Progresif rock'ın süper grubu Asia'nın basgitaristi John Wetton sabaha karşı bugün (31 Ocak 2017) hayata veda etmiş. Haberi ilk kez grubun keyboardcısı Geoff Downes, resmi twitter adresinden duyuracaktı. 67 yaşında ölen John Wetton, kanserle mücadele ediyordu.
Progresif rock'ın süper grubu Asia'nın basgitaristi John Wetton sabaha karşı bugün (31 Ocak 2017) hayata veda etmiş. Haberi grubun keyboardcısı Geoff Downes, resmi twitter adresinden duyuracaktı. Downes'in twitinin ardından Asia'nın resmi sitesinden de "Efsanevi elamanımız John Wetton'u bu sabaha karşı yitirdik. Huzur içinde uyusun (RIP), John. 12/06/1949 – 31/01/2017” diye duyuracaklardı. 67 yaşında ölen John Wetton, kanserle mücadele ediyordu. Geçen yılın başlarında Asia turnesinin Kuzey Amerika ayağında verilen konser esnasında rahatsızlaşan John Wetton, kanser teşhisi konularak kemoretapiye alınmıştı.
Doksanlı yılların kaset ve CD formatında kalan albümleri şimdilerde birbiri ardına plak formatında yeniden piyasaya çıkartılıyor. Bu hafta Erkin Koray'ın 1989 yılı “Hay Yam Yam” ve 1996 yılı basımı “Gün Ola Harman Ola” albümleri plak formatında yeniden piyasaya çıktı. Bu iki plağın çıktığı şu günlerde bizde blues perişan blog'da müzik yazarı SİNAN DOYAN'ın yaptığı tanıtım yazısına yer verelim dedik.
ERKİN KORAY PLAKLARI Yılların köklü müzik firması Mega Müzik’ten, 2017 yılı müzik dünyasına damga vuracak bir atılım; Türk Rock Müziğinin efsane ismi Erkin Koray’ın, çıktığı dönemlerde de büyük ilgi gören 1989 yılı basımı “Hay Yam Yam” ve 1996 yılı basımı “Gün Ola Harman Ola” albümleri plak formatında yeniden piyasada.
Yayınlandığı 1989 yılına kadar, yaptığı çalışmalarda rock konusuna pek girmeyen Erkin Koray, “Hay Yam Yam” albümü ile “dönüş” sinyallerini vermiş ve dönemin müzik piyasasının aksine en naif çalışmalarından birine imza atmıştır. “Hay Yam Yam” albümü, yerel ile dünya müziği kavramlarının başarılı bir şekilde harmanladığı bir albüm olup; aynı zamanda Çetin Akdeniz gibi bir bağlama virtiözü’nün, müzikseverlerle tanıştığı ilk çalışmaların örneğidir. Türk Halk Müziğinin otantik ve yerel anlamda vazgeçilmez enstrümanı olan bağlama, bu albümde gitar ile son derece dengeli bir uyum sergilemektedir. “Hay Yam Yam” yayınlandığı yıl büyük ilgi görmüş ve uzun zamandır ekranlarda görünmeyen Erkin Koray, 80’lerdeki suskunluğuna inat bu albüm ile şeytanın bacağını kırarak daha geniş kitlelere ulaşmıştır. “Hay Yam Yam”, “Hayat Katarı”, “Yok Yok”, “Haftanın Yedi Günü”, “Konuşuyorduk” gibi şarkılar, standart Erkin Koray hayranları dışında genç üniversite kitlesi tarafından da kabul görmüş ve yeni bir Erkin Koray kitlesinin temelleri atılmıştır.
Yıllar sonra Mega Müzik, 2011 yılında bu albümü CD olarak basmış ve şarkılar dijital olarak kayıt altına alınmıştı. Bugün ise; bir ara ülkemizde unutulmuş bir format olmuşsa da, son yıllarda inanılmaz bir ivmeyle yükselişe geçen plak formatıyla “Hay Yam Yam” albümü yeniden vitrinlerde. Tüm master çalışmaları ve plak basımı yurt dışında gerçekleştirilen bu plak, 180 gr ağırlığıyla dünya standartlarında bir proje olarak dikkat çekiyor. Plağın en dikkat çekici özelliği pürüzsüz kaydı. Günümüzde yeniden plak olarak basılan albümlerde sıklıkla rastlanılan dip boşluk, uğultu, bas/tiz dengesizliği gibi olumsuzluklar bu albümde yok. Son derece özenli yapılmış bir mastering’le karşılaşıyoruz. Orijinal kapak desenine sadık kalınarak, arka zeminde ahşap desen kullanılmış ve sanatçının müzikal ruhuna hitaben bir “Woodstock” göndermesi yapılmış. Arka kapakta artık Erkin Koray’ın bir parçası haline gelmiş 1961 model süt beyazı Gibson SG gitarı yer almaktadır. Açılır kapanır iç kapakta ise Erkin Koray’ın 1960’lar ve 1970’lerden seçilme dergi/gazete haber ve fotoğrafları yer almaktadır.
Bir diğer albüm ise hem Erkin Koray’ın hem de Türk Rock tarihinin zirve albümlerinden biri olan “Gün Ola Harman Ola”. 1996 yılında kaset ve CD olarak piyasaya çıkan albüm, o güne değin yapılmış Erkin Koray albümleri içinde; eşlik eden müzisyenlerden kaydın kalitesine, kapağından insert bilgilerine, dört başı mamur bir çalışma olarak karşımıza çıkmıştır. Yapımcı firma bu konuda titiz davranmış ve albümün mastering’lerini yurt dışında yaptırmıştır. Albümün müzik yelpazesi de uluslar arası düzeydedir; Hard Rock’tan Etnik tarza, Soft Rock’tan Fantezi’ye, konsepti oldukça geniş bir albümdür. Başta “Akrebin Gözleri” olmak üzere; albümde birçok şarkı adeta bir “ders” niteliğindedir. Aynı sene 55 yaşına basan Erkin Koray’ın, enerjisinden hiçbir şey kaybetmeden son derece sağlam gitar soloları atabileceği genç kuşak rocker’lara örnek olarak arz etmektedir. Dönemin popüler mekanı Kemancı’da, albümdeki neredeyse tüm şarkılara klip çekilir. Mega Müzik, yine bir ilk’e imza atarak bu önemli albümü de, 180 gr baskılı ve açılı/kapanır kapaklı olarak plak formatında piyasaya çıkardı. Plağın tüm mastering ve baskıları yine yurt dışında yapılmış. Albümün orijinal kapağına sadık kalınarak; kapak içi albüm bilgilerinin ve Erkin Koray fotoğraflarının da dahil olduğu bir tasarımla kapak yeniden oluşturulmuş. Mega Müzik, Türk Rock Tarihinin bu iki önemli albümünü plak olarak yeniden piyasaya sürmesiyle, önemli bir misyon üstlenmiş durumda. Sadece kaset ve CD baskılarının yapıldığı bu albümler, günümüz teknolojisiyle yeniden mastering yapılarak ve arşivsel kapaklarla yeniden tasarlanarak, hem sanatçının hayranlarının hem de plak koleksiyonlerinin gönüllerine taht kuruyor. Ömrünün 60 yılını müziğe adamış Erkin Koray’a da böylesi kral taçları yakışır elbet. Sinan Doyan
Geçen yılın son aylarında
Rolling Stones’ın yeni bir albüm yaptığını duymuştum ama hiç ilgilenmemiştim.
Öyle ya bunca yıllık grup, hele de artık ne yapsa satıyorsa ya da her zaman
‘best seller’ ise ilginizi çekmez ya, bendeki de öyle bir şeydi. Bunca çalışma
içinde artık beni heyecanlandıracak bir şey olamaz diyordum. Hem bir heyecan
taşısa bile benim beklentilerimin dışında olacaktı.
İşin bir başka yanı ise
Rolling Stones’un yeni albümünün kapağıydı.‘Blue and Lonesome” albümünün
kapağı, sanki yakındaki bir ozalitçiye gidip, gelişigüzel yaptırılmış bir
görsel gibiydi. Açıkcası bu kapağı gördüğümde korsan bir çalışma ya da çok kötü
kayıtlı bir ‘bootleg’ albüm olduğu fikrine de kapılmıştım hani.
Bu düşüncelerle albümü dinleme
isteği duymadım bile. Haftalar geçti bir ara Billboard’ın blues albümleri
listesinde bu albümü gördümse de gene değişen bir şey olmadı. “Eh işte sonuçta
Rolling Stones, ismi var oraya da girer” dedim. Adamlar birinci sıradaydı ama
şaşırmadım bile, sonuçta yaşadığımız çağda herşey kılıfına uyduruluyordu
nasılsa.
Üç hafta önce bu listeyi
blog’da yayınladım. O yayını okuyan sevgili dostum (aynı zamanda bu blogun
yazarı) Geronimo Yalnızkartal, internetten yaptığı radyo programında
Billboard’ın albüm listesine yer verecekti. O programı dinlemeye koyuldum.
Programın birinci sıradaki parçasına gelince Rolling Stones’ın “Blue and
Lonesome” albümünden bir örneğe yer verecekti. Çalan parçayı dinler dinlemez ertesi günü albümü edinip, dinlemeye
koyuldum.
Rolling Stones’ın son albümü
olan “Blue and Lonesome”, şaşırtıcı, dikkat çekici ve ötesinde dinlemekten
vazgeçemeyeceğiniz bir albüm. Bu dediklerim herkes için geçerli değildir tabiki
ama benim için uyandırdığı duygular bunlardı.Şaşırtıcıydı, çünkü böylesi bir blues albümü beklemiyordum. Dikkat
çekiciydi çünkü sanki karşımda yeni çıkmış bir grup vardı sanki ve benim dikkatimi böylesi
bir blues albümü yaparak çekmişti. Oysa
Rolling Stones’ın yüzyıla yaklaşan diskografisinde yer alan blues örneklerini
toplarsak en azından 4 albüm çıkardı. Dinlemeye doyamıyordum çünkü ortada
taptaze heyacanı olan12 blues
klasiğinden oluşan bir albüm vardı.
Rock içindeki bunca
yıllarına, şöhrete, milyonlarca satıştaki albümlerine ve doymuşluklarına rağmen
bu adamları blues gencecik bir çocuk gibi etkiliyor ve samimileştiriyordu.
İngiliz blues’ının doğduğu yıllardaki iki tutkun genç yani Mick Jagger ile
Keith Richards bu grubu kurduklarında onları bu işe atan güç ABD’deki siyahi
müzisyenlerin yaptığı blues’a duydukları ilgiydi. Geçen yıllar içinde çok şey
değişti belki ama bu adamların içindeki blues sevgisi dinmemiş gibi.
Chicago Blues’ın klasiklerinden 12 parçanın
yer aldığı “Blue and Lonesome”da yer
alan“Everybody Knows About My Good
Thing"de slide gitarıyla, "I Can't Quit You Baby"de ise solo gitarıyla Eric Clapton da bu çalışmaya konuk olmuş.
Albümün paraçaları
1 - "Just Your
Fool" (Buddy Johnson)
2 - "Commit a
Crime" (Howlin' Wolf)
3 - "Blue and
Lonesome" (Little Walter)
4 - "All of Your
Love" (Magic Sam)
5 - "I Gotta Go" (Little
Walter)
6 - "Everybody Knows About
My Good Thing" (Miles Grayson Lermon Horton)
7 - "Ride 'Em On Down" (Eddie Taylor)
8 - "Hate to See You
Go"(Little Walter)
9 - "Hoo Doo Blues"
(Otis Hicks Jerry West)
10 - "Little Rain"
(Ewart G.Abner Jr. Jimmy Reed)
11 - "Just Like I Treat
You" (Willie Dixon)
12 - "I Can't Quit You
Baby" (Willie Dixon)
The Rolling Stones
Mick Jagger – Vokal ve
armonika
Keith Richards – elektro
gitar
Ronnie Wood – elektro gitar
Charlie Watts – bateri
Konuklar
Eric Clapton – slide gitar (
"Everybody Knows About My Good Thing"); lead elektro gitar (on
"I Can't Quit You Baby")
Geçen hafta blues perişan blog’da birbiri ardına ölüm haberleri gelince eski bir okurum
dayanamayarak, “Abi hep ölüm haberleri, bir gün de yeni bir yıldız doğdu haberi
versene” diye isyan edecekti. Haklıydı
da zira benim dönemimin müzisyenleri, grupları hala dinleniyordu ama bunların en genci artık
55 yaşındaydı. Tabi böyle olunca da ölüm haberleri fazlalaşıyordu. Bir bakın
hele hala dinlenen baba rock gruplarının yaş ortalaması neredeyse 75. İçimden
iyi ki Joe Bonamassa gibi isimler çıktı da az biraz gençleştik diye moral
buldum.
Okurumun o isyanından sonra yeni isimler kimlerdir bir takip
edeyim dedim. Şimdilik blues rock’ta biraz umut var. 18 ile 20 yaşında yeni
isimler olduğunu gördüm. Yakında onlara da yer vereceğim. Ama kayıplarımız
sürüyor. Dün gece 28 Ocak 2017’de ülkemizin önemli caz piyanistlerinden Ayhan
Yünkuş’u yitirdik.
Hey dergisi’nin sayfalarından ilk gözaşinalığı
Ayhan Yünkuş ismi aklıma, 1972 yılında, 10 yaşındayken gördüğüm bir
Hey dergisi’nden kazınacaktı. Hoş o yıllarda onunla yapılan bir röportajın
bulunduğu bu dergide ilgimi çeken başka isimler vardı tabiki. Derginin
kapağında Füsun Önal, poster olarak da Ayla Dikmen vardı. Ancak dergide benim
ilgimi çeken (ya da o gün için bildiğim) Erol Büyükburç’tu. Dergi Büyükburç’la
4 sayfalık bol resimli bir söyleşi yapmıştı. Konuşulan ise Erol Büyükburç’un
Londra’da verdiği konserlerdi. “Londra’da Ramazan Davulları Çalınıyor” başlığı
ile verilen yazı gururumuzu okşuyordu. O çocukluk döneminde Erol Büyükburç ismi
ülkemizde heybetliydi ve pikabı olan her arkadaşımın evinde onun 45’lik
plakları mutlaka bulunurdu. Onlar bizim için de “Hareketli bir şey çal”
denilen ilk “sert” müziklerdi. Ha o dergide bir de Erkin Koray’ın yeni çıkan
“Hor Görme Garibi” plağının tanıtımı vardı. Bir de o ismi tanıyordum. Ama daha
o zamanlar Erkin Koray’ın yaptığı müziğe rock demeyi telaffuz edemiyorduk, öyle
bir şeyi bilmiyorduk ama Erol Büyükburç gibi o da “Hareketli plak” yapan
biriydi. O zaman gördüğüm o dergide Ayhan Yünkuş resmi kafama sanki bir film
yıldızı ya da bir futbolcu gibi yerleşecekti.
Radyolar, siyah beyaz televizyonda Caz
O resimdeki tanışmadan sonra yaşımız büyüyecek ve siyah
beyaz TRT televizyonunda caz yapan adamlar çıkacaktı. Erol Pekcan bunların en
başındaydı ve o dönemde Ayhan Yünkuş ismi görüntüsünden önce piyanosuyla
oturacaktı. Televizyondan önce radyo vardı ve cumartesi geceleri eğlence
programlarında stüdyoda yer alan caz orkestrasından çalanlar anons edilirken,
“Piyanoda Ayhan Yünkuş” sözünü duyardık.O günden bugüne plaklara yazılmayan isimleriyle kimbilir kaç kere o
dönemin 45 devirli Türk Hafif Müziği plaklarında dinleyecektik, Aydın Yünkuş
piyanosunu.
İstanbul Radyoevi’nden son yolculuğa uğurlanış
Ayhan Yünkuş’un vefat haberini POPSAV Başkanı Baha Boduroğlu
sosyal medya hesabından duyuracaktı. Baba Boduroğlu'nun açıklaması şöyleydi;
“ÜZGÜNÜZ
Ünlü piyanistimiz,çok
değerli müzisyen abimiz ,AYHAN YÜNKUŞ u yitirdik..
Başımız Sağolsun..
Ayhan Yünkuş
ustamızın ölümü müzik dünyasında büyük üzüntü yarattı…
Uzun süre, İsveç’te
İsmet Sıral orkestrasıyla birlikte çalışan, İstanbul’un Hilton ve Divan gibi
ünlü otellerinde yıllarca piyano çalan, İstanbul Radyosunda emisyonlarda program
yapan ,
Plaklarda birçok ünlü
sanatçıya piyanosuyla eşlik eden,
Çok değerli müzisyen
büyüğümüz Ayhan Yünkuş, kısa bir süre önce Sapanca’daki evinde rahatsızlandı ve
zatüriyye teşhisiyle hastaneye kaldırıldı…
Onbeş gün
süreyle,yapılan tedaviye bir türlü cevap veremeyen değerli sanatçı bugün vefat
etti…
Dört erkek ve bir kız
çocuğu babası olan değerli piyanist büyüğümüz, Şule Yünkuş’la evliydi..
Ayhan Yünkuş için, Pazartesi günü, saat 14.00 de
İstanbul Radyoevinde tören yapılacak ve cenazesi Teşvikiye Camiinden ikindi namazından
sonra Feriköy mezarlığında defnedilecektir… “
1950’lerin İstanbul’unda Caz
84 yaşında
yitirdiğimiz usta caz müzisyeni Ayhan Yünkuş, İstanbul Belediye
Konservatuarı’nda eğitim gördüğü yıllarda Cüneyt Sermet’le tanışmasıyla caz
müziğine yönelecekti.
Sanatçı konservatuar’ın klarinet bölümünden mezun oldu
ama burada piyanoya da ağırlık verecekti. Bunun nedeni de caz yapma arzusundan
kaynaklanıyordu.Cüneyt Sermet`in
plaklarla izahlı caz tarihi seanslarına uzun süre devam etti.
Ayhan Yünkuş, konservatuar sonrası arkadaşlarıyla 1956-1957 yılları
arasında Liman Lokantası’nda caz müzik yapmaya başlayacaktı. Bunun ardından Kulüp Reşat’ta vokalde Renetta, saksofonda
Yalçın Ateş, kontrbasta Günnur Perin ve davulda Aydın Coşar’dan oluşan
orkestrayla çalacaktı.
O dönemlerde İstanbul’un en büyük oteli Hilton’du ve burada
yurtdışından gelen yabancı orkestralar çalardı. 1960 yılına geldiğimizde ise
Hilton Oteli yabancı müzisyenler yerine Türk orkestralarına yer verme kararı
alacaktı.Böylece Ayhan Yünkuş’un da yer
aldığı İsmet Sıral Orkestrası, Hilton Oteli’nde çalmaya başlayacaktı.
Saksofon ve flütte İSMET SIRAL,
Piyano da AYHAN YÜNKUŞ
Basta GÜNNUR PERİN
Davul’da TURAN ETEKE
Tronbonda İLTER YETİŞEN,
Saxsofnda ÖZER ÜNAL’dan kurulu bu orkestranın solisti
iseAYTEN ALPMAN’dı.
Uzun İsveç Konserleri
İsmet Sıral
Orkestrası Hilton çalışmalarından sonra yurtdışından teklif alacaktı Böylece
ekip, 2,5 yıl süren İSVEÇ turnesine çıktı. Turne sonunda İstanbul’a
döndüklerinde Rüchan Çamay, Ayten Alpman, Sevinç Tevs’e eşlik ettiler
Orkestra radyo programlarında ise Tülay Germen ve Sevinç
Tevs’e eşlik ediyordu.
Ardından ikinci İsveç Turnesi başlar bu kez solist METİN
ERSOY dur.
İsveç turnelerinden sonra Aydın Yünkuş, iki yıl Özdemir
Erdoğan Orkestrası`nda Tarabya Oteli`nde çaldı.
Caz Kulübü dönemi
1970 yılının ortasında Hilton`un karşısında, sokak içinde
arkadaşlarıyla bir yer kiralayıp caz kulübü yaptılar. "The Rhythm
Section" adını verdikleri bu kulüpte,çok iyi müzisyenlerle çalışacaktı. Paris’te Bud Powell, Chet Baker gibi
isimlerle çalışmış olan kornocu Melih Gürel, kotrbasçı Günnür Perin, şimdi
Almanya`da müzik hayatına devam edendavulcu Bülent Ateş’in yer aldığı ekipte piyanoyu Ayhan Yünkuş ile Emin Fındıkoğlu yer
değiştirerek çalıyorlardı. Bu ekibe ara sıra katılan isimlerden biri de Türk
Cazı’nın temel taşı İsmet Sıral’dı ve o gecelere tenor saksofonuyla
katılıyordu. O dönemlerde bu kulüp’te
yabancı müzisyenler de çalmak için İstanbul’a gelmiş.
Ayhan Yünkuş, The Rhythm Section`da çalarken Divan
Oteli`nden bir teklif aldı ve otelin restoranında 30 yıl her gece çaldı.
Süheyl
Denizci`nin kurduğu TRT Caz Orkestrası`nın ilk piyanisti idi ve burada da uzun
süre çaldı, bütün bu yıllar boyunca Belediye Konservatuvarı`nda klarinet
eğitimciliğini sürdürdü. Son yıllarında Sapanca`ya yerleşti ve oradaki bir
otelde haftada bir-iki gün piyano çalmaya devam etti.
Yazının başında bahsettiğim Hey dergisindeki, bundan 45 yıl
önceki ropörtajın başlığında “Müzik Dünyamızın Sessiz Adamı Ayhan Yünkuş” deniliyordu.
Sessiz ama Türkiye’de Caz denilince piyanosuyla konuşan bir isim, yani Ayhan
Yünkuş.
Black Sabbath 1980 tarihli "Heaven and Hell" albümünde müziklerine ilk kez keyboardı katacaktı. Böylece Black Sabbath'a Quartz grubunda gitar ve keyboard çalan Geoff Nichols konuk olacaktı. Bu birliktelik 2004 yılına kadar sürecekti. 1986 "Seventh Star", 1989 "Headles Cross", 1992 "Dehumanizer" albümlerinde Black Sabbath elemanı olarak keyboard'ta Geoff Nicholls'ı görecektik. Geoff Nicholls uzun süredir akciğer kanseriyle mücadele ediyordu, sanatcıyı bugün, 28 Ocak 2017'de, 68 yaşında kaybettik.
Asıl adı Roderick David Stewart olan İskoç kökenli İngiliz şarkıcı, müzikten önce profesyonel bir futbolcuydu. Brentford futbol takımında
oynayan Stewart 1960 yılında folk müzisyeni Wizz Jones’tan etkilenerek müziğe
başlamıştı.
Şimdi Rod Stewart’ı bütün dönemleriyle 15 şarkıda
özetleyelim dedim. Bu parçalar öylesi bütün zamanların en iyisiya da “best of” seçkisi değil. Tamamen benim
sevdiğim örnekleri biraraya getirdim. Zaman içinde bir pop ikonu haline gelen
Rod Stewart’ın unutulan ama asıl onu var eden dönemlere de ulaşabileceksiniz.
Buyrun tozlu sayfalarda müzik dünyasının en farklı sesinin
rock ve blues izlerindeki çıkışının merdivenleri.
MAGGIE MAY
1971 yılı “Every Picture Talls A Story” albümünden bir
şarkı. 45’lik plak (single ) olarak da çıkan bu parça Rod Stewart’a muhteşem
bir ün getirip, dünya listelerine bir numaradan çıkartacaktı. Parça İrlanda ve
İngiltere listelerinde 5 yıl boyunca üst sıralarda kalarak bir rekora imza
atacaktı.
Liverpol menşeli bir folk şarkısı olan “Maggie May”de Rod
Stewartyazdığı sözlerde kendi
hayatından izler olduğunu söylemişti. Parçada bir genç delikanlının kendinden yaşca büyük bir kadına duyduğu çaresiz aşk anlatılır.
2004 yılında Rolling Stone dergisinin yaptığı “Bütün
Zamanların En İyi 500 şarkısı” sıralamasında 131. sırada yeralacaktı.
Rod Stewart’a bu parçada elektro gitar ve bas gitarda Ronnie
Wood, akustik gitardaMartin Quittenton,
bateride Micky Waller, hammond orgda Ian McLaganve mandoliniyle de Ray Jackson eşlik etmiş.
“SAILING”
70’lerde ülkemizde de en çok bilinen Rod Stewart parçasıydı.
Parça 1975 yılında İngiliz BBC kanalının denizcilikle ilgili bir belgesel
dizisinin fon müziği olarak yapılmıştı. Aynı yıl çıkan Stewart’ın “All In The
Name Of Rock’n Roll” albümünde bulunan bu parçanın unutulmaz bir klibi de
vardır. Bir zamanlar TRT televizyonunda siyap beyaz olarak izlerdik.
“PEOPLE GET READY” – Jeff Beck
Seksenli yıllara gelinmiştir ve artık herşey bir başka
olmuştur. Eski rock grupları, müzisyenleri de popüler pazarın kurallarına uyum
sağlamaya çalışmaktadır. Rock gitarının en önemli isimlerinden Jeff Beck de yeni
döneme ayak uyduruyor ve 1985 tarihinde çıkardığı “Flash” albümüyle uyum
sağlıyor. O albümden “People Get Ready” şarkısı da dönemin video klipleri
arasında dönüp, duruyor. Parçanın vokalinde de gitaristin eski dostu Rod
Stewart da yer alıyor. Parça her ne kadar 80’lerin pop piyasasının ikonları
arasında olsa da Beck’in gitar kullanımı gene rock izlerinde. Hatta yıllar
geçtikçe rock izleri daha da çıkıyor.
”STAY WITH ME” – The Faces
1971 yılı ve The Faces grubu. Dönemin en ilgi çeken pop rock
grubu (glam rock da diyebiliriz). Rod Stewart da bu grubun vokalisti.
“Stay With Me” grubun gitaristi Ron Wood’un güzelliklerinin
bir demeti gibi, Boogie ile rock ’n roll hem hal oluyor ve ortaya “Stay With Me”
çıkıyor. Basit görünüp, sürekli değişen gitar partisyonları maharetli sololarla
birleşiyor.Ron Wood bu gruptan sonra
rock efsanesi Rolling Stones’un gitarına geçecekti.
“ITALIAN GIRL”
Bu 1972 yılı ne verimli bir yıldır, rock tarihinin en güzel
çalışmaları o yıla aittir (Bakınız diğer rock gruplarının albümleri).
Rod Stewart’ın kendi adına yaptığı dördüncü solo çalışması. Bu çalışmada IanMc Lagan’ın piyano ile rock’n roll
dokunuşlarınahayranımdır. Parçanın
sonunda Dick "Tricky Dicky" Powell ‘ın kemanı harika bir final
oluşturur.
“GASOLINE ALLEY”
Rod Stewart’ın ikinci albümünün ismi. Aynı isimli şarkı ile
de albümün açılışı yapılır. Gitarlı, mandolinli İngiliz folk ile blues
birleşimi bir güzellik.
“IT’S ALL OVER NOW”
Gene 1970 tarihli “Gasoline Alley” albümünden bir parça.
Rolling Stones tarafından da yorumlanan bu parça The Valentinos grubunun 1964
tarihli klasiğidir.
“ MY WAY OF GIVING”
Aynı albümle devam ediyoruz. Herhalde bu albümü bir yerlere
not etmeniz gerektiğini anlamıssınızdır. Yani mutlaka dinlenilmesi gereken
birRod Stewart albümüdür, “Gasoline
Alley”. Tabi plak olması koşuluyla. Ron Wood gitarlarda gene harikalar
yaratıyor ama benim favorim Ian Mc Lagan ve harika Hammond orgu, parçanın
finalinde de damgasını vuruyor.
"LADY DAY”
”Gasoline Alley” albümünü dinlemeye devam ediyoruz. Dönemin
hit parçası “Lady Day”. Ron Wood’un
gitarının tadına varıldığı bu çalışmada Dİck Powell’ın kemanı da finale nefis
oturuyor. Şarkının anlattığı konu ise “Maggie May”deki gibi çaresiz aşk. Bu
sefer söz konusu olan ağır yaş farkı değil, sınıf farkı. Rod Stewart bu parçada ağır bir
hanıma duyulan karşılıksız aşkı anlatıyor.
“YOU’RE MY GİRL”
Led Zeppelin’i hatırlatan bir sound ve funky, boogie ve hard
rock karışımı.
“KENT YAŞAMI” – Şenay
Rod Stewart şarkılarından bahsederken Şenay da nerden çıktı
diyebilirsiniz. Haklısınız ama önce Şenay’dan bahsedelim, zira tanımayan
kişiler olabilir. Onlar da haklıdır kizaman akıp gidiyor.
2013 yılında, 62 yaşındayken yitirdiğimiz Şenay yani asıl
adıyla Şenay Yüzbaşıoğlu, 45’lik plaklar döneminin unutulmaz sesi. Daha da
hatırlamayan var ise “Sev Kardeşim” şarkısını okuyan kişi dediğimizde herkes “O
muydu!” diyerek hatırlayacaktır.
Bu açıklamadan sonra dönelim 37 yıl öncesine. 1979’un sonu
ile birlikte Türkiye’de müzik yapan Türk Hafif Batı Müziği şarkıcıları dünyaya
açılmanın ve kafalarındaki müziği yapmanın peşine düşeceklerdi. (Ancak 12 Eylül
1980 darbesinin zapturaptı, bu hayallerin çok kısa sürmesine sebep olacaktı.)
Şenay’da kendi ismini taşıyan ve dünyayı hedefleyen bir albüm yani LP
çıkartacaktı. Bu LP’de daha önceden yaptığı 45’likleri değil, yeni besteler ve
şarkılarla çıkacaktı. Bu albümde bulunan “Kent Yaşamı” isimli parça da Rod
Stewart’ın bir şarkısına Türkçe söz yazılarak yorumlanmıştı. Şenay’ın yazdığı
sözler toplumcu ve eleştirel bakış sunuyordu ama parçanın aslı farklı bir
konuyu anlatıyordu. Rod Stewart’ın bu parçası “Da Ya Think I’m Sexy” idi.
“DA YA THINK I’M SEXY”
1978 ile 79 arası ve ufaktan seksenli yılların rüzgarları
esiyor. İşte bu sırada Rod Stewart da başkalaşıyor. Bu parça ile Stewart’ın
blues ve rock köklerine ihanet ettiği söyleniyor. Tam anlamıyla diskoluk bir
parça. Amma velakin bu parçanın imarını yapan (bestecisi) hard rock ve
heavy’nin güçlü davulcusu Carmine Appice.Müzik kariyerine 60 sonlarında Vannila Fudge ile başlayan Appice,
ardından Rod Stewart ile çalışacaktı. Kardeşi Vinnie de güçlü bir hard’n heavy
davulcu olan Carmine Appice müzik kariyerinde Cactus, King Kobra- KGB, Blue
Murder, Marty Friedman, Michael Shenker, Rated X, Ted Nugent gibi hard
rock,heavy metal grup ve sanatçılarıyla
çalışacaktı.
“MY FUNNY VALENTINE”
En etkileyicisi Chet Baker’dan olan (caz trompetçisi Baker
bir dönem vokalde yapmaya çalışmıştı. Bir çok insana göre onun sesi yaşlı bir
teyze gibi gelir ve eleştirilir ama ben verdiği hüzünlü duygu sebebiyle
severim) bu caz standartı bir çok vokal tarafından ustaca yorumlanmıştır.
2000’lere geldiğimizde Rod Stewart, 4 albüm süren “The Great
American Songbook” isimli bir CD dizisi yapmıştı. İşte bu kadife dokulu
bunaltıcı dizide içimi en ferahlatan parça bu olmuştu.
“YOU SCHOCK ME” – Jeff Beck Group
Şimdi gelelim Rod Stewart’ın en değerli haline. 1968 yılı ve
Stewart bir grubun vokalisti. İngiliz blues’ının ve rock’ının en önemli gitaristi
Jeff Beck kurduğu grubuyla rock ve blues tarihinin en nadide mücevherlerini
çıkartacaktı. 1968 yılında çıkan “Truth” albümünde büyük blues ustası Willie
Dixon’un eseri Rod Stewart’ın sesiyle bir başka güzelliğe dönüyor.
“ I AIN’T SUPERSTITIOUS “ – Jeff Beck Group
Gene Willie Dixon’n bir blues klasiği Stewart’ın sesiyle
patlamalar yaratıyor. Var ise aklı şuurunuz 1968 tarihli “Truth” albümünü
bulursanız kaçırmayın, mutlaka edinin derim. Hele plak olursa mutlaka.