Her zaman yeni albümünü beklediğim eski tüfekler vardır. Robin Trower bu listenin en başındaki bir kaç kişiden biri. Bridge Of Sighs şahikasının üzerinden kırk küsur sene geçti ama Trower Power hala enerji dolu ve üretken. Yeni albümü Time And Emotion'u 5 Mayısta kendi şiketi V-12 records aracılığı ile yayınladı. 72 yaşındaki genç çeyrek yaşındakiler kadar üretken ve hala yollarda. Önce albüm kritiği yapayım dedim ama bu kadar beğendiğim, önem verdiğim gitaristi biraz tanıtan “retrospektif” bir yazı yazmam gerekir diye düşündüm.
Procol Harum - Whiskey Train
Procol Harum yıllarından sonra 1973'teki ilk albümünden itibaren büyük aralar vermeden albüm yayınlayan gitarist yeni albümünde uzun süredir beraber çalıştığı ve bir çok albümde yapımcılığını yapan bas gitarist Livingston Brown ve son 4 albümünde ve turnelerde davulları emanet ettiği Chris Taggart ile devam ediyor. Son 3 albümde bas gitar kayıtlarını kendi çalıyor. Sanırım evde kayıt yapmanın rahatlığı , ama kulaklarım Dave Bronze gibi harika bir basçıyı arıyor. Özellikle Rockpalast konserindeki kadro harikaydı. 60. yaş doğum gününü sahnede kutladıkları Pete Thompson (davul), Dave Bronze (bas), harika vokalist Davey Pattison ile.
Yollarını ayırmalarının ardından 40 yıldan fazla geçmesine rağmen eskilerin halen ilk grubu Procol Harum ile hatırladığı gitaristin yeni albümümünün Procol Harum'un da son albümü ile neredeyse aynı zamanda yayınlanması ilk dönem Procol Harum albümlerine ilgiyi arttıracaktır diye düşünüyorum.
Robin Trower'ın müzikal geçmişi 60'ların başında doğduğu ve ilk gençliğini yaşadığı Southend-sea Essex'te Gary Brooker ile kurdukları The Paramounts isimli R&B, soul, pop grubuna dayanıyor. Sonradan herkesin tanıdığı Procol Harum olacaklar ve 1967'deki A Whiter Shade Of Pale ile yıldız konumuna yükseleceklerdi.
Procol Harum'un ilk 4 albümünde çalarak hayranı olduğu Amerika'ya giden, herkesin tanıdığı müzisyen haline gelen Trower yine de Gary Brooker'un grubunun müzisyeni olduğunun bilincindeydi. Çaldığı son Procol Harum albümü Broken Barricades öncekiler gibi klavye ağırlıklı değil onun elektrik gitarına dayanan ve 2 parçada ana vokalin kendisi tarafından icra edildiği ağırlığının daha çok hissedildiği bir albüm olmuştu. Ama kendine ait zamanın geldiğini hissetti ve solo sanatçı olarak devam etmeye, kendi gitar ağırlıklı müziğini yapmaya karar verdi.
Robin Trower'ı ben de bir çoklarımız gibi gelmiş geçmiş en iyi gitar albümlerinden biri olan Bridge Of Sighs ile dinlemeye başladım. Gitar müziği özellikle rock gitar meraklıları tarafından ıssız ada albümlerinden biri kabul edilen albüm tüm çömezlere ders olarak tembihlenir. Albümün eşsiz ses örgüsünü hem gitaristin kendisi hem de Procol Harum'dan arkadaşı yapımcı Matthew Fisher ses teknisyeni Geoff Emerick'in marifeti olduğunu söylüyor. Müzik endüstrisinde gelmiş geçmiş en yetenekli ses teknisyenlerinden olan Emerick albümün öncesinde Beatles'ın Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band ve Abbey Road albümlerindeki işleri ile Grammy kazanmıştı. Sonradan Wings'in Band On The Run'ı ile devam etti ödül almaya. Albümün ismi nihayetinde Venedik'teki o meşhur köprüden geliyor ama Robin Trower şarkının ismine gazetede gördüğü bir yarış atı isminden aldığını söylüyor.
