Rock
8. Thanks - BOB MARGOLIN (11) - 6
17. Phoenix Blues Rumble - BOB CORRITORE and FRIENDS (17) - 4
11. Valleys & Mountains - RYMDEN (14) -4
15. Enchanted - TOM OLLENDORFF (18) - 3
Rock
Dirty Honey, beş yıl önce kurulmuş yeni bir grup ama yeni çıkan ikinci albümü "Can't Find The Brakes" dinlememle 1970'li yıllara dönüverdim. Dinlerken Led Zeppelin, Guns 'n Roses ve eskiye dair ne varsa canlanıveriyor. O eski soundlar hala dinleniyor ve tarza gönül veren gençler de azımsanmayacak kadar çok. İşte onlardan biri de Dirty Honey.
Dirty Honey 2017 yılında kurulmuş , ABD'li bir rock grubu ve bugüne kadar iki albüm yapmışlar. Ben onları ikinci albümleri olan "Can't Find The Brakes" ile tanıdım. Dinlememle de bir anda 1970'lere geri gittim. Benim gibi 60'larına adım atmış bir adama hala zevk verebilecek genç grupların olması da ilginç hani. Ama o eski soundlar hala dinleniyor ve tarza gönül veren gençler de azımsanmayacak kadar çok. İşte onlardan biri de Dirty Honey.
Marc LaBelle (vokal), John Notto (elektrik, akustik gitar), Justin Smolian (bas, akustik gitar) ve Jaydon Bean'den (davul) oluşan Los Angeles'lı grup, Led Zeppelin temelinden hareket ediyor. Zaten LaBelle'ın sesi Robert Plant'i anımsatıyor. Grubun temellerinde Aerosmith'in etkisi de büyük, özellikle John Notto'nun gitarı yer yer Joe Perry etkisinde ki, bunu "Won't Take Me Alive" parçasında daha iyi görüyoruz. Ardından gelen "Dirty Mind"da ise Justin Smiian'ın bas gitarı harika bir görev yapıyor. Blues ile hard rock arasında nefis dokunmuş bir parça, Sonrasında gelen "Roam" ile sakin sulara kendimizi bırakıyoruz.
Dirty Honey, sadece hızlı parçalarda değil baladlarda da çok başarılı mesela Coming Home" akustik dokunuşuyla gayet dikkat çekici. "You Make It All Righy" da bu yapıda bir parça. LaBella'nın sesiyle arkadan gelen geri vokaller muhteşem bir buluşmayı sağlıyor. Bu parça kesinlikle albümden çıkan ilk gözdem ve etkisi uzun bir süre süreceğe benzer gibi gözüküyor. Bu parçada Ian Peres'in Hammond orgla katılımı da harika olmuş.
Bunca güzellikle bizi sarhoş eden Dirty Honey bununla da yetinmeyerek albümüm sonunda yer alan "Rebel Son" isimli parçayla yapacağını yapıyor. Hele bir de sona doğru piyano ile bize yolluk vererek, dükkanı kapıyor.
Dirty Honey harika bir grup ve son albümü "Can't Find The Brakes" dinlemeye doyulmayacak kadar güzel ama grubun bas gitaristi Justin Smolian'ın ismini ayrı bir yere not ediyorum.
Aptulika
1976'dan bu yana kaç yıl geçtiyse artık, o zamandan beri Dokken var ve 27 Ekim 2023 tarihinde 13. stüdyo albümü "Heaven Comes Down"la karşımızda.
Don Dokken'ın papaz olma durumuna gelen çatışmaları sadece George Lynch ile sınırlı değildi, neredeyse her elemanla huysuzluk yaşandı. Belki de bu yüzden en eski eleman olarak 20 yıllık gitaristi Jon Levin yanında ve genç bir kadroyla Dokken efsanesini yeniden yürütmeye çalışıyor yetmişlik Don Dokken. Tabi artık günümüzde, "Yaş 70 iş bitmiş" lafının hiç bir kıymeti harbiyesi yok. Ancak gene de Don Dokken'ın o eski çığlıkları , ses çıkışlarını beklemeyin ama sesini gene de güzel kullanıyor. Yeni çıkan albümleri "Heaven Comes Down"ın tümüne baktığımızda da didişmeden uzak kafası rahat bir Don Dokken var. Grup ve albüm için diyeceğim ise, ne bileyim ben o 80'lerin heavy tadını özlemişim. Bu yüzden de keyfim yerinde doğrusu.
Dokken'da Jon Levin dışında yeni elemanlara bakarsak, bas gitarda 2015 yılında gruba katılan Chris McCarvill ve 2019'da katılan Bill "BJ" Zampa da davuldaki yerini alıyor.
Led Zeppelin'in "Kasmir"'ini hatırlatan bir girişle başlayan "Saving Grace", klasik metal tınılarını veren "Over The Mountain" ve "Just Like A Rose" ile bir dönemi tekrar yaşamaya başlıyoruz. Elbet o eski yılları tekrar yaşamak olası değil ama Don Dokken'ı grubuyla birlikte bugüne dair hard'n heavy tınılarıyla bulmak harika bir duygu. Ne diyeyim güzeldi be o yıllar.
Aptulika
Dokuz gitaristin yer aldığı "Guitarists Of Istanbul" albümü çıktığında yer alan gitaristlerin her birini neredeyse otuz, kırk yıldır tanıyordum, ancak aralarında bir isim vardı ki onunla sadece bu albüm vesilesiyle karşılaşacaktım. Albümde yer alan parçası ise ilk dinleyişte dikkatimi çekecekti.
"Guitarists Of Istanbul" albümünde "Dızlama" isimli parçasıyla yer alan Paşa Çelik'ti bu gitarist. Dokuz rock gitaristinin yer aldığı bu albümde her gitarist hard'n heavy çizgisinde yer alırken sadece iki isim farklı bir pencere sunuyorlardı... bunlardan biri Melih Güzel diğeri de Paşa Çelik'ti. Ufak bir araştırmadan sonra Melih Güzel'in klasik gitarda bir akademisyen olduğunu öğrenecektim. Böylece albümde Güzel'in çaldığı "Dream of Reality" deki cazımsı etkinin sebebini anlayacaktım. Aynı caz etkisini Paşa Çelik'in "Dızlama"sında da görecektim ama onun alanı klasik ve akustik gitar değildi, tamamen elektro gitarıyla bütünleşmiş biriydi. Hani bu parçayı dinledikten sonra ister istemez devamı gelse diyordunuz. "Dızlama" ilk dinlemeyle birlikte dikkati çekiyordu ama Çelik'in gitaristliğinin daha ötesi olduğuna dair merakınız körükleniyordu. Tabi bende de böyle oldu ve daha önce neler yapmıştır, kimdir bu Paşa Çelik gibisinden sorulara cevap arayacaktım. Ama ne gezer "Guitarists Of Istanbul" albümünün plak baskısının içindeki çizimleri yaparken bile Paşa Çelik'in sadece bir fotoğrafını bulabilmiştim ki o da yüzünü belli eden iyi bir fotoğraf değildi. Neredeyse o çizimi tarifle ( robot resim misali) yapacaktım.
Benim KİMDİR BU PAŞA ÇELİK? Muammam
Albümün prodüktörü Sabih'e (Cangil), "Yahu bu albümü kaydederken Paşa'nın bir fotoğrafını niye çekmediniz?" dediğimde Paşa Çelik'in yurtdışında yaşadığını ve kaydı da orda yapıp gönderdiğini söyleyecekti.
Sonra bu albümün plağı çıktı ve bütün gitaristlerin katılımıyla bir imza günü yapıldı. Sırf onun için İstanbul'a gelir ve tanışırım dedim ama ne yazık ki gene göremedim. Ama ben durmadan, devamlı bu adamın diğer çalışmalarını nasıl dinleriz, bir bağlantı kurabilir miyiz diye o kadar insanın başını ağrıttım ki, en sonunda biri "Yahu şu adamı bir ara" demiş olacak ki, geçen hafta Paşa'nın bir maili gelecekti. Böylece kimdir, nedir ve çalışmaları nedir? gibi sorularıma cevap bulabildim.
Toplumsal Konulara Dokunan Gitar:"Heretics"
Paşa bana yaptığı çalışmaları ve müzik yaşamıyla ilgileri bilgileri gönderdi sağolsun. Bunları sizlerle paylaşacağım ama öncelikle onun yaptığı "Heretics" parçasının video klibini sizlerle paylaşayım, sonrasında da bu parçanın üzerine bir iki kelam edip, Paşa Çelik'in müzikal evrenine doğru bir yolculuğa çıkalım.
Virtüoz ya da enstrümanıyla özdeşleşmeyi tercih eden gitaristler, bana hep uzak gelmiştir. Sevmediğimden falan değil, tam tersine onların müzikal evrenlerine her daim saygı duymuşumdur ama enstrümanlarına öyle bir sevdayla bağlıdırlar ki, neredeyse çalışmaları dinleyici için değil de kendileri için yapılmış gibidir. Çok eskiler de bu işi bir tür "gitarist yarıştırması" gibi yapanlar da vardı ki neyse şimdiler de bu biraz azaldı.
Onların gitarlarıyla bağları öylesi güçlüdür ki, siz onları dinlerken neredeyse iki sevgilinin arasına girmiş gibi olursunuz. Onlarda bir müzikal tür takıntısı olmadığı gibi dünyaya söyleyecek lafları da pek yok gibidir. Bu tavrı benim gözümde yok eden bir zaman Satriani olmuştu. İstanbul konserine gelen Joe Satriani, burada kendisine hediye edilen ( ya da bir şekilde edindiği ) Aşık Veysel CD'si ile ülkemizden ayrılacaktı. Bir sene sonra yaptığı albümde de "Asik Vaysel" adlı bir parçasıyla beni şaşırtacaktı. Aşık Veysel'i bir başka coğrafyadan bakarak kendi yorumuyla sunacaktı. Bu bir cover değildi, bu sadece dinleyerek yapılan bir analizdi ve gerçekten çok sevmiştim. Üstelik bu çalışma o albümde tek örnek de değildi. İstanbul konserinden önce yer aldığı İspanya konserinin izlerini de Endülüs müziği üzerine yaptığı çalışmayla da görecektik. Virtüoz bir gitarist olarak Satriani'nin dünyaya gözleri kapalı olmadığını ve bir sanatçı duruşuna sahip olması açısından bu benim için çok önemli bir deneyim olacaktı.
İşte yukarda yer alan Paşa Çelik'in "Heretics" parçasını dinlerken de aynı duyarlılığı hissedecektim. Bu parça 1990'lı yıllarda ülkemizde yaşanan "Madımak Katliamı" anısına yapılmış. Ülkemizin 38 aydınının faşist ve gerici bir katliamda yanarak, dumandan boğularak öldürülmesinin anısına yapılan bu parça müzikal duyarlılığı açısından bana çok önemli geldi. Burada Paşa, "ben gitarımı çalarım, tekniğime bakarım" demenin ötesinde bu hazin olayı sanatçı duruşu ve müzikal hassasiyeti ile sözsüz ama enstrümantal duygu ile çok güzel vermiş. Bu arada parçada kendisine bas gitarıyla eşlik eden Polonyalı müzisyen Piotrek Moczurad'ı da çok tuttum.
İstanbul'dan Polonya'ya uzanan müzikal yolculuk
Paşa Çelik'in müzikal yolculuğu Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda ve İstanbul'daki Modern Müzik Akademisi'nde başlamış. Müzik prodüksiyonu, caz armonisi alanında kendisini geliştirmiş. Elektro gitar, fretless elektrik gitar, akustik gitar ve klasik gitarda uzmanlık kazanan Paşa Çelik, bu eğitimler sonucu farklı müzik tarzlarına uyum sağlama konusunda da yetkinleşmiş. Gitar sevdasını Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Jazz Gitarı üzerine aldığı lisans eğitimiyle taçlandırmış.
Gitar konusunda yoğun eğitim ve uzmanlaşmanın yanında gitarist, farklı coğrafyaların ve kültürlerin müziğine kulağının açık olması bunları harmanlayarak harika füzyonlar yakalayabilmesine vesile olmuş. Onun müziğinin temelinde caz olsa da türler arasında pek ayrıma girmeyen gitarist, çalışmalarında Türk ezgilerini de katmaya ayrıca bir özen gösteriyor.
Müzik hayatını önce İngiltere ve şimdilerde de Polonya'da devam eden sanatçı Polonyalı müzisyenlerle kurduğu üçlüsüyle Avrupa'nın çeşiti kentlerinde konserler veriyor.
Gericault'nun"Medusa’nın Salı" tablosu gibi:
" The Short Song About Drowning"
Paşa, Polonya'da kurduğu üçlüsüyle geçen yıl üç parçadan oluşan bir EP( mini albüm) ve iki single çıkartmış durumda. "Trio Vol.1" adını taşıyan EP'de elektrik bas ve kontrbasta Piotrek Moczurad, davulda Bartek Bak ve gitarlarda da Paşa Çelik üçlüyü oluşturmuş. Aslında bu grubun temeli 3 yıl önce atılmış ama araya pandemi girince biraz sekteye uğramış ancak çıkan sonuca bakınca devam etseler demeden de edemiyorum. 17 dakikalık bu çalışma açıkcası tadı damağımızda bırakıyor. Özellikle albümün finalinde yer alan " The Short Song About Drowning" ilk anda dikkatimizi çeken çalışma oluyor. Evet bu enstrümantal ve caz normları içinde bir parça ama tıpkı (biraz önce klibini verdiğimiz) "Heretics" gibi duyarlı ve de toplumsal bir konuyu işliyor. Mülteci ve göçmen krizini işleyen "The Short Song About Drowning", Suriye'deki mülteci krizinin başladığı zaman diliminde bestelenmiş. Trio ile kayıtlara girildiğinde ise medyaya Polonya - Belarus sınırında soğuktan donan mülteciler haberi düşüvermiş. Bu kayıtları yayınladıkları dönemde de Rusya - Ukrayna savaşından kaçan insanları Polonya'da görmeye başlamışlar. Yani parça her süreciyle yenileniyor ama acılar daha da artıyor.
"The Short Song About Drowning"te Paşa Çelik perdesiz gitarıyla savaşlar sonucu yaşanan göçmenliğin acılarını, yabancılaşma ve umutsuzluk halini duyarlı bir şekilde veriyor. Çalışındaki makamsal etki ve Doğu motifleri sözsüz ama müzikal etkili bir ağıta dönüşüvermiş. Bas dolgun ses etkisiyle bir tuval oluştururken, davulun ritmik fırça darbeleri içinde perdesiz gitarın ana dokunuşlarıyla sorgulayıcı bir tablo çıkıyor, adeta Theodore Gericault'nun "Medusa’nın Salı" tablosunun müzikteki ve çağımızdaki yansıması gibi.
Albümde yer alan "Spanish Bartek" ise her dinleyişte beni ziyadesiyle içine çeken çalışma oldu. Caz adına çok renkli ve atak bir kompozisyona sahip olan bu parça keşke biraz daha uzun olabilseydi dedim, sanırım bu parça konserlerde dinleme keyfini daha hissettirir gibi, zira doğaçlamalara ve sololara imkan verebilecek zenginlikte.
Paşa Çelik'le ilk tanışmam "Guitarists of İstanbul" albümüyle oldu ve şimdi bu mini albüm ve iki single ile devam etti. Yeterli mi? Yetmez tabiki. Zira koskoca bir kumsaldan bir parmak kum tanesi aldık. Ne diyelim, hani o çizgi romanların ardına eşlik eden "Devamı Var" yazısı gibi, "Devamı Var" diyelim.
Aptulika
Metallica'nın davulcusu Lars Ulrich'in babası Torben Ulrich , 95 yaşında hayata veda etti.
Babasını ölümünün ardından Lars, Instagram'da paylaştığı mesajında, “95 yıllık muhteşem bir yaşam, eşsiz deneyimler, tutku, sınırları zorlamak, statükoya meydan okumak, tenis, müzik, sanat, yazı…. ve biraz da Danimarka'nın karşıt tavrı, Sonsuza kadar teşekkür ederim! Seni seviyorum baba." diyerek anısına saygı sunacaktı.
1928'de Kopenhag'da doğan Torben, Danimarka'nın önemli tenisçilerinden biriydi. İki defa Antwerp Uluslararası tekler şampiyonluğunu kazandı ve birkaç yılını Danimarka Davis Kupası takımının bir üyesi olarak geçirdi. Spor kariyerinin yanısıra Danimarka gazete ve dergilerinde yazılar yazarak müzik gazetecisi olarak kariyerine devam etti.
Müzisyenliği de olan baba Ulrich klarnet ve saksafon başta olmak üzere bir çok enstrümanı da çalıyordu.Rock
AC/DC'nin kuruluşunda yer alan ilk davulcusu Colin Burgess 16 Aralık 2023, Cumartesi günü 77 yaşındayken hayata veda etti.
Efsanevi Avustralyalı rock grubu AC/DC elemanları Burgess'in ölümünü sosyal medyada yazarak doğruladılar: " Colin Burgess'in ölüm haberini duymak bizim için çok üzüntü verici oldu. İlk davulcumuzdu ve çok saygı duyulan bir müzisyendi."
Colin 1973'te AC/DC'ye katıldı ve Yeni Yıl'da grupla ilk konserini veren grupta davulda yerini aldı. AC/DC'nin ilk single'ı olan "Can I Sit Next To You Girl"te de yer alan Colin Burgess, bir yıl sonra grupla yolları ayrılacaktı.
Sahnede sarhoş olduğu için Şubat 1974'te AC/DC'den kovulan Colin, daha sonra birisinin içkisine ilaç kattığını iddia edecekti.
“Parıldayan her şeyin altın olduğunu bilen hanımefendi cennete bir merdiven satın alıyor” diye başlar rock tarihinin hakkında en çok konuşulan, davalara konu olan, müzik aletleri satan dükkanlarda çalınması yasaklanan , dinleyicilerin dinlemeye doyamadığı, yaratıcılarından birinin pek hazzetmediği ama duyunca göz yaşlarını tutamadığı şarkı. 1971 yılında çıkan ve o güne kadar müzik dünyası hakkında bildiklerimizin hepsini tepetaklak edecek albümün 4. Parçası.
Stairway to Heaven hakkında sayfalarca yazıp, saatlerce konuşup, parçayı defalarca anlayıp, bir o kadar da hiçbir şey anlamayabilirsiniz ama bunların hiçbiri bu yazının konusu değil. Biz biraz dedikodu yapacağız.
Robert Plant Led Zeppelin günlerini bizim kadar özlemiyor, “gençliğimizde yapılması gerekeni yaptık, iyi de yaptık ama geldi geçti, önümüze bakalım” diyor, bunu da birbirinden sağlam albümlerle çok güzel yapıyor.
Stairway to Heaven’a gelince, Plant parçayı sevmediğini söylemiyor ama “şarkıyı her konserde söylemem gerekse kafayı yerim” diyor. 1971 yılında henüz 23 yaşındayken yazdığını, bu yaşına geldiğinde, yaşadığı tecrübeler, kazandığı deneyimler, değişen bakış açısı ve yerinde saymayıp hep ileri gitmesi sonucunda artık parçanın, yazdığı sözlerin, söyleme şeklinin kendisi için ilk günkü gibi hissettirmediğini söylüyor. Hatta bu kadar tekrardan sonra parçanın bir “düğün şarkısı” ya da “doğum günü parçası” hissi verdiğini, söylemekten ve dinlemekten bunaldığını, artık geçmişte bırakılmasının zamanının geldiğini ifade ediyor. “Zamanlar değişiyor, o günlerde savaştan ve belirsizlikten yorulan insanlar için bir değişiklik olmuştu, artık söyleyecek başka şeylerim var” diyor.
2019 yılında “Ultimate Classic Rock Nights” radyo programında şunları söylüyor.
“Elbette güzel bir şarkıydı. Şarkının müzikal yapısı çok ama çok iyi. Vokal olmadan da ayakta kalabilen parçalardan biri ve aslında vokal olmadan da ayakta kalacak, buna eminim çünkü çok güzel bir müzik parçası. Ancak, şarkının sözleri ile artık bir bağ kuramıyorum, çünkü çok uzun zaman önceydi... Artık o soyut satırları yazmaya hiç niyetim yoktu. Ona bakıyorum, şapkamı çıkarıyorum inanılmaz kısımları olduğunu düşünüyorum. Jimmy'nin [Page] müziği icra etme şekli ve davulların neredeyse doruğa ulaşıp sonra devam etmesi... Bu çok müzikal olarak şahane bir parça ama iş şarkı sözlerine gelince ve hatta vokalleri de göz önüne alacak olursak 'ben o konuda artık emin değilim.”
Magazin ekibi olarak bu parçayı neden hatırladım, artık ondan bahsedeyim. Uzun yıllardır canlı söylemeyi reddettiği, Heart söylerken ilk önce yüzünü buruşturduğu bu parçayı Robert Plant 21 Ekim 2023 tarihinde canlı olarak, Duran Duran’dan Andy Taylor’ın aralarında bulunduğu bir grup müzisyen tarafından düzenlenen bir etkinlikte söylemeyi kabul etti. Söylentilere göre bir bağışçı, Stairway to Heaven’ın söylenmesi karşılığında “The Cancer Platform” isimli kanserle mücadele eden bir yardım kuruluşuna yüklü bir bağışta bulunmuş. Canımız Robert Plant’imiz, yüce gönüllü sarışın İdolümüz (bunu duymasın çünkü böyle hatırlanmaktan da hiç hoşlanmıyor, ama o başka bir yazı konusu) parçayı söylemeyi kabul ediyor.
Ben bu yazıyı hazırlarken Plant’e olan saygımdan Stairway yo Heaven dinlemedim ama sürekli kafamda çaldı, sanırım yazıyı kaydettikten sonra sessiz bir köşeye çekilip Stairway to Heaven dinleyeceğim. Aramızda kalsın, Robert Plant’in haberi olmasın, olur mu?
Konserin ilgili kısmını buradan izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=CJuwEaPspII
KAYNAKLAR:
https://guitar.com/news/music-news/robert-plant-overwhelmed-stairway-to-heaven-led-zeppelin-jimmy-page/
https://faroutmagazine.co.uk/why-robert-plant-hates-led-zeppelin-stairway-to-heaven/
https://www.ultimate-guitar.com/news/general_music_news/robert_plant_explains_why_he_cant_relate_to_stairway_to_heaven_anymore.html
https://ultimateclassicrock.com/robert-plant-perform-stairway-to-heaven-2023/
https://blabbermouth.net/news/robert-plant-performed-stairway-to-heaven-after-someone-bid-a-huge-amount-of-money-for-him-to-sing-the-song
https://www.youtube.com/watch?v=IFwU2qlEttg
https://www.youtube.com/watch?v=CJuwEaPspII
https://ultimateclassicrock.com/robert-plant-perform-stairway-to-heaven-2023/
Yarın 14 Aralık 203, perşembe gecesi Cemal Reşit Rey konser salonunda “İLHAM VEREN OZANLAR” adıyla bir konser gerçekleşecek.
Bulutsuzluk Özlemi, Kesmeşeker, Acil Servis, Kurtalan Ekspres gruplarında çalışmış olan gitarist Serdar Öztop, oluşturduğu "Anadolu Rock Orkestrası" ile Anadolu aşık geleneği içinden çıkan halk ozanlarımıza vefa sunan bir konsere imza atacak. 1970'lerde rock gruplarımızın yaptığı Anadolu Rock çalışmalarında Aşık Veysel, Aşık Mahzuni Şerif, Neşet Ertaş gibi halk ozanlarımız ilham kaynağı olmuştur. İşte şimdi onları bir orkestra ve özel konuklarla yapılacak konserle büyük bir proje gerçekleşecek.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Orkestraları kadim ozanlık ve âşıklık geleneğini Cumhuriyetin yeni kuşaklarıyla buluşturduğu"Cumhuriyet Âşıkları" serisi sürerken yeni bir projeyle İstanbulluların huzuruna çıkıyor. "İlham Veren Ozanlar" başlıklı etkinlikte, müzik dünyasının farklı dallarında çok değerli çalışmalara imza atmış sanatçılarımız ilham aldıkları halk ozanlarının eserlerini Cumhuriyetimizin 100. yılı onuruna İstanbullu müzikseverler için seslendirecek.
14 Aralık Perşembe akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenecek etkinlik kapsamında; Serdar Öztop Anadolu Rock Orkestrası, Cahit Berkay, Nejat Yavaşoğulları, Murat Evgin, Ogün Şanlısoy, Rojin, Burak Gürpınar ozanlık ve âşıklık geleneğinin toplum ve sanat hayatımızda bıraktığı izlerin en değerli örneklerini sunacak.
Konser öncesinde müzik yazarı Murat Meriç plak dinletisiyle Anadolu Rock üzerine zihin açıcı bir sunum yapacak.
Rock