Bir ara müziği de değiştiren adam
Şair, yazar ve gazeteci Quincy
Troupe’ın editörlüğünde oluşturulan ve bizzat Miles Davis’in kendi anlatımından oluşan hayat hikayesi bugünlerde
ülkemizde bir kez daha gün yüzüne çıktı. Ali
Pavdo’nun çevirisiyle çıkan kitap sadece caz müziğe ilgi duyanlara değil
rock, pop her ne tarz olursa olsun her müzisyenin ve dinleyicinin okuması
gereken bir yapıt.
Uzun zaman önce bir arkadaşım
bana Miles Davis’in hayatını kendi dilinden anlattığı bir kitaptan bahsedip,
israrla, “Mutlaka okumalısın”
demişti. Ben de ona sanatçı hayatları (ki özellikle müzisyen ise)konusundaki
kitaplardan uzak durduğumu, zira müzisyenin biyografisi dışında özel hayatından
deyatları didiklemek yerine sadece yapıtlarını tanımanın daha esas olduğunu
söyleyip, “Sanatçının önce gelen
yapıtıdır” gibisinden de bir büyük lafı etmiştim.
Van Gogh
sadece mektuplarıyla yıllar yılı bilinir ve o filmlere konu olan öyküsü dışında
resimleri (bu kadar bilinmesine rağmen) geride kalır. Leonardo ise Mona Lisa’nın
“gülümsemesi”ne hapsedilmiş gibidir.
Bob Marley’in tişörtünü giyen sayısı
müziğini dinleyenden fazladır. Örnekleri bir biri ardına çoğaltırsak,
popülerlik dünyası içine giren her isim onlara hayat hikayeleri baz alınarak
yapıştırılan imajlarla yapıtlarından uzaklaştırılmaktadır.Bu yüzden de
biyografi dışında yapıtlarını inceleyen yazılı ürünleri okumayı ister (ve tabi
pirinç ayıklama zorluğu içinde ) ararım. Bütün bunlara rağmen arkadaşım, Miles Davis’in kendi hayatını anlattığı
kitabı her konuşmamızda öyle israrla, ballandıra ballandıra anlattı ki en
sonunda okumaya karar verdim. Kitap, 1995
yılında Afa Yayınları’ndan “Miles” adıyla çıkmıştı. O zamandan bu
zamana bir baskı yapan kitap tükenmişti ve çaresiz eski kitap dükkanları ve
sahaflarda bulabilirdim. Ancak onlarda da uzun bir aramadan sonra muradıma
erecektim.
“Miles”
Şair, yazar ve gazeteci olan Quincy Troupe’ın editörlüğünde
oluşturulan ve bizzat Miles Davis’in
kendi anlatımından oluşan bu otobiyografi 1989
yılında yani sanatçının ölümünden iki yıl önce ABD’de yayınlanmış. Ülkemizde de
orijinal adı olan “Miles” ismiyle
ilk kez sanatçının ölümünden üç yıl sonra 1995’te basılacaktı. Zaman içinde
tükenen bu kitap, şimdilerde daha bir özen ile Encore tarafından
çıkarıldı. Üstelik Ethem Onur Bilgiç’in harika bir illustrasyonu da kapak yapılarak
okuyucunun beğenisine sunuldu.
Bana bu kitabı öneren
arkadaşıma “Sanatçının önce gelen
yapıtıdır” demiştim ama Miles Davis’in
otobiyografisini okuyunca alışılageldik otobiyografilerden daha yoğun ve de
müzikolojik boyutu olan bir şeyle yüzyüze olduğumu anladım. Kitabı okumam bir
hayli uzun sürmüştü. Çünkü aralarda o dönemin bahsedilen plaklarını da
dinleyerek işi götürüyordum. Açık konuşmak gerekirse bugüne kadar da bir albümü
dinlerken gene o kitaptaki bölümlere dönmüyor değilim.(Korkarım ki bu çok uzun
yıllarca sürecek gibi)
Siyahi dik duruş
Miles Davis’in
otobiyografisinde yaşamıyla ilgili her anı didik didik ve eksiksiz ortaya
dökerken hem müzikal boyutu hem de yaşadığı dünyanın sosyal gerçeğini çok ciddi
bir şekilde ortaya sunabilmesi noktasında da yürek kabartıcı bir işe imza
atmış. Siyahi bir müzisyen olarak yola çıkmanın ABD’deki bedelinin bir hayli bilincinde olan Davis, otobiyografisinde ırk ayrımını bir bilim adamı bilincinde
ortaya dökerken yanı sıra bir serüven tadında bize sunabilmekte. Bütün bu ırkcı
tahakküme karşın boyun eğmeyen dik
duruşu simgeleyen yaşamıyla Miles
Davis, sadece müziğinin izlerini sürenlere değil, Amerika’daki ırk ayrımını
inceleme altına alacak beyinler için de takip edilmesi gereken anektodları
veriyor.
Diş hekimi olan babasının
hediye ettiği trompetle başlayacaktı Miles
Davis’in öyküsü. Ardından gelen yıllar cazın devlerinin resmi geçidinde bir
film izler gibisinde macera içinde akıp giden anlatımlar. Müthiş bir yeteneğin
dünyaca ünlü Julliard Müzik
Akademisi’ndeki eğitim döneminde kuralcı konservatuar eğitimine direnişi ve
buradan ayrılıp, akışını Charlie Parker’ın
orkestrasında sağlaması.
Bir ara müziği de değiştiren adam
Miles Davis, 68’li yılların
başkaldırı döneminde ırk ayrımcılığına
müzikal bir dik duruş ve 1970'li yıllarda da rock müzikle cazın bir
araya getirildiği fusion devriminin mimarı. O dönemden Jimi
Hendrix, Janis Joplin ve Davis’in plak kapaklarında poz veren rock
müzisyeni karısı Betty Davis’in yer
aldığı otobiyografide, “bir ara müziği
de değiştiren” bir adamın izlerini sürüyorsunuz.
Jean Paul Sartre ile dostluk
Otobiyografisi sanatcının ABD’de siyah bir müzisyen olarak sosyal
konumunu da gözler önüne sermekte. Usta caz trompetçisi ilk kez yurtdışı
konserine çıktığında Fransa’ya
gidecekti. Paris’e geldiğinde ve
konsere çıktığında bu kadar yoğun beyaz insanın onu eller üzerinde taşımasına
şaşıracaktı. Orada sinema yıldızı Jeanne
Moreau ve yazar, düşünür Jean Paul
Sartre ile yakın dostluklar kuracaktı. 50’lerin ortamında bu yaşadıkları
ile ABD’de bulunduğu durumu kitabında çok güzel anlatıyor. Durum daha sonra da
değişmiyordu, 80’lerde de çıktığı bir Polonya
konserinde onu devlet başkanının makam arabasıyla almaları kitapta ironik bir
dille vurgulanacaktı.
Quincy Troupe’ın
editörlüğünde Miles Davis’in kendi
dilinden anlattığı otobiyografisi bugünlerde ülkemizde bir kez daha gün yüzüne
çıktı. Ali Pavdo’nun çevirisiyle
çıkan kitap sadece caz müziğe ilgi duyanlara değil rock, pop her ne tarz olursa
olsun her müzisyenin ve dinleyicinin okuması gereken bir yapıt. Sadece müzik
mi? Bir dönemi, dünyada dönüşümün müziğe yansımasını ve diğerlerini bilmek
isteyenler için harika bir buluşma.
Yazı: APTÜLİKA
aptulelcioglu@gmail.com
Yazı: APTÜLİKA
aptulelcioglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder