7 Temmuz 2017 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 49


Pera Palas - Abidin Dino





“Sait Faik’ten Kafka’ya” isimli sergimin en baş köşesine Abidin Dino’yu yerleştirirken biraz tedirginlik duymadım da değil hani. Öyle ki sergi salonuna   gelenleri ilk karşılayan çizim olmasa da uzaktan salona bakışta ziyaretçilerin görüş alanına ilk o oturuyordu. Ötelerden insanlara kaşlarını kaldırarak bakıyordu, Dino. Sanki bir koridorun sonunda çizim masasının üzerinde çalışırken, kapıdan girenlere kafasını kaldırıp, bakıyor gibi. Bir çizer olmam bakımından bu benim çok hoşuma gitti, doğrusu. Edebiyatçıların olduğu bir serginin göbeğine bir çizgi ustasını oturtmak bana hem güven veriyor hem de yalnız olmadığımı hissettiriyordu. 
65 yazar ve şairin olduğu bir sergide Abidin Dino gibi bir ressam ve çizim ustasının olması biraz yadırgatıcı gelecekti kuşkuşuz. Hoş o sergide ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu da var ama o aynı zamanda bir şair. Sergiye gelenlerden bir kaç kisi çekine çekine sormadı değil, “Abidin Dino bir ressam değil mi ? “ diye. Hatta bazen orada yer almasının Nazım Hikmet’in şiiriyle alakalı olduğunu düşünenler bile çıkmadı değil. 

Abidin Dino, benim için edebiyatçılardan ayrı bir isim değil. Onun ismi benim aklıma tarihi kitap kapaklarını getirir. Hem bilir misiniz ben ilk kez Nazım Hikmet’i onun çizimiyle tanıdım. Yetmişli yılların ortasında Dino ustanın sanki bir hat yazısı gibisinden yaptığı Nazım Hikmet çizimi aklımı başımdan alacaktı.  O çizime neredeyse bugüne kadar bu nasıl bir çizimdir diye şaşkınlıkla bakar ve her bakışımda da yeni bir şey öğrenirim. Bir de o imzası yok mudur, al onu büyüt duvarına as, günlerce otur önüne resim gibi bak. Aslında iyi fikir ha, bunu en yakın zamanda yapacağım. 
Lise yıllarına başladığım yetmişlerin son çeyreğinde iyiden iyiye sola yelken açmıştım ve böylece Nazım Hikmet kitaplarının peşine düşecektim. O gün bugünkü gibi Nazım kitapları tam tekmil bulunamıyordu. Zekeriye Sertel’in “Mavi Gözlü Dev”i çıkmıştı. Sertel bu kitabında Nazım’ı anlatıyordu ve o anıların içinde şiirleri de vardı. O kitaptan tadı alınca eski kitapçılarda şiirlerin peşine düştük ve ver elini Cağaloğlu. Tabi o günkü sahaflar bugünkü gibi değil, eski kitaplar çok pahalı... bakarsın uzaktan. O bakışlarda kaç kere Abidin Dino’nun yaptığı kapakları görür iç geçirirdim. Bir ara ufak bir kitabevi Kuvayi Milliye Destanı’nı Dino kapaklı basmıştı ve ben de almıştım. Hem şiirlere hem de kapağa bakmaktan öyle çok elim değmişti ki, bugüne bir arkeolojik kazıdan çıkmış gibi berduş vaziyette kaldı.

Abidin Dino kitap kapaklarıyla benim için edebiyatçıdır. Bunu böyle düşünürken beş, altı yıl önce elime geçen bir kitap bana onun yazarlık yönünü de gösterecekti. Üstelik bu bir seferlik değilmiş zira bugünlerde elime bir başka öykü kitabı daha  geçti. “Pera Palas” ismini taşıyan bu kitabın içinde öyküye eşlik eden Dino çizimlerinin olması da benim için ayrı bir keyif olacaktı. Sanatçı yazdığı kitap için bizzat yapmış bu çizimleri.  
“Pera Palas” kitabı, 1905 yıllarının İstanbul’unda geçiyor. Kahramanı bizzat Beyoğlu’ndaki tarihi Pera Palas Oteli. Bu otelin merdivenlerinden oluk oluk kan akıyor ve bu kan Bankalar Caddesi, oradan Galata Köprüsü’ne ve nihayetinde Marmara’ya akıyor. Pera Palas’ın katilini aramaya koyulan Komiser (baba) Hakkı Bey cinayetin izlerini sürüyor. Cinayete uğrayan Pera Palas olur da, o yıllarda İstanbul’a geldiğinde Tokatlıyan Oteli’nde kaldığı halde romanına mekan olarak Pera Palas’ı seçen Agatha Christie olmaz mı? Oluyor tabi o da cinayetin izini sürüyor, sadece o mu Virginia Woolf da burada iki kızkardeşle birilkte kahramanlar arasında. Osmanlı’nın Abdülhamit  dönemi baskısının İstanbul’unda jurnalciler, oryantalist yabancılar hatta Churcill’in büyük amcası bile küçük bir rolle de olsa var. İstanbul’un dokusuna fonda eşlik eden hep sokak köpekleri hakim. Kitap bir anlamda polisiye ama katili bulma derdine düşmüyorsunuz, zira bir ara “Katil benim” diye teslim olan sayısı üç bin üç yüz otuz üç gibi bir rakama bile çıkıyor. Masalsı, fantastik ve bir o kadar da mizahi şiirsellikte bir anlatım hakim. Neredeyse her sayfada eşlik eden çizimlerin de yazı ile bütünleşmesi keyfinizi ikiye katlıyor. 
Peki katil kim mi?
Bunun hiç bir önemi yok…
Kitaba ve çizimlere kendinizi verin gitsin.
Bu arada bu yazıyı yazarken ara sıra sayfalara baktığımda dalıp bir kez daha okuyacağım duygusuna girdim. 
Abidin Dino ustanın kitabından bir, iki alıntıyla noktalayayım yazıyı.
“Köpeklerse, devamlı müşterisidir Çiçek Pasajı’nın ve Divan şiirinin o karmaşık vezniyle, aruzla havlarlar.”  
Ya da,
“Galata evleri küf kokar, tarçın kokar, kimi zaman da söndürülmemiş yangın kokar.” 
Daha bir çok alıntı yapabilirim ama siz benden alıntı beklemekten vazgeçin, bu hafta sonu bu kitabı alın ve bir güzel kendinizi kitaba bırakın. Bence yanınıza bir bira da alın. İki bira sonra kitap bitecek ve bana teşekkür edeceksiniz. Biralardan biri kitap için ikincisi de çizimler için olduğunu hatırlatayım. 
Ha bu arada bira yerine rakı içeyim derseniz, o zaman demlenme süreniz biraz uzar ve 35lik bir rakıyı devirebilirsiniz. Mesela ben şimdi öyle yapıyorum. 

APTULİKA
7 Temmuz 2017
saat : 23.28 (yani gece 11.28 suları)
Pera Palas Oteli, Teras Restaurant
Beyoğlu - Tepebaşı

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...