Fotoğraf: Meral Akman |
11 Şubat 2019'da bir gün gecikmeli gerçekleşen Uriah Heep konserini Blues Perişan blog yazarı ve Açık Radyo (Gitaresk) yapımcısı Meral Akman izledi ve kaleme aldı.
Fotoğraf: Zorlu internet sitesinden |
URIAH HEEP
İstanbul Konseri
11 Şubat 2019
Zorlu
İstanbul Konseri
11 Şubat 2019
Zorlu
Bir konser hakkında yazmak ne kadar zor olabilir? Gitarda şu vardı, davullar güzeldi, şu şarkıları söylediler, yeni albümü tanıttılar vesaire. Tabi izlediğiniz bir konser ise çok kolay, ancak, eğer konser adı altında bir sihir gösterisine katılmış, dünya dışı varlıklar tarafından kontrol edilmiş iseniz o zaman ertesi gün kafanızı toparlayıp bir şeyler yazmak pek kolay değil.
Abarttığımı düşünüyorsunuz değil mi? Yaş ortalaması 60 olan, parlak günlerini geride bırakmış, ün kazandığı elemanlarını birer birer kaybetmiş, son çırpınışlarına tanık olacağımız bir gruptan bahsediyorum sanıyorsunuz değil mi? O zaman dün akşamki konsere katılmadınız demektir. Elli yıldır müzik piyasasında olan, birbirinde değerli müzisyenlerle çalışmış, her birinden bir ders çıkartmış, her albüme yeni tecrübelerini eklemiş, dünyanın en çok konser veren gruplarından birini, henüz telefon ekranından değil de kanlı canlı izlemediniz demektir. İzlediyseniz ve hala benzer şeyleri düşünüyorsanız, o zaman büyü geçirmez olmalısınız. Phil Lanzon, Bernie Shaw ve Mick Box’un o el hareketleri sadece gösterinin bir parçası mı sizce? Dün akşam tanık olduğumuz sıradan bir “konser” mi sizce?
Konser çıkışında bir Temmuz sabahı, bir çingene kraliçesi falınıza bakmış da “unut o kızı git, sen buraya ait değilsin” demiş gibi, çok uzaklardan suyun sesini dinlemek için gelen kalabalıkla birlikte suyun kenarında oturmuş ya da gözlerinize, ruhunuza dolan gün ışığı melodilerle tamamlanmış gibi hissetmediniz mi?
Bir kısmınız bence hepsini hissettiniz, peki sizce bunlar bildiğimiz dünyaya ait varlıkların elinden çıkmış olabilir mi? Sanmıyorum, biz Uriah Heep konserinde, hepsi başka bir dünyaya ait müzisyenlerden oluşan bir grubun yönettiği bir arınma törenine katıldık.
Mesela, Mick Box büyük ihtimalle bir elf, çok kısa boylu olduğu için dışlanmış ama hiç umursamamış, Bernie Shaw Kanadalı bir cin olmalı, dilini kimse anlamadığı için tüm şarkıları kendine ait el hareketleriyle anlatıyor, Phil Lanzon, bir druid rahibi, insan kurban etmek yerine, klavye parçalamayı tercih ettiği için kendi gibi dışlanmışlardan oluşan bu grubu katılmaya karar vermiş, Russell Gilbrook tabi ki bir cüce, madenler çekiç sallarken gün yüzünü merak etmiş ve yeryüzünde yaşamaya karar vermiş, Davey Rimmer ise Marvel evreninden bir kötü, hatta belki de Loki’nin ta kendisi, kötülüğün sağ kolu olmak yerine bas gitarın sol kolu olmak için kötü adamın adını taşıyan Uriah Heep’e adamış kendini. Dostluk ve birlikteliğin, gümrükte takılan cihazlar nedeniyle bir gün ertelenmesine rağmen gücünden hiçbir şey kaybetmemiş bir törene eşlik ettik biz Uriah Heep konserinde.
Uriah Heep bir heavy metal grubudur… Yo yo, Uriah Heep bir hard rock grubudur… Hepiniz yanılıyorsunuz, tam progresif rock grubudur. Bir şey söyleyeyim mi, rock müzikten başka çok az müzik tarzı, türler konusuna bu kadar takılıdır. Uriah Heep bir rock’n roll grubudur, elli yıldır başlarına gelen bütün kazalara, bütün kayıplara, bütün düşüşlere ve yeniden ayağa kalkışlara rağmen umudunu kaybetmeyen, her şeye rağmen eğlenmeyi ve eğlendirmeyi seven bir rock’n roll grubudur. Arka sıradakileri “gelin burada boş yer var” diye önlere davet eden, “kusura bakmayın, sizi de beklettik ama ne iyi ettiniz de geldiniz” diye kendilerinde kaynaklanmayan gecikme için nazikçe özür dileyen, seyirci karşısına çıkarken üzerine ne giydiğini önemseyen, her fırsatta seyirciye teşekkür eden, samimi, mütevazı ve yetenekli bir rock’n roll grubudur.
Yaşlanıyorum galiba, bu sıralar çok duygusal yazılar yazmaya başladım, sanırım büyünün etkisi hala üzerimde.
11 Şubat 2019 Uriah Heep konseri, daha önceki iki konser kadar güzel bir konserdi. Konser son albümden Grazed by Heaven ile başladı, hemen arkasında geçmişe kısa bir yolculuk Return to Fantasy ile konsere ısındıktan sonra yine son albümden Living the Dream, Too Scared to Run, Take Away My Soul (benim albümdeki favorim) ve bir video klip hazırladıkları haberini verdikleri Knocking at My Door ile devam etti. Biraz yeni, biraz eski şarkılar çalacağız ve arkasından Rainbow Demon geldi. Bernie Shaw’ın “elli yıldır bu grubun belkemiği ve benim değerli dostum” diye anons ettiği Mick Box ile birlikte akustik başlayıp, ortalığı sallayıp yuvarlayarak biten Waters Flowin' ve ardından Rocks in the Road’da çaldıktan sonra, büyünün zaman yolculuğu aşamasında geçildi, buradan sonra ben şahsen neler olduğunu net olarak hatırlamıyorum, sırasıyla Gypsy, Look at Yourself, July Morning, Lady in Black ve kısacık bir aradan sonra Sunrise ve Easy Livin'. Şarkılarda kim daha çok çığlık attı emin değilim, biz mi yoksa Bernie Shaw mı?
Müzik yapmayı ve bunu kanlı canlı yapmayı seven bir grubu bir kez daha izledik İstanbul’da, “yeniden geleceğiz” dediler, umalım da ileriki yıllarda hem bizler, hem onlar hala bir konserde, omuz omuza Lady Black’e eşlik edecek güçte ve enerjide olalım, sizi seviyoruz Uriah Heep…
Meral Akman
12 Şubat 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder