"Yanık Saraylar"
Yapı Kredi Yayınları
(1965 Türkiye Basımevi - YKY 2018 )
1960'lı yıllar sanat adına bolluğun arttığı bir "Rönesans" gibiymiş. 1970'lere kadar süren bu süreç 12 Mart faşist cuntasıyla tırpanlasa da 1980'lere kadar dayanabilecek, 12 Eylül darbesiyle de yerle yeksan edilecek ve karşı devrim süreciyle bugünlere gelip çölleşecektik.
Neredeyse ilk okul önceme rastlayan bu yıllarda üretilen sinema, edebiyat, resim eserlerine baktığım zaman şaşırmaya devam ediyorum.
Sevim Burak'ın "Yanık Sarayları"nı okumaya başladığımda da aklıma yukardaki düşünceler geldi hemen. Bu kitap 1965 yılında yayınlanmış ve yazarın ilk kitabı. Çıktığı yıllarda nasıl bir etki yapmıştır acaba diye insan düşünüyor. Türk edebiyatında modern bir yönelişi sağlayan bu kitabın çıkışından bu yana tamı tamına 54 yıl geçmiş ama bugün yazılmış olsaydı da büyük bir devrim sayılırdı. (Belki de 50 yıl sonrada)
Sevim Burak'ın altı öyküsünden oluşan "Yanık Saraylar" ilk olarak " Sedef Kakmalı Ev" ile başlıyor ki daha ne olduğunu anlamadan gerçeküstücü bir atmosfere giriyorsunuz. Bir eski İstanbul konağının içinde bir el sizi alıp oradan oraya sürüklüyor. Bir öykünün içinde şiirden, plastik sanatlara dek bir yolculuk yaparken gözünüzde kimi zaman bir sinema karesi şekilleniyor. Daha ne olduğunu anlamadan Hitchcock'vari bir pencerenin önünde oturuyorsunuz.
"HER ŞEYİNİZ VAR
OTOMOBİLİNİZ
YATINIZ
7 CÜCELİ EVİNİZ
BONOLARINIZ
ÇOCUKLARINIZ
BENSE, ÖLÜMDEN KORKMAYACAK KADAR YALNIZIM."
diye hafızamıza kazınan "Yanık Saraylar"la Sevim Burak'ın alışıldıktan farklı öykü atmosferi devam ediyor. Yolculuk "Büyük Kuş"la devam ederken, "Ah Ya Rab Yehova" ile roman tadında bir öyküye başlıyorsunuz. İstenmeyen bir doğumun çevresinden Bilal Bey'in not defterine giriyorsunuz. Hem de ne girmek, 1930'ların İstanbul'unda Kuzguncuk'tan vapurla Avrupa yakasına geçmeler derken o günün İstanbul'unda geziniyorsunuz. Bu gezinti ayağa batan bir dikiş iğnesinin vücutta gezinmesiyle de ayrı bir öyküye dönüşüyor. Kitapta ilk baskısında "İki Şarkı" ismiyle yayınlanan "Ölüm Saati" öyküsüyle son buluyor. "Son buluyor" dedim demesine de Sevim Burak ismi benim için devam edecek ama bir başka kitabına hemen başlamayacağım, biraz aradan sonra diğer kitaplarını okumam gerekir çünkü ilk kitabın etkisi hala sürüyor.
"Yanık Saraylar"daki öykü sırası da yazılış tarihlerine göre sıralanmış. Her ökünün yazıldığı semtler de farklı farklı. "Sedef Kakmalı Ev" - 1962 tarihinde, Kuzguncuk'ta yazılmış.
"Pencere" - 1962, Galatasaray
"Yanık Saraylar" - 1963, Anadoluhisarı.
"Büyük Kuş" - 1963, Anadoluhisarı.
"Ah Ya Rab Yehova" - 1964, Kuzguncuk.
"Ölüm Saati" - 1964, Taksim.
Kitapta her öyküde Sarkis'in çektiği ve uçlarını yaktığı bir fotoğrafta yer alıyor.
1983 yılında 52 yaşındayken ileri derecede seyreden bir kalp rahatsızlığı sebebiyle kaybettiğimiz Sevim Burak, kitaplarıyla buluşmanızı tavsiye ederim. "Yanık Sarayları" okumaya başladığınızda "Nedir bu yav" diyerek bırakabilirsiniz de ama sonuna kadar giderseniz nefis bir dil ve ilginç bir yolculukla karşılaşırsınız.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder