Kadife Buldozer ve Lucy
Blues gitarının üç kralından biri olan Albert King. O
uzun boyu, dev yapısı, “v” biçimli gitarı ve tabi konserde bile ağzından eksik
olmayan piposuyla elektrik blues’ın kilometre taşı.
Çizim: Aptülika |
Blues’ın üç kralı, B.B.
King, Freddie King ve Albert King.
Aralarında bir akrabalık olmasa da
kendilerine taktıkları sahne ismini fena halde hak edecek denli bir bütündürler. İsimlerindeki krallık, öyle
“ben işimde iyiyim” kibirinden uzak bir nevi gönüllerin krallığı denilebilir,
onlar için.
Bundan 22 yıl önce bu krallardan gitarist Albert King’i kaybetmiştik. 21 Aralık 1992’de o geçirdiği kalp
krizi sonrası, 69 yaşında hayata veda etmişti. Ölümünden sonra B.B. King onun için; “O benim aynı kandan kardeşim değil.”
diyerek King soyadlarına gönderme yaptıktan sonra şunu ekleyecekti, “ama benim kardeşim blues’tur.” Albert
King, blues müziğin özellikli bir insanıydı. Bir çok müzisyenin etkilendiği bir
isimdi. Steve Ray Vaughan gibi bir
gitar yeteneği bile onunla bir albüm yaparak “olur” notunu alacaktı.
Albert King Nelson,
1923’de Mississippi’de pamuk
tarlarında çalışan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Ailesi kilise korosunda
gospel müzik yaptığı için o da erken yaşlarda müzikle tanıştı. 13 yaşında
ailesi Arkansas’a göçünce müzik onun
için daha da önem kazandı. Profesyonel olarak gospel gruplarıyla çalıştı.
Ardından da ünlü bluescu Jimm Reed’in
grubuna girdi ve onun plak kayıtlarında çaldı. Ancak Albert King o yıllarda gitar değil, davul çalıyordu. Davulcu olarak
müzik kariyerine adım attıktan sonra Blind
Lemon Jefferson’dan etkilenerek gitara geçecekti. Onun ilk gitarı ise
oldukça iptidai ve genellikle gitar alacak parası olmayan kırsal kesim
insanının bir tahta üzerine gitar tellerini çivileyerek yaptıkları “Didley Bow” denilen gitardı. King daha sonra ilk ciddi
gitarı olan “Cigar Box” denilen
dikdörtgen kutu biçimindeki gitara sahip olacaktı. 1958’de ise onunla
özdeşleşen “V” biçimli Gibson Flying’e geçecekti.
1950’de Chicago’ya
giden King, burada ilk plağını çıkarttı. 6 yıl sonra ilk grubunu kuran sanatçı,
plak kayıtlarına devam edecekti. 1959’da çıkan “I’m Lonely Man” onun ilk ünlendiği parça olacaktı. 1961’de
çıkardığı “Don’t Throw Your Love on So
Strong” isimli plağı Amerika R&B listelerinde ilk dörde yükselme
başarısını getirecekti. Albert King’in ilk albümü ise 1967’de “Born Under A Bad Sign” adıyla
çıkacaktı ve bu çalışma aynı zamanda onun ABD dışında tanınmasını da
sağlayacaktı. 44 yaşında popüleritesini yakalayan gitarist bir anda İngiliz
genç gruplarının gözdesi olacaktı. The
Cream, Paul Rodgers gibi müzisyen ve
gruplar onun parçalarını rock
sounduyla bir biri ardına yorumlamaya
başlayacaklardı.
Albert King solak
bir gitarist. Jimi Hendrix gibi
sağlak gitarı terse çevirerek sol elle çalar. Onun neredeyse bir parçası olan “V” biçimli Gibson Flying modeli
gitarının ismi de “Lucy”dir. Bu
bluescıların gitarlarına bir kadın ismi vermelerinin ötesindedir. Albert King,
gitarı Lucy’e gerçekten bir sevgili
ya da arkadaş gibi davranır. Onun gitar çalışı notaların tane tane dökülüşünden
ibarettir. Bu temiz çalışı gitarı, konuşurmuş havasına sokarken, sahnede bir
ikili düet yapıyormuş etkisi yapar. Bu özellikleri en fazla hissedebileceğiniz
parçası da 1972’de yaptığı “I’ll Play
The Blues For You”dur. Burada dramatik bir yapı kurarak, harika bir
atmosfer oluşturur. Ağır ve duygusal bu parçada soloya gireceği anda grup
elemanlarından “Excuse me” (afedersiniz) diyerek müsade ister. Bunun ardından
yeni bir vokalist katılıyormuş gibi gitarın sesi gelir.Bu anda da King, gitarın söylediklerini dinleyen
bir adamın verdiği nidalar gibi “Ha öyle mi bebek” gibisinden laflar atar. Bu
yabancılaştırmadaki görev ikinci diyalog bölümünde rollerin değişmesiyle
gelişir. Bu sefer gitar onu dinleyip, aralarda laf atar. Bu etkiyi daha
sonraları virtüoz gitaristler de uygulayıp, gitarı konuşturacaklardı. Mesela Stevie Vai bunlardan biridir. Ancak
virtüoz gitaristlerin yaptığı bir maharet gösterisinden ibaretti. Albert King ile gitarı bir dost ya da
sevgili gibi bütünken, diğer gitaristlerde onların maharetlerini göstermek için
bir araçtı. Albert King, bunu plansız bir refleks gibi yaparken, virtüozler ise
göze sokarak yapıyorlardı. King’in gitarı onunla aynı sahneyi paylaşırken,
virtüozlerin gitarla aralarındaki bağ kuklacı - kukla ilişkisi gibiydi.
Albert King’in blues
tavrının içinde funk ve soul etkisi de kuvvetlidir ama bunlar
müziğinin genel yapısına hükmetmeden arada hissedebileceğimiz renkleridir. Bu
yüzden de onun müziği rock
dinleyenlere fazla aykırı gelmez.
2 metreye varan boyu ve 110 kiloluk yapısıyla Albert King’e
dostları “Kadife Buldozer” adını
vermişler. Gitar çalışı ile bir çok rock müzisyenine örnek olmuş bu güzel
insanı kaybedeli 20 yılı aştı. Ülkesi Amerika’nın debdebeli “Rock’n Roll of
Fame”e ancak bu yılın Mayıs ayında onu kabul etmeyi akıl edebildi.
Yazı ve çizgi Aptülika
bluesperisan@gmail.com
Yazı ve çizgi Aptülika
bluesperisan@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder