15 Mayıs 2023 Pazartesi

Burun isimli grup



1970'li yıllarda her mahalle arasında bir plakçı dükkanı, mutlaka bulunurdu. O zamanlarda 13 yaşında falanım ve artık Ortaköy'deki meşhur Gazi Osman Paşa Ortaokulu'ndayım. Bu arada nasıl meşhur, nerede bu okul demeyim, zira şimdilerde öyle bir okul yok, yakında otel falan olabilir. Her neyse ben bu disiplinli okulda okuyorum ve öyle tatilinde ilk uğrak yerim oradaki plakçı dükkanı oluyor. Daha o sıralar bizim evde pikap falan yok ama ben neredeyse her gün oraya gidip yeni çıkan plaklara bakıyorum , eh bazen de kayıt alıyorum. Her gün uğradığım için dükkan sahibiyle aramda belirli bir hukuk da oluyor ve bu sayede bir kaç plağı dinliyorum. 

O zamanlarda o plakçıya gittiğimde, "Vay King Crimson'un yeni albümü gelmiş, bir dinleyebilir miyim?" falan dediğim sanılmasın. Benim bildiğim Sweet, Suzi Quatro ve Tom Jones. Bu arada Nazareth'i Erkin Koray'ın grubu sanmam bile muhtemel. Ancak o yıllarda her şey hızlı gelişiyordu ve kısa bir süre sonra Deep Purple, Jimi Hendrix, Pink Floyd hayatıma yavaştan girecekti. 

Her neyse o yıllarda gene bir öğle tatilinde plakçıya gittiğimde bana, "Senin gürültülü müziklerden biri daha geldi." diyecekti. Plağı bana gösterdi ve, "Bak Burun isimli bu grubu bir dinle seveceksin." diye de ekledi.

Bir süre sonra Adamın "Burun" diye okuduğu şeyin "Burn" diye İngilizce bir sözcük olacağını anlayacaktım. O plakçıda ağırlıklı olarak güncel  ve popüler plaklar ağırlıtaydı ve genelde Neşe Karaböcek, Demis Roussos, Ajda Pekkan gibi 45'lik plaklar vitrinde arzı endam ederdi. Arada bir iki yabancı Long Play de hava olsun diye vitrine çıkardı. Plakçı da hiç ilgilenmediği rock plaklarını İngilizce telaffuz etmeye kalkarken "Burn"ü "Burun" diye okuyordu. Bu sadece adamın dediği lafla bitmiyordu, plağın kapağına baktığımda beş adamın kafasınını üzeri bir mum gibi yanıyordu. Yani görsel olarak da serüven kapaktan başlamıştı bile. 

Bu şaşkınlığın ardından plak çalmaya başladı. Amanın o nedir be... ortalık inliyordu. Daha önce ne Suzi ne de Sweet'ten bilmediğim bir sound. İçimden bu Burun grubu harika bir şey dedim. Bu arada plağın üzerinde ufaktan bir Deep Purple yazısını da görecektim. Bu grubu bir arkadaşım sayesinde biliyordum ama plakçıyı bozmamak için, ertesi günü ve ondan sonraki günler gidip, "Abi şu Burun grubunu bir çalsana" diyecektim. Ne kadar zaman bu böyle sürdü bilemem ama ben o plakçıya her öğle tatilinde gidip, albümü zaman içinde tümüyle dinledim. 

Sonra beş yıl falan geçti üzerinden benim pikabım çoktan olmuştu ve plağın Türk baskısını almıştım. Tabi ondan önce "Machine Head" ve diğerleri bende mevcut olmuştu ama o "Burn" albümünün yeri ayrıydı. Ha bu arada o plakçı belki de hala o grubu Deep Purple değil de Burun sanıyordur. 



Bu arada Deep Purple'ın "Burn" albümünün ilk yayınlanışından bu yana tam 50 yıl geçmiş iyi mi! 1974'te ülkemizde de basılan bu plağı 1970'lerin sonuna doğru alacaktım ve hala da büyük bir tutkuyla dinlerim... Hele ki o albümde yer alan "Mistreated" parçası daha sonraki yıllarda da David Coverdale'in kartviziti haline gelecekti. Bugün bir kez daha dinlerken yeniden farkettim ki, en harika yorumu bu plaktakiymiş. Albümün girişteki isim parçası "Burn", "Sail Away" ilk dinlediğimden bu yana hep gönlümü çelmiştir ama bitişte yer alan  "A 200" ismindeki enstrümantal ayrı bir tutkudur benim için. 

APTULİKA





13 Mayıs 2023 Cumartesi

Glenn Hughes, Ekim'de Geliyor!


  Glenn Hughes, Deep Purple'ın "Burn" albümünün 50. yıl dönümü sebebiyle yaptığı turne kapsamında ülkemize geliyor. 



  Deep Purple'ın "Burn" albümünde yer alan eski basçısı ve solisti Glenn Hughes, “Glenn Hughes performs Deep Purple Classics Live” projesiyle Deep Purple şarkılarını seslendirmek için  6 Ekim 2023 Cuma gecesi Ankara ODTU Vişnelik'de, 7 Ekim Cumartesi gecesi ise İstanbul'da Maximum Uniq Açıkhava'da konserler verecek.   Epifoni organizasyonuyla ülkemize gelen Glenn Hughes konser biletleri 17 Mayıs Çarşamba günü satışa çıkacak. 



Deep Purple kadro değişiklikleri Mark diye isimlendirilir ve en fırtınalı dönemi de Mark III dönemidir. Hard rock'ın zirvesine çıkan grup 1973 yılında büyük bir güç kaybına girecekti, simgeleşmiş sesi ile Ian Gillan ve grubun bas gitaristliğinin yanısıra prodüktörlüğü ile de öneme haiz Roger Glover ile Deep Purple'ın yolları ayrılacaktı. 

Onların yerine daha önce tanınmayan David Coverdale vokale geçerken, bas gitara da Trapez grubundan Glenn Hughes katılacaktı. Coverdale bugünkü gibi bilinen bir isim olmadığı için Hughes de vokale zaman zaman katılacaktı. Böylece grubun Mark III dönemi başlayacaktı ama bu grubun bazı hayranlarını da pek mutlu etmeyecekti. Zira Gillan'ın hard rock rengindeki sesi David Coverdale ile boogie odaklı bir yaklaşıma girerek Deep Purple'ın müziğine soul, R&B ve funk etkileşimine sokacaktı. Bu değişimde diğer mimarın ismi de hiç kuşku yoktur ki, Glenn Hughes idi. 

Bu değişim "Burn" albümüyle gelecekti ve ne oluyor derken "Strombringer" ile hard rock zirvesine tekrar oturacaktı. 1974 yılında çıkan "Burn" her ne kadar Deep Purple'a yeni tatlar kattıysa da Deep Purple'ın soluk almasını sağlamış ve geçen yarım asır içinde de unutulmazlar arasına girmiştir. O dönem içinde listelere üst sıradan giren "Burn" albümü 4 milyon kopyalık bir satışla da zirveye oturmuştu. 

İşte bu efsanevi albümün bu yıl çıkışının 50. yıldönümü ve grubun o dönemdeki bas gitaristi ve vokalisti Glenn Hughes, "Burn" isimli bir turneyle vereceği konserlerde Deep Purple dönemi şarkılarını seslendirecek.  Yaz sonunda ABD'de başlayacak bu turne, Ankara ve İstanbul'da da devam edecek.  

 Glenn Hughes'in Ankara ve İstanbul'da konser vereceği haberi duyulunca, ülkemizdeki haber sitelerinde karmakarışık akla ziyan başlıklar görülür oldu: 

"Rock Efsanesi Deep Purple Türkiye'ye Geliyor."... 

"Deep Purple'ın Gitaristi Glenn Hughes yeni albümü Burn'ün turnesiyle konsere geliyor." ...

 "Rock müziğinin meşhur temsilcilerinden Deep Purple, "Burn" albümünün 50. yıldönümü vesilesiyle bir turne düzenleyecek." ve daha niceleri. 

Aslına bakılırsa onların da kabahati yok... Deep Purple'ın bu dönemi ile ilgili konserleri daha önce David Coverdale de yaptı ve kim yapıyor nedir falan derken akıllar bir hayli çorba oluyor haliyle. Anlaşılan o ki bu eski çorbalar daha çok ısıtılıp sunulacak. 

 6 Ekim'de Ankara ODTÜ Vişnelik, 7 Ekim'de ise İstanbul Maximum Uniq Açık Hava 'da verilecek konserlerde Glenn Hughes'e  gitarda Soren Andersen, davulda Ash Sheehan ve orgda da Bob Fridzema eşlik edecek. 




 

12 Mayıs 2023 Cuma

Malmsteen ve Glenn Hughes'in turne ortaklığı.



Yngwie Malmsteen ve Glenn Hughes, Ağustos ve Eylül ayları için ortak bir ABD turnesi yapacaklarını duyurdular.


Konserlerde gitarist Malmsteen en iyi hit şarkılarından oluşan bir seti seslendirecek, şarkıcı ve basçı Hughes ise Deep Purple'ın sekizinci albümü  "Burn" de yer aldığı yıllara gönderme yaparak sahneye çıkacak. Hughes'in kadrosunda bulunduğu "Burn" albümü 1974 yılında çıkmıştı, yani bu albümün yayınlanışının  50. yıl dönümü anısına Deep Purple klasiklerinden bir seçki sunacak .

 

Ortak turne haberini Glenn Hughes, sosyal medyada "Bu yaz ABD turunu duyurmaktan çok mutluyum" dedikten sonra, “Ağustos-Eylül tarihlerinde  Amerika'da mümkün olduğu kadar çok kişiye konser vermek istiyorum. Yakınınızdaki bir şehirde daha fazla ek gösteri için bizi izlemeye devam edin.”  sözleriyle duyuracaktı. 

 


 

10 Mayıs 2023 Çarşamba

THE MASHINA’dan ESKİ ŞARKI bu cuma günü geliyor!



THE MASHINA grubunu artık biliyorsunuz ve ilk single'ları olan "Thunder, Wind and Rain"in kapak çizimini yapmıştım. Grubun yeni teklisi "Eski Şarkı" da bu Cuma (12 Mayıs 2023) çıkıyor. 

THE MASHINA'nın MIRAGE Stüdyolarında Ayhan Aydın tarafından kaydedilen ikinci teklisi "Eski Şarkı", iki şarkıdan oluşan "A Monk and a Pirate ..." projesinin ilk ayağı. Grubun performans görüntülerinin çekimi ve AI prodüksiyonu ise Slim Rödrigüez tarafından yapıldı.

THE MASHINA’dan ESKİ ŞARKI 

"A Monk and a Pirate ..." Vol.1

12 Mayıs'ta yayında!

Alper Skull; 80'lerde, Dr.Skull'ın ilk zamanlarında başlayıp yarım bıraktığı eski şarkıyı THE MASHINA ile birlikte tamamladı.

Kapak Resmi: Aptulika / Blues Perişan 

Arka Plan: Slim Rödrigüez (AI)

Kapak Tasarımı: Bora Egemen, Kırmızı Tasarım


Cuma günü çıkacak olan bu parçadan kısa bir bölümü aşağıdan izleyebilirsiniz...Tamamını dinlemek için bir gün kaldı. 




5 Mayıs 2023 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 205



Doris Lessing

"Türkü Söylüyor Otlar"

Çeviri : Seçkin Selvi
İş Bankası Kültür Yayınları
  (1. Basım: Şubat 2023

Arka arkaya her hafta neden İş Bankası Yayınları'ndan çıkan kitapları yazıyorsun derseniz, bu bir tesadüf değil. İki hafta önce dilimize yeni çevrilmiş ve daha önce bilmediğim üç kadın yazarın romanı fena halde ilgimi çekecekti. Bunlardan birini geçtiğimiz hafta yazmıştım; Gwendolyn Brooks isimli ABD'li siyahi bir yazarın "Maud Martha" romanıydı. ABD'deki ırk ayrımına 1960'lardan ışık tutarken, farklı bir bakış ve ironik bir yaklaşım sunuyordu. Bu alışılmışım dışında, ezber bozan ama daha etkili bir şekilde eleştirel yaklaşım getiren bir romandı. Bu hafta tanıtacağım ise Rodezya doğumlu İngiliz kökenli beyaz bir kadın yazar olan Doris Lessing. Onun "Türkü Söylüyor Otlar" romanı da sömürgecilik çemberindeki Rodezya ( yani şimdiki Zimbabwe) yaşamında Afrika'daki ırkçılığa karşı uluslararası duyarlılık uyandırıyor. Şimdi okuduğum ve bitmek üzere olan üçüncü roman da Doğu Almanyalı bir yazar olan Brigitte Reimann'ın "Kardeşler"i. Orada da Vakti zamanının sosyalist Almanya'sından bir kadın yazarın romanından dünyaya bakıyoruz. Her üç roman yazarı kadın olmasının ortaklığının yanısıra her biri de 1960'lı yılların çelişkilerini yansıtmış. Sorunların ve coğrafyalarının farklılığının yanısıra her birinin edebiyatçılığı övgüye değer. 

Bu üç yazarın tanıttığım ( ve tanıtacağım) üç romanının bir başka. ortak yanı da neredeyse otobiyografik özellikler taşıması. İngiliz kadın yazar Doris Lessing (1919 - 2023), ailesi tarafından 6 yaşındayken bir İngiliz sömürgesi olan Rodezya'ya götürülmüş. .. öyle ki yazarın mutsuz çocukluğu romanlarının asıl motifi olmuş. Bu romanında da bunu fazlasıyla hissediyoruz. 

Romanın adı, T.S. Eliot'un "Çorak Ülke" şiirinden geliyor. O şiirden bir bölümü Cevat Çapan'ın güzelim çevirisiyle şöyle bir girişiyle analım derim:

"Dağlar arasındaki bu köhne çukurda

Soluk ay ışığında, türkü söylüyor otlar

Çökmüş mezarlar üstünde, kilise çevresinde

O boş kilise, yalnızca rüzgarın barınağı.

Ne cam ne çerçeve, kapısı çarpıp duran,

...."

Lessing'in romanı bir polisiye tadında işlenen bir cinayetle başlar. Uzak bir çiftlikte öldürülen beyaz bir kadın ve bu cinayeti işlediği gerekçesiyle tutuklanan bir Afrikalı köle. Romana bu şekilde başladığınızda aklınıza ister istemez, "asıl katil kim? ve " bu cinayeti köleye yıkıyorlar" gibi düşüncelere kapılıyorsunuz. Roman böyle bir akışta sürerken öldürülen beyaz kadının çocukluğuna gidiyorsunuz. Yoksul ve sefalet ortamında geçen bir çocukluk. Sonrasında bir genç kızın kendince renkli bir dünyasına şahit oluyoruz. Mary ismindeki bu kızın yaşamında ne yerli Afrikalılar var ne de başka bir çelişki. Dünyayı pek umursamayan ama sevgili ilişkilerinden de uzak duran bu kız bir ara bir çiftçi olan Dick ile tanışır. Bunlar kelimenin tam anlamıyla ayrı dünyalardadır. Adam çiftliğinden pek dışarı çıkmayan biridir ama. genç kız şehirlidir. Her nasılsa evlenirler. İşte ondan sonra çiftlikte ağır yaşam koşulları, sıtma vesaire derken Mary'nin hem kendi çocukluğunun travması hem de alışamadığı zor şartlar ağır bir ırkçılığa dönüşür. 

Çiftlik dediysek de aklınıza hemen yeşillikler, kır yaşamı güzellemesi gelmesin hani. Çiftliğin sahibi olan Dick adı bahtsız, şanssız diye lakaplarla anılan bir adamdır. Verimsiz toprak bir de bahtsızlığı sebebiyle oraya buraya borçlu bir adam. Kendisi gibi etrafındaki beyaz sömürgeciler de onun toprağına göz dikmiş sözde dostlardır. İşte bu ortama gelen Mary, şehrin renkli yaşamından yoksun kalmış, çorak bir banliyo ortamındadır. Üstelik bu evlilik öyle büyük bir aşk ilişkisiyle de başlamamıştır. 

İşte böyle bir ortamda kendi çoçukluğunun travmalarına da dönen Mary, hizmetlilere yani siyahi Afrikalılara kötü ve ırkçı davranışlara girer. Siyahi hizmetçiler bir bir işleri bırakır gider. En sonunda yeni bir siyahi hizmetçi olan Moses gelir. Yer yer nefret sürer ama bir bağ da vardır, bu efendi uşak ilişkisinde. 

Sömürgecililik çevresinde gelişen ırkçılık ve buna karşı bir duyarlılık oluşturmayı amaçlayan bu romanda ırkçılığın gerisindeki nedenleri kısır bir yaşam ve sevgisiz evlilik üzerinden işlerken; o ırkçılığı körükleyen beyaz İngilizlerin de aslında Britanya adasının ezilmişleri olduğunu hafiften bizlere sunuyor. 


Aptulika


4 Mayıs 2023 Perşembe

"Guitarists of Istanbul"



 Sabih Cangil, 1980'lerde bir döneme sessiz ama derinden damga vuran RA grubunun gitaristi. Hayatımın en büyük övüncü onunla son 20 yıldır sıkı bir dost olmamdır. Bugün rock adına ne yapılıyorsa Sabih ve Ra grubunun yarım asır önce kurduğu temellerden şekillenmiştir.  Bu arada haksızlık yapmış olmayayım sadece RA değil, o dönemde daha nice grup ve isim vardır, burda hepsini tek tek saymak isterdim ama unuttuklarım olabilir endişesiyle tek tek yazamıyorum. O yüzden RA dediğimde İstanbul ve Ankara'da nice öncü grubu andığımı anlayın. 

Sabih Cangil son yirmi yıldır hafızalaramızı canlandırdı ve o öncü isimleri ve grupları tekrar hatırlattı. Bununla kalmadı solo çalışmaları ve grubuyla yeni işler üretti. Bu kadarı bile bir ömre yeterdi ama 60 yaşında kurduğu prodüksiyon şirketiyle yeni ve eski gruplara geniş kapılar açtı. Yetmedi... bi de buna proje üzerine proje ekledi. Yahu adam durmuyor şimdi de İstanbul'da damgasını vurmuş dokuz gitaristi bir araya getirip yeni bir projeye daha adım atıyor. 

Yahu bunca şeyi yapan adam, İngiltere'de olsa Kraliçe (Şimdi ise tabiki Kral) ona şövalyelik ünvanı verir, o da yetişmez sör ünvanı bile verirlerdi. Oysa bizim diyarlarda ise Sabih cebinden, emeğinden ortaya koyarak bunları yapıyor. Kim umursuyor derseniz... yapacak bir şey yok biz öldükten sonra bir kırk yıl geçmesi gerekiyor... o zaman plak seviciler bu yapıtların peşinde koşacak. İnanın bana bizi zaten bu duygu tatmin ediyor. Deli miyiz neyiz, galiba öyleyiz, zira akıl alacak şey değil bunlar. 

Sabih'in son projesi  "Guitarists of Istanbul"  9 usta gitaristi bir araya getirdi. Mart ayının sonunda  ilk teklisi “Orient & Occident”   tüm dijital platformlarda yerini aldı. Çok güzel de bir videoklip çekildi. 28 Nisan 2023'te de 9 gitarist ve 9 parçadan oluşan albümle buluştuk.  "Guitarists of Istanbul" öyle hemen oluşmadı, tamı tamına 14 aylık bir emeğin ürünü.   İleri tarihlerde ise plak olarak piyasaya çıkması da planlanıyor ve bu konuda çalışmalarda başladı.  

Arif Deniz Toker, Can Güney, Gür Akad, Hakan Şavklı, Melih Güzel, Paşa Çelik, Sabih Cangil, Tanju Eren ve Taylan Dedeoğlu... yani İstanbul'un ve Türk Rock tarihinin 9 usta gitaristi ile buluşma zamanıdır derim. 

APTULİKA 




3 Mayıs 2023 Çarşamba

Nesli tükenen bir Karga Salih



 Karga ile tilkinin fablını bilirsiniz, sesinin iyi olduğunu söyleyen kurnaz tilkiye inanan karga ağzındaki peynirden olur. Herkes karganın sesinden şikayetçidir ama ben güzel bulurum. Bir kere bülbül, kanarya gibi durmaksızın ötmez. Karganın ötüşünde aralıklar, esler ve alçalıp yükselmeler vardır ve tek başına solo meraklısı değildir, hayat orkestrasının içinde çalma sırası geldiğinde vuran zil sesi gibidir. Martı sesi kadar sevimsizdir ama ağlak ve panik havası yaratan çığırışları yoktur. 

İstanbul'umun ve Boğaziçi'nin güzide kuşlarından biridir. Ayrıca aynı familyadan gelen kuzgunun isminden gelen bir mahalledede son 20 yıldır oturuyorum. Bu arada kargalar komünal bir yaşama sürerler ve uzun ömürlülerdir. 

Bizim Karga ise neredeyse 30 yıl önce İstanbul'u terkedip Fethiye'ye göç etti. Ama gene komünal ve hayata karşı duruşunu korudu. Kargalar uzun yaşar dediler ama bizimki o kadar yaşayamadı ve bu haftanın başında öldü. Kim mi? yahu bizim Karga Salih. Sabah öğrendiğime göre bir iki senedir akciğer kanseriymiş ve çevresine "Yahu şu 15 Mayıs'a kadar yaşayayım da öyle gideyim." diyormuş. 

Benim için rock adına en güzel yıllar 1992'ye kadardı. O zamanlar Salih'le hep karşılaşırdık. Uzun burun benzerliğimizden çok karıştırılırdık da ama bu yanılgıyı farkedenler "A pardon seni Karga Salih sandık ama sen karga değilmişsin." derlerdi. Çok güzel zamanlardı o yıllar ve samimiyet vardı. Rock sadece rock değildi, bir derinlik ve yaşama bakış demekti. Karga Salih işte böyle simalarından biriydi. Hippi görüntüsü sadece şekilde değil, hayata karşı duruşun anarşist bir soluğuydu. 1992'ye kadar her şey harikaydı dedim biraz önce... hele 1994'ten sonra benim için eski güzellikler kalmamıştı. ama ben burada kaldım. Oysa bizim Karga Salih aldı başını Fethiye Foça derken çekip gitti. 

Kargalar için bir de "Besle kargayı oysun gözünü" derler. Bu duyduğum en salakça hatta embesil bir laftır. Kargalar sana biat etmez ve muhtaç olmaz, zaten evcil de değildir. Üstelik bizim Karga Salih bir de anarşistti. 

Bugün Karga Salih'in facebook sayfasına bir bakayım dedim. Orada onun ardından yazılan güzel bir anektodu sizlerle paylaşmak isterim. Bu yazıyı yazan Nebil Sayın'dan izin alamadan (artık kusuruma bakmasın) sizlerle paylaşmak isterim: "Beyoğlu'nda haytalığın dibine vurduğum alçak uçuş günlerimde beni yolda çevirip, 'Nebilcim çok iyi görünüyorsun ateş gibisin ama çok sakat tiplerle takılıyorsun lütfen toparla biraz senin için kaygılanıyorum kardeşim' dediğinde, 'Lan Salih bile böyle diyorsa sosyal çevreme hakikatten dikkat etmeliyim galiba' diye düşünmüştüm. Karga Salih'i de uğurlamışız. Ankara'dan İstanbul'a Fethiye'den Olimpos'a yerli yabancı tüm kopukların başı sağ olsun. "

Karga Salih'in ardından yazılan bu yazıda o eski yıllar aklıma geldi.  Aslında bu anektod bile o günlerin ne harika yıllar olduğunu gösteriyor. Görüntü hırpani ve kopuktu ama birbirine sahip çıkan sıcak insanlardık. Sonra bir başka yıllar geldi ortada ne müzik kaldı ne de o yaşama bakış... bir de baktık ki Salih çekip gitmiş Fethiye Olimpos'a konmuş. Kim demiş karga enayidir diye... tam tersine biz aptaldık o çürümeyi görmüştü ve çekip gitmişti. Gene gelecek güzellikleri gördü ve "15 Mayıs'a kadar yaşasam." demiş. 

Nesli tükenen insanlar bir bir gidiyor ama Karga Salih anılarıyla daha çok uzun yıllar yaşayacak. 

APTULİKA  




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...