Overkill bu hafta 26 Eylül 2019, Perşembe günü Küçük Çiftlik Parkı'na gelip konser verdi. Bu yazı tabi ki o konserle alakalı değil. Zaten kapağa oturan fotoğrafta benim saçlar kömür karası, grubun vokalisti Bobby "Blitz" Ellsworth'un saçlar bukle bukle ve bıyıksız. Bu 20 yıl önceki Overkill konserinden kalma bir anı. Alttaki fotoğrafta da grubun bas gitaristi ve bugüne dek kalan emektarı DD Verni ile beraber poz veriyoruz.
Neredeyse yarım asıra yakın yazdım ve çizdim; tarihi nice konsere şahit oldum ve bunların bir çoğu da "ilk"leri oluşturuyordu. Eh hani bir şeyler de tuzumuz olmuştur her halde... (Valla siz öyle diyorsunuz, öyledir belki de) Bu kadar geçen sürede insanlarla karşılaştığımda, o efsanevi konserlerden pena, baget, imza ve o gelen efsanelerle çekilmiş sarmaş dolaş fotoğraflar vardır. Hatta kimileri kanka olmuştur bile. Bana gelince bu tip şeyler solda sıfır kalır.
30 küsur yıl önce İstanbul'a Açık Hava Tiyatrosu'na gelen Miles Davis konseri bitirdikten sonra kapıya gidip *, elimde konser afişiyle beklerken karşıma bir anda çıkan Miles Davis'e, "Bas gitaristinizden imza almak istiyorum." demiştim. O da beni kırmayarak bas gitaristini çağırmıştı. Ben imzayı alıp, teşekkür etmiş gitmiştim. Yahu adam, Miles Davis'ten imza alsana... hatta fotoğraf bile çektirebilirsin.... yok biz bas gitaristi beğendik ondan alacağız. Ha o bas gitarist de devamlı elemanı Marcus Miller değildi. O konsere Miller gelememişti . Miles Davis'in o zamanlar basçısı sonradan Santana'nın demirbaşı olan Benny Rietveld'di. 5 yıl önce o imzalı afişi evde bulduğumda o günü hatırlamıştım ve tabi Davis'ten imza almadığım hatta fotoğraf çektirmediğim için de pişman olmuştum.
Ha bir de Iron Maiden'ın ilk konserinde buna benzer bir hadise geçmişti. O dönem geldiklerinde grubun efsanevi vokalisti Bruce Dickinson ayrılmış ve solo çalışmalar yapıyordu. Ondan boşalan yeri doldurmak için Blaze Bayley gelmişti. Önceki grubu Wolfsbane'dı ve çıkan albümlerini çok beğenmiştim ve Bayley'in sesi de ben de hayranlık uyandırmıştı. Her ne kadar Iron Maiden hayranı ve o ekolü takip eden bir vokal olsa da Blaze Bayley'i kimse Bruce Dickinson'un yerinde istemiyordu açıkcası. İşte bu zamanlarda Iron Maiden, ilk kez ülkemize geliyordu. Konser öncesi basın toplantısı oldu ve bitiminde gruptan imza almak fotoğraf çektirmek için herkes koşturdu. Steve Harris, Nicko Mc Brain başta olmak üzere etrafı sarılmıştı ama Blaze Bayley'in yanına kimse gitmemişti... bir kişi hariç, o da bendim. Blaze Bayley ile bir tek ben fotoğraf çektirmiş ve imza almıştım. Ha orada yalnız kaldığı için falan değil, eski grubu Wolfsbane'ı çok sevdiğim için. Zaten Iron Maiden konserinde ondan Wolfsbane vokali olarak imza almama o da şaşırmıştı hani.
Vakti zamanında Deep Purple ile efsanevi vokalisti Ian Gillan'ın yolları ayrılmıştı ve o da Gillan grubunu kurarak yola devam ediyordu. İşte o zamanlarda İstanbul'a konser vermek için gelmişti. O konserde de imza almak için insanlar sıraya girmişti. Bir kişi de benim dergide yaptığım çizimi imzalatacaktı. O sıra çizimi gören Ian Gillan, "Fantastic !" deyince, imza almak isteyen arkadaş beni gösterip, "Fantastika değil, Aptulika" diye düzeltecekti. Bu uyarı sonrasında da Ian Gillan ona imzayı "Aptulica'ya..." diye atacaktı. Tabi ben de imzayı "Feyzullah'a" diye alacaktım. Yani sözün özü imza ve fotoğraf konusunda oldukça başarısızımdır ve 20 yıldır da bu konuda hiç bir uğraşım olmamıştır.
Geçtiğimiz Perşembe gecesi Overkill grubu İstanbul'a gelip konser verdi. Bu konsere gidemedim, açıkcası gitmek için de ufak bir çaba göstermedim ama grubu eski çalışmalarından bilir ve hala da severim. Hafızam beni yanıltmıyorsa onların ilk geldikleri 1999 tarihli konsere gitmiştim. O sıralar dergim falan yoktu ama onları gene de çizmiştim. Yanımda o çizim de vardı ve grup onu görünce büyük bir dostluk oluşuverdi ve uzun sohbet ve fotoğraf çekimi oldu. Yani en sonunda başarmıştım ama bu sefer de imza almayı unutmuştum.
Bunca yıllık deneyimden anlaşılır ki, benim imza almak, fotoğraf toplamak gibi bir yeteneğim yok ve olmayacak da... Plağı pikaba koyup çalacağız ve dinleyeceğiz. Böyle başlamıştı böyle gider artık. Bence en güzeli de bu.
APTULİKA
Not:
* "Miles Davis konserinde kapıya gidip" dedim ama oradaki görevliye Gırgır dergisi kartımı gösterip, kulise alındığımı da söylemeliyim. Bu arada Gırgır kartı dediğim basın kartı falan sanılmasın, bu yemekhanede geçen bir karttı ve başka hiç bir yerde hükmü yoktu. Bu kartı gören görevli, "Vay Gırgır dergisindensiniz demek ki, buyrun " demişti ve beni hemen kulise almıştı. Yahu ne günlermiş be, şimdi ben bile inanamıyorum.
28 Eylül 2019 Cumartesi
19 Eylül 2019 Perşembe
Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 119
"Ardıç Ağacının Altında"
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
(4. Basım 2019)
(4. Basım 2019)
Her hafta bu köşede bir kitap tanıtmayı rutin hale getirmek istiyorum istemesine ama kimi zaman yoğunluktan dolayı ya kitap okumamış oluyorsunuz ya da yazı yazmakta zorlanabiliyorsunuz. Benim durumumda şu anda aynen böyle. Peki, kitap okumaya vakit bulamadım mı? Tam tersine kitap okuyarak dinleniyorum ve sizlere tanıtmayı çok istediğim bir roman da var. Ancak bu sefer ki durum kitapla ilgili yazacağım çok şey olması. Yani hakkını vererek, adeta üniversite tezi olabilecek bir yazı hazırlamak istedim. Böyle olunca da bir hafta sonrasına yer vereyim de üzerinde daha çok kafa yorup, çalışayım dedim. Ama bu seferde erteleye erteleye, büyük ihtimal unutabilirim de... İyisi mi dumanı tüterken yazmak.
Üstte gördüğünüz satırları iki hafta önce yazmıştım. Yani sizin anlayacağınız o yazıdaki evham gerçek hale geldi. Ancak gene de yazmayı deneyeceğim. Yazıların aksaması ve gecikmesi şu sıralar hazırlandığım bir sergi arifesinden kaynaklanıyor. 4 Ekim'de başlayacak sergim için harıl harıl çalışıyorum ve bu da ister istemez böyle dağılmaları getiriyor. Bu açıklamaları yaptıktan sonra artık kütüphanemize katacağımız kitapla ilgili yazmaya başlayayım derim. Ancak yazıda olabilecek dağınıklıklar için şimdiden affınıza sığınırım.
Üstte gördüğünüz satırları iki hafta önce yazmıştım. Yani sizin anlayacağınız o yazıdaki evham gerçek hale geldi. Ancak gene de yazmayı deneyeceğim. Yazıların aksaması ve gecikmesi şu sıralar hazırlandığım bir sergi arifesinden kaynaklanıyor. 4 Ekim'de başlayacak sergim için harıl harıl çalışıyorum ve bu da ister istemez böyle dağılmaları getiriyor. Bu açıklamaları yaptıktan sonra artık kütüphanemize katacağımız kitapla ilgili yazmaya başlayayım derim. Ancak yazıda olabilecek dağınıklıklar için şimdiden affınıza sığınırım.
Selçuk Altun, 2001'den bu yana dokuz roman, üç de deneme alanında eserler vermiş edebiyatçılarımızdan biri. 1973'te Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü'nü bitiren yazar, özel sektörde genellikle finans kesiminde yöneticiliğin yanı sıra YKY'de yönetim kurulu üyeliği ve başkanlık yapmış. Bu yaşam hikayesine Altun'un Bibliyograf, estet ve koleksiyoner olduğunu da eklemeliyiz. Bütün bu öz geçmişe baktığımda, eyvah yeni bir Hamdi Koç'la mı karşı karşıyayım diye biraz endişelendim, açıkcası. Romana ilk adımımı attığımda biraz "Muhteşem Gatsby" havasında geldi ve endişem son buldu, tabi buna yazarın koleksiyoner ve resim konusunda ilgili olması da etken olmadı desem yalan olmaz.
Kitabın kahramanı Erkan, zengin bir yaşam sürdüren biri. Karısının bir trafik kazasında öldüğü haberini alır ve böylece birbirinin içinde helezon örgüsüyle akan bir öyküye dalıveririz. Romanda Erkan başta olmak üzere bütün kahramanları sosyal ve sınıfsal özellikleriyle ete kemiğe bürünmüş halde tanırız. Kendi adıma Erkan ve oğlu Taner'e fena halde gıcık olurken, 124. sayfada başlayan ikinci bölümde ise işin rengi değişecekti. Varolan her karekteri kitabın sonuna kadar tanıyacak ve yargılarımız sürekli değişecekti. Açıkcası bu kitabın son sayfasına kadar sürecekti.
Çoğu zaman çok sevdiğim yazarlarda da olmuştur, konu gereği romana bir ressam girer, ama o karekter tam anlamıyla ressam değildir. Yani yazarın resim sanatıyla ilgisi ve bilgisinin olmadığını anlarız. Bu da doğaldır herkes her alanda yetkin olmayabilir ama gene de bıyık altından güleriz. "Ardıç Ağacının Altında" romanında resim sanatı ile ilgili bölümler sıklıkla karşımıza çıkıyor fakat bu sefer hedef tam 12'den vuruluyor. Bunun sebebi de, tabiki Selçuk Altun'un hem plastik sanatlara hem de sanat tarihine hakim yetkinlikte bir koleksiyoner olması. Kitabın kapağında Leonardo da Vinci'nin "Ginevra de' Benci Portresi" tablosunun olması da gelişi güzel bir seçim değil; romanın içinde de bu tabloyu yansımalarıyla bulacaksınız. Bir de ABD'deki bir hapishanede mahkumlarla Orhan Kemal'in "72. Koğuş"unun tiyatro olarak sergilenmesi var ki çok hoşuma gitti. Orhan Kemal'e başka göndermelerin de olduğu bu romandaki bu saygı duruşunu çok ama çok sevdim.
Yazının başında da dediğim gibi yazacak çok şey var ama daha da darmadağan edebilirim endişesiyle burada kesmeye niyetliğim. Ama son olarak şunu söyleyebilirim ki okunması keyifli olsa da alışık olmadığınız bir tarzı var.
Aptulika
Çoğu zaman çok sevdiğim yazarlarda da olmuştur, konu gereği romana bir ressam girer, ama o karekter tam anlamıyla ressam değildir. Yani yazarın resim sanatıyla ilgisi ve bilgisinin olmadığını anlarız. Bu da doğaldır herkes her alanda yetkin olmayabilir ama gene de bıyık altından güleriz. "Ardıç Ağacının Altında" romanında resim sanatı ile ilgili bölümler sıklıkla karşımıza çıkıyor fakat bu sefer hedef tam 12'den vuruluyor. Bunun sebebi de, tabiki Selçuk Altun'un hem plastik sanatlara hem de sanat tarihine hakim yetkinlikte bir koleksiyoner olması. Kitabın kapağında Leonardo da Vinci'nin "Ginevra de' Benci Portresi" tablosunun olması da gelişi güzel bir seçim değil; romanın içinde de bu tabloyu yansımalarıyla bulacaksınız. Bir de ABD'deki bir hapishanede mahkumlarla Orhan Kemal'in "72. Koğuş"unun tiyatro olarak sergilenmesi var ki çok hoşuma gitti. Orhan Kemal'e başka göndermelerin de olduğu bu romandaki bu saygı duruşunu çok ama çok sevdim.
Yazının başında da dediğim gibi yazacak çok şey var ama daha da darmadağan edebilirim endişesiyle burada kesmeye niyetliğim. Ama son olarak şunu söyleyebilirim ki okunması keyifli olsa da alışık olmadığınız bir tarzı var.
Aptulika
2 Ekim - 19 Ekim 2019
4 Eylül 2019 Çarşamba
BAK'IN ROCK başlıyor!
İstanbul'un Bakırköy semti rock için çok verimli bir yerdir. Oradan çıkan isimler arasında en başta ve ilk aklıma gelen Cem Karaca'dır. Sadece o kuşak değil daha sonrasında da bir bayrak devir teslimi gibi yeni gelen kuşaklarca da devam edildi... bunlardan biri de 1970'leri sonu ile 1980'lerde muhteşem rock konserleriyle bir kuşağın hatıralarından çıkmayan Devil grubu da Bakırköy'den çıkmıştı. İşte Devil'in gitaristi ve vokalisti doğup büyüdüğü ve bu gününe kadar ayrılmadığı semtinde bir rock festivali'ne ön ayak oluyor. "Bak'ın Rock" adını taşıyan bu festival, Bakırköy Botanik Parkı'nda 8 ve 9 Eylül tarihlerinde, 20 grubun konseriyle, iki gün boyunca sürecek.
Bakırköy Belediyesi'nin düzenlediği bu festivalde yer alacak gruplar ve sahneye çıkış sıraları ve saatleri ise şöyle:
Bak'ın Rock
8 Eylül 2019
Saat : 18.00 - SONBİR BAND
18.30 - BURAK ÇEVİKER BAND
19.00 - GRANDFATHERS
19.30 - OMARK
20.00 - TAŞ MEKTEP
20.30 - EKVATOR
21.00 - NAZ CİMİLLİ
21.30 - TARKAN ÇAKIR
22.00 - GÜR AKAD BAND
22.30 - SABİH CANGİL
23.00 - KASAMAN
23.30 - SİS
9 Eylül 2019
19.30 - PROWLER
20.00 - BARTU GÜLHAN BAND
20.30 -NAUTİLUS
21.00 - TANER ÖNGÜR 4375
21.30 - ALTIN MADALYON
22.00 - DEVİL
22.30 - KRONİK
23.00 - GİZEM SAATÇİ BAND
Grupların sahneye çıkışları bu şekilde ama etkinlikler saat 15.00'ten itibaren Bakırköy Botanik Parkı'nda başlıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)