Blues rock’ın önemli
gitaristi ve vokalisti Walter Trout zorlu bir sağlık probleminin ardırdan
karaciğer nakliyle hayata dönmüştü. Bugünlerde çıkan yeni albümü “ The Blues
Came Callin’” sanatcının ölümcül sağlık sorunlarıyla boğuştuğu günlerde
hazırlanmış. Bir anlamda yaşama tutunma ve
Blues ile özdeşleşmiş bir hayatın kısa özeti gibi.
Canned Heat gibi tarihsel
bir topluluk ve İngiliz blues’ının kurucu efsanesi John Mayall’ın grubu Bluesbreaker’da
gitaristlik yapmış olan Walter Trout solo çalışmalarıyla da son dönemlerin en
önemli blues rock gitaristlerinden biri. Trout’un
yaptığı her yeni çalışmayı takip etmek bende son yılların vazgeçilmez
alışkanlığı oldu. Geçen yılın sonbaharında da bu duygularla internete ismini
yazıp, aradığımda çıkan fotograflara bakıp, şaşıracaktım. Görüntüdeki bildiğim
blues rock gitaristi ve vokalisti Walter
Trout değildi. “Acaba ismi yanlış mı yazdım” kuşkusuyla tekrar kontrol
ettim. Ancak hiç bir hata yoktu. Dev cüsseli (hatta biraz da
kilolu) Walter Trout neredeyse ip gibi bir hale dönmüştü. Eski kilolu halini
düşününce “rejim yaptı, zayıfladı” desem de kireç gibi suratı ve ona eşlik eden
solgun hali ile sağlıksız bir görüntü veriyordu. Daha 6 ay önce siyahi blues ustası Luther
Alison’un anısına yaptığı albümdeki görüntü bir anda nasıl bu hale gelmiş
derken, kendimi toparlayıp fotografa eşlik eden haberleri okumak aklıma geldi.
Walter Trout’daki
bu değişimin sebebinin bir karaciğer rahatsızlığından kaynaklandığı öğrenecektim.
Haberlerin devamı daha da kötüydü. Eğer iki ay içinde karaciğer nakli
yapılmazsa gitaristin hayatını yitirmesinin kaçınılmaz olduğu yazıyordu.
Böylesi bıçak sırtında bir sağlık sorunu yaşayan sanatcının elinde gitarı ile
konserlere çıktığını da görünce iyicene şaşıracaktım. Sanki “ölürsem de müzik
yaparak ölürüm” der gibiydi.
Hastane ile stüdyo
arasında
Haberleri okumayı sonlandırdım ve bilgisayarı kapadım. Bir
anlamda o kötü haberin müzik sitelerinden birine düşmesini bekleyecektim. Bir
karaciğer bulunur , nakil yapılabilir miydi? Süre çok kısaydı.
Aradan aylar geçti ve
elektronik postamda sanatcının fan kulübünden gelen mesajı görecektim.
Açtığımda karaciğer naklinin gerçekleştiğini ve Walter Trout’un kurtulduğunu öğrenecektim. Yazının devamında ise
çok şaşırtıcı bir şekilde yeni albümünün de çıkacağı müjdesi yer alıyordu. İşte
bugünlerde piyasaya çıkan “ The Blues
Came Callin’” sanatcının ölümcül sağlık sorunlarıyla boğuştuğu günlerde
hazırlanmıştı. Bir anlamda yaşama tutunma ve Blues ile özdeşleşmiş bir hayatın kısa
özeti gibi.
6 ay süren karaciğer yetmezliği rahatsızlığında 50 kilo
birden veren Walter Trout, müzikten
ve hayattan kopmadan hastane ile stüdyo arasında mekik dokuyarak “The Blues Came Callin’”i hazırlamıştı.
John Mayall’ın
desteği
Walter Trout’un ölüm kalım mücadelesi esnasında hazırlanan “The Blues Came Callin’” albümüne
sanatcının müzisyen dostları da destek vermiş. Bu desteğin en anlamlısı da
ustası John Mayall’dan gelmiş. Bu
konukluğun oluşumu da bir hayli ilginç. Albümün kayıtları yapılırken Trout’un rahatsızlığı sebebiyle John
Mayall stüdyoya gelir. İşte bu ziyaret esnasında grup elemanları
dinlenirken bir ara Mayall stüdyoya girer ve piyanoda bir şeyler çalmaya
başlar. Tam bu sırada mix’in başındaki görevli kayıt düğmesini açar. Ardından
diğer müzisyenler de enstrümanlarının başına geçerek, tamamen doğaçlama olarak
çalmaya başlarlar. İşte albümde yer alan “Mayall’s
Piano Boogie” isimli enstrümantal parça da böylece ortaya çıkacaktı.
İngiliz blues’ının büyübabası John Mayall grubu Bluesbreakers’ın eski gitaristine bu moral desteğin yanına bir de
albümle aynı ismi taşıyan “The Blues Came Callin’” parçasında da Hammond orgu ile katılmasını eklemiş.
Trout’ a yaşadığı
rahatsızlığı sürecinde en büyük desteği karısı Marie Trout vermiş. Bu yüzden Walter Trout, albümün finalinde yer
alan “Nobody Moves Me Like You Do”
isimli şarkısını da karısı Marie’ye ithafen yazmış. Walter Trout yaşadığı
bu sıkıntılı dönemde babası için de “Tight
Shoes” isimli enstrümantal bir parçayı yazmış. Freddie King tadındaki bu parça da albümdeki yerini almış. Baba ve
eşe ithaf edilmiş şarkıların ardından bir başka Trout’u daha görüyoruz. Walter
Trout’un oğlu Jon da çalışmada gitarıyla
yerini alıyor.
Nehrin dibinden
yüzeye çıkış
“The Blues Came Callin’”de Trout’un geçirdiği zor günlerin
izlerini bulmak mümkün. Nehrin dibini
gören adamın yüzeye çıkmak için çabalamasını anlattığı “The Bottom of River” sanatcının rahatsızlığı ile ilgili
metaforları taşıyor. Gündelik hayatın karmaşasında sevdiklerine zaman ayıramayan
adamın öyküsünden oluşan “Take A Little
Time” da bu dönemin izlerini bulabileceğimiz bir diğer parça olarak
karışımıza çıkıyor. Trout, “Willie”
isimli parçasında ise müzik sektöründeki oyunları ve ona atılan kazıkları konu
ediyor.
10 bestenin yer aldığı albümde 2 tane de başkalarına ait
parça yer almakta. Bunlardan biri yukarda bahsini ettiğimiz tamamen stüdyo da
doğaçlama olarak çıkan “Mayalls Piano
Boogie”, diğeri ise J.B. Lenoir’e
ait olan “The Whale”. Bu parçayı da
okuması için ona John Mayall tavsiye
etmiş.
Usta blues rock gitaristi ve vokalisti Walter Trout, son albümü “The
Blues Came Callin’” ile yaşama direncinin ve müziğe tutunmanın ve tabii
üretmenin önemini bir kez daha vurguluyor. Şu sıralar ameliyat sonrası istirahatte
olan sanatcıyı kısa bir zaman içinde sahnelerde ve yeni albümlerde
görebileceğimiz için kulaklarımız da bahtiyar.
APTÜLİKA
APTÜLİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder