Argent, The Kinks, The Zombies gruplarının basçısı Jim Rodford, 19 Ocak 2018, Cuma günü 76 yaşında öldü. Jim Rodford kuzeni Rod Argent'le 1969 yılında Argent grubunu kuracaktı. Bu grupla yaptıkları "Hold Your Head Up ve "God Gave Rock And Roll To You" parçaları rock tarihinin unutulmazları arasına girmişti.
Kanadalı rock müzisyeni Adams, ciddi anlamda bir fotograf tutukunu. Bu tutku 2000'lerden sonra profesyonel düzeyde de boyut kazanmış diyebiliriz. Mick Jagger, Ben Kingsley, Amy Winehouse, Michael Jackson gibi ismleri kamerasının karşısına alan Adams, bir çok fotograf sergisi de açmıştır. Bryan Adams'ın fotograf çalışmalarından örnekleri alttaki linkte bulabilirsiniz. https://www.all-about-photo.com/photographers/photographer.php?name=bryan-adams&id=216
Dan Spitz - Saat Tamircisi
Thrash Metal'in unutulmaz grubu Anthrax'ın gitaristi Dan Spitz iflah olmaz bir şekilde saat meraklısı. Eski saatlerden oluşan hatırı sayılır bir koleksiyona da sahip olan gitarist, saat tamirinde de uzman. Bu merakı aileden gelen Spitz, 14 yaşından beri de saat tamiri yapmaktaymış. Steve Vai - Arıcılık
Ünlü gitarist arıcılık yapmaya iyi ve doğal bal yeme isteğinden başlamış.
Jason Newsted - Ressam
Metallica'nın eski basgitaristi Jason Newsted küçük yaşlarda başlayan resim tutkusu bugünlere kadar taşınmış. Müzikle birlikte süren ressamlığı New York, Manhattan'da açılan sergilerle devam etmekte. Jason Newsted'in resimleri için aşağıdaki linke bakabilirsiniz. https://www.artsy.net/artist/jason-newsted
Roger Daltrey - Alabalık Avcılığı
The Who grubunun vokalisti Roger Daltrey, 7 yaşından beri alabalık avcılığında bir uzman.
Ian Anderson - Gurme
Jethro Tull'ın beyni Ian Anderson gurme olarak bir çok yeri gezip, yazmış. Anderson'un uzmanlık alanı da Hint yemekleri ve restorantlarıymış. Jack White - Marangoz
Jack White'ın marangozluk merakı biraz da enstrüman yapımcılığından geliyor.
Sammy Hagar - Tekila damıtım ustası
Cabo Wabo isimli tekilayı üretiyor.
Paul Stanley - Ressam
Kiss grubundan Paul Stanley bu alanda oldukça usta. Stanley, 1940 ve 50'lerin Abstract Dışavurumcu sanatçılarının işlerini andıran tatrzıyla yaptığı tablolar hatırı sayılır fiyatlardan da satılıyor. Paul Stanley'in resimleri için aşağıdaki linke bakabilirsiniz. http://paulstanley.com/artwork/
Joey Kramer - Kahveci
Aerosmith'in davulcusu Joey Kramer tam anlamıyla bir kahve tutkunu. Bu tutku zamanla kendi markasını oluşturmaya kadar gitmiş. David Lee Roth - Acil Müdahale Teknisyeni
David Lee Roth, kazalardan sonra acil müdahale üzerine eğitimi almış. Aynı şekilde arama kurtarma konusunda da uzman denilebilecek biri. Maynard James Keenan - Şarap Yapımcısı
The Tool grubunun beyni Arizona'da bir şarap işletmesinin sahibi. Şarap yapımcığı ona aileden geliyormuş. Mehmet Şenol Şişli - Şair
Kargo grubunun eski bas gitaristi Şişli aynı zamanda bir şair. 2005 yılında çıkan "Şua" ve 2014'te çıkan " Mas Tenişçinin Güncesi" olmak üzere iki şiir kitabı da bulunmaktadır.
Rock müziği ve spor nerede buluşabilir dedik ve kısa bir araştırmadan sonra bakın karşımıza neler çıktı. Bu konuda daha geniş bir araştırma kimbilir ne zengin sonuçlar verebilir ama biz kısaca bir gözlem yaptık ve bu sonuçlar çıkıverdi. 10 Rock müzisyeni ve 9 spor dalı. Aşağıdaki yazıda futbol, atletizm, tenis, ve bir dizi spor dalı gitar sololarıyla birlikte... Bruce Dickinson - Eskirim
Iron Maiden solisti Bruce Dickinson, müziğe başlamadan önce profesyonel düzeyde eskrim yapmış. Bu tutkusu halen devam eden sanatçı, İngiltere gençler liginde bir takıma da sponsorlük yapıyor.
Bob Marley - Futbol
“Football is freedom” sözünü müzik tarihine yazdıran Bob Marley kelimenin tam anlamıyla bir futbol tutkunuydu. Bu öylesine maç izlemekle sınırlı kalan bir tutku değildi. Bizzat futbol oynayan Marley, mahalle maçı yapan çocuklarla bila top koşturmaktan gocunmazdı. Konserlerinde, turnede. stüdyoda futbol topunu yanında taşımayı ihmal etmezdi.
Dave Mustaine - Tekvando
Megadeth'in beyni Mustaine tekvando sporuna sadece meraklı biri olmanın ötesinde oldukça usta. Sanatçı Dünya Tekvando Federasyonu'nda temsilci ve üst düzeyde bir tekvando hocası. Dave Mustaine, tekvando sayesinde alkol ve uyuşturucudan kurtulabilmiş.
Joe Strummer - Maraton
Punk müziğin en önemli grubu The Clash'ın elemanı Joe Strummer vakti zamanında atletizm ile ilgilenmiş ciddi anlamda bir maratoncu.
Alice Cooper - Golf
Golf denildi mi akla Alice Cooper gelirmiş.
Lars Ulrich - Tenis
Metallica'nın davulcusu Lars Ulrich küçük yaşlardan itibaren tenis kortlarında raket sallamıştı. Babası Torne, Danimarka'da efsaneleşmiş bir tenisciydi.
Rod Stewart - Futbol
Rod Stewart, müzik hayatına başlamadan önce Brenton Futbol Kulübü’nde oynamıştı. Sanatçının futbol tutkusu hala devam ediyor ve İskoç takımı Celtic’in de iflah olmaz bir taraftarı.
George Thorogood - Beyzbol
Blues rock'ın önemli ismi de müzik hatına başlamadan önce profesyonel bir beyzbol oyuncusuymuş.
Nick Mason - Araba Yarışcısı
Pink Floyd davulcusu Nick Mason, araba yarışlarının tutkunu. 24 Hours of Le Mans’da tam beş kez yarışmış. Davulcu, aynı zamanda klasikleşmiş yarış arabaları koleksiyoncusu.
Vecdi Yücalan - Yelken Sporcusu
Objektif grubunun kurucusu Vecdi, 16 sene boyunca yelken sporuyla profesyonel anlamda ilgilenmişti. Balkan ve Cumhurbaşkanlığı turnuvalarında yarışan Vecdi bu spor dalında ilk antrenörlerden olup yelken hakemliği de yapmıştı. 1990 yılında Çeşme Alaçatı yarışlarından sonra antrenörlüğü bırakacaktı.
Jethro Tull’ın unutulmaz gitaristi Martin Barre, 15 Mayıs 2018'de İstanbul'a konser vermeye gelecek. Jethro Tull grubunun 50. yılı sebebiyle yaplacak konser, Zorlu PSM Studio’da gerçekleşecek.
Efsanevi İngiliz grubu Jethro Tull 1967 yılında besteci, şarkıcı ve flütçü Ian Anderson tarafından kurulmuştu. 50 yıllık bu grubun ikinci albümünden sonra kadroya katılan gitaristi Martin Barre değişmez elemanlarından biri olacaktı. Şimdilerde Jethro Tull'ın beyni Ian Anderson solo çalışmalarıyla sürdürürken diğer yanda da gitarist Martin Barre müzikal yoluna Martin Barre Band ile devam ediyor.
“Yok birbirimizden farkımız çünkü biz rockçuyuz “ Uzun bir aradan sonra Blues Perişan okuyucularına eğlenceli bir konu ile yeniden “ Merhaba “ Tüm müzik dünyasında olduğu gibi rock dünyasında da oldum olası bitmeyen , bitmeyecek , aynı zamanda eğlenceli de hikayelerden biridir “Araklama şarkılar “ . Parçaların genel form ve yapı benzerlikleri , benzer melodiler, rifler , hatta bazen vokaller dahi benzer şarkılar . Hepimizin başına gelmiştir hiç şüphesiz “ A ha , ben bu melodiyi bir yerden duymuştum ya da A ha ! Bak bu şarkı, şu şarkıdan araklanmış vb “ anektodları . İşte ben de size on şarkılık bir güzelleme paylaşmak istedim . Açıkçası bazılarını duymuş ve biliyordum ( Mesela Child in Time gibi) , ama bazılarını ben de ilk kez duydum ( Mesela Sweet Child o’mine’ı ) ve de çok şaşırdım . Hele ki hem rock dünyasının hem de kişisel efsanelerimden bazıları beni şoke etti . Örneğin Smoke On The Water , Stairway To Heaven gibi ... Ha bitirmeden şunu da yazayım , bizim babalar bunları – ister esninlenip , ister araklayıp - yaratmasalarmış , biz o melodileri ve bu efsaneleri duyabilecekmiymişiz ? Konuyu bu durumun altını çizerek de yorumlamayı tercih ediyorum . Ben bu konuya eğlenceli tarafından yaklaşıyorum . Ama şu notu da düşmeden edemeyiz hiç şüphesiz . Bazıları o kadar aleni alınmış ki , bunlar için bu efsane grupların – eğer yapmamışlarsa - herhangi bir telif hakkı ödememiş olmaları asla kabul edilemez ve kınama hakkımızı kullanırız . Emek hırsızlığı hiçbir yerde ve vicdanda kabul görmez hiç şüphesiz . Ama belkide en çok sanatta ve sanatçıda derin yara ve iz bırakır . Şimdi on parçanın çarpı ikisi ile sizlerle yirmi parçalık şaşırtıcı geziye başlayalım , buyrun ... 1.Parça : The Beatles, "Come Together" (1969)
Alıntılandığı iddia edilen : Chuck Berry - You Can't Catch Me
2.Parça : Deep Purple, "Child in Time"
Alıntılandığı iddia edilen : It's a Beautiful Day-Bombay Calling
3.Parça : Led Zeppelin, "Stairway to Heaven"
Alıntılandığı İddia edilen : Spirit – Taurus
4.Parça : Deep Purple, "Smoke on the Water"
Alıntılandığı iddia edilen : Astrud Gilberto “Quiet Maria”
5.Parça : Pink Floyd, "Us and Them"
Alıntılandığı iddia edilen : Beaver and Krause “By Your Grace"
ve "Good Places." Parçaları
6.Parça : Metallica, "Welcome Home [Sanitarium]"
Alıntılandığı iddia edilen : Bleak House “Rainbow Warrior”
7.Parça : Guns N' Roses, "Sweet Child O’ Mine
Alıntılandığı iddia edilen : Australian Crawl - "Unpublished Critics"
8.Parça : Nirvana, "Come as You Are"
Alıntılandığı iddia edilen : Killing Joke "Eighties."
9.Parça : Green Day - Warning
Alıntılandığı iddia edilen : The Kinks - Picture Book
10.Parça : Judas Priest “ Revolution”
Alıntılandığı iddia edilen : Jane's Addiction “Mountain Song”
David Bowie'ın ölümünden sonra sadece İngiltere'de 5 milyon plağı satıldı. David Bowie'yi iki yıl önce kaybetmiştik. Ölümünden bugüne dek sanatçının 2 milyonun üzerinde albüm ve 3.1 milyon da single satışı gerçekleşecekti.
Bowie'nin ölmeden önce hazırladığı ama çıkışını göremediği albümü ‘Blackstar’ 446.000 kopya ile en yüksek satışı yapan çalışma oldu. Onu 2008 tarihli ‘Best of Bowie’ 335,000 ile takip ederken, 2016 yılı toplama albümü ‘Legacy’ ise üçüncü sırayı paylaşıyor. David Bowie'nin tarihe damga vuran ‘The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spiders from Mars’ ve ‘Hunky Dory’albümleri de ölümünden sonra 100,000 satış rakamına ulaşmış. Tabii bu satış rakamlarının sadece İngiltere ile sınırlı olduğunu bir kez daha belirtmeliyiz.
David Bowie'in ölümünden sonraki Top 10 1. Blackstar 2. Best of Bowie 3. Legacy 4. Nothing Has Changes – The Very Best Of 5. The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spiders from Mars 6. Hunky Dory 7. Aladdin Sane 8. The Next Day 9. Low 10. Diamond Dogs
Geçen yıl Beth Hart'ı İstanbul'da izledik ama hep birşey eksikti. Aklımız hep "Joe Bonamassa ile yeni bir albüm daha yapar mı?" ya takılı kalacaktı. Neyse ki hasret 10 gün sonra bitecek gibi. Beth Hart ve Joe Bonamassa'nın yeni stüdyo albümü "Black Coffee" 26 Ocak 2018'de piyasaya çıkıyormuş. Fazla lafa boymadan Beth Hart ve Joe Bonamassa'nın yeni stüdyo albümü "Black Coffee" den ilk çıkan parçayı ve videosunu yayınlayalım.
Odamın içine ellerinde renkli mailer dolu kokteyl kadehleriyle hafta sonu bir tekno bara gitmiş dans eden insanlar girdi. Ev zaten bir tekno klüp haline geldi. Amacım biraz blues dinlemekti... gene dinliyorum dinlemesine ama içinden renk renk ışıklar bir yanıp bir sönerken sanki bir diskodayım... Amaney bluesımın fren balataları yandı... Ritm beni esir aldı. Little Axe'ın "London Blues " albümünü dinlerken bu duygular içindeyim. Herşey bundan 25 yıl önce 1949 doğumlu bluescu Skip Mc Donald'ın bir anda Little Axe halini almasıyla başladı. O gün kurallar yerle bir olacak ve alışkanlıklar bozulacaktı. 1994 yılında çıkan Little Axe albümü "The House That Wolf Built" dünyaya tanımlanamayan bir meteor gibi inecekti. O gün hip - hop kombinasyonlarıyla blues yapan sanatçı bugüne dek sınırları zorlamaya devam ediyor. Skip Mc Dohald, Little Axe mahlasıyla farklı işlere imza atmaya devam ediyor. Yeni çıkan "London Blues"ta bunlardan biri. Blues, gospel, reggea, dub, trip - hop karışarak günümüz müzik biçimlerile buluşuyor. Bunca sınır tanımazlığa rağmen çıkan sonuca baktığımızda blues'ın ilk dönemindeki saflığı, sadeliği Howlin' Wolf'vari yabanıllığı hissediyoruz.
28 Yıl Öncesinden Bir Tanıdık Little Axe'in bu çalışmasında katkı veren konuklardan biri de Doug Wimbish. 1989 yılında çıkan "Vivid" isimli bir hard'n heavy albümü vardı ve bu çalışma heavy metal ile funk, soul tarzlarını buluşturarak bir ilke adım atıyordu. Sonradan funk metal diye de adlandırılacak bu tarzı mimarı olan bu grubun ismi de Living Colour'du. Ezberleri bozan, sınır tanımayan Living Colour'un basgitaristi Doug Wimbish'u bu çalışmada görmekteyiz.
Paul Robeson'un Mahkemedeki Gürleyişi
Little Axe'in "London Blue" albümünde benim için sürpriz olan bir parça vardı. "Great Heroes" isimli bu çalışmada vokal bölümü olarak mahkemede yapılan bir savunma aynen kullanılmış.
Paul Robeson
ABD'nin yüzkarası McCarty dönemi yani bilinen adıyla "Cadı Avı". 1950'li yıllarda ABD'de komünizmle mücadele adıyla aydınlar, sanatçılar üzerinde bir av başlamıştı. Dönemin Hollywood oyuncularına kadar varan fişlemeler, komplolar, sorgulamalar. Kimler yoktu ki o yıllarda bu beladan nasibini alan. Kimileri ispiyonculukla kurtulacaktı kimileri dimdik duracaktı. İlginçtir Marilyn Monroe bu dik duranlardan biriydi. İşte o günlerin sorgulananlarından biri de siyahi operacı, aktör, milli atlet olan Paul Robeson'du. Nazım Hikmet'in de arkadaşı olan Paul Robeson (*), sosyalist bir dünya görüşüne sahipti ve bu yüzden de en baştan o mimlenmişti. Sorgulamalarda "komünist misiz" diye sorarlarken Robeson'a bunu sormayacaklardı. Ona "Niye Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne gidip, konser verdiniz?" diye soracaklardı. Ve tabi ona "vatan haini" suçlamasını yapacaklardı. Bu suçlamalara karşı Paul Robeson mahkemede muhteşem bir savunma yapacaktı. İşte Robeson'un mahkemedeki konuşmasının kayıtları üzerine Little Axe müzik yaparak "Great Heroes" ismli parçayı oluşturmuş.
Little Axe – London Blues paarçaları 1Be Thankful (Amongst The Grateful) 2London Blues 3Snake Oil 4Deep River 5Factory Girl 6Next Week Thursday 7Sparrow's Nest 8House Of Bones 9When I Rise 10Great Heroes 11Factory Girl (Dub) 12Deep River (Dub) 13London Blues (Dub) 14Next Week Thursday (Dub) 15Sparrow's Nest (Dub) 16When I Rise (Dub)
Bas – Doug Wimbish (çaldığı parçalar: 1-8,11-15), George Oban ( 1), Skip McDonald (9-10) Davul – Keith LeBlanc (2,13), Perry Melius (1,3-12,14-16) Gitar – Skip McDonald Armonika – Alan Glen (6-8,14-15) Vokal – Skip McDonald (2,5,8-9) Slide Gitar – King Size Slim (1,4-5,7,11-12,15) Vokal – Ghetto Priest ( 9), Paul Robeson (10)
(*) Nazım Hikmet'in Paul Robeson için yazdığı şiir
Korkuyorlar
Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson*
İnci dişli, zenci kardeşim,
Kartal kanatlı kanaryam.
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize,
Korkuyorlar Robson
Şafaktan korkuyorlar,
Görmekten,
Duymaktan,
Dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten
Sizin de bir Ferhatınız vardır elbet
Robson, adı ne
Tohumdan ve topraktan korkuyorlar
Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli
Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine
*Orjinali Robeson. Paul LeRoy Bustill Robeson Nazım Hikmet'in serbest bırakılması için dünya çapında kampanya başlatmış. Nazım'ın dört şiirini bestelemiş, ABD'li oyuncu, atlet, bas - bariton ses sanatçısı, yazar, sivil haklar savunucusu. (Kaynak wiki)
Bas gitarist ve vokalist Glenn Hughes, 1973 - 1976 arası Deep Purple'ın MK III ve MK IV kadrosunda yer almıştı. 45 yıl sonra Gleen Hughes o günleri tekrar hatırlatacak bir konsere hazırlanıyor. Gleen Hughes, 27 ile 29 Temmuz tarihleri arasında yapılacak olan Steelhouse Festivali'nde Deep Purple şarkılarıyla çıkacak. Festival'de üst grup olarak Gleen Hughes yer alırken sırasıyla Black Star Riders, The Wildhearts, Dan Reed Network, Phil Campbell & The Bastard Sons, The Quireboys, King King, Stone Broken grupları da sahne alacak.
John Mayall, İngiltere'de blues'ın oluşmasını sağlayan iki isimden biri, ama en eskisi olduğu için ona "İngiliz Blues'ının Büyükbabası'denilmiş. John Mayall 84 yaşında ama her yıla bir albüm sığdıracak kadar genç. Sanatçıyı şimdi de bir konser albümü ile dinlemeye hazırlanıyoruz. İngiliz Blues'ının Büyükbabası John Mayall. 84 yaşında ama dur durak bilmiyor. Büyük usta şimdi de yeni çıkacak bir konser albünün müjdesini verdi. "Three For the Road"ismini taşıyan albüm 23 Şubat 2018 tarihinde, Forty Below Records etiketiyle piyasaya çıkacakmış. "Three For the Road" albümü, john Mayall'ın Almanya'nın Dresden ve Stuttgart kentlerinde Mart 2017'de verdiği konserlerin kayıtlarından oluşuyor. Bu konserlerde John Mayall (vokal, keyboard, armonika) yanına Greg Rzab (bas) ve Jay Davenport (davul) alarak, güzel bir trio oluşturmuş.
Plak yeniden gözdemiz. Bugün CD'nin yüzüne bakan yok ama plak fena halde albenili. Son on yılda plak basımı yeniden başladı. O zamanlarda nostaljik bir merak olarak sunulan plaklar, bugün müzik sanayisinin hayatını kurtarıyor. İki yıl önce dikkat çekici bir kıpırdanış yaşayan plak satışları büyük bir yükselişte. Geçtiğimiz 2017 yılında plak satışlarının yükselişi devam etti. Plak, müzik sanayinin hayat öpücüğü oldu diyebiliriz. Geçtiğimiz hafta açıklanan A.B.D. ve İngiltere plak satış istatistikleri bunu çok net gözlerimizin önüne seriyor. A.B.D.’de plak satışları 2016'ya göre %9’luk bir artış göstermiş. Böylece geçen yıl plak satışları 14.3 milyon rakamına ulaşmış. İngiltere’de ise plak satışları yüzde %26.8’lik bir artış göstererek 4.1 milyon adete ulaşmış. Bundan 10 yıl önce plak satışının 205 bin olduğu düşünülürse, yükseliş daha iyi anlaşılabilir. Buraya kadar herşey güzel ama plak satışlarındaki bu artışta günümüz albümlerinden sadece Ed Sheeran‘ın “Divide“, Liam Gallagher‘ın “As You Where” albümü var. Bu iki ismin dışında yüksek satış yapan plaklar eski gruplara ait. Buyrun ABD ve İngiltere'deki 2017 plaklarında en yüksak satış yapanlar. A.B.D Top 10: 1. Beatles – Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club – 72,000 2. Beatles – Abbey Road – 66,000 3. Guardians Of The Galaxy – Awesome Mix 1 Soundtrack – 62,000 4. Ed Sheeran – Divide – 62,000 5. Amy Winehouse – Back To Black – 58,000 6. Prince – Purple Rain – 58,000 7. Bob Marley & The Wailers – Legend – 56,000 8. Pink Floyd – Dark Side Of The Moon – 54,000 9. Soundtrack – La La Land – 49,000 10. Michael Jackson – Thriller – 49,000 İngiltere Top 20: 1. Ed Sheeran – Divide 2. Liam Gallagher – As You Where 3. Fleetwood Mac – Rumours 4. Guardians Of The Galaxy – Awesome Mix 1 Original Soundtrack 5. Amy Winehouse – Back To Black 6. Rag’N’Bone Man – Human 7. Pink Floyd – The Dark Side Of The Moon 8. Beatles – Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band 9. Oasis – What’s The Story Morning Glory 10. David Bowie – Legacy 11. Radiohead – OK Computer 12. Bob Marley & The Wailers – Legend 13. Noel Gallagher’s High Flying – Who Built The Moon 14. Stone Roses – The Stone Roses 15. Nirvana – Nevermind 16. Beatles – Abbey Road 17. Queen – Greatest Hits 18. Nirvana – Unplugged in New York 19. Guardians Of The Galaxy – Awesome Mix 2 Original Soundtrack 20. David Bowie – The Rise and Fall of Ziggy Stardust
Bu haftaki kitabımız 19. yüzyılda yazılmış ama bugün de önemini koruyor demek yetişmez, sanki yaşadığımız 21. yüzyılı anlatan bir kitap gibi. Paul Lafargue, 1883 yılında ikamet ettiği Saint-Pélegie Hapishanesi'nden kaleme aldığı önsözde, "Burjuvazi, ruhbanın desteklediği soyluluğa karşı savaşırken, vicdan özgürlüğünü ve ateizmi göndere çekti. Fakat muzaffer olur olmaz üslup ve tutum değiştirdi. Günümüzde ise, iktisadi ve politik üstünlüğü dine dayandırmaya çalışıyor." tesbitini yapacaktı. Burjuva ihtilalinden bu yana 200 yıl geçmiş, bugün 4. sanayi devriminden bahsediliyor ama kapitalizm kâr hırsıyla çalışmayı 'kutsal'laştırmaya devam ediyor. "Çalışmak Özgürleştirir"... ilk duyduğunuzda etkileyici gelecek bir sözdür. Oysa bu söz İkinci Dünya Savaşı sırasında bir milyondan fazla insanın öldürüldüğü Auschwitz toplama kampında bir tabelada yazılıydı. İnsanlığın yaşadığı o faşizm belasından yüzyıl önce Lafargue tehlikeye "Tembellik Hakkı" kitabında şu sözlerle dikkat çekiyordu: "Çalışın, çalışın, proleterler, toplumsal serveti büyütmek ve bireysel sefaletinizi arttırmak için çalışın; çalışın ki, daha da yoksullaşarak, çalışmak ve sefil düşmek için daha fazla gerekçeniz olsun. Kapitalist üretimin insanın gözünün yaşına bakmayan yasası budur." "Hak, Eşitlik, Adalet" şiarıyla bilimi ve aklı öne çıkaran Burjuva devrimi Lafargue'ın tesbitindeki gibi karşı çıktığına dönüşecekti ve çürümenin ardından umut olarak sosyalizm gelecekti. "Tembellik Hakkı" kitabının yazarı Paul Lafargue, 15 Ocak 1842'de Küba kökenli bir Fransız Sosyalisti. Fransız Komünist Partisi'nin de temellerini atan biri. O aynı zamanda Karl Marx'ın damadı. Paul Lafargue, Tıp Akademisi'nde okurken siyasi gençlik hareketlerine de katılır. Bu sıralarda Proudhon'dan etkilenen Paul Lafargue diğer etkilendiği isim Marx'la da tanışır ve kızı Laura'yla evlenir. Şimdi bir anda "aman be, hafta sonu bize tuğla gibi bir kitap mı öneriyorsun" demeyin. Marx'ın damadı dedik diye hemen aklınıza "Das Kapital" gelmesin. Hem Marx'ın tuğla gibi "Das Kapital"i varsa incecik "Manifesto"su da vardır, bu da onun gibi. "Tembellik Hakkı" tamı tamına 70 sayfalık bir kitap. Okurken çok eğleneceksiniz ama bir o kadar da sorgulayıp, düşüneceksiniz.
Tembellik Hakkı, öylesine yan gel yat türünden bir kitap değil. 19. yüzyılın içinde ortaya çıkan bu kitap, 21. yüzyılda da güncelliğini ve önemini arttırıyor. Makineleşme sayesinde çalışma süresinin kısaltılabileceği, boş zamanın arttırılabileceği yönündeki Lafargue'ın görüşü, üzerinden geçen yaklaşık bir buçuk asra rağmen, çalışma ve tüketme mitlerinin egemenliğinin iyice pekiştiği, "hayat"a daha az yer kalan günümüz dünyasında hâlâ bir talep olarak yerini korumaktadır. Zorunlu çalışmaya ayrılmayan özgür zaman anlamına gelen "Tembellik Hakkı"nın içerdiği erdem ve yaratıcılığı, performansa, bireysel başarıya ya da üretimciliğe dayalı bütün ideolojiler bir araya gelse ortadan kaldıramaz! Paul Lafargue'ın "Tembellik Hakkı" kitabı karşınızda yeni ufuklar açacak bir çalışma.
Motörhead'in efsanevi gitaristi Fast Eddie Clark, 67 yaşında hayata veda etti.
Motörhead grubunun klasik üçlüsünden hayatta kalan tek eleman gitarist Fast Eddie Clark'tı. Onu da dün gece (10 Ocak 2018) yitirdik. Hastanede tedavi altında olan gitaristin, zatürree sonucu öldüğü açıklandı. Fast Eddie Clarke, Lemmy Kilmister, Phil 'Philthy Animal' Taylor yani Motörhead'in ilk ve efsanevi kadrosuydu. 2015 yılının Kasım'ında ilk olarak Phil 'Philthy Animal' Taylor'ı yitirdik. Bu kötü haberin üzerinden bir ay geçti geçmedi ki bu sefer de Lemmy Kilmister'i kaybedecektik. Bu üçlüden kala kal bir tek gitarist Fast Eddie Clark kalmıştı. Onu da dün gece yitirecektik. Fast Eddie Clark, grubun "Motörhead" (1977), "On Parole" (1979), "Overkill" (1979), "Bomber" (1979), "Ace of Spades" (1980), "No Sleep til Hammersmith" (1981), "Iron Fist" (1982) albümlerinde yer almıştı.
Fleetwood Mac grubunun iki elemanı Lindsey Buckingham ve Christine McVie geçen yıl bir araya gelerek güzel bir albüm yaptılar. Aşağıda okuyacağınız yazı bu albüm üzerine olmayacak. Bu buluşmanın çok öncelerine dönüp, Fleetwood Mac yıllarına gideceğiz. Grubun ilk ve ikinci dönemindeki zıtlığın dinleyici üzerinde yarattığı ikilem sonucu oluşan travmanın getirdiği yanılgılar ve pişmanlıklar... yazımızın konusu olacak. Bu girişten dolayı öyle sosyolojik ciddiyette bir makale falan beklemeyin derim. Buyrun okuyun bakalım. Radyoda Fleetwood Mac'ten bir parça çalmıştım ve bununla da kalmamış grubu öyle bir övmüştüm ki, programı dinleyen genç bir arkadaşım bu grubun albümünü bulmak için büyük bir çabaya girmişti. O programdan aylar sonra bir zaman o arkadaşımla bir yerde içiyoruz ve bana birden, " Yahu bu Fleetwood Mac'i yere göğe sığdırmıyorsun ama ben anlamadım. bunların ne rock ile ne de blues'la alakaları yok. Şimdi bana kızacaksın biliyorum ama bunlar bal gibi pop." Beni kızdıracağından endişe ederek, "Tam pop diyemeyiz ama hadi pop rock diyelim." diyerek orta yolu bulmaya çalışacaktı. Açıkcası bu arkadaşımın üç, dört yıl önce yaşadığını ben 1980'lerin ortalarında yaşamıştım. O güne kadar Fleetwood Mac dinlememiştim. Rock adına konuşan abilerde dergilerde hep bu grubun ismi geçiyordu. Tabi bende eksiğimi kapamak için hemen albümlerini aramaya koyuldum. Öyle kasete falan kaydettirmek değil, plağını alıyordum. Her seferinde de hayal kırıklığına uğruyordum. Müziklerini sevmiyor değildim ama dedikleri gibi bir "baba" hal göremiyordum. Bu grup için "pop rock" deseler, tamamdı da öyle gitarlı, blueslı bir hal yoktu hani. Uzun bir süre bu böyle gitti, açıkcası pek etrafa da çaktırmıyordum, zira baba grubu anlamıyor olacaktım. Kafayı takmıştım, grubun yeni bir albümü çıkmaya görsün hemen alıyordum ama sonuç değişmiyordu. 1990'lardan sonrası da Fleetwood Mac demek ki böyle dedim ve grubu umursamadım bile. Hatta herkes gitaristliğini övse de Peter Green albümlerine bile sırf bu grubun elemanı diye elimi bile sürmeyecektim. Fakat buna rağmen evdeki plaklardaki Fleetwood kadrosunda bu ismin olmayışına bile kıllanmadım doğrusu. Çok sonraları bir şekilde Peter Green'in solo albünü dinleyip sevecektim. Başka çalışmalarını da dinleyince "Yahu bu adam madem böyle çalıyordu da niye grubu Fleetwood Mac'te izi bile olmaz" diye şaşıracaktım. Çok ama çok sonraları Fleetwood Mac'in kadrosunda Peter Green'in olduğu ilk albümleri bulacak ve sırrı çözecektim. Ama o pırlanta değerindeki ilk üç albümü kaç kez ikinci el plakçılarda görmüş almamıştım. Ne yanılgıdır ama kabahat gene Fleetwood Mac'indi. Olayı aslı şuydu, Fleetwood Mac 1965'te kurulmuş ve ilk üç albümü rock tarihine oturacak denli güzel bir blues rock idi. 1970'ten sonrası ise Peter Green gruptan ayrılacak, 1974'ten sonra gruba iki kadın eleman Christine McVie ve Stevie Nicks katılacaktı ve tarz pop rock'a dönüşecekti. Gruba Peter Green'den sonra gitarist olarak katılan Lindsey Buckingham ve değişimin bir başka ismi vokalist Christine McVie 2017'de bir araya gelerek "Lindsey Buckingham Christine McVie" albümünü yaptılar. Gördüğümde de açıkcası iplemedim bile... ee kolay mı yıllarıma malolan bir yanılgıya sebep olmuşlardı. Şaka tabi ama dinlemek için bir heyecan hissetmedim açıkcası. Albümün çıkışından aylar aylar sonra bu albümden bir parçayı sevgili dostum Bülent Seyithanoğlu'nun radyo programı "Kulak Misafiri"nde dinledim. Sonrasında albümü edinerek bir kez daha dinledim fena gelmedi ama o eski blues rock halindeki Fleetwood'u ayrı tutarak. İlk dinlemeden sonra fazla umursamadım, öyle bıraktım. Üzerinden bir iki hafta geçti bir sabah uyanınca dinleyeyim dedim. Amanın bir güzel kahvaltı ve sabah. Bir iki gündür böyle gidiyor. "Lindsey Buckingham Christine McVie" ile güne iyi başlıyorum. Aptulika
Zorunlu Not: Bu yazıyı hazırlarken, Fleetwood'un her iki döneminden de bir şeyler dinledim. Bugün için bir baktım ki her iki dönemi de benim için önemliymiş. Yani ne yardan ne de serden vazgeçmeme durumu benimkisi. O zaman ben de Fleetwood Mac'i iki ayrı grup olarak dinlemeye karar verdim.