Çizim: Aptulika |
80’lerin dillere sakız olan
şarkısı “Don’t Worry, Be Happy” ile geniş kitleler Bobby McFerrin’ı tanımıştı.
O
popüler şöhretin esiri olmadı ve bildiği yola yeniden vites kıvırarark caz
alanında başanrılı işler yapacaktı.
Alameti farikası sesini bir değil bir kaç
enstrüman gibi kullanan sanatçı, 3 Mart günü İstanbul’a gelip, CRR Konser
Salonu’nda konser verecek.
Radyoda ilk kez dinlediğimde
enstrüman olmadan sadece sesiyle kocaman bir orkestra gibi müzik yapan biriyle
karşılaşmış, oldukça hayrete düşmüş ve kendimi kaptırmıştım. Tarih seksenlerin
başıydı ve ben TRT 3’ün ilk stereo yayınlarının yapıldığı FM kanalına
kenetleyen adamın ismi, Boby Mc Ferrin’dı. O vokal yapıyordu ama şarkı sözü
falan yoktu. Hatta kimi zaman çıkardığı garip sesler de malzemesini
oluşturuyordu. Ona vurmalı çalgılar ustası bir perküsyonist de diyebilirdik ama
ortada ne davul, ne tumba ya da ona benzer bir perküsyon enstrumanı yoktu. O kimi zaman vucudunu kimi zaman da
yanaklarını bir davula döndürerek ritmini oluşturuyordu. Yaptığı müziğe bir tür
adı vermek de zor gibiydi. İlk başta caz diye tanımlamıştık ama onun
doğaçlamaları bazen o tarzın sınırlarını da aşıyordu.
Daha sonraları Boby McFerrin
ile karşılaşmadım, ta ki 1988 yılına kadar. Dönemin pop şarkıları arasında
“Don’t Worry, Be Happy” diye bir şey çıkacaktı. Bu parça çok tutulmuştu,
listelerden inmez olmuştu ve heryerde o parça çalar olmuştu. Duyduğum her
yerden kaçtığım “Don’t Worry, Be Happy”i seslendiren de o yıllar önce radyoda
tutkuyla dinledğim Bobby McFerrin’den başkası değildi. Neyse ki bu popüler ve
ticari başarı onu fazla enterese etmedi de bu travmayı atlattık.
Pop başarısının esiri olmadı
“Don’t Worry, Be Happy” ile
ilgili söylediklerime bakmayın, bu parça yaşı kırkın üzerinde olanlar için
anılarında büyük yer kaplar. 3 Mart günü İstanbul’a gelip, CRR Konser
Salonu’nda konser verecek olan Bobby McFerrin için yapılan tanıtımlarda bile hala o 80’lere damgasını vuran parçadan
bahsediliyor. 2013 tarihli son albümü “Spirityouall” ın turnesi kapsamında
ülkemize konser vermeye gelecek olan McFerrin, Amerikan müziğinin
derinliklerine doğru bir yolculuk sunacak.
Bobby Mc Ferrin’ın başına gelen talihsizlik
sadece “Don’t Worry, Be Happy” değil. (Benimki de laf hani, bu “talihsizlik”
dediğim şarkı sayesinde McFerrin muhteşem bir servet kazanmıştır ya neyse)
McFerrin’ın ilk çıkışını komedyen Bill Cosby’nin programında yapmış. Böyle
olunca da her konserinde dinleyici ona
bir stand up’çı gibi yaklaşmış. Aslında pek de haksız sayılmazlardı,
zira McFerrin konserleri genelde doğaçlamalar üzerine kurulu ve dinleyicinin de
katılımıyla sürüyordu ki bu başlı başına bir sahne elektriğini gerektiriyordu. Bu özelliği dolayısıyla
sanatçıyı bir albüm kaydında dinlemenin ötesinde konserlerde dinlemek önceden
hesaplanmamış bir sahne gösterisiyle karşılaşmamızı sağlıyordu. Onun enstrümanı
başlıbaşına sesiydi ve bir şarkıcının çok ötesinde bir performans sanatçısı
denilmeyi de hak ediyordu.
Şarkılarını söylerken bildik
bir dili kullanması da söz konusu değildi ve ortaya çıkan müziğin evrensel dili
oluyordu. Bobby McFerrin bu durumu da,
"Ben alışılmış olanın dışında, ’sözcükleri olmayan kelimelerle’
şarkıyı seslendirirken bir değil sanki binlerce
farklı dilde şarkı söylermişim gibi hissederim hep, bunun nedeni ise insanların
bu şarkıları dinlerken sözcüklerin anlamlarının ötesinde şarkılara kendi
hikayelerini katmasının getirdiği zenginliktir." sözleriyle tanımlıyordu.
Enstrümana dönmüş bir ses ve
bizim tulüat tiyatrosunun ustalarını anımsatacak bir doğaçlama yeteneği ile
Bobby McFerrin müzikte ayrı bir tavrın ismi. Ona bu konuda en büyük ilhamı da
caz piyanosunun en önemli ismi Keith Jarrett vermiş. Jarrett’in 1972 tarihli
Köln konseri önceden var olmayan ve tamamen o anda doğaçlanan eserlerin
sunulduğu bir konserdi. Bundan çok etkilenen McFerrin, doğaçlamadan oluşan
sahne gösterisine adım atmış. Tabi McFerrin’in sahnesi, Jarrett’in gibi içine
kapanık ve meydan okur biçimde değil. O dinleyiciyi edilgenleştirmiyor ve
konserin içine katarak birlikte üretitimi sağlıyor.
Sınır tanımayan bir müzik
Caz kulvarında gördüğümüz
McFerrin, doğaçlamada olduğu gibi müzik türleri arasında da sınır tanımıyor.
Onu Bach’tan Beatles’a kadar uzanan bir yelpazede yaptığı farklı yorumları
dinleyebilir, onun Chick Corea gibi dev bir piyaniste, Yo-Yo-Ma gibi dünyaca
ünlü bir çello virtüözüne ve hatta Robin Williams’a eşlik ettiğini duyabilir;
Viyana Filarmoni Orkestrası’na şeflik yaparken görebilir; Susam Sokağı’na
takılırken izleyebilirsiniz.
3 Mart tarihinde İstanbul’a
gelip, CRR Konser Salonu’nda sahneye çıkacak olan McFerrin, 2013 tarihli son
albümü “Spirityouall”dan parçalarına ağırlık verecek. Bu albüm Amerikan müziğinin özüne dokunuyor.
Başka bir deyişle tüm siyah müziğin kalbine, yani ilahilere.. Yedi geleneksel
ilahinin yanında kendi besteleri ve bir de Bob Dylan yorumu var bu son albümde.
Konserde ağırlık bu albüme olsa da yeni doğaçlamalarla farklı yolculuklara
çıkılmayacak değil. Konserde Bobby McFerrin’e , kemanıyla David Mansfield,
piyanosuyla Gil Goldstein, gitarıyla Armanda Hirsch, basıyla Jeff Carney ve
davuluyla da Louis Cato eşlik edecek. 3 Mart gecesi yeni doğaçlamalara açık ama
illaki “Don’t Worry, Be Happy” istenirse de yapacak bir şey yok, çünkü popüler
olan oydu.
Çizim ve yazı: Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder