Blues armonikacısı ve vokalisti John Nemeth ülkemizde çok tanınmasa da 15 yıldır müzik aleminin içinde ve bugüne kadar on albüm yapmış. Sanatçının yeni albümü "Feelin' Freaky" şu günlerde piyasaya çıkmasıyla birlikte dünya blues listelerine giriverdi. Blues tarzının yükselen değeri John Nemeth'in müziğe hip hop'la adım atmış bir isim. Doksanlı yıllarda müzikle bağlantısı keskin hatlarla hip hop soundu ile rock grupları arasında gezinirken Buddy Guy ve Junior Wells gibi müzisyenleri duymasıyla ilgisi blues'a doğru yönelmiş. Zaman içinde çeşitli bluescıların konserlerinde ve albümlerinde armonikacı olarak çalışan Nemeth, 2002'de "Jack of Harps" isimli ilk solo albümünü çıkartmış. 2004 yılında bunu Junior Watson'un da konuk olduğu "Come and Get It" takip etmiş. Bu albümün ardından uzunca bir süre Junior Watson'un ekibinde konserlere çıkan müzisyen 2007 yılında yaptığı "Magic Touch" albümüyle dünya çapında bir üne kavuşmuş. Blues armonikacısı ve vokalisti John Nemeth, yeni albümü "Feelin' Freaky"de Grammy adaylığı da olan prodüktör Luther Dickinson'la çalışmış. Albümün kayıtları da Dickinson'un Mississippi'deki Zebra Ranch stüdyoları ile Willie Michell'in efsanevi Royal Stüdyoları arasında tamamlanmış. Albümde John Nemeth'e The Blue Dreamers ismini verdiği grubu eşlik ediyor.
The Blue Dreamers
Danny Banks - Davul
Matthew Wilson - Bas ve gitar
Johnny Rhodes - Gitar
Albümde ayrıca Memphisli 2 müzisyenden oluşan bir nefesli enstrümanlar ekibi yer almış. Marc Franklin (trompet, flugelhorn) ve Art Edmaiston (tenor ve bariton sax) ikilisinin katılımı bu çalışmaya tipik bir Memphis soundu kazandırmış. Bütün bunlara ek olarak bazı parçalarda prodüktör Dickinson ve Nemeth B-3 orgla katkıda bulunmuş.
John Nemeth, "Feelin' Freaky" albümünde yetmişlerin soul etkisini verirken, funk tadını da ihtiyaç duyulduğu derecede veriyor.
Rolling Stone dergisi Gregg Allman'ın ölümünün ardından "En iyi 20 Gregg Allman Şarkısı" başlığı altında bir seçki yayınladı. Bu 1969'dan günümüze dek gelen çalışmalardan seçilmişti. Bu düzenleme içinde 1969 yılından 1973'a kadar olan 12 şarkıya yer vereceğim. Rolling Stone dergisinin düzenlemesinde Gregg Allman'ın solo çalışmalarından seçmeler de var ama ben burada sadece Allman Brothers'ın ilk dönemiyle ve ilk dört yılı ile sınırlı tuttum. Şarkılarla ilgili yorumlar Rolling Stone'dan çeviri olduğu gibi bazı bölümlerde kendi yorumlarım da giriverdi. Buyrun bakalım.
1969 - "It's Not My Cross To Bear"
İlk Allman Brothers albümünde ilk Gregg Allman vokali, gırtlaktan gelen haykırışıyla mükemmellik içinde kulağa geliyor. Grubun dinleyici ile buluştuğu bu ilk şarkı slow blues yapısındaydı. Gregg henüz 22 yaşındaydı ama insanların kulağına ulaşan ses yılların değirmeninde öğütülmüş biri gibiydi. Vokal dönüşümlü olarak sert haykırışlardan bir anda ruha kadife etkisinde dolanan yumuşaklığa geçiyordu.
1969 - "Dreams"
Gregg'in seslendirdiği ve onun bestesi olan bu şarkı ile The Allman Brothers Band ilk orijinal çalışmasını çıkartıp, rüştünü ispatlıyordu. Bu parçanın bir diğer özelliği de grubun rock ile caz'ı buluşturmasıydı. Parçada Miles Davis'ten kısmen esinlenilen bölümler vardı. 1969 - "Whipping Post"
Yavaş ve hüzünlü bir blues parçasıyken Dickey Betts'in ünlü intro ekiyle liste başı olan yapıt. 1970 - "Don't Keep Me Wondering"
Grubun ikinci stüdyo albümü "Idlewild South"tan bir çalışma. Gregg'in vokaliyle birlikte konuşur gibi akıp giden kardeşi Duane Allman'ın slide gitarı parçaya ayrı bir değer kazandırır. 1970 - "Please Call Home"
Gregg Allman'ın Allman Brothers Band'in "Idlewild South" albümünde yer alan güzel bir baladı. Parçada Gregg'in sesi soul müzisyenlerinin tiz erkek sesi tonundadır. Parçadan Gregg Allman da keyif almış olacak ki, 1973'te çıkartacağı solo albümü "Laid Back"te de okuyacaktı. 1971 - "Statesboro Blues"
Efsaneleşmiş Fillmore East konser kayıtlarından unutulmaz bir yorum. Blind Willie Mc Tell'in blues klasiği. 1920 yılının Georgia'sında Statesboro'yu anlatan bu yapıt, Allman Brothers'ın elinde rock yorumunun üst düzeyine çıkacaktı. Buradaki Duane ve Betts'in gitar soloları Rolling Stone dergisi tarafından yapılan "Bütün Zamanların En İyi 100 Gitar Şarkısı" anketinde parçanın 10. sırada yer almasına neden olacaktı. 1971 - "Done Somebody Wrong"
Fillmore East konser kayıtlarından bir başka mücevher. Elmore James'in neşeli ve swing'e müsait eseri Gregg'in sessel gevşetmeleriyle yeni bir yoruma ulaşıyor. 1971 - "One Way Out"
Bu sefer de Sonny Boy Williamson'un klasiği Allman Brothers Band'in muhteşem konser yorumunda. Parça da gitarların etkisi insana taşlı ve tozlu yolda giden bir otomobil etkisinde. Fillmore kayıtlarında insanlar Duane Allman'ın gitarını son kez dinliyor olduklarını bilmiyorlardı. Bu usta gitaristi bu konserden sonra bir motorsiklet kazasında kaybedecektik.
1972 - "Ain't Wastin' Time No More"
Gregg Allman'ın bir yaş büyük kardeşi Duane bir motorsiklet kazasında ölecekti. Dünyanın bu en önemli gitar ustasının olmadığı bir çalışma. Bu parçada Gregg Allman klasik piyanoda ve Betts de slide gitarıyla şenlendiriyor.
1972 - "Melissa"
Rivayet odur ki, The Allman Brothers Band günlerinden önce Gregg'in flört ettiği kızın ismiymiş, Melissa. Grup albüm için slow bir parça ararken, Gregg eline akustik gitarı alıp, "Oh Melissa, come back" diye okumaya başlamış, ergenlik dönemindeki ilk aşkı için yaptığı bu parçayı.
1973 - "Wasted Words"
Duane Allman'dan bir yıl sonra grubun bas gitaristi Berry Oakley de bir trafik kazasında ölecekti. Duane ve Oakley olmadan 1973'te "Brother and Sister" albümü çıkacaktır. Eki kapaklı bu albümün ön yüzünde 4 ile 5 yaşları arasında bir erkek çocuk yer alırken, arka kapakta da aynı yaşlarda bir kız çocuğu vardır. Plağın iç kapağını açtığımızda da maaile Allman Brothers yer alır. Maaile dedik boşuna değil hanibu aile fotografında çoluk çocukla birlikte 48 kişi yerini alır.
"Can you tell me, tell mi, friend,
Just exactly where I've been?" diye başlayan parçada Gregg'in geğirtili vokaline grubun yeni elemanı Chuck Leavell'in tatlı piyano tuşeleri eşlik eder.
Güzelim grup The Allman Brothers Band'in hayatımızda yenri büyüktür. Hele ki benim için en ayrıcalıklı Güney Rock grubudur diyebilirim. 27 Mayıs 2017'de bu grubun kurucusu ve vokalisti Gregg Allman'ı ıyitirdik. Onunla ilgili iki kelam edip, bir yazı yazmak istedim. Ancak bu yazı onu hayatını sunan bir yazı olmayacak. Öylesi geniş bir dosyayı her zaman olduğu gibi Cenk Akyol'dan bekliyoruz tabiki. Onun güzel anlatımı ve yanısıra müziğini derinliğine inceleyen yazıları her daim algımızı ve ilgimizi kuvvetlendiriyor, buna da bizi fena alıştırdığı için yaapacak bir şey yok, kendi kabahati. Ben şimdi Gregg Allman ve muhteşem grubu The Allman Brothers Band ile ilgili kendi evrenimden bir yazıya yer vereceğim. Umarım beğenirsiniz.
Aptulika
ABD ve Güneylileri denildi mi politik olarak hiç bir zaman aynı yerde bulunmadığım bir nevi kan uyuşmazlığı söz konusudur. Ama buna karşın, bu diyarda yapılan rock gönlümü her daim çelmiştir. Bir çelişkiler yumağı olan dünyanın bana ettiği oyun da bu olsa gerek. Hala evimde Ted Nugent'in bütün albümleri plak halinde bulunur ve dinlerken de keyif alırım. Bu ağır sağcı abi geçen ay Trump ile Beyaz Saray'da görüşmeye giden tek müzisyendi. Onunla kalsa iyi en ağır sağ söylemleri söyleyip, ABD emperyalizmine övgüler düzmesi de cabası. Ama plaklarından birini kaybetmeye bile kıyamam. Tutkunu olduğum o kadar çok Güney Rock grubu vardır ki, hiç birinden vazgeçemem. Bunların hepsi Ted Nugent gibi tahtası eksik sağcı değildir ama gene de bir sorun olabilir.
Güney Rock grupları öyledir, böyledir ama inanılmaz doğal, samimi müzikleri vardır. Folk bir nebze de country'den hiç haz etmesem de bu iş Güney Rock gruplarında bir anda değişip bir keyfe dönüşür. Lynyrd Skynyrd, CCR, Mountain, ZZ Top,Molly Hatchet, Blackfoot, Marshal Tucker Band ve daha niceleri sayılabilir. Ama bunların arasında bir grup vardır ki onun yeri benim için hep ayrı olmuştur. Bu grup The Allman Brothers Band'dır. Bu grup benim için öyle ayrıcalıklıdır ki onları dinlerken gaza gelmek değil gözlerimi kapayıp, iç dünyama kapanmak söz konusudur. The Allman Brothers'ın özelliklerini ve tabii ayrıcalıklarını sıralamam gerekirse şunlar çıkar: 1 - Onların müziğinde ağırlıklı olarak rock, blues, country, soul ve caz birleşir. Böylece ortaya nefis bir alameti farikası çıkıverir. 2 - Adından da anlaşılacağı gibi Allman biraderlerin yani bir aile grubudur. Bu özellikleri yıllar içinde sürer ve yeni katılanlar da bir akraba gibi gözükür. 3 - Bu gruptan yeni albüm yeni şarkı beklemek gibi bir kaygı içine girmenize gerek yoktur. En eski parçalarını bile dinlediğinizde size yeni gibi gelir. Yani bıkmazsınız. 4 - Eski parçalarını konserlerinde dinlediğinizde yeni bir yorumla yepyeni bir hale gelir. 5 - Parçaların süresini uzatır, doğaçlama katarlar. Bu da çok güzeldir. 6 - Müziklerinde doğaçlamalar kimi zaman sanki caz rock grubu dinliyormussunuz gibi olur. 7 - Grubun efsane elemanı Duane Allman yetmişli yıllarda bir kaza sonucu ölmüştür. Harika bir gitaristtir yeri dolmaz. Ancak ondan sonra gelen gitaristlerden Warren Haynes, Gov't Mule isimli jam grubunu kurmuştur. Bu dünya için öyle büyük bir nimettir ki adam konserlerini yetmişli yıllar gibi uzun doğaçlamalara bırakır. Bazı konser kayıtlarında bir parçanın süresi 25 dakikaya bile çıkmıştır. The Allman Brothers'ın bir başka gitaristi de Derek Truck'tır. O da hanımı Susan Tedeschi ile birlikte Tedeschi Trucks Band'i kurmuşlardır. Ha bu elemanlar grup kurdu diye The Allman Brothers Band'den koptular sanmayın. Bir konser olur hepsi gene aileye dönerler.
Allman Brothers Band'i sevmemi ve ayrıcalıklı yanlarını daha yeni maddelerle de anlatabilirim ama siz şimdi bu kadarıyla idare edin. Ben şimdi asıl konuya döneceğim. Bu grubun efsane elemanı Gregg Allman'ı geçtiğimiz cumartesi günü 69 yaşındayken yitirdik. Son on yıldır varlığından ve yaptığı çalışmalardan en haz duyduğum müzisyenlerden biriydi. Onun bir hayli solo çalışması da yanımda bana yarenlik etmişti bu on yıl içinde. Gregg Allman'ın müzikal özelliklerini bundan önce blogda yer verdiğim yazıda Warren Haynes çok güzel anlatmıştı. Siz okumuş ya da okuyacak olursanız tekrar yapacağım ama Gregg Allman'ın sesindeki yumuşaklık ile sertlik çelişmelerinin birleşimi ortaya gerçekten akıl almaz bir harikalık çıkartıyor. O yazıda bu büyük ustanın sadece bir vokalist değil iyi bir besteci ve şarkı sözü yazarı olduğu da zikredilmişti ama asıl önemli yanı unutulmuştu. Gregg Allman başlı başına bir tuşlu çalgılar ustası bir piyanist. Grubun o harikulade caz ile temas eden tınıları onun klavyesinden iştahlanıyordu.
The Allman Brothers Band 1971'de gitaristi Duane Allman'ı bir kaza sonucu kaybetmişti. Bu yeri doldurulamayacak bir kayıptı. Şimdi de Gregg Allman'ı yitirdik. Onun gibisi de gelmeyecek ama benim kanımca The Allman Brothers bir aile olduğu gibi okuldan (ekolden) gelen yeni birileriyle de yoluna devam edecek. En azından bunun olmasını istiyorum çünkü dünyanın bu duyguya fena halde ihtiyacı var. En kötü ihtimalle ( nasıl bir kötü ihtimalse ) Gov't Mule ile Tedeschi Trucks Band ile o tadı yeni tadları da katarak dinlemeye devam ederiz. Ama son söz olarak söyle bir, "Duane ve Gregg Allman biraderler, sizlere hayatıma kattığınız güzellikler ve anlam için binlerce teşekkürler!" diye haykırayım. APTULİKA
Bu cumartesi günü müzik dünyasının çok önemli bir abidesini, GREGG ALLMAN'ı yitirdik. Southern Rock'ın en önemli gruplarından THE ALLMAN BROTHERS BAND'in kurucusu, keyboardcısı ve vokalisti Gregg Allman'ın ölümünden sonra dostları birbiri ardına onunla ilgili mesajları paylaştılar. Bunların arasında en güzeli de aynı grupta ve Gov't Mule'da gitaristlik yapan WARREN HAYNES'ınkiydi. Gregg Allman'ın ölümünden sonra Warren Haynes'ın facebook'taki resmi sayfasından yaptığı açıklamanın tamamını yayınlıyoruz.
Huzur içinde uyu Gregg Allman. Kaybım öyle büyük ki, bu sözcük anlatmaya yeter mi bilemiyorum. 1969 yılında The Allman Brothers Band'i ilk dinlediğimde Gregg'in sesi beni oldukça etkilemişti. Henüz dokuz yaşındaydım. Daha hayatımda gitar falan yok ama sağolsun abimin sayesinde bir sürü harika soul müziğini ve dünyanın en iyi şarkıcılarının plaklarını dinleyebiliyordum. Ama bu seferki hepsinden farklı birşeydi. Bu dinlediğim müzik daha önce duyduklarıma benzemeyecek derecede karmaşık bir yapıdaydı ve derin bir duygu barındırıyordu. Karşı karşıya kaldığım bu yeni müzikte alışılmışın dışında bir kalite vardı, yetkinleşmiş bir müzik bilgisinin yanısıra soul, blues, rock, country hatta caz biraradaydı. Bu müzikte kapıyı açmanız için araştırmaya girmeden çözümlemeniz mümkün değildi. Çocuk yaşta karşılaştığım bu ağır yapıda duyduğum inanılmaz doğallıktaki duygusal vokal beni büyülemiş ve ister istemez içine çekmişti. Ses doğal ve duygusaldı ama rahatlatıcılıkla korkutuculuk, yumuşaklıkla öfkelilik bir arada geliyordu. Bununla daha önce karşılaşmamıştım ve artık eski dinlediklerim değil, bu yeni grup ve ses vardı dünyamda.
Önümüzdeki bir kaç yılda gitara başladım ve arkadaşlarımla The Allman Brothers Band'in o acayip müziğini yapmaya karar verdim. Bu Güney (Southern) Rock soundu bizi etkilemiş ve yolumuzu açmıştı. Bu Güneyli hippi grubu müziğe bakışımıza sundukları derin etkilerin yanısıra değişimler de getirmişti. O güne kadar kavrayamadığımız şeyi yani müziğin ne kadar da ağır bir etkisi olduğunu kavrayacaktık. Ondan sonra Güneyli Rockcıların peşine düştük. Şehir şehir giderek konserlerini takip ettik. Bunların en vazgeçilmezi The Allman Brothers Band idi ve onların Fillmore East konserlerinin canlı kayıtlarında Duane Allman ve Dickey Betts gitardaki devlerimiz olacaktı. Ama pastanın üstündeki krema her zaman Gregg'in sesi oluyordu. Biz Allman Brothers'a gitara başlamış fanlar olarak bakıyorduk ama radyoda onları duyan kızlar Gregg'in o sesine tav oluyorlardı. Kadınlar onun 'meleksi' sesiyle mest oluyorlardı. Bu tabi ki kızların gözdesi mantığı ile sınırlı değildi, bu müziği keşfeden yeni kuşakların hepsi ilk anda Gregg'in sesi ve şarkıları yüzünden gruba yaklaştı.
Gregg sadece sesi ile grubun vitrininde duran biri değildi. O müziğin bestelerinde ve şarkı sözlerinde de Gregg'in imzası vardı. Harika şarkılar yaptı. Onun kelimeleri ve müziği mütevaziydi. Bir şarkının anlattığı ne kadar dürüst ise o kadar duygusal bir bağ kurabilindiğini ondan öğrendim. Daha onunla tanışmadan ve birlikte müzik yapmadan çok önce nasıl beste yapılacağını ve şarkı sözü yazılacağını ondan öğrendim.
Daha sonra onunla birlikte müzik yapıp, konser konser, turne turne gezinecektik. Bu benim için büyük bir gururdu. O benim yaşamımda herşeyin üstünde gerçek bir dosttu. Onunla çok güzel anılarımız vardı. Turne yolculuklarında bir konserden diğerine giderken otobüslerde öyle matrak şeyler yaşıyorduk ki. Bu deneyimleri paylaşmak için arkadaşların varken dolu dolu yaşamalısın. Son zamanlarda çok doştumu birbiri ardına kaybettim ve bundan sonrası çok zor olacağa benzer. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanın benim gibi düşündüğüne eminim. Seni çok seviyorum ve özleyeceğim, Sevgili dostum Gregory WARREN HAYNES
Southern Rock'ın efsanevi grubu The Allman Brothers Band'in güzide elemanı Gregg Allman'ı bugün 69 yaşındayken yitirdik. Sanatçının web sitesinden yapılan açıklamaya göre bu büyük usta Cumartesi öğleden sonra hayata veda etmiş.
Keyboardcı ve vokalist olan Gregg Allman son günlerde sağlık sorunları gündemdeydi ama ölüm sebebi üzerine bir açıklama yapılmadı.
Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu Salâh Birsel Kesmeşeker grubunun gemi kaptanı Cenk Taner, futbolumuzun emek savaşçısı Metin Kurt'u anlattığı şarkısında "İki şişe ucuz şarap/ Bir tarih yazabilir" der. Bunu ilk duyduğumda çok anlamlı bulmuş ve anılara bodozlama dalmıştım. Pahalı şarap deseniz bir anlamı olmuyordu, o geçmişin ucuz şarapları gerçekten yaşadığımızın kanıtlarıydı ve gerçekten tarihimizi onlar yazmıştı. Geçenlerde elime geçen bir kitap bu sözün ne kadar da yerinde bir tespit olduğunu bir kez daha kanıtladı diyebilirim. Kitabın ismi "Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu" ve yazarı ise Salâh Birsel.
Kendi adıma Salâh Birsel'i hayatıma bu kadar geç ve tamamen bir tesadüf eseri aldığım için de kendime çok kızdım. Lise yıllarında şairler kitaplığımda yekünü yüksek vaziyette bulunsa da Birsel'den hep uzak durmuştum. Bunun nedeni belki de fotograflarındaki görüntünün ciddi bir adam izlenimi bırakması olabilirdi. Bu yüzden o dönemin şairleri arasında en az bilgimin olduğu da oydu. Onun bu kitabını sahafta çok ucuza bulduğum için aldım. Belki kapağı çok hırpalanmış olduğundan olsa gerek kitaba sadece üç lira vererek aldım. Eve gelip, okumaya başladığımda ise sıkılıp yarıda bırakacağımdan emindim. İlk sayfalarını çevirmeye başladığımda "Baylan, Markiz muhabbeti" gibisinden ağır ağdalı edebiyat anıları gelecek olduğuna emin oluyordum ki iki sayfa geçtikten sonra kaptırıp gittim.
"Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu" adından da anlaşılacağı gibi Beyoğlu temalı mekanlar ve anılardan oluşuyor. İnsanlar, mekanlar ve edebiyatçılar derken bir edebiyat tarihi ortaya çıkıyor. En azından bunun bir edebiyat tarihi olduğunu bizzat yazarı zikrediyor. Okurken bunun çok abartılı bir yaklaşım olduğunu düşünmedim değil hani. Öncelikle bu kadar keyifle okunan ve içinde mizahı da barındıran bir tarih kitabı olabilir miydi? Yanılgımız da buydu belki de.
Salâh Birsel bu kitabı 1976 yılında çıkartmış. "Salâh Bey Tarihi" ismini verdiği dizinin ikinci bölümü olan bu kitapta edebiyatcıların gittiği pastaneler, meyhanelerin izini sürerek bir tarih külliyatını karşımıza çıkarıyor. Tabi bu tarih çıkarken yanısıra süren mizah yer yer yazarın kendisine de vurabiliyor. Burada yanılgılarımızdan biriyle daha karşılaşıyoruz. Tarih gibi ciddi bir konuda mizah barınabilir mi? Kitabı okuduktan sonra Mizah gibi ciddi bir şeyin tarih gibi matrak bir şeyi pekala anlatabileceğini anlıyorsunuz.
Salâh Birsel (1919 - 1999) şiirleri hakkında ufak çaplı bir kaç kişiye sorduğumda "şairanelik yapma yerine yergici şiirler yazdığını" öğrenecektim. Bu açığımı onun şiirlerini de okuyarak kapamaya çalışacağım, dedikten sonra kitaba gelelim. Kitap hakkında Enis Batur şu tanımı yapmış ki, burada yer vermeden geçersem bir hayli ayıp olur fikrindeyim. Sözü iyisi mi, Enis Batur'a bırakalım: "1976 yılından bu yana, edebiyatımızın kült kitaplarından biri sayılagelmişse, bunun en somut nedeni bir benzerinin kaleme alınamamış olmasından geliyor. "Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu", yalnızca bir semtin, bir caddenin panoramik tarihi olarak sınırlanamaz: Aynı zamanda bir dönemin çokrenkli tanığıdır. Daha da önemlisi: Türk Edebiyatı'nın en keyifli yazılarından biri." Kitapta Osmanlı döneminden başlayıp, Cumhuriyet dönemi 40 kuşağı şairlerine 1950 ve 60'lara kadar Türk Edebiyatının bir çok ismine rastlıyoruz. Bu gezintiği yaparken şimdi Beyoğlu'nun yerinde yeller esen mekanları içinde geziniyoruz. O meyhaneler gözümüzde birbir canlanırken adamın ağlayası geliyor. Size kitapta şu var bu var demeyeceğim. Biraz kendinizi zorlayın ve şu bilgisayar henzelerinde birbirinize ahkam kesip, geyik yapıp tivit denilen kuş ötüşlerini yapmaya biraz ara verin ve bu kitabı bir şekilde edinin ve okuyun. Ancak ben gene size kitaptan bir kaç bölümü burada aktarayım da biraz ilginizi çimdiklemiş olayım. Buyrun bakalım.
İlk olarak kitaptan bir şair tanımı ile başlayalım, "Kısacası şair, çocuklarını hep aynı renk ve biçimde giydirmek isteyen babadan çok, küçük kardeşlerinin hangi renk ve biçimde giysi içinde daha güzel, daha sevimli olabileceklerini, onların hareketlerinden ve sözlerinden anlayarak onlara istedikleri renk ve biçimde giysiler giydiren bir ağabey, anlayışlı bir ağabey durumunda olmalıdır." Bu satırları okuyup, vay be dememek mümkün mü? Bir tokat gibi adamı kendine getirmiyor mu? Bu satırları okuduktan sonra şimdi daha bir iyi anlıyorum ki, hayatımızdan şiiri çıkarmaları boşuna değilmiş. Şairsiz kalmamız, şiirin zamanını tamamlamış olması değil, bizim düpedüz kimsesiz kalmamız gibi bir şeymiş.
Kitapta geçen mekanlardan biri de Nisuaz. Anladığımız kadarıyla bir kahvehane ama o yıllarda kadınların da girdiği bir yer. Edebiyatçıların müdavimi olduğu bu yerin nerede olduğunu kitaptan Birsel'in klavuzluğunda görelim, "Nisuaz, Emek sineması (eski Melek sineması) sokağının karşısına gelen Kuloğlu sokağının İstiklal Caddesine döküldüğü köşede, sokaktan çıkarken sağda." İstanbul bu o kadar değişiyor ki anlayabilirsen anla. Şimdi o sinema bile yerinde başka bir şey oldu olacak, ben tarif edeyim desem daha da anlaşılmaz hale gelecek. Bir diğer korkum da geçen hafta gittiğim Beyoğlu'nda neyin nerde olduğunu bulamamışken millete nasıl anlatayım. Ama en azından yeri biraz gözünüzde canlandırabilirsiniz gibime geliyor. Her neyse lafı uzatmayalım ve kitabın bir başka sayfasına dönelim. Tabi önce bir takım açıklamalarla. O dönem Nisuaz'a sadece edebiyatçılar ve sanatseverler gitmiyormuş. Ara sıra buraya "gündüz yosması" denilen ve öğleden sonra iş tutan hayat kadınları da soluklanmak için gelirmiş. Kahvede o sıra Süavi Koçer (1909 ile 1987 arasında yaşamış şarimizin şiirleri "Uzay Yolcuları" adıyla 1965 yılında tek kitapta toplanmıştı. Bu yüzden adamın ismi şimdilerde eksi sözlük tayfası tarafından "Uzay Şairi" diye anılıyor. Milletin onu da bildiğine şükür. Süavi Koçer, Galatasaray Liseli ve Serveti Fünun başta olmak üzere döneminin önemli dergilerinde şiirleri yayınlanmış, gazetecilikte yapmış bir şahsiyettir.) ve Necati Cumalı bulunmaktadır. Bundan sonrasını kitaba ve Salah Birsel'e bırakalım, "Süavi'nin kendisine şiir okuduğu gündüz yosması, bunların en akıllılarından biridir. Yaşamın içinde pişmiş, hadi lafımızı esirgemeyelim, filozoflaşmıştır. Bu yüzden Süavi'nin şiirini büyük ciddiyetle dinler. Süavi okumasını bitirip de: - İşte biz ozanlar özgürlük şiirleri yazarız. deyince , o da Nisuaz tarihinde büyük yer tutan, Necati Cumalı'nın yüreğine de bir koşturma salan şu özdeyişi döktürmüştür: - Zaten özgürlüğü ozanlarla fahişeler koruyorsa koruyor." Kitapta Sait Faik, Orhan Veli, Orhan Kemal. Attila İlhan, Aziz Nesin, Yahya Kemal, Bedri Rahmi ve daha niceleri o mekanlarla birlikte karşımıza çıkıyor. Cumhuriyet öncesi ve sonrası rakı ile yanına küçük meze getirilen çay bahçelerinden, meyhanelerine, pastanelerine, operacıların çıktığı bira bahçelerine kadar şimdi hayal bile edemeyeceğiniz büyülü bir tarih. Okuyun derim. Şimdi bu keyifi aldıktan sonra Salah Birsel'in diğer kitaplarının peşine düşeceğim. Bu arada Süavi Koçer'in "Uzay Yolcuları" kitabını da arayacağım ama biraz çetin ve pahalı bir arayış olabilir ama ne yapalım arayacağız. APTULİKA
3 -MONSTER MIKE WELCH and MIKE LEDBETTER - Right Place, Right Time (1) 5
4 - COCO MONTOYA - Hard Truth (3 ) - 9 5 - SEAN CHAMBERS - Trouble and Whiskey ( 2 ) - 6
6 - CHRIS ROBINSON BROTHERHOOD - Betty's Self Rising Southern Blinds Vol.3 ( 9 ) 3 7 - ERIC BIBB - Migration Blues (7) - 8 8 - JANIVE MAGNESS - Blue Again (22) 2 9 - ROLLING STONES - Blue and Lonesome (11) - 16 10 - HEATH GREEN and MAKESHIFTERS - Heath Green and Makeshifters ( 23 ) - 2
11 - ELVIN BISHOP'S BIG FUN TRIO - Elvin Bishop's Big Fun Trio (6) - 11 12 - CHRIS BELL - Baptized By The Blues ( 12 ) - 2 13 - JOHN MAYALL - Talk About That (13) - 16 14 - BUDDA POWER BLUES BAND and MARIA JOAO - The Blues (5) - 8
15 - ROBERT CRAY and HI RHYTHM - Robert Cray and Hi Rhythm (16) 2 16 - ALICE JAYNE - Inside The Cover ( 25) - 2 17- JOSHUA BATTEN - Searching For Answers ( 10 ) 4
18- PROCOL HARUM - Novum (18) - 2 19- SAMANTHA FISH - Chills and Fever ( 19 ) - 9 20- CHRIS ANTONIK - Monarch (15 ) - 6
21- FAUST - Fresh Air ( 21 ) - 2 22 - TEDESCHI TRUCKS BAND - Live From The Fox Oakland (14) - 8 23 - DEEP PURPLE - Infinite ( 20 ) - 7 24 - BEGGARS BLUE - New Boots (24) 4 25 - ERJA LYYTINEN - Stolen Hearts (17) - 6 PARÇALAR
1 - ROBIN TROWER - Returned In Kind (1) 3
2 - COCO MONTOYA - Old Habits Are Hard To Break (2) - 8
3 - MONSTER MIKE WELCH and MIKE LEDBETTER - I Can't Stop Baby (3) - 5
4 - SEAN CHAMBERS - Be Careful with A Fool (4) - 7 5 - TAJ MAHAL and KEB MO - Shake Me In Your Arms ( 10 ) - 3 6 - ERIC BIBB - This Land is Your Land (7) - 4
7 - ROBIN TROWER - If You Believe In Me ( 16 ) 3 8 - JOSHUA BATTEN - Homemade Wine ( 8 ) -4 9 - JOHN MAYALL - The Devil Must Be Laughning (9) - 16 10 - BUDDA POWER BLUES and Maria Joao - I Lost A Friend (5) - 6 11- COCO MONTOYA - Lost In The Bottle (11) - 8 12 - ROBERT CRAY -Aspen, Colorado ( 12 ) - 3 13 - ALICE JAYNE - One Good Reason ( 13 ) - 3 14 - ROLLING STONES - I Can't Quit You Baby (14 ) - 16 15 - ERJA LYYTINEN - Rocking Chair (15) - 4 16 - MARCUS KING BAND - Rita Is Gone (6) - 15 17 - BAYOU SIDE - I Get Lost (21) - 3 18 - BEGGARS BLUE - Satisfied Man (18) - 5 19 - CHRIS ANTONIK - I'd Burn It All Down (19) - 4 20 - DELBERT MC CLINTON - Doin' What You Do (20) - 16 21 - THE DIRTY BOURBON RIVER SHOW - All My Friends Are Dead ( 21 ) -4 22 - RICHIE KOTZEN - End of Earth (22) - 4 23 - ZOE SCHWARZ BLUE COMMOTION - Broken (23) - 9 24 - FAUST - Lights Flicker (24) - 3 25 - TAMIKREST - Atwitas (25) - 6 Editoryal Listeyi bu blog'un yazarları oluşturuyor. Parentez içindekiler geçen haftaki durumu belirtir. (-) : listeye yeni girenler. Parentezin yanındaki mavi renkli sayı: Listede kaç haftadır bulunduğunu belirtir
Amerikan Rüyasına meydan okuyan, muhalif bir bluescu Watermelon Slim, yeni albümü "Golden Boy" ile karşımızda. 1968'lerin Vietnam gaziliğinden iflah olmaz bir savaş karşıtına dönüşen sanatçının girdaplar içinde serüvenli ama onurlu yaşamının çok kısa bir özetine hazır mısınız?
Efsanevi 68 kuşağının farklı bir temsilcisi, Watermelon Slim. 70 yaşına iki yıl kalan bu blues ustası, 68 kuşağının savaş karşıtı gösteriler yaptığı ABD'de Vietnam Savaşı'na gönüllü yazılan biri. Savaştan dönüşünde ise düşünceleri fena halde değişen Watermelon Slim (bu arada asıl ismi Bill Homans) Amerikan Rüyası'na meydan okuyan biri haline dönüşecekti. 1973 yılında "Marry Airbrakes" isimli bir proje albümde ilk müzikal girişimini yapan sanatçı, kamyonculuktan, gazeteciliğe kadar bir sürü işte çalışarak hayatını sürdürmüş. Bu zaman içinde de savaş ve sistem karşıtı eylemler içinde en ön saflarda yerini almış.
Watermelon Slim, ilginç mi ilginç bir müzisyen. Hani hayatı roman gibi derler ya biz onun için hayatı blues gibi desek daha doğru bir yaklaşım sunabiliriz. Çok ileri yaşlarda albümler yapmaya başlamış. Oysa bu tutkusu annesinin dinlediği John Lee Hooker plaklarıyla daha beş yaşındayken başlamış. Aile ortamı da imkan açısından pek fena sayılmazmış hani. Ailesi Boston'lı ve baba da tanınmış bir avukat. Kardeşi ise görkemli konser salonlarında peşinden koşulan bir klasik müzikçi. Bütün bunlara karşın Watermelon Slim serüvenli bir hayatın içinde koşturup, durmuş. Amerikan sistemine karşı çıkan müzisyen şiirsel anlatımıyla sosyalist fikirleriyle dikkati çekmesinin sonuçu ancak 2000'lerden sonra değerini bulabilmiş. Bu gecikmeden sonra şimdi de blues üzerine verilen ödüllerde birbiri ardına ona geliyor. Dünya da böyle garip bir şey işte. Watermelon Slim'in müziğinin temel taşları arasında John Lee Hooker başta gelirken yer yer Howlin' Wolf'un agresif yapısını da hissedebiliyoruz. Blues'ın otantik verilerini ziyadesiyle bulabileceğimz Watermelon Slim müziğinde country ve folk etkisi de mevcut. Bugün 68 yaşında olan sanatçı ödül üstüne ödül alsa da muhalif yanından asla ödün vermiyor. Watermelon Slim'in yani albümü "Golden Boy" adını taşıyor ve Nisan ayının sonunda piyasaya çıktı. On parçanın yer aldığı albümde sorgulayıcı bir blues yolculuğu sizi bekliyor. APTULİKA
Janiva Magness geçtiğimiz yılın Grammy ödüllerinde blues kadın vokali dalında adaylardan biriydi. Son dönemin usta vokalisti geçen hafta yeni albümü "Blue Again" ile geldi. 12 Mayıs 2017'de Blue Elan Records etiketiyle çıkan bu albüm blues klasiklerinden oluşan güzel bir seçki niteliğinde. Janiva Magness yeni çıkan mini albümünde Bo Diddley, Freddie King, Etta James, Nina Simone klasiklerini biraraya getirmiş. Altı parçanın bulunduğu bu albüme kısaca bir bakalım hele.. I Can Tell Bo Diddley'in heavy beat klasiği. I Love You More Than You'll Ever Know Blood Sweat and Tears'ın 1968 tarihli ilk albümünden çıkan ve günümüze dek öneminden bir yağmur damlası kadar bile yitirmeyen parça. Grubun beyin elemanı Al Kooper'ın bu görkemli yapıtı aralarında Beth Hart, Amy Winehouse gibi kadın vokalistleri tarafından da seslendirilmişti. Janiva Magness de bu parçayı seslendirerek güzel bir yoruma imza atmış. Diğer yorumları da etkileyici bulmuştum ama Magness ses yeteneğinin rüstünü ispatlamanın ötesinde duyguyu da içinde gayet iyi taşımış. Bu çalışmanın bahis konusu olacak bir dipnotu da gitarıyla konuk olan Kid Ramos'un hatırı es geçilemeyecek katkısı olsa gerek.
Tired Of Walking Little Joe Hinton'un klasiği. Bu parça çocukluk yıllarından Janiva Magness'i etkisi altına alan plaklardan biriymiş.
Buck Nina Simone'ın umursamaz sesiyle hafızalara işlenen bu parça Magness'in ibresi caz'a dönük yorumuyla karşımıza geliyor. Pack It Up Freddie King'in bu unutulmaz parçasını daha önceden Joe Bonamassa da yorumlamıştı. Bu sefer Janiva Magness'in yorumuyla bir dişi kaplan etkisinde karşımıza çıkıyor. Son not olarak, Bu parçaları ayrıca asıl ve diğer yorumlarıyla da dinlemenizi tavsiye ederim. Keyfi daha bir artarken, yeni kesiflere yelken açmanın da hazzı garantidir. APTULİKA