tanımlamak... ne mümkün

Ray Charles / Onu tanımlamak ne mümkün ( 2004) – 19,2 x 26,4 cm (Erhan Nailoğlu koleksiyonu)

"Cem Karaca'dan Zappa'ya" Sergisi'nden 5

"Cem Karaca'dan Zappa'ya" isimli sergim bir ay açık kaldı ve bu hafta sonu (11 Kasım 2019) bitiyor. Sergi boyunca bulunurken çizimlerle ilgili kısa yazılar da yazdım. Bunlar kimi zaman çizilen işlerle ilgil olduğu gibi kimi zaman da sergideki izlenimleri ve anektodları içeriyordu. Bu yazılara aralıklarla yer vereceğim. Böylelikle sergiye gelme imkanı olmayanlar buradan izleme olanağını bulurken, sergiye gelmiş olanlar da tekrar o anları yaşayacaklar. Ha bu arada sergiye gelmiş olanlarda tablolarla ilgili sergi izlenimlerini yazabilirler. ( bluesperisan@gmail.com )



RAY CHARLES 
"Onu Tanımlamak... Ne Mümkün"

Ray Charles için yüzlerce şey yazılabilir ama serginin açılışından bir gün sonrası yaşadığım izlenim kadar hiç biri öncelik taşıyamazmış gibi geliyor bana. 
11 Ekim'de sergi açılmıştı ve bir gün sonrası da ziyarete gelenleri karşılamak için orada bulunuyordum.
Sergiye bir anne daha henüz  ilkokula yeni başlamış olan kızı ile geldi. Çizimleri gezerken her müzisyeni de kızına anlatıyordu. Bu anlatma kimi zaman da cep telefonundan you tube'a girip müziklerini dinletmekle de sürüyordu. Bazı çizimlerin önünde anne kızına, 
"Bu kim?" diye soruyor ve cevabını alıyordu. 
Ray Charles'ın çiziminin önüne gelince anne gene,
"Bu kim?" diye sordu 
ama kız cevap vermedi. Annesinin sorusuna cevap yerine bir anda dans etmeye başlayarak, Ray Charles'ın "What'd I Say" parçasını söylemeye başlamaz mı?
İnanılmaz bir olaydı ve ufak kızın şarkıyı okumasının yanı sıra dans etmesi aynı aşağıda paylaştığım videodaki 1959 konserinin sonuna doğru gençlerin dans etmesi gibiydi. 2012'de doğmuş ufak bir kız, 60 yıl öncesinin gençlerinin birikimini neşeye döndürerek bugüne ( ne bugüne... yarına) taşıyordu. 
Siz ne dersiniz bilmem ama benim için gelecek adına umut veren bir görüntüydü. Etrafta somurtuk yüzler, ekranlarda kavga edenler ve bilcümle homurtular arasında bu küçük kız umut vermez mi adostlar.

Aptulika

12 Ekim 2019



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...