21 Ocak 2019 Pazartesi

Kasetli Dr. Skull Ahvali



Dr Skull, Türk Rock tarihine damgasını vurmuş bir grup. Onlar sırasıyla,
“Wory Zover” (1990), 
“Rools 4 Fools” (1992) 
“Hershey Yolunda” (1994) 
isimli üç albüm yapmışlardı. O zamanın teknolojisi içinde sadece kaset olarak yayınlanan bu albümler şimdilerde hem plak hem de CD olarak yeniden yayınlanıyor. Perşembe günü yapılacak lansman gecesiyle piyasaya çıkacak bu üç albümü şöyle bir hatıralarda canlandıralım dedik. 

"Wory Zower"

1990 tarihinde çıkan ilk Dr. Skull albümü. İsim olarak "Wory Zover" ne ola ki, derseniz albümün açılış parçası "War Is Over" telaffuzuyla değişime uğrayarak bu şekli almış. 9 parçanın yer aldığı bu albümde bütün söz, müzik hatta düzenlemeler Dr. Skull elemanlarına ait, sadece "Baby" isimli parçanın sözler Janset tarafından yazılmış. Grubun gitaristleri Baştepe ve Ersöz vokali de üstlenirken davulcu Alper de bazı parçalarda vokal yapıyordu. Bugün için şaşırtıcı gelebilen vokalist davulcu(1970'leri gruplarında az da olsa rastlanırdı) örneğini Alper o dönem başarıyla temsil ederdi. Ha bunun sadece albüm kaydında ayrı ayrı kayıt şeklinde yapıldığını düşünmeyin zira konserlerde de onu hem davul çalarken vokal yapmasıyla da görürdük. Alper'i albümde sadece davul ve vokalde görmüyoruz bazı parçalarda da armonika ve akustik gitar da çalmış. Grubun bas gitaristi Mustafa "Musti" Erman da Dr. Skull soundunun olmazsa olmazı.
Mayıs 1989 'da Stüdyo Ankara'da kaydedilmeye başlanan albüme Mart 1990'da son hali verilmiş. Tonmaisterliğini Ümit Eroğlu ve Göksan Arman'ın üstlendiği albümün mixlerini de Göksan Arman yapmış. Grubun maskotu Vehbi albümün kapağına Fatih Çakmakçı'nın çektiği fotoğraf ve düzenlemesiyle oturuyordu. 



“Rools 4 Fools” 

İkinci albüm iki yıl sonra gelecektir. Dr. Skull albüm ismi geleneğini sürdürerek "Rules For The Fools" evrilerek "Rools 4 Fools" olacaktı. 
Enstrümanlarla ilgili gelişmeler albümde hemen dikkatleri çekiyordu. Alper, baterisine bir yan davul daha eklemişti ve böylece çift pedal etkisi yakalamayı amaçlayarak değişik bir ton çıkartmıştı.  Albümde yer alan "Rain" parçasında kulaklarımıza bir İskoç gaydası sesi gelecekti ki grup bu etkiyi de gitarla yapmıştı. 
Dr Skull bu ikinci albümde ilk albümdeki progresif ve metal tarzlarını korurken biraz biraz thrash'e ve tabi punk'a da merhaba der gibiydi. Zaten albüm kapağındaki resimlerinde de biraz daha punk görüntü de görünürler. 
Dr Skull, "Rools 4 Fools" da sadece punk değil, "Metal On Metal"de klasik müzikle heavy metal buluşurken grup, klasik rock'n roll'dan blues'a kadar geniş bir sıkalaya yayılırsa da ortaya çıkan sonuç her daim özgün Dr. Skull soundudur. 
"Rools 4 Fools"albümü o günlerde çıkan "Türk rock grupları bir albüm çıkarır sonra devamı gelemez." teranesini yerle bir edecekti, hem de kaliteyi de ekleyerek.  



“Hershey Yolunda”  

Gelenek bozulmuyor ve iki yıl sonra yeni bir albüm daha geliyor ve albüm ismi oyunu gene sürüyor. 
Ama grubun içinde ilk kötü haber de Baştepe'nin artık Dr. Skull'da olamayacağıydı. Baştepe akademik kariyerinde ABD'de bir üniversiteye öğretim üyesi olarak gideceği için grupla yolları ayrılıyordu. Albüm kaydında bulunsa da bundan sonraki konserlerde yer alamayacaktı. Bu yüzden gruba bir vokalist katılacaktı albümde de yer alan Serdar sesi dışında saksafonuyla da albümde yerini alacaktı. 



20 Ocak 2019 Pazar

Blues Perişan'da Dr. Skull Haftası


Önemli bir haftaya başlıyoruz. Sizi bilmem ama ben daha şimdiden heyacan içindeyim. Yok yahu açıkcası bir aydır hatta aylardır böyleyim. İşte bu hafta perşembe günü bekleyiş sona eriyor ve Dr. Skull'ın rock tarihimize oturmuş ve kaset olarak 25 yıl öce çıkan 3 albümü ilk de olarak ve CD olarak yayılanmak üzere piyasaya çıkıyor. 

 24 Ocak Perşembe akşamı Dr.Skull albümleri lansman gecesinde  Dr. Skull cover grubu Dr. Razor sahnede sadece Dr.Skull şarkıları çalacak ve grubun üç albümünde yer almış 5 Dr.Skull üyesi; Baştepe, Ersöz, Alper, Mustafa ve Serdar bazen solo, bazen beraber şekilde Dr.Razor’a eşlik edecekler. Konser sonrası Dr.Skull üyeleri, CD ve plaklarını imzalayacaklar. 

 Bu muhteşem anı beklerken biz de BLUES PERİŞAN blog olarak haftayı tümüyle Dr. Skull'a ayırıyoruz. 

Önceki haftalarda başladığımız  başlattığımız  "En sevdiğiniz Led Zeppelin şarkısı" anketi sürüyor. Geçen hafta cuma günü sizden gelen anket birincilik kategorisinde oylar eşit çıkınca ikinci tur oylamaya kaldı. İkinci Tur için oylarınızı bekliyoruz. 

Aptulika

Rory Gallagher'in davulcusu Ted McKenna öldü


Rory Gallagher, The Sensational Alex Harvey Band ve Michael Schenker'ın davulcusu Ted McKenna 68 yaşında, dün hayata veda etti.

Fotoğraf: Ian Dickson 

  İskoç davulcu Ted McKenna 19 Ocak 2019'da öldü. Dün yapılan bir ameliyat esnasında kanaması durdurulamayan McKenna, on saate yakın süren cerrahi müdahaleye rağmen kurtarılamayarak hayata veda etmiş.   

Rory Gallagher, The Sensational Alex Harvey Band, Ian Gillan ve Michael Schenker gibi grup ve sanatçılarla çalışan davulcu Ted McKenna, 1950'de İskoçya'nın Lennoxtown kentinde doğdu. 
Müzik eğitimine kontrbas ve piyano eğitimi alarak başlayan  McKenna,  The Sensational Alex Harvey Band ile profesyonel müzik hayatına başladı. Grubun 5 albümünde çalan davulcu 1970'lerin efsane gitaristi  Rory Gallagher'ın grubunda yer alacaktı. 
Ted McKenna ardından sırasıyla Greg Lake Band, Ian Gillan ve Nazareth'in şarkıcısı Dan McCafferty'de davul çalacaktı. 



19 Ocak 2019 Cumartesi

İyi ki doğdun Janis...

Fotoğraf: Jan Persson

"1970' sonbaharında, Los Angeles'da yeni albüm kayıtlarını yapan Janis aşıktı, mutluydu ve evlenmek istiyordu. 
Albümdeki yorumları ise olağanüstüydü. "

Foto: David Redfern



 İyi ki doğdun Janis...
19 Ocak  1943'de küçük bir Teksas kasabasında doğan Janis Joplin, evini terkederek küçük kafe ve kulüplerde şarkı söylemek üzere San Francisco'ya gittiğinde henüz 20'li yaşlarındaydı. Ancak, uyuşturucu ve alkolle dolu bu hayata dayanamayan Joplin, kısa bir süre sonunda evine dönecekti.
1966'da, Big Brother And The Holding Company, Joplin'i solist olarak San Francisco'ya davet etti.
Bir süre yerel konserler verdiler. Sonra, bir dönüm noktası oluşturacak Chicago macerası başladı. Burada, her gece sahneye çıkarak büyük bir seyirci kitlesi edindiler.
İlk albüm, Chicago'da kaydedilen ve kendi isimlerini taşıyan "Big Brother And The Holding Company" idi.
Monterey Pop Festivalinde gösterdikleri performansla efsane oldular. 
Sonrasında Colombia Records'la anlaşarak "Cheap Thrills" adıyla çıkardıkları albümle dünya çapında tanındılar. 
Yeni albüm öncesi Joplin gruptan ayrıldı ve  kendi grubu Kosmic Blues Band'i oluşturdu. Ancak artık yaşamında alkol ve  uyuşturucu büyük yer tutuyordu.
Kosmic Blues Band'le birlikteliği yalnızca 6  ay süren Joplin eski grubuna dönüş yaptı. 
1970' sonbaharında, Los Angeles'da yeni albüm kayıtlarını yapan Janis aşıktı, mutluydu ve evlenmek istiyordu. Albümdeki yorumları ise olağanüstüydü. 
Ancak Janis Joplin, 4 Ekim 1970 günü sabahı albüm kayıtlarına gelemedi. Aynı gün akşam saatlerinde, otel odasında bulundu. Ölüm nedeni aşırı doz uyuşturucuydu.
O siyahların müziğinin sınırlarını zorladı.
O'nun sesi hala müzik evreninde ve her an her yerde... 



Janis Joplin - Summertime (Live -1969)





Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 87


Sevgi Soysal 
"Tante Rosa"
iletişim yayınları
(2018 - 21. baskı)

İki gün önce bir çırpıda okuyup, büyük keyif aldığım bir kitabı sizlere hemen tanıtmak istiyorum. Şöyle düşüne tarta uzun ve kapsamlı bir yazı yazayım desem (ki bu eser bunu fazlasıyla hakeder), içime sinsin diye haftaya bırakırım. Ve gayet iyi biliyorum ki haftaya da "şunu da yazayım", " şurasını da vurgulayayım" diyerek  biraz daha öteler ve yazmayı ilerki tarihlere erteleye erteleye unutur giderdim. İşte böyle olmaması için de hemen yazıyorum. 

Öncelikle bir pişmanlıkla başlayayım, elli yıl önce yazılmış bu kitabı bunca zaman içinde neden okumamışım ki... bu kelimenin tam anlamıyla bir kayıp olacaktı. Sevgi Soysal'ın "Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu" isimli kitabını 1978 yılı civarında okumuştum. Çocukluk günlerimin içinde yaşadığım ilk darbe olan 12 Mart faşist cuntasından nasibini alan aydınlardan biri olan Sevgi Soysal o günlerde hapse atılmış ve okuduğum o kitapta da o günün anılarına yer verilmişti. Hatta o kitapta bugüne kadar aklımdan gitmeyen bir bölüm vardır ki yıllar değil yüzyıl geçse de unutamam. Dönemin aranılan kişilerinden biri de Behice Boran'dır. Bu isim 68'lerde meclise 15 milletvekili ile giren ilk (hatta bu güne kadar grup oluşturabilen tek)  sosyalist parti olan TİP (Türkiye İşçi Partisi)'nin genel başkanıydı. Partililer arasında "Behice Hanım" diye hitap edilen Boran yerine cunta bir başka "Behice Hanım"ı "Komünizm propogandası" yapmaktan tutuklayacaktı. Aynı ismi taşıyan bu kişi ise bir iğneciydi ve yanlış bir iğne yapmaktan gözaltına alınmıştı ve isim karışmasından böyle bir yanlışlık yaşanmıştı   İşte Sevgi Soysal'ın "Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu"nda da bu olay mizahi bir dille anlatılmıştı.

"Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu"ndan sonra bugüne kadar başka Sevgi Soysal kitabı okumamıştım ki ne büyük hata yapmışım. Ama şimdi de bir önceki pişmanlıktan sonra bir de itiraf yapayım. Bu hafta okuduğum "Tante Rosa"yı 40 yıl önce okusaydım değerini anlayabilir miydim? Bilemiyorum. Belki de siyasi atmosfer içinde tanıdığım bu yazarı o zamanlar tam değerlendiremezdim. Ancak kentli bakışından dolayı galiba o zaman da biraz ayrıcalıklı hale getirebilirdi benim gözümde. 

"Tante Rosa" çıktığı yıllarda yadırganmış (tepki çekmiş de diyebilirdim ama bu tanım daha uygun gibi). Bunun nedenlerini buradan anlatmayacağım ve kitabın konusu üzerine de hiç bir tüyo vermeyeceğim. Aslında bunu yapmaya, kitap üzerine bir sürü şey yazmaya can atıyorsam da kendimi fena halde engelliyorum. Çünkü kitabı aracısız, kılavuzsuz okumanızı istiyorum ki bu sayede akıl almaz yolculuğa çıkacağınıza teminat verebilirim. Bence "Tante Rosa" ile yazılacak yazı kitabı tanıtım için değil de kitabı okuyanlara yönelik olabilir. Kitabı okuduktan sonra okuyabileceğiniz güzel bir yazıyı da "Mevzu Edebiyat" isimli sitede çıkan Hande Balkız'ın incelemesinden okumanızı tavsiye ederim. (Hande Balkız'ın "Tante Rosa" yazısı için, http://www.mevzuedebiyat.com/tante-rosa-i-love-you/ )

Güncelliğini, evrenselliğini ve "erken öten horoz"luğunu her daim koruyacak bir eser olan "Tante Rosa"dan sonra Sevim Burak'ın "Yanık Sarayları"nı alıp okumaya başladım. Bu fazla düşünerek olmadı ama doğru bir yönlenme de oldu hani. Nazlı Eray'dan başka kadın edebiyatçılarımıza bir türlü ısınamamıştım, şimdi 1960'lı yılların ikinci yarısında yazılmış iki kitapla iş değişiyor gibi. 

APTULİKA

18 Ocak 2019 Cuma

"En sevdiğiniz Led Zeppelin şarkısı" anketi İkinci Tur


Blues Perişan blog'da yaptığımız "En sevdiğiniz Led Zeppelin şarkısı" anketine gelen oylar sayıldı. neredeyse 50'nin üzerinde Led Zeppelin şarkısı sizlerden oy aldı. Ancak ilk 8 parça ikinci tura kaldı. İkinci tur olmasının sebebi de ilk üç için eşit oylar çıkmasıydı ve bu yüzden anketi ikinci tura taşıdık. 

İkinci tur için oylanacak parçalar ise alfabetik sıraya göre şöyle sıralanıyor:

 Archiles Last Stand

Black Dog

Immigrant Song

Kashmir

No Quarter

Since I've Been Loving You

Stairway To Heaven

Whole Lotta Love


Yukardaki 8 parçadan birini yazının altındaki yorum bölümüne yazın ve en sevilen Led Zeppelin şarkısını seçelim. 

Sonuçlar belli olduktan sonra hem bu anketin sonuçlarını hem de dünya üzerinde en sevilen Led Zeppelin şarkılarının listesini yayınlayalım. Bunlara ek olarak da Led Zeppelin'in başlangıçtan bu güne kadar en çok satış yapan ve gruba en çok telif getiren parçalarının listesini de sırasıyla yazalım. 

17 Ocak 2019 Perşembe

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 86


"Siyah Bira'yı bitirince imdadıma yazarı Vasillis Danellis'in  Damla Demirözü ile ortaklaşa editörlüğünü yaptığı çağdaş Yunanistan polisiye öykü antolojisi Yunankarası koştu. 2018'in son günlerinde İstos Yayıncılıktan çıktı. Yazarların bazıları Vasillis'in kurucusu olduğu Yunanistan Polisiye Yazarlar Derneği'nden dostları."

 




Polisiye .... Yunan Polisiyesi .... Siyah Bira .... Yunankarası .... 




Uzunca sayılacak bir süredir gazete, dergi ve internetteki sitelere müzik yazıları, albüm ve konser izlenimlerimi yazıyorum. Blues Perişan'a yazmaya başladığımdan beri okuduğum kitapları, seyrettiğim filmleri de paylaşmak aklımdaydı. Aptül'ün düzenli olarak okuduğu, etkilendiği kitapları yazarak oluşturduğu Blues Perişan kütüphanesi beni buna teşvik ediyordu. Seçtiği kitapların bir çoğunu da dinlediği müzikler gibi güncel kaygısı taşımadan (müzikte günceli takip etmiyor demiyorum tabi ki) çoğunlukla sahaflardan keşfettiği, sahaflarda eski anıları ile kovaladığı kitaplardan seçiyor. Şahsen blog da en çok zevk alarak okuduğum ve heyecanla beklediğim yazılar onlar ne yalan söyleyeyim. Bir ara Geronimo'yu da teşvik etmişti, ondan da güzel kitap tüyoları alıyorduk. Benim yazı belki onu fişekler. Bu arada Byfuss'un sokaklar boyu yaptığı benzersiz albüm kritiklerini daha çok istiyor bünyemiz.

Geçen yaz Plak Mecmuası'ndan Onur'un sayesinde bir çok polisiye roman edindim. Mylos ve Labirent'ten çıkan polisiye romanlar beni bir çok yeni ve yeni tanıştığım yazar ile tanıştırdı. Uzun zamandır okuma tembelliğimden dolayı suç edebiyatı ihtiyacımı polisiye diziler ile gideriyordum. Lakin şu bir kaç aylık polisiye roman maratonumdan sonra kafama dank etti ki  dizilerde yakalayamadığım ne tadlar varmış. İlk önce Suphi Varım'ın Simirna Kızılı'nı okudum. Üzülerek söylemeliyim ki çok tad alamadım. Sonrasında Esra Türkekul'un Cadı Bostanı'nı bir çırpıda yalayıp yuttum. Aynı nesile ve kabaca aynı semtlere ortak olmanın verdiği bir yakınlık, günümüzün karanlık günlerine inat cesur bir kadın tavrıyla yazılması çok hoşuma gitmişti. 

Sonrasında Üstüngel Arı'nın Y.Ü.K.'ünü hallettim. O da Kadıköy'de yaşayan benden sonraki neslin bana yakın temsilcilerinden biri. Laf cambazlığını ve yaratıcı gücünü sadece sosyal medyada ve reklam yazarlığında harcamaması şansımız olmuş. Eleştirim tek kitapla çok şeyden bahsetme isteği/şehveti olabilir ama bu da zamanın ruhu değil mi? Her birini yakalamak için bir çok şeyi eş zamanlı olarak yapma çabamız. 

Bu uzunca girizgahtan sonra bu yazının sebebine gelelim; Vasillis Danellis imzalı Siyah Bira en favori kitap oldu bu polisiye maratonunda. Atina'da yaşayan nihilist bir sokak müzisyeninin kendine çok da yakın olmayan bir tanıdığının cinayetine teğet geçmesi üzerine amaçsız hayatına bu cinayeti çözerek anlamlandırmaya çalışmasını anlatan roman politik Yunan polisiye geleneğinden ayrılmıyor. Siyah Bira'nın verdiği şevk ile ne zamandır tekrar okumayı düşündüğüm Petros Markaris'in piyasadaki diğer kitaplarını sipariş ettim.  Yıllar önce okuduğum Che İntihar Etti ile gönlümü kazanan Markaris'in diğer eserlerinin de politika-mafya-iş dünyası üçgeni içerisinde geçen ve her şeyden önemlisi yasal, yasadışı her türlü erkin zülfiyarine dokunan suç romanları olduğu kafamın bir köşesine yer etmişti. 


Atina'nın alt katmanlarından üstüne dolaşan kurgusu, Yunanistan'ın bizden çok önce başlayan göçmen sorunu, ekonomik krizin hayatı nasıl şekillendirdiğini kör gözün parmağına sokmadan, samimi üslubu ile anlatan Vasillis Danellis Heybeliada'da doğup, Yunanistan'a göçen Markaris'in aksine Atina'dan İstanbul'a göçen bir polisiye tutkunu akademisyen. Sokak Müzisyeni Andreas'a da birer İngiltere geçmişi çizmesi ile romanda başka ne kadar otobiyografik öge olduğunu da merak ettim doğrusu. Kitaptaki referansları ile rock müzik tutkunu olduğu da ele veriyor.  Romanı okurken  en çok hoşuma giden şeylerden biri yıllar önce bir ağustos cehenneminde gittiğim Atina'yı tekrar sayfaların arasında dolaştırabilmesi oldu. Bir tane de Selanik'te geçen polisiye lazım şimdi bana. Oraya 4, 5 kere gittiğimden daha da kolay içine girerim. 

Siyah Bira'yı bitirince imdadıma yazarı Vasillis Danellis'in  Damla Demirözü ile ortaklaşa editörlüğünü yaptığı çağdaş Yunanistan polisiye öykü antolojisi Yunankarası koştu. 2018'in son günlerinde İstos Yayıncılıktan çıktı. Yazarların bazıları Vasillis'in kurucusu olduğu Yunanistan Polisiye Yazarlar Derneği'nden dostları. Toplam 11 öykü/yazar 12 çevirmen var. Deneyimli yazarların hikayelerini nispeten daha genç ve bir çoğu ilk kez edebi metin çeviren çevirmenler güzel iş çıkarmışlar. Serinin gerisi gelir umarım. Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu'nun ve Bodosaki Vakfı'nın desteği ile çıkan kitapta devamının geleceğini de müjdeleyen bir bir detay var. İstos kendi yayınları içerisinde bu kitabı 43 numara ile sıralarken Yunankarası'nın bundan sonraki suç romanlarının atası olacağını da Yunankarası : 1 ibaresi ile müjdeliyor. 


Yazarlar ve öyküleri 

İeronimos LYKARİS – Ne gündü ama
Tefkros MİCHAİLİDİS – İkiz asallar
Marilena POLİTOPOULOU – Ölümcül ümit
Kostas KALFOPOULOS – Hoşça kal Sula
Hilda PAPADİMİTRİOU – Patron'un koruması
Thanos DRAGOUMİS – Ölü Zamanlar
Andreas APOSTOLİDİS – Şehrin üzerinde kol gezen dehşet ve suçluluk duyguları
Kostas MOUZOURAKİS - Buzdolabı
Filippos FİLİPPOU – Goethe Enstitüsü'nde ölüm
Vassilis DANELLİS – Bang Bang
Neoklis GALANOPOULOS – Yunan polisiye edebiyatının geleceği



Kitabın harika kapağından da bahsetmemek olmaz.Yunanistan'a gidenler ülkenin sokaklarını bezeyen grafiti, stencil, sticker hazinesini farketmemesi olanaksızdır.  Kapak kitabın ve Yunanistan'ın ruhuna uygun olarak Wild Drawing mahlaslı bir sokak sanatçısının harika bir muralından seçilmiş. Bu etkileyici işin ismini tanıdık bir kişinin bir vecizesinden seçmiş. Jimi Hendrix'in “Knowledge Speaks – Wisdom Listens” ( Bilgi Konuşur -  Bilgelik Dinler ) 
kitabın ön ve arka kapağını yekpare olarak bu muralın fotoğrafı süslüyor .  

Wild Drawings böyle sunmuş yaptığı işi;

“Bilindiği gibi baykuş bilgeliğin ve ayrıca Atina şehrine ismini veren tanrıça Athena'nın simgesidir. Öte yandan baykuş özellikle zifiri karanlıkta keskin görme yeteneği ile meşhurdur. Bu günlerde Yunanistan ve -ne yazık ki sadece bu ülke değil- gerçekten karanlık bir dönem yaşıyor ve sanırım herkesin, Yunanistan'da ve her yerde bu mahluğun bilgeliğini hatırlamasının zamanı geldi.” 

yaptığı diğer muhteşem işler burada  http://wdstreetart.com


Komşuyu tanımak için bu 11 hikaye harika bir kaynak. İster reçina ister uzo ister tsipuro ile ... Ama benim ev yapımı siyah biram ile muhteşem gidiyor Yunan polisiyeleri ... 

CENK AKYOL 16.01.19 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...