8 Ocak 2019 Salı

Kırık kalpler: David Gilmour / Roger Waters


“Live 8″ yardım konserindeki beraberlikleri, inatların kırılması ve olumlu bir başlangıç gibi olsa da, kalpler kırılmıştı bir kere. Yılların birikimi; o kadar nefret ve öfkeyi kalbinden silip atamıyordu insan. Onların bu ayrılıkları sevenlerini de ikiye bölmüştü aslında; kimileri Gilmour sevenleri, bir o kadar da Waters seveni yaratmıştılar.






Bazı insanlar vardır; yaşlandıkça daha nemrut, çekilmez ve inatçı,  bazıları ise tam tersi gençlik dönemindeki öfkeden ve hırçınlıktan eser kalmayarak çocuk gibi olurlar bu yaşlılık dönemlerinde. Yıllar sonra David Gilmour’u “David Gilmour in Concert” adlı dvd de seyrederken bunu düşündüm. Sanırım keçi kadar inatçı, asabi ve hırçın tavrı suratına yansımıştı. Ama yine de “In Concert”  en etkilendiğim konserlerinden biridir, usta gitaristin. Hele bir de Gilmour/Waters bestesi olan  “Comfortably Numb” adlı parçaya attığı solo vardır ki; inanın onlarca defa seyretmiş olmama rağmen her zaman tüylerim diken diken olmuştur.

Roger Waters ile David Gilmour arasındaki nefret, kin ve öfke, 1983 yılında yayınladıkları “The Final Cut” albümünden bir süre sonra Waters grubu dağıtarak ayrılmasıyla su üzerine çıkmıştı. Bu zamana gelene kadar ise aslında bu kavga Pink Floyd’un 1979′da çıkardıkları “The Wall” albüm kayıtları süresinde başlamıştı. Waters’ın egemenliği eline alması, “dediğim dedik” tavrı ve grup arkadaşlarına davranışları Gilmour’un hiç hoşuna gitmiyor ve ona daha da çok bileniyordu.

Aslında grup ilk olarak Roger Waters, Nick Mason, Rick Wright ve Syd Barrett ile müzik hayatına başlamıştı. Gilmour daha sonraki yıllarda Barrett’in yerine dahil olmuştu. Ama ilerleyen yıllarda çaldığı gitarla grupta söz sahibi olmuştu. Waters’ın bu agresif tarzı ve “The Final Cut” albümünde Nick Mason ve Rick Wright’a bazı parçaları çaldırmak istemeyişi Pink Floyd’un sonunu getirmiş gibi gözükse de “Pink Floyd” adının kullanılması hakkında süren davayı Gilmour kazanınca grup yola devam etti. 1987 yılında “A Momentary Lapse of Reason” ve 1994 yılında “The Division Bell” albümlerini piyasaya çıkardılar. Müzik dünyasının progressive ve psychedelic rock dalında dünyanın bu en büyük grubu tarihi boyunca yaptıkları albümleriyle müzik listelerini ve ödüllerinin en büyük ödüllerini toplamışlardır. “Another Brick in the Wall”, “Comfortably Numb”, “Wish You Were Here”, “Money”, “Shine on You Crazy Diamond” gibi parçaları yıllarca üst sıralarda, insanların dilinde, “Atom Heart Mother”, “Dark Side of The Moon”, “Animals”, “The Wal” ve “The Final Cut” albümleri yine listelerin ilk sıralarında ve her zaman dinlenebilir nitelikte oldular.



Rick Wright ve Syd Barrett’ın ölümlerinde zaman zaman bir araya gelseler de Gilmour ve Waters aslında hiçbir zaman birbirlerini sevemediler. 2005′te “Live 8″ yardım konserinde bir arada çalmayı başardılar. Kim bilir belki yaşlandıkça daha anlayışlı ve eski kin ve nefreti unutmaya hazırdılar. Onların bu ayrılıkları sevenlerini de ikiye bölmüştü aslında; kimileri Gilmour sevenleri, bir o kadar da Waters seveni yaratmıştılar.

Ben açık söyleyeyim David Gilmour’u hep kendime daha yakın bulmuşumdur. O, müzik tarihine damga vurmuş soloları, ruhlu çalışları ile her zaman gitaristlere ilham olmuştur. Bu yardım konserindeki beraberlikleri, inatların kırılması ve olumlu bir başlangıç gibi olsa da, kalpler kırılmıştı bir kere. Yılların birikimi; o kadar nefret ve öfkeyi kalbinden silip atamıyordu insan. Ama birlikte yaptıkları albümler ve müthiş parçalar hiç unutulmayacak eserler olarak müzik tarihine adını altın harflerle  yazdırmıştı.

Yeni yılın hepimize sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini diliyorum. Müzik hep hayatımızda olsun!
Sevgilerimle!

Okan Meriç

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...