27 Ağustos 2014 Çarşamba

Albert King blues perişan'da

Kadife Buldozer ve Lucy

Blues gitarının üç kralından biri olan Albert King. O uzun boyu, dev yapısı, “v” biçimli gitarı ve tabi konserde bile ağzından eksik olmayan piposuyla elektrik blues’ın kilometre taşı.  
Çizim: Aptülika


Blues’ın üç kralı, B.B. King, Freddie King ve Albert King. Aralarında bir akrabalık olmasa da  kendilerine taktıkları sahne ismini fena halde hak edecek denli  bir bütündürler. İsimlerindeki krallık, öyle “ben işimde iyiyim” kibirinden uzak bir nevi gönüllerin krallığı denilebilir, onlar için. 
Bundan 22 yıl önce bu krallardan gitarist Albert King’i kaybetmiştik. 21 Aralık 1992’de o geçirdiği kalp krizi sonrası, 69 yaşında hayata veda etmişti. Ölümünden sonra B.B. King onun için; “O benim aynı kandan kardeşim değil.” diyerek King soyadlarına gönderme yaptıktan sonra şunu ekleyecekti, “ama benim kardeşim blues’tur.” Albert King, blues müziğin özellikli bir insanıydı. Bir çok müzisyenin etkilendiği bir isimdi