Efsanevi Blues Rock gitaristi
Yavuz Çetin'in "İlk" albümü, Rainbow45 Records etiketiyle ilk kez
plak formatında yayınlanıyor.
Ülkemizin en önemli Blues Rock gitaristi Yavuz Çetin'in aramızdan ayrılışının 14.
yılında "İlk"
albümü 18 yıl sonra ilk kez plak formatında piyasaya çıkıyor.
1997 yılında çıkan Yavuz Çetin'in ilk
albümünde 14 parça yer alıyor ve buradaki tüm parçalarının söz-müziği ve
düzenlemeleri Yavuz Çetin'e aittir.
Yavuz Çetin‘in plak
formatındaki "İlk" albümü Rainbow45 Records etiketiyle 9 Eylül 2015
çarşamba günü müzikseverle buluşturuyor.
1 - The House of the Rising Sun - Henri Mancini
2 Rollin' and Tumblin' - Bob Margolin
3 I Don't Live Today - Gary Moore
4 Ro Ro Rosey - Van Morrison
5 Chicago Breakdown - Doctor Ross
6 A Special Life - John Mayall
7 Wear You Out (Feat. Billy Gibbons) - Buddy Guy
8 Whiskey, Beer & Wine - Buddy Guy
9 Back Up Mama - Buddy Guy
10 Too Late - Buddy Guy
11 - Kiss Me Quick - Buddy Guy
12 - Crying Out Of One Eye - Buddy Guy
013 (Baby) You Got What It Takes (Feat. Joss Stone) - Buddy Guy
14 Born To Play Guitar - Buddy Guy
15 - Flesh & Bone (with Van Morrison) (Dedicated To B.B. King) - Buddy Guy
16 - Thick Like Mississippi Mud - Buddy Guy
19 Crazy World - Buddy Guy
20 CC Rider - Jerry Garcia
21 - Come And Go Blues - Gregg Allman
Sanal medyanın yeni buluşlarından biri de ilgi çekici başlıklarla yazının tıklanmasını sağlamak. Yazan yazıyla hiç bir alakası olmasa da dikkat çekmek için alakasız bir başlık atılması artık alıştığımız bir gelişme.
Buddy Guy'ın son albümünde yer alan Come Back Muddy şarkısının sözlerini görünce bende böyle bir başlık attım. Yoksa Buddy Guy'ın böyle bir açıklaması yok ama Muddy Waters üzerine yaptığı parçadaki "Blues artık eskisi gibi değil" sözlerini görünce bunu başlığa taşımak aklıma geldi. En üst başlığa da o aklı evvel yargıyı ekledik. İşin özü,Buddy Guy'ın geçen ay çıkan "Born To Play Guitar " albümünde yer alan "Come Back Muddy" şarkısını çok anlamlı buldum ve burada paylaşmak istedim.
Çocukluktan ilk gençlik
yıllarına adım attığımız zamanların TRT televizyonunda ABD yapımı bir dizinin
teklifsiz müdavimiydik. Karl Malden ile Michael Douglas’ın rol aldığı bu
polisiye dizi o günün siyah beyaz televizyonlarından gelip, hayatımızı
renklendiriyordu. Bu dizinin ismi San Fransisko Sokakları’ydı. Bu diziyi o
kadar çok izlemiştik ki, artık neredeyse oranın bir yaşayanı idik. Sadece o
filmle mi daha nice film ya da dizide bizim sevdiğimiz yer mutlaka San
Fransisko olurdu.
Hayatında yurtdışına çıkmamış
bir arkadaşım, altı, yedi yıl önce bir dost sohbetinde ülkemize konuk olarak
gelen bir ABD’li ile tanışmış. Turistin San Fransisko’lu olduğunu öğrenince de
başlamış bir muhabbet. ABD’li turist ise konuşmanın arasında arkadaşıma,
“San Fransisko’da kaç yıl
kaldınız ?” diye sormaz mı.
Arkadaşımdan “Yurtdışına hiç
gitmedim ki” yanıtını alınca iyice şaşırmış. “Ama nasıl olur her yeri benden
daha iyi biliyorsunuz. Üstelik 70’lerdeki mekanlarında müdavimi gibisiniz”
Sadece o televizyon dizisi
değil, San Fransisko müzik ile hem hal olan bizim kuşak için akıl çelendi.
Sadece müzik de değil, onun gerisindeki edebiyat, sinema, tiyatro ve bil cümle
kültürel yanı ile San Fransisko önemliydi. 68’deki hippi hareketi ve bunun
müziğe yansıması birbirinden koparılmaz gibiydi. Ha aklıma gelmişken 90’larda
metal müzik içinde çıkan thrash metal tarzına ilgi duymam da bu yakınlık
dolayısıylaydı. Herkes bu tarzı daha senrt tınılı olduğundan sevdiğimi sanırdı
ama anlatımındaki protestlik ve müzikal yapısıyla geçmişin 68 müzik tarzlarıyla da benzerlik kurmuşumdur. Thrash metal’inde doğduğu yer San Fransisko körfeziydi.
Bu nedenle de bir yakınlık olacaktı, ister istemez.
San Fransisko denilince 68
akla gelir demiştim. O “Çiçek Gücü” diye tanımlanan barış ve özgürlük döneminin
en önemli gruplarından biri de Grateful Dead’di.
Grateful Dead dediğimizde de
akıllara alışıldık bir rock grubu gelmesin. Öyleki ilk yıllarında gelen
plak tekliflerini bile geri çevirecek kadar farklılıkları olan bir gruptu.
Onlar ünlü olmak yerine konserlerdeki coşkuyu hedeflemekteydi. Konserleri de
alışıldık gibi değildi ve onlar dinleyicisiyle birlikte neredeyse bir rock komünü
gibiydi. 68 yıllarından bu yana kadar da bu özelliklerini de koruyacaklardı.
Girişi böyle yaptım ama
buradaki konumuz Grateful Dead tarihi değil. Onu ilerki yazalara bırakalım ve
asıl konumuza dönelim.
Grateful Dead denilince ilk
akla gelecek isim Jerry Garcia’dır. Grubun gitaristi olan Garcia’yı da 1995
yılında henüz 53 yaşındayken yitirmiştik.
İspanyol kökenli bir ailenin
ABD’ye göç etmiş bir çocuğu olarak San Fransisko’da doğan ve orayla özdeşleşen
Garcia, küçük yaşlarında piyano ve banjo ile müziğe başladı.
Garcia 5 yaşındayken
kardeşiyle birlikte odun keserken kaza sonucu baltayı eline indirecekti ve sağ
elinin işaret parmağının yanındaki orta parmağı kesilmek zorunda kalacaktı.
Böylesi acı bir olaya parmağını yitirmesine rağmen müzikten kopmayan sanatçı
dokuz yaşında gitara bile başlayacak ve bu enstrümanın mahir bir ustası
olacaktı.
Bulabilirseniz Grateful Dead albümlerinden
birini kaçırmayın derim ama plak olursa daha iyi olur.
Elektrik Blues’ın en eski ve
de heybetli gitaristi, vokalisti geçtiğimiz ay 79 yaşına girdi. Doğum gününden
bir gün öncede (31 Temmuz 2015) yeni albümü olan “Born To Play Guitar”ı
piyasaya çıkarttı. Bu albümün diğer bir dikkat çeken yanı ise blues’ın dev
isimleri Muddy Waters ve BB King’e sunulan bir vefa olmasıydı.
Aslen Louisiana’lı olan Buddy
Guy, yaşamını Chicago’da sürdürüyor. Muddy Waters, BB King, Otis Rush gibi blues
ustalarıyla çalışan Buddy Guy, müzik hayatının ilk yıllarında modern blues’ın
kurucusu olan Muddy Waters’ın ekibinde yer alıyordu. “Born To Play Guitar”
albümüne baktığımızda da o günlerin, anıların izlerini bir sinema şeridi gibi
izlememiz mümkün.
Albümde yer alan “Born To
Play Guitar”, “Thick Like Mississippi Mud” ve “Come Back Muddy” ustası Muddy
Waters’la ilgili izleri ve anıları bizlere sunuyor. Albümde yer alan “Flesh and
Bone”da ise yakın dönemde yitirdiğimiz BB King’e bir saygı sunumu niteliğinde.
Buddy Guy bu albümde ilk olarak
2008 yılı albümü “Skin Deep”de yer alanprodüktör Tom Hambridge ile çalışmış. Bir anlamda da prodüktörün bir
albüme nasıl bir ruh katabildiğine şahit olabiliyoruz. Zira albüm “Skin
Deep”deki heyacanı sürdürüyor.
“Born To Play Guitar”
albümünde konuklar da mevcut. Albümde konuk olmanın ötesine geçen isim, hiç
kuşku yok ki Dr John olsa gerek. 70’lerin unutulmaz soul, blues piyanisti Dr
John albümde her parçada kendisini göstermiş. “ Wear You Out “da ZZ Top’danBilly Gibbons, “Baby You Got What It Takes”de
İngiliz soul vokalisti Joss Stone, “Flesh and Bone”da Van Morrison konuk
olurken iki parçada da Fabolous Thunderbirds’ün armonikacısı Kim Wilson destek
vermiş.
Albümde “Crazy World” isimli
parçada ise Buddy Guy’ın dünya haline dertlenen bakışını görüyoruz.
Başlığa bakıp 5 yaşında
müthis bir yetenek çıktı ve bu tanımı onun için kullandığımı sanmayın.
Little
Freddie King, 1950’lerin ortasında blues sahnesinde yer almış, bugün 75
yaşlarında olan biri.
Little lakaplı Freddie King’in, büyük blues ustası
Freddie King ile arasındaki yaş farkı da 6 yıl ufak olmasından başka bir şey
değil.
Asıl adı Fread Eugene Martin olan
Delta blues’ın ustası gitar stilinde Freddie King’i takip etmesinden dolayı bu
lakabı almış.
Amerikan country blues’ın en
büyük ustalarından Lightnin' Hopkins’in kuzeni olan Little Freddie King,
Mississippi’de doğmuş. İlk gitar derslerini de babasından alan büyük usta ilk
albümünü 1969 yılındaHarmonica Williams
ile birlikte çıkartmıştı.
Little Freddie King, bu hafta
perşembe günü yayınlanacak Blues Perişan radyo programında bir parçasıyla
dinleyebilirsiniz.