5 Temmuz 2013 Cuma

DOWN BEAT’e Göre Caz’da Yılın En İyileri Belli Oldu


 Dünyanın en prestijli dergisi Down Beat’in bu yıl 61.si yapılan "Eleştirmenlerin Seçimi" sonuçları açıklandı.  Dergi yeni sayısında seçim sonuçlarını açıklarken bir isim gözden kaçmıyordu. Geçtiğimiz yıl 80 yaşına basan yılların caz müzisyeni Wayne Shorter, 4 farklı kategori de ödül kazandı.
 Down Beat eleştirmenlerini tarafından  `Yılın Caz Sanatçısı`, `Yılın Albümü`, `Yılın Soprano Saksofon Sanatçısı` ve `Yılın En İyi Caz Grubu` kategorilerinde olmak üzere 4 ödülü da Wayne Shorter aldı. 
Derginin bu yıl ki ödüllerinde Blues’ın klasik efsanesi ROBERT JOHNSON da bir vefa ödülüyla hatırlanmış.
Down Beat dergisi bu seçimi 2012’de yaptıkları çalışmalarıyla binden fazla sanatçı arasından yapılmış. Bu seçimde tam tamına 165 müzik eleştirmeni tarafından yapılmış.

Down Beat’den CAZ’da Yılın En İyileri:

Hall of Fame: Charlie Haden
Veterans Committee Hall of Fame (Efsaneler): Robert Johnson
Caz Sanatçısı: Wayne Shorter
Caz Albümü: Wayne Shorter Quartet, Without A Net (Blue Note)
Tarihsel Albüm: Miles Davis Quintet, Live In Europe 1969: The Bootleg Series Vol. 2 (Columbia/Legacy)
Caz Grubu: Wayne Shorter Quartet
Big Band: Darcy James Argue’s Secrety Society and Maria Schneider Orchestra
Trompet: Dave Douglas
Trombon: Wycliffe Gordon
Soprano Saksofon: Wayne Shorter
Alto Saksofon: Rudresh Mahanthappa
Tenor Saksofon: Joe Lovano
Bariton Saksofon: Gary Smulyan
Klarnet: Anat Cohen
Flüt: Nicole Mitchell
Piyano: Jason Moran
Keyboard: Robert Glasper
Org : Joey DeFrancesco
Gitar: Bill Frisell
Bas: Christian McBride
Electrik Bas: Stanley Clarke
Keman: Regina Carter
Davul: Jack DeJohnette
Vibrafon: Stefon Harris
Perküsyon: Cyro Baptista

Erkek Vokalist: Kurt Elling
Kadın Vokalist: Cassandra Wilson
Besteci: Wadada Leo Smith
Aranjör: Darcy James Argue
Plak Şirketi: ECM
Prodüktör: Manfred Eicher
Blues Sanatçısı: Dr. John
Blues Albümü: Dr. John, Locked Down (Nonesuch)


Yılın Parlayan Yıldızları

Parlayan Sanatçı: Gregory Porter
                  Caz Grubu: Ambrose Akinmusire Quintet
                  Big Band: Orrin Evans’ Captain Black Big Band
                    Erkek Vokal: Gregory Porter
                   Kadın Vokal: Karrin Allyson


4 Temmuz 2013 Perşembe

4 Temmuz 2013 Blues Perişan Radyo Programı Playlist



* İMER DEMİRİR - Ti
* LUTHER ALLISON - Fight
                                         Mistake
                                         My Love
                                         Rock Me Baby
                                         You Upset Me Baby
                                          Cat Blues
                                         Messing With Me Kid
* WALTER TROUT - I'm Bak ("Luther's Blues : A Tribute To Luther Allison" 2013 albümünden )
                                      Cherry Red Wine
                                      Move From The Hood
                                      Bad Love
                                      Big City
                                      Chicago
                                     Just As I Am
                                      Low Down And Dirty
                                       Pain In The Streets
                                     All The Kings Horses
                                     Freedom


Rock FM 94.5                   internetten canlı dinlemek için www.rockfm.com.tr

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Blues Perişan Radyo Programında Luther’s Blues


 Walter Trout’un geçtiğimiz ay çıkan yeni albümü “Luther’s Blues”
4 Temmuz 2013 gecesi BLUES PERİŞAN radyo programında.

1997’de yitirdiğimiz siyahi bluescu Luther Allison’a adanmış olan bu albümün tanıtılacağı  programda Luther Allison’un çalışmalarından örnekler de yer alacak.


 Aptülika’nın hazırlayıp, sunduğu Blues Perişan her perşembe saat 22.00’den 00.00’ye kadar Rock FM 94.5’te yayınlanıyor. Internetten dinlemek için www.rockfm.com.tr

2 Temmuz 2013 Salı

Walter Trout’dan Luther Allison’a Saygı Albümü

Son yılların beyaz blues’ında çok önemli isimler sesiz sedasız çıkıyor ve her sene bir albüm yapacak kadar verimli ve üretici olabiliyorlar. İşte bunlardan biri de Walter Trout.
Canned Head ve İngiliz Blues’ının kurucu isimlerinden John Mayall’ın grubu Bluesbreakers’da da çalışmış olan gitarist, solo kariyerinde de gözdolduran  albümlere ve konserlere imza attı. Usta gitarist ve vokalist geçen yıl çıkan “Blues For The Modern Daze” albümünden sonra geçtiğimiz ay çıkan yeni albümüyle bir ustaya saygısını gösteriyor. Yeni çıkan “Luther’s Blues” albümü1997’de yitirdiğimiz siyahi bluescu Luther Allison’a adanmış.
Blues müziğin modern döneminin açılışı olan Chess Records yıllarının unutulmaz isimlerinden Howlin Wolf’un grubunda gitaristlik yaparak efsanevi çalışmalarda damgası olan Luther Allison 60’lı yıllarda başladığı müzikal kariyeni  90’lara  dek  hem gitarı hem de besteleriyle taşımıştır. Allison’un sert (neredeyse had rock ve heavy’e varan ) gitar tınıları ekolleşirken yanısıra şarkı sözleriyle de toplumsal hassasiyetleri fena halde öne çıkaracaktı. Kimi zaman ırk ayrımcılığına karşı siyah bir yumruk olurken, kimi zaman da tüm insanlığın özgürlük özlemini yüklenecekti. Protest tavrının yanısıra duyguyu yitirmeden ve bir hayli de mütevazi bir şekilde müzik tarihinde bilenlerinin takdiriyle hakkettiği yeri bulacaktı. Bu takdiri bilenlerden biri de Walter Trout.
Walter Trout ile Luther Allison’un tanışıklıkları bundan 27 yıl öncesine dayanıyor. İsviçre’de yapılan Montreux Caz Festivali’nde  1986 yılında konser veren Luther Allison ile tanışan Trout, aynı sahnede birlikte de çalmış. O günden bu yana süren dostluk Allison’un ölümünden 15 yıl sonra böylesi bir saygı albümünün ortaya çıkmasana vesile olmuş.  “Luther’s Blues”albümü’nde bütün parçalar Luther Allison’a  aitken sadece bir parça Walter Trout’un. İsmi “ When Luther Played The Blues” olan bu parça da Trout’un dostuna saygısının ve özleminin finale oturması gibi.

Çeyrek asrı aşan bu dostluğa rağmen Walter Trout ile Luther Allison’un stilleri birbirinden farklıdır.  Allison’un gitarının sertliğine rağmen vokali yer yer soul’a da kayar. Ama onları birleştiren bir anlamda hayata bakışları olsa gerek zira Trout’un da sözleri dünyayı sorgulan ve eleştiri oklarını sakınmayan bir yapıdadır. Böyle olunca da Trout bir ustaya ve dosta saygı yaparken taklit etme ya da kopyalamaktan uzak durararken kendi soundunda durarak Allison’un kelimelerini ve müzikal yaratıcılığını ele alarak harika bir birleşim sunmuş. Saygı albümünün diğer bir güzelliği ise geniş bir dinleyici tarafından yeterince bilinmeyen Luther Allison’un üzerine merak dolu ilginin  artacak olması.

23 Haziran 2013 Pazar

Her Mahallede bir Kitapçı


Bir ay önce kimsenin adını bilmediği “Halk TV” isimli televizyon kanalı insanların gündemine oturdu. Olanakları yok denecek kadar az olan bu kanal insanların haberalma da tercih ettiği üç TV kanalından biri oldu. Gezi Parkı direnişinin başladığı ilk günlerde oraya girip canlı bağlantıyı telefon kamerasıyla kurmaları, Sorumlu yayıncılık yaptıkları için  televizyon binasının önüne gelen Çarşı direnişlerini tek kameraları olduğu için görüntüye alamayınca. Çarşı direnişçilerinin kameranın olduğu pencereye doğru gelmeleri son günlerin unutulmazlarındandı. Diğer şaşalı haber kanalları gözlerini yumup, kafalarını kuma gömerken Halk TV gibi kanallar haberciliğin onuru oldu. On yıllardır medyanın başına çöreklenen “görmedim, duymadım, söylemem” türündeki aymazlık  artık ayan beyan ortadaydı. Bunu farkeden halk bu medya gruplarının patronlarını protesto için onların bankalarını, markalarını boykot etti.
Bununla da kalmadı yeşili  yokeden kenti beton yığınına döndüren AVM’leri de protestolar başladı. İnsanlar “Artık alışverişimizi AVM’lerden değil, mahallemizdeki esnaftan yapalım” dediler. O donuk devasa alışveriş merkezlerine girme konusunda bir tür panik atak yaşayan benim için heyecanlandırıcı ve sevindirici bir durumdu bu. Şaka yapmıyorum bu büyük AVM’lere girince kalp atışım düzensizleniyor ve neredeyse yükseklik korkusu gibi bir durum yaşıyordum. Kimisi bu duruma gülüyordu, kimisi de bir psikoloğa gitmemi öneriyordu. Mesela bir arkadaşım bu tip mağazalarda randevü verdiyse kapıdan geri dönüp telefonla arayıp aşağa inmesini söylüyordum. Kimi zamanda buralara sanki arabam varmış gibi otoparktan giriş yapıyordum. Sonra düşündüm bu kadar insan oralara girerken ben niye girme özürlüyüm diye. Belki de ben gerçekten bir “Servet düşmanıydım” , öyle ya gökdelen gördü mü gıcık olan, sırtımdan ter boşalan biriydim. Sadece dıştan görüntüsü değil içi de beni basıyordu.
Bendeki bu garip durumun sadece gökdelen boyutundaki alışveriş merkezlerinde olmadığını farkedecektim. Nişantaşı. Beyoğlu, Beşiktaş’taki  büyük kitapçılarda da aynı duruma düşüyordum. Kitap, kırtaşiye ürünü, hediyelik eşya hatta müzik CD’lerinin hepsini albenisiyle önümüze getiren bu mağazalarda beni dehşete düşürüyordu. O dükkanlara kapıdan bir grip nefesimi tutarak ani bir atakla bilgisayarın başındaki çalışana gidip istediğim kitabı ya da CD’yi sorup varsa hemen alıp çıkıyordum. Oysa ki ben eskiden kitapçılarda saatlerce kalırdım. Aynı şeyi Müzik marketler için de  söyleyebilirim. Ama şimdi herşeyi bulabileceğim bu yerlerde mutsuz oluyordum. O eskiden kitapçıda kitaplara, CD ya da plaklara elimi sürme, kapaklarını ciddi inceleme, arkadaki yazılarını okurken duyduğum vazgeçilmez bahtiyarlık hissi bu dev mağazalarda yerini bir korku filmi tedirginliğine bırakmıştı.
Oysa eskiden sadece müzik CD’si, kaset ve plak satışı yapan dükkanlara girdim mi çıkamazdım. Öğrencilik yıllarımda sadece kitap bulunan dükkanlarda da aynı hissii yaşardım. Teknolojinin de gelişimiyle hayatımızdan CD’ler çıkınca en son müdavimi olduğum dükkanda işi tişörtçüye döndürecekti. Belki zaman değişiyordu ama benim gibi adamlar için bu dükkanlar kalmalıydı. Bundan bir kaç yıl önce İtalya ve Fransa’ya gittiğimde bir de baktım ki benim isteğim o dükkanlar oralarda hala var. İçimden “buraları geri ülkeler herhalde” diye geçirdim.

Şimdi insanların AVM’leri boykot ettiği bu günlerde biraz umutlandım. O çocukluğumda mahallede bile kitapçı, plakçının bulunduğu günlere geri dönebilir miyiz diye. Yaşadığım semt olan Kuzguncuk’ta bu düşüncelerle gezinirken bir anda durup “Yahu bizim semtin kitapçısı var” dedim. Evet Kuzguncuk’da bir sahaf konumunda olsa da bir kitapçı var. Hatta geçen yıl çıkan çizgi roman kitabımın imza gününü burda yapmıştım. Burası bir sahaf olsa da yeni çıkan kitabımın  satışı da buradan yapılmıştı. Aynı zaman diliminde buradaki kırtasiye dükkanında da az sayıda da olsa kitap satılıyordu. Orayla da konuştuğumda “Biz kitap satmak istiyoruz ama …” diye devam etti. O “ama” gerçekten çelme gibiydi. Kırtasiye dükkanının bir bölümünde kitap satışı da yapmak istemişler. Aradıkları kitapevleri bir kitaptan en az 500 tane gönderebiliriz diyorlarmış. Bu sebeple de küçük dükkanlar bu sevdadan vazgeçiyordu. Oysa şimdi fırsat doğdu. Bu konuda da direnelim. Kitapçılar mahallelere yayılsın eskisi gibi. O soğuk  devasa mağazalar yerine samimi sıcacık kitapçılar olsun. Kitapçıya girdiğimde gözüme gözüma best seller” sokulmasın. Başkalarının bana sundukları değil, ben tercih ettiklerimi bulayım. Yeni yazarlarla tanışmam engellenmesin. Ne dersiniz olmaz mı. (Yoksa bu da mı ofsayt)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...