Bu arada albümün kendisi kadar etkileyici kapağı hakkında yaratıcısı Funky Paul Olsen'in sayfasına bakmak isterseniz buyurun. http://www.olsenart.com/bos.html
70lerde Robin Trower efsanesini yaratan albümlerin hepsinde yeralan değişilmez müzisyen bas gitar ve vokalde unutulmaz James Dewar'dı. Zaten çalıştığı albümlerdki parçalar Trower & Dewar ortak yapımı. Ayrıca makale yazılmasını hakeden bu müthiş vokalistin hatırası için hazırlanan websitesi çok hoş. http://www.jimmydewar.com/
Maggie Bell ile hatırlanan Stone The Crows yazısı ile hem onu hem de genç yaşta uyuşturucudan ölen Jimmy McCulloch'u beraber anmak için iyi bir fikir olur. Bu kadar sıkı bir power trio hedefliyorsanız davullar da yine bu kadar iyi müzisyenler tarafından çalınmalıydı. Tripodun diğer ayağı olan davullar ilk iki albümde Reg Isidore sonralarda ise Bill Lordan tarafından dengelendi.
80'lerin başında Jack Bruce gibi bir başka büyük müzisyen ile iki albüm yaptı. 81'de yayınlanan Truce ve B.L.T. Procol Harum'un tüm albümlerinde sözleri yazan Keith Reid yardımı ile kotarıldı. Keith Reid ve Matthew Fisher eski grup arkadaşlarını hiç yalnız bırakmadılar zaten. Matthew Fisher ilk albümünün yapımcısıydı. Peki Robin Trower Keith Reid'i çağırırsa Jack Bruce sizce kimi arar söz yazarı olarak ? Tabi ki Pete Brown!
80'lerin ortalarına kadar tüm albümlerde yer alan “blue-eyed soul” vokalist basçı sağlık sorunları nedeniyle ayrılınca yeri artık 2 ayrı müzisyen tarafından doldurulmak zorunda kalacaktı. Vokal görevi yine bir İskoç'a verildi. Ronnie Montrose'un Gamma grubunda parlayan vokalist Davey Pattison ve Essex'ten hemşerileri :) bas gitarist Dave Bronze, davulcu Paul Thompson günümüze kadar aralıklı da olsa sıklıkla Robin Trower'la beraber çalıştılar. 80'lerde hemen hemen hiç kimselerin kaçamadığı elektronik , sentetik tonlar o klasik rock tarzını, wah wah gitarını kovalamıştı Robin Trower'in müziğinde. O tür müziği de kendinden gençler daha iyi yapıyordu doğal olarak. Bu sebeple 80lerinikinci yarısı Robin Trower'ın müziğinde kayıp yıllar olarak yazılabilir.
Kayıp yıllar kısa sürdü. Gitarist 90'larla birlikte hatasından döndü ve iyi bildiği, onu o yapan kendi otantik gitar tonları ile çok iyi bildiği blues-rock'a devam etmeye karar verdi. 1994'te sıkı bir dönüş olan 20th Century Blues ile yapımcı Livingston Brown ile işbirliği başladı. Bu işbirliği halen devam etmekte. Bu arada Bryan Ferry'nin 1993 tarihli Taxi, 1994 tarihli “harika” Mamouna albümlerinin yapımcılığını yaptı. 2002'deki albümü Frantic ile bu ortaklığı devam etti.
Procol Harum'un eski üyelerinin tekrar bir araya geldiği Prodigal Son'da çaldı. Ama çok da istekli olmadığından kısa kesti bu birlikteliği. Bryan Ferry ve Jack Bruce istisnalarını saymazsak başka müzisyenlerle çok fazla ortaklık, işbirliği, konuk oyuncu olarak pek birlikte olmadı kariyeri boyunca.
Bu konuyu da şu itirafla yanıtlamış bir yerlerde;
Jimi Hendrix saygı konseri vermeyi düşündünüz mü hiç ?
“Hayır, En baştan şunu söyleyeyim, her hangi bir Jimi Hendrix şarkısını bilmiyorum. Tabi ki beni etkilediği apaçık ama kendi parçalarımı yazmak dışında başkalarının şeylerini öğrenmeyi düşünmedim hiç. Bryan Ferry ile albüm ve turne deneyimim oldu. Başkalarının parçalarını öğrenmek zor geliyor. Jack Bruce ile de aynı şey başıma geldi. Bazı Cream parçaları yaptık. (gülüyor) Başkalarının bestelerini öğrenmekte başarılı değilim.
Jack Bruce ile (toprağı bol olsun) 2008'de bir kez daha bir araya geldi ve sonuç 80'lerin başındakinden çok daha lezzetli oldu. Seven Moons albümü ve turnesi hem Jack Bruce sevenleri hem de Robin Trower sevenleri tatmin eden tarihe geçecek bir çalışma oldu. Bu projede ikiliye davulda John McLaughlin ve Allan Holdsworth'un favori davulcusu Gary Husband eşlik etti.
Son albümün turnesini Chris Taggart (davul) ve Richard Watts ( bas) ile yapıyor. Uzun zamandır Los Angeles'da yaşayan Robin Trower turnelerini çoğunlukla A.B.D. ağırlıklı yapıyor.
Guitar Magazine dergisindeki bir röportajda artık kendisi ile özdeşleşen Fender Stratocaster'ı seçmesine (önceleri Gibson çalarmış) Jethro Tull'ın gitaristi Martin Barre'nin sebep olduğunu belirtiyor;
“Procol Harum'da iken bir seferinde Jethro Tull'ın ön grubu olarak çalıyorduk. Bir gün Martin'in Strat'ını sahnenin kenarında gördüm ve amfiye bağlayıp denedim. Vayyyy bu da ne böyle diye düşündüm bir anda. Ertesi gün bir tane de kendime aldım. Ve bir daha da değiştirmedim. Hala Martin'in neden o gün bir Strat'ı vardı bilmiyorum *. Sanırım o gün yedek olarak onu bulmuştu.”
Aynı röportajda sorulan gitardan anlamayanlar için Gibson ile Fender arasındaki farkı ve inleyen, ağlayan tonunu nasıl elde ettiğini gayet güzel cevaplıyor;
“Gibsonlar Humbucker manyetikleri sayesinde daha kalın ve gövdeli tonlar verirler. Daha az yüksek frekansları vardır. Strat ise tek manyetikleri ile daha yüksek frekanslar verir. Strat'ı tercih etmemin başlıca sebebi solo çalarken kendine has bir duygu sesini barındırması. Sanırım benim ondan etkilenmem neredeyse bir vokal kalitesi alabilmemden kaynaklanıyor. Bu vokal tonlarını çalmak bayağı zordur. Bu yüzden bir kaç hile yaparım. Yapabileceğim kadar bend ve vibrato yaparım. Ayrıca tellerim Mi yerine Re'ye akorludur. Böylece daha kalın tellerle istediğime uygun tonlar elde edebiliyorum.”
Bridge Of Sighs ilk çıktığında tavrı ve inanılmaz tonu nedeniyle Jimi Hendrix ile kıyaslanan Trower senelerdir sorulan Jimi Hendrix etkisi sorularından rahatsız olmadığını söylüyor ve özellikle Band Of Gypsys döneminin kendisini etkilediğini saklamıyor.
Etkilendikleri isimler arasında Scotty Moore ( Elvis Presley'in gitaristi ), James Brown, Stax plakları, Steve Cropper, Otis Redding gibi soul, blues müzisyenleri olduğunu söylüyor. 60'larda İngiltere'de müzik aşığı iseniz yönünüz Atlantik'in öbür tarafıydı diyor.
İlk defa Procol Harum'la Amerika'ya, hayaller ülkesine geldiğinde ilk gece silah sesleri, ambulans, polis sirenleri duyduğunu ve bir şok yaşadığını söylüyor. Filmlerde seyrettiği Amerika'dan çok farklı bir şeyle karşılaştığını ama çaldığı müziğin köklerinin burada olduğu için burada yaşamak ve çalmaktan memnun olduğunu ekliyor.
80'lerde verdiği bir mülakatta o zamanlardaki müzik hakkında ne düşündüğü soruluyor ve 60'lardan farklı ne gördüğü soruluyor.
“His, duygu eksik diye düşünüyorum. Şimdikiler bir üretim kalıbı içerisinde piyasaya sunuluyor. Çünkü 60'ların otantikliği bitti ve bir sanayi inşa edildi. 60'larda insanlar oldukları şeyi yansıtıyorlardı. Neyse oydular. Şimdikiler 60lardakini rol model alıp, onu kendi üzerlerine giymeye çalışıyorlar. Ve en önemlisi artık müzik dinlenecek bir şey değil izlenecek bir şey”
Gitar kahramanlarının da kahramanları olur;
Paul Gilbert : “Ne zaman iyi çalmam gerektiğini düşünsem Robin Trower'ın beni dinlediğini hayal ederim. Kayıt masasında durup bana “off bu korkunç” der. O zaman gitarla vızıldanmayı bırakıp gerçek cümleler kurmaya gayret ederim ki o sıkılmadan beni dinleyebilsin diye.”
Richie Kotzen: “Yeni yetmeyken yatıp, kalkıp Bridge of Sighs, Live! Ve Victims Of Fury albümlerini dinlerdim. Şarkılar harikadır. Vokalist James Dewar mükemmeldir.
Gitarlar yankılı, Marshall ampliyi çatlatacak kadar kuvvetli, uluyan bir köpek kadar bluesy, zamanda yolculuk kadar saykodelik. Duyduğum en iyi elektrik gitar vibratoları. Robin Trower ton ve cümlelemelerin ustasıdır. Aynı zamanda ölümcül bir cephane kadar da ışıltılıdır. Bu sebeplerden dolayı benim gitar kahramanıdır.”
Diğer gitar büyüğümüz Robert Fripp adaşı hakkında 1996'da tekrar yayınlanan Trower albüm notlarında ona methiyeler düzüp, teşekkür de etmeyi ihmal etmiyor.
“ Robin Trower gitarı esnetip, bükebilen bir kaç İngiliz gitaristinden biridir. Sadece sahip olduğu, içten gelen güç sebebiyle değil, onu içgüdüsel bilgisiyle etkili kullanabilmesi önemlidir. İngiliz gitaristler arasında temel Amerikan geleneğine yaslanan müzik yapıp da onlar kadar bu müziğe hükmedebilenleri çok nadirdir. Trower çoğunlukla etkilenimleri sebebiyle eleştirilmiştir. Ama bu beni asla rahatsız etmedi. 1974'de Amerikayı Ten Years After ve Robin Trower ile beraber turladım. Ten Years After afişlerde en üst sırada, biz King Crimson onun altında Robin Trower en alttaydı. Listelerdeki durumumuz tam tersiydi. Neredeyse her gece onu dinlemeye giderdim. Bu adam kendini detaylara takmıştı. Ses kalitesi, perdelerdeki nüans, tele vibrato vermesi ve parçanın hissine kendini bırakması, sürüklenmesi. Benim hayatımı kurtardı. Sonrasında bana gitar dersleri verdi.”
Robin Trower son 7, 8 albümünü kendi şiketinden çıkarıyor. İş dünyasının tabiyatı gereği satışa, ciroya odaklı olduğunu, sanatçılardan her albümde 2, 3 “hit” parça çıkarmalarını talep ettiklerini ve bu sebeple bu parçaları formüle dip müzisyenlere sipariş verdiklerini söylüyor. Albümlerinin kendini amorti edebilmesinin kendisi için yeterli olduğunu söylüyor.
Kendi albümlerini yapmaya başlamasından sonra ve yaşını aldıktan sonra kendisine biçilen gitar kahramanı imajını albümlerinde kullanmayı bıraktığını görebilirsiniz. Şarkıları daha çok kendi yazıyor, söylüyor ve kaydediyor. Vokal ve sözler kişisel ve kendini ifade etmeye dikkat eder biçimde.
Gelelim yazıyı yazmama vesile olan son albümü Time And Emotion'a. Alışılagelmiş duman gibi tüten tonu, sustain, bending, tremolo numaraları içeren harika gitarı yine sizi alıp götürüyor. Ağırbaşlı, demini almış vokali de cabası. Daha önce yazdığım gibi bas gitarları kendi çalmayıp, kendi gibi usta birine çaldırsaydı çok daha iyi olurdu. Kendi çıkardığı albümlerde albüm kapakları da kendisi çiziyor. Bu albümde de bu değişmemiş.
Chris Taggart davulda bir çok parçada hi-hat'e monte tef kullanmış. Bunu son albümlerinde çok tercih ediyor. Özellikle onun orta tempodaki emprovizasyona uygun parçalarına gerçekten yakışıyor. Bir parçadaki Livingston Brown ortaklığı dışında tüm parçalar Robin Trower'a ait. Albümde ön plana çıkan parçalar Returned In Kind, If You Believe In Me ve You're The One.
En azından benim ihtiyacım var Robin Trower'u daha da çok dinlemek ve en azından bir kez olsun izlemek. Buralara getirmek çok mu zor bu müzisyenleri ? Hadi bir el atın bu işe ülkemizin saygın emprozaryoları.
* Martin Barre Gibson gitarı ile özleşmiş eski Jethro Tull gitaristi.
Cenk Akyol
11.05.17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder