30 Mart 2019 Cumartesi
Kısa bir aradan sonra yeni projeler
Blues Perişan blog yazılarına hiç ara vermek istemesem de yılda bir sefer ara vermiş oluyoruz. Bu aralar bir kaç ay sürerken son üç yılda sergilerim sebebiyle bir ay olmuştu. Neyse ki bu sefer ki bir hafta sürdü.
Bu bir haftalık aramızın sebebine gelince, üretememekten, yorgunluktan, tembellikten, umut kırıklığından değil, tam tersine keyifli bir projeye adım atmaktan kaynaklanıyordu.
Proje ne mi?
Dinleyin o zaman...
Nisan ayında uzun zamandır düşündüğüm bir projeyi gerçekleştireceğim. Sanat eleştirmeni yazar John Berger'in "Görme Biçimleri" kitabından yola çıkarak, sanat yapıtlarının üzerinden bir sunum, seminer ya da çizim atölyesi oluşturmak. Aşağıda detaylarını anlatacağım bu projeye ustaya saygı sebebiyle "Görme Biçimleri" diyoruz. 6 - 13 Nisan tarihlerinde birbirini takip eden bu iki seminerde "Görme Biçimleri" adını verdiğim bu atölyeyle, sanat yapıtını merkeze alıyor ve onun üzerinden bir çok kavramı anlatmayı, irdelemeyi hedefliyorum. Sosyoloji, tarih, felsefe, bilim hatta siyaset ve daha bir çok konuyu sanat yapıtları aracılığıyla incelemek ve yapıtı dogmatik bakışlarından sıyırmak istiyorum. Bu kimi zaman tarihsel öneme sahip bir tablo, heykel olabileceği gibi bir mimari yapı, bir fotoğraf, karikatür hatta bir reklam afişi de olabilir ama konuyu anlatmak için sunulan görsel, yardımcı olarak değil özne olarak yer alacak...
6 Nisan Cumartesi 17.00 - 19.30'da
Sanat Gerekli midir ?
isimli ilk görme biçimleri' nde sanat yapıtlarının üzerinden bu soruya cevap arayacağız.
Ardından bir hafta sonra
13 Nisan Cumartesi 17.00 - 19.30'da
Modern Sanat , Bizimle Dalga mı Geçiyor?
isimli ikinci "görme biçimleri' nde ise modern sanat ve günümüz sanatından örneklerle sorulara cevap arayacağız.
Bu ilk Görme Biçimleri, Kuzguncuk Ayrıntı Akademi'de gerçekleşecek.
Aşağıdak linkten Ayrıntı Akademi ile bağlantı kurup "Görme Biçimler Atölyesi"ne katılabilirsiniz.
https://www.ayrintisanatakademisi.com/gorme-bicimleri
Bu projeyi şimdilik iki başlık halinde ve sanat üzerine kurduk ama daha farklı başlıklarla da (müzik, tarih, politika, sosyoloji ve diğer konular) sanat yapıtını esas alarak devam edeceğiz. Bu çalışmadan sonra önümüzdeki sonbahar başında da bu projeyi farklı başlıklar altında devam ettireceğim. Yanısıra buna ek olarak bir çizim atölyesine de başlayacağım. Karikatür, çizgi roman üzerine başlayacak bu atölye çalışmasında da aralarda "Görme Biçimleri" eşlik edecek.
Evet ilk olarak Nisan ayında Ayrıntı Akademi'de "Görme Biçimleri"ne başlıyoruz ardından da 16 Nisan'da Kadıköy'de Eskici'de devam edeceğiz. Ayrıntı Akademi ve Kadıköy Eskici'de yapılacak etkinliklerde görseller ( yani sanat yapıtları farklı oluşturulmaya çalışılacak)
Nisan ayını böyle tamamladıktan sonra Mayıs ayında da Kadıköy'de "Sait Faik'ten Kafka'ya" sergimi açacağım.
Yaz ayı tamamlandığında da yeni bir sergi daha oluşturacağım, bu seferkinin konusu müzikle alakalı olacak.
APTULİKA
27 Mart 2019 Çarşamba
Gitaresk programının yapımcısı Jak Kohen hayatını kaybetti
Gitaresk ve Dünyanın Cazı programlarının yapımcısı Jak Kohen, 68 yaşında hayatını kaybetti.
28 Nisan 1951 tarihinde İstanbul’da doğdu. 1974’te Boğaziçi Üniversitesi’nden Pazarlama ve Finans alanlarında lisanslarını aldı. Uzun yıllar özel sektörde yöneticilik yaptı. Emekli olduktan sonra, 2004 - 2010 yılları arasında Açık Radyo Yayın Sorumluluğu görevini üstlendi.
Açık Radyo’nun kurulduğu günden beri devam eden Gitaresk programı dışında birçok program (Garip Meyva, Kavşak, Melomania, Pasifica Radyo 60 Yaşında, Kirli Çıkı) daha hazırladı ve sundu. Radyoculuğun yanı sıra bilgisayar, motosiklet ve fotoğrafçılıkla ilgilendi.
2010 yılında Açık Radyo’daki Yayın Sorumluluğu görevini bırakıp ikinci defa emekli oldu ve 2011’de Bodrum’a yerleşti. O günden bugüne Bodrum’dan, hem programlarına ve hem de çevirmenliğe devam etti.
Cenazesi 31 Mart 2019 Pazar günü, saat 14.30 Bodrum Yalıkavak, Sandıma mezarlığında toprağa verilecek. Ardından mezarlığın hemen yakınındaki kır kahvesinde dostları bir araya gelecek.
(Haber Açık Radyo internet sitesinden aynen alınmıştır.)
http://acikradyo.com.tr/gitaresk/gitaresk-ve-dunyanin-cazi-programlarinin-yapimcisi-jak-kohen-hayatini-kaybetti
21 Mart 2019 Perşembe
Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 97
"Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY"
Everest Yayınları
(1. Basım: Şubat 2019)
Mario Levi'nin ilk kez okuğum kitabı "Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY" oluyor. Daha önceden yazdıklarını okumadığım için, kendisinin İstanbul'la ilgili anı ya da deneme kitapları yazdığını sanıyordum. Bunun için de yeni kitabının çıktığını duyunca, hiç vakit kaybetmeden edindim. Beklentim Kadıköy semtiyle ilgili bir kitap olduğundan hemen okumaya koyuldum. "Şefik - Bir Çapkınlık Oyunu" adlı bölümü okumaya başladığımda ise gene bu duygulardaydım. İlerledikçe bunların başlı başına öyküler olduğunu anlayacaktım.
Aşkı uğruna en sevdiği meslek askerliği ve üniformayı terkeden Şefik Bey 70 yaşındadır. Çapkınlık anılarında gezinirsiniz. Hayaller içinde eski sahne anılarının belirsizliğinde eski kemanın sırrında Süreyya Bey'i
Kelebek Taci, Kumkapıda bir meyhanede garsonluk yapmış. Bir çok meze tabağını masalar arasında dans eder gibi taşımasından bu lakabı almış.
Her bölümde bir kişi anlatılıyor ama kim zaman diğer bölümlerde de yandan katılıyorlar.
Hikayeler güzeldi. Sormaya anlamaya gerçekliğini sorgulamaya gerek yoktu. Bu kahramanlar içinde hep yaşlılar yoktu hani kimi zaman hayatının ilk demlerini yaşayan gençler de bulunuyor.
Kısacası insan öykülerinden oluşan bir Kadıköy gezintisi çıkıyor karşımıza.
"Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY" için öykülerden oluşuyor dedik demesine ama, anlatılan karekterler başka kişilerin anlatıldığı bölümlerde de karşımız çıkıyor. Mario Levi, bu kitabını yayın evine götürdüğünde yayıncısı bunun öykü kitabı değil roman olduğunu söylemiş ki bu bence çok doğru bir tanım olmuş. Ama gene de alıştığımız şekilde bir roman da diyemeyiz buna. Mario Levi, kimi zaman "Hikayeyi tam da burada değiştirmek isterdim." gibi sözlerle bir nevi 'anlatıcı' görevini de üstleniyor. Bununla da kalmayarak her öyküden sonra iç sesiyle kendi kendi kendisini sorguluyor. Bir anlamda okur Mario Levi ile yazar Mario Levi karşılıklı hesaplaşıyor.
Dediğim gibi "Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY" alıştığımız türden bir roman değil, özellikle her bölüm başında ve sonunda yazarın çektiği Kadıköy fotoğrafları da arzı endam ediyor. Tabi bu fotoğraflar turistik bir manzara fotoğrafı değil, çevre ile insana dokunan görseller.
Kitabı oluşturan öyle çok karekter ve öyküsü var ki, açıkcası okurken bundan iki kitap çıkar bile diyecektim. Bunca kişi ve öykü okurken sizi yormuyor ve zevkle su gibi akarak okuyorsunuz. Kitap bittikten sonra o kahramanları hatırlıyor ve öykülerini devam ettiriyorsunuz. Zaten kitabın sonunda da yazar gene anlatıcı görevini yüklenerek bu fikri körüklüyor. O bölümde bütün karekterleri sahneye dökerek harika bir final oluşturuyor.
"Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY" romanı 7 bölümlük, "Gördüklerimiz Göremediklerimiz" dizsinin ilki. Mario Levi bundan sonra da İstanbul'un başka semtlerini de böyle insana dokunarak gezecekmiş. Bu dizinin şu anda dört kitabı da bitmiş, diğerleri de hazırlanıyormuş. Tabi onları da kendi adıma merakla bekliyorum. Sonuç olarak İstanbul ne kadar bozuldu, kimliğini kaybetti, yaşanmaz burda desek de hala sanat için ilham kaynağı oluyor ve yaratıcılığı besliyor.
Aptulika
Aşkı uğruna en sevdiği meslek askerliği ve üniformayı terkeden Şefik Bey 70 yaşındadır. Çapkınlık anılarında gezinirsiniz. Hayaller içinde eski sahne anılarının belirsizliğinde eski kemanın sırrında Süreyya Bey'i
Kelebek Taci, Kumkapıda bir meyhanede garsonluk yapmış. Bir çok meze tabağını masalar arasında dans eder gibi taşımasından bu lakabı almış.
Her bölümde bir kişi anlatılıyor ama kim zaman diğer bölümlerde de yandan katılıyorlar.
Hikayeler güzeldi. Sormaya anlamaya gerçekliğini sorgulamaya gerek yoktu. Bu kahramanlar içinde hep yaşlılar yoktu hani kimi zaman hayatının ilk demlerini yaşayan gençler de bulunuyor.
Kısacası insan öykülerinden oluşan bir Kadıköy gezintisi çıkıyor karşımıza.
"Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY" için öykülerden oluşuyor dedik demesine ama, anlatılan karekterler başka kişilerin anlatıldığı bölümlerde de karşımız çıkıyor. Mario Levi, bu kitabını yayın evine götürdüğünde yayıncısı bunun öykü kitabı değil roman olduğunu söylemiş ki bu bence çok doğru bir tanım olmuş. Ama gene de alıştığımız şekilde bir roman da diyemeyiz buna. Mario Levi, kimi zaman "Hikayeyi tam da burada değiştirmek isterdim." gibi sözlerle bir nevi 'anlatıcı' görevini de üstleniyor. Bununla da kalmayarak her öyküden sonra iç sesiyle kendi kendi kendisini sorguluyor. Bir anlamda okur Mario Levi ile yazar Mario Levi karşılıklı hesaplaşıyor.
Dediğim gibi "Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY" alıştığımız türden bir roman değil, özellikle her bölüm başında ve sonunda yazarın çektiği Kadıköy fotoğrafları da arzı endam ediyor. Tabi bu fotoğraflar turistik bir manzara fotoğrafı değil, çevre ile insana dokunan görseller.
Kitabı oluşturan öyle çok karekter ve öyküsü var ki, açıkcası okurken bundan iki kitap çıkar bile diyecektim. Bunca kişi ve öykü okurken sizi yormuyor ve zevkle su gibi akarak okuyorsunuz. Kitap bittikten sonra o kahramanları hatırlıyor ve öykülerini devam ettiriyorsunuz. Zaten kitabın sonunda da yazar gene anlatıcı görevini yüklenerek bu fikri körüklüyor. O bölümde bütün karekterleri sahneye dökerek harika bir final oluşturuyor.
"Bir Cuma Rüzgarı KADIKÖY" romanı 7 bölümlük, "Gördüklerimiz Göremediklerimiz" dizsinin ilki. Mario Levi bundan sonra da İstanbul'un başka semtlerini de böyle insana dokunarak gezecekmiş. Bu dizinin şu anda dört kitabı da bitmiş, diğerleri de hazırlanıyormuş. Tabi onları da kendi adıma merakla bekliyorum. Sonuç olarak İstanbul ne kadar bozuldu, kimliğini kaybetti, yaşanmaz burda desek de hala sanat için ilham kaynağı oluyor ve yaratıcılığı besliyor.
Aptulika
18 Mart 2019 Pazartesi
57 yıl önce bugün Bob Dylan hayatımıza girmişti.
Bugün isterseniz bundan 57 yıl öncesine gidelim, 1962 yılının 19 Mart'ına.
Bugün popüler müzik tarihinin en önemli günlerinden biri; çünkü bugün Bob Dylan, kendi adını taşıyan ilk albümünü yayınladı.
Colombia etiketiyle yayınlanan bu ilk albümün stüdyo kayıtları 500 dolardan az bir maliyetle ve çok kısa bir sürede kaydedilmişti.
Olumlu eleştiriler alsa da pek de satmamıştı bu albüm. İşte bu nedenle plak şirketi anlaşmayı sona erdirmişti. Ancak her zaman ticari olarak da iyi düşünen Dylan, 70'lerin ortalarında yeniden anlaşma yaptıklarında sıkı bir pazarlık yapmış, istediği tutarı almıştı.
Albümde İki Dylan çalışması hariç geleneksel şarkılar vardı ve bunlardan biri de bir çok kez değişik isimlerce yorumlanan ama daha çok Animals yorumuyla belleklerde yer eden House Of The Rising Sun'dı.
Özetle 19 Mart 1962, Bob Dylan'ın hayatımıza girdiği gündü.
Blues O Asırlık Ağacın Gövdesinde
Blues'un 1960'larda Avrupa'ya taşınmasında büyük pay sahibi olan Mayall, İngiliz Blues'ını oluşturan bir büyük ekol. Bu güne kadar aralarında Eric Clapton, Jimi Page, Keith Richards, Warren Haynes'in de bulunduğu bir çok gitar ustası John Mayall'ın rahleyi tedrisatından çıkmıştı... ustanın bu yanı hala devam ediyor. Gördüğünüz bir çok gitar ustası onunla birlikte çalarak hala el alıyorlar.
Asırlık bir ağaca dayanmış gene asırlık bir adam kafasını hafiften yukarı kaldırarak sağa döndürmüş ve "Onca zaman geçti gitti bir sen bir de ben kaldık." diyerek iç geçiriyor. Hemen aklınıza "Ağaçlar ayakta ölür" lafı gelmesin, ağaçlar yaşlansa da meyva verir. İşte 85 yıllık çınar John Mayall hala meyva veriyor hem her yıl en lezzetlisinden. Biz o ağacın gölgesinde daha çok ferahlayacak ve tırmanmaya mecalimiz yetmeyeceği zirvesine hayranlıkla bakacağız.
İngiliz Blues'ının kurucu babası John Mayall yeni albümünün kapağında yukarda anlattığımız şekilde ağaca dayanmış ve 1960'ları hatırlatan yazı karakteriyle "John Mayall Nobody Told Me" diye kendisini ve albümün ismini yazmış. Onun altına da torunlarından altısını bir bir dizivermiş.
Albümün konuk listesi işe söyle:
Todd Rundgren,
The E Street Band'den Little Steven Van Zandt,
Joe Bonamassa,
Larry McCray,
Carolyn Wonderland
ve
Rush grubundan Alex Lifeson.
Bu gitaristler sanki albüme konuk değil de John
Mayall Üniversitesi'nde doktora öğrencileri gibi. Blues'un 1960'larda Avrupa'ya taşınmasında büyük pay sahibi olan Mayall, İngiliz Blues'ını oluşturan bir büyük ekol. Bu güne kadar aralarında Eric Clapton, Jimi Page, Keith Richards, Warren Haynes'in de bulunduğu bir çok gitar ustası John Mayall'ın rahleyi tedrisatından çıkmıştı... ustanın bu yanı hala devam ediyor. Gördüğünüz bir çok gitar ustası onunla birlikte çalarak hala el alıyorlar.
Mayall Üniversitesi'nde doktora öğrencileri gibi. Blues'un 1960'larda Avrupa'ya taşınmasında büyük pay sahibi olan Mayall, İngiliz Blues'ını oluşturan bir büyük ekol. Bu güne kadar aralarında Eric Clapton, Jimi Page, Keith Richards, Warren Haynes'in de bulunduğu bir çok gitar ustası John Mayall'ın rahleyi tedrisatından çıkmıştı... ustanın bu yanı hala devam ediyor. Gördüğünüz bir çok gitar ustası onunla birlikte çalarak hala el alıyorlar.
John Mayall'ın "Nobody Told Me" albümünde yer alan gitaristler blues rock türünün içinde müzik yapan isimler. Bunlardan Alex Lifeson ise Rush gibi progresif rock grubunun elemanı. Bu nedenle bir çok kişi Alex Lifeson ismini bir blues albümünde yadırgamış olabilir. Ancak Lifeson'un kendisi gibi Kanadalı olan blues rock gitaristi Jeff Healey'in bestesi "Evil And Here To Stay" parçasında konuk olması çok yerinde olmuş. Bu arada yıllar yılı beklentilerimden biri de Pink Floyd'un gitaristi David Gilmour'u baştan sona bir blues albümde dinlemek olmuştur, keşke olsaydı, bence çok keyifli olurdu. (Kimse bana kızmasın canım, benimkisi dediğim gibi bir hayal)
John Mayall'in son albümü "Nobody Told Me", gene Forty Below Records etiketiyle 22. Şubat 2019'da çıktı. Albümün kayıtları Studio 606'da 23 Ocak ile 1 Şubat 2018 arasında yapılmış.
Albümde yer alan parçalar ve konuk olan gitaristlerde şöyle sıralanıyor:
1 What Have I Done Wrong (Sam Meghett ) John Mayall'in son albümü "Nobody Told Me", gene Forty Below Records etiketiyle 22. Şubat 2019'da çıktı. Albümün kayıtları Studio 606'da 23 Ocak ile 1 Şubat 2018 arasında yapılmış.
Albümde yer alan parçalar ve konuk olan gitaristlerde şöyle sıralanıyor:
Gitar – Joe Bonamassa
2 The Moon Is Full ( Gwendolyn Collins)
Gitar – Larry McCray
3 Evil And Here To Stay (Jeff Healey, Joseph Barry Rockman , Tom Stephen)
Gitar – Alex Lifeson
4 That's What Love Will Make You Do (Milton Campbell)
Gitar – Todd Rundgren
5 Distance Lonesome Train (Joe Bonamassa, Tom Hambridge)
Gitar – Carolyn Wonderland
6 Delta Hurricane (Arno Hecht, Bob Funk, Crispin Cioe, Paul S. Litteral )
Gitar – Joe Bonamassa
7 The Hurt Inside (Gary Moore)
Gitar – Larry McCray
8 It's So Tough (John Mayall)
Gitar – Steven Van Zandt
9 Like It Like You Do (John Mayall)
Gitar – Carolyn Wonderland
10 Nobody Told Me (John Mayall)
Gitar – Carolyn Wonderland
Vokal, piyano, org, armonika – John Mayall
Bas Gitar – Greg Rzab
Davul – Jay Davenport
Ritm Gitar – Billy Watts
Saksofon – Ron Dziubla
Trombon – Richard A. Rosenberg*
Trompet – Mark Pender
17 Mart 2019 Pazar
Okan Meriç'ten solo albüm: BOŞ PLAK
Şimdilerde Borusan Klasik'te yayınlanan radyo programı "Gitarist"in yapımcısı ve Blues Perişan blog yazarı Okan Meriç gitaristlik kariyerini de yeni çıkardığı "Boş Plak" isimli mini albüm (EP) ile sürdürüyor. Son yıllarda kurduğu Rockustica isimli rock blues grubuyla da konserler veren Okan Meriç, kendi bestelerini de solo olarak çıkartmaya başladı.
15 Mart 2019'da çıkan "Boş Plak" enstrümantal rock türünde olup, Poco Digital etiketiyle yayınlandı. Kısa bir süre önce gene aynı firma üzerinden yayınladığı “Yolculuk” adlı single’ın ardından geçtiğimiz hafta da kısaçalar albümü “Boş Plak” takip etti.
EP’nin açılış parçası “Hayatın Akışı” Okan Meriç ve Akın Eldes‘in (Pinhani) gitarlarıyla hayat bulurken; ikinci parça “Dere Ayazı”nda gitarlarda Okan Meriç’e Deniz Demiröz (Bulutsuzluk Özlemi) ve Burak Acar (Maskara) eşlik ediyor. Bas gitarda Sunay Özgür (Bulutsuzluk Özlemi, Yavuz Çetin) ve davulda Berke Özgümüş (Redd, Bulutsuzluk Özlemi) yer alıyor.
“Merdivenli Köşk Sokak”ta Akın Eldes‘in yanı sıra bas gitarları Murat Tükenmez(Objektif) çalıyor, davulda da Berke Özgümüş var.
EP’den önce single olarak yayınlanan “Yolculuk”ta bas gitarda Kemal Arkan, davulda Berke Özgümüş, gitarlarda Serdar Öztop ve Akın Eldes, Okan Meriç’e eşlik ediyorlar.
EP’nin mix ve masteringi Serdar Öztop imzası taşıyor.
İstanbul, Anadoluhisarı’nda doğan Okan Meriç, müziğe ve gitar çalmaya ilkokul yıllarında mandolin ile başladı. Komşusu ve ağabeyi Nejat Yavaşoğulları’nın desteği ve yardımıyla, Derya Yener’in eğitimleriyle, gitar hayatında bir tutkuya dönüştü. Bulutsuzluk Özlemi grubuyla yaklaşık yirmi yıl sahne amiri olarak çalıştı.
Gitar hayranlığı ve müziğe tutkusunu yıllar sonra Sina Koloğlu ile birlikte hazırlayıp sundukları “Boyalı Kuş” adlı radyo programında paylaşmaya başladı. Radyo Kozmos 92.3’te başlayan radyoculuk serüveni yıllar boyu çeşitli FM radyolarda “Gitarist” programı adı altında sürdü.
“Gitarist” programı, gitar müziği hayranlarına hem klasikleri hem de yeni çıkanları duyururken Yngwie J. Malmsteen, Vinnie Moore, Guthrie Govan, Andy Timmons gibi isimlerin Türkiye konserlerine sponsor oldu.
Yıllar içinde çeşitli gruplarda gitarist olarak yer alan Okan Meriç, halen Rockustica adlı blues&rock grubuyla çalışmalarına devam etmekte ve radyo programcılığı yapmaktadır.
Dinleme bağlantıları: poco.lnk.to/bosplakPR
Sanatçı Facebook: gitaristprogram
Sanatçı Twitter: gitaristprogram
Sanatçı IG: gitaristradyo
Sanatçı Web: gitaristradyo.com
Poco Digital FB, Twitter, IG: digitalpoco
Poco Digital Web: poco.digital
7 kamera, 54 fotoğraf ile Laneth Bir Gece-3 konseri
Ayhan Tecer'in Fotoğraflarıyla
Yücel Şahinoğlu'nun Fotoğraflarıyla
Doğu Yücel ve Zihni ( Zihni Müzik) |
The Climb |
The Cultus |
photo mavibordo
Objektif |
Cem Gaygusuz'un Fotoğraflarıyla
Banu Yüce'nin Fotoğraflarıyla
Kanat Atkaya, Özer Sarısakal (Kronik), Aptulika, Ali Kerrar Akıncı |
Razor |
Atos, Portos ve Aramis |
Remix İhsan, Ali Kerrar, Aptulika, Murat Beşer |
Özer Sarısakal (Kronik), Ali Kerra, ve Cultus'tan Barış Naim, Burak Atalay |
Anıl Yurdakul'un Fotoğraflarıyla
Cultus |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)