"Portreler"
Metis Yayınları
(1. Basım: Mayıs 2018)
Çeviri: Beril Eyüboğlu
Çeviri: Beril Eyüboğlu
Sanat eleştirmeni John Berger'i 2017 yılında kaybetmiştik. Onun ölümünden bir yıl sonra bu kitabın çıktığını görünce, açıkcası biraz kıllandım. Hani bir rock kahramanı ölür ve bir anda birbiri ardına albümleri çıkmaya başlar. Bunu da onun gibi bir yayıncı uyanıklığı sandımsa da böyle olmadığını kısa bir süre sonra anlayacaktım. Berger daha hayattayken, yani 2015 yılında Tom Overton bu kitabı İngiltere'de hazırlayarak, yayınlamış. John Berger'in hayatı boyunca dergilerde yayınlanan yazılarını Overton bir araya getirerek, "Portreler" isimli bu kitabı gün yüzüne çıkartmış. Bu kalın seçkiden sonra devamı da ikinci cilt olarak "Manzaralar" adıyla çıkacakmış. (Hatta o da şu sıralar çıktı bile galiba)
John Berger ile tanışmam ilk olarak "Sanat ve Devrim" ile olmuştu, ardından "Görme Biçimleri" ve "Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı" ile büyük bir ilgiye dönerek sürecekti. Yazılarında özellikle sanat yapıtını esas alıp yazması çok hoşuma gitmişti. Bunun en güzel kanıtı da "Görme Biçimleri" olduğu için bana da yol gösterdi diyebilirim. Zaten müzik üzerine yazıp, çizmek konusunda da direkt müzik yapıtını esas almayı çok seviyordum ve bunun sanat yazılarında da örneğini görünce, ister bir resim ister bir karikatür, isterse de bir fotoğraf ya da her hangi bir görsel esas alınıp onun üzerine konuşmayı ve yazmayı ben de kendime görev edindim. Bu biraz da bana radyo programı yapmak ya da müzik üzerine yazıp çizmek gibi de geliyordu. Biri "görme" diğeri de "duyma" biçimi. Bunlar herkes için ayrı olabilir ama bu her zaman "sanat yapıtı" esas alınarak yapılmalıydı. Diyelim bir resmi 17 yaşındayken görmüşüm, üzerinden yıllar geçmiş 50 yaşımda müzede ya da bir röprodüksiyonda tekrar karşılaşmışım, etkisi gitmemiş hatta daha da artmış olarak karşıma çıkıyor ve bana yeni şeyler söylüyor yani keşif bitmiyor. Aynı şey müzik için de geçerli değil mi? Şu günlerde yapmaya başladığım "Aptulika ile Görme Biçimleri Atölyesi"ni sürdürmek bana çok büyük keyif veriyor doğrusu. Bu etkinliklerde sadece benim görme biçimim değil, katılanların görme biçimleri de beni zenginleştiriyor.
"Görme Biçimleri" ismini John Berger'den aldım diye yazara çok büyük hayranlık duyduğum sanılmasın. Bu kitabı okurken de fark ettim ki bazı zaman onun bakış noktasından ayrı gözlemlerim de olabiliyor. Ancak ondan öğrendiğim ve çok saygın bulduğum "sanat yapıtı"nı en öne hatta başrole alması.
"Portreler" kitabında 74 sanatçı var. Bunlar arasında tanımadıklarım vardı ama en azından 20 sanatçı ve yapıtlarıyla ilk defa karşılaşıyordum. Tabi bu keşif benim için çok iyi olacaktı. Kitapta bu ilk defa tanıştığımız sanatçıların yapıtları kitapta siyah beyaz olarak yer alıyordu. Bu sayede biraz da olsa yapıtlarıyla tanışıyorduk. Tabi bu konuda internetten bir inceleme yapmamız da söz konusu. İşte burada bir handikap yaşanıyor ki onu da buradan söylemek zorundayım. Kitapta sanatçıların yapıtlarının isimleri Türkçe olarak yazılmış ama yanına orijinal isimleri de keşke yazılmış olsaydı. Zira internete Türkçe yazdığınızda bulmak zorlaşabiliyor. Hatta bu çok bilindik yapıtlar da bile olabiliyor. Kimi zaman Türkçeden İngilizceye çevirip öyle arasanız bile olmayabiliyor.
Sadece bununla bitse iyi ama bir başka handikap daha var ki oldukça akla ziyan ve sinir bozucu. Diyelim bilinen bir ressamın yapıtını arıyorsunuz, "Google" bu tabi ki bulacaksınız ama karşınıza farklı renklerde aynı yapıt çıkıyor. Yerli ve yabancı o kadar çok poster basan firma var ki, bazı uyanıklar resmin rengini karanlık bulup, açıyor ve karşınıza o yapıt başka bir şey olup çıkıyor. Hatta bu yüzden Gustav Klimt'in "Öpüşme" tablosu kare değil, kenarları tıraşlanıp, dikdörtgen haline bile gelebiliyor, çünkü adamımız o yapıtı çanta haline getirmiş ve tabi fazlalıkları atmış. Bu nedenle doğru görselin bulunabilmesi için internet adresinin de ufak bir not olarak yazılmasında fayda var diyebilirim.
"Portreler" kitabı, bizler için John Berger'in ardından güzel ve anlamlı bir miras oldu diyebilirim. Bu arada yeni keşiflerim Juan Munoz heykelleri, Marksist sanatçı Peter De Francia'nın "Sakiet'in Bombalanması" resmi uzun zaman unutamayacaklarım arasında yerlerini alacağa benzer.
John Berger için çok şey söylenebilir ama belki de en güzeli dolu dolu yaşayan bir aydın adamın bu dünyadan göçtükten sonra da ışığının bizi aydınlatıyor olması.
Resimsiz, heykelsiz, müziksiz yani tekmili birden sanatsız kalmayın diyerek bu yazıyı noktalayayım.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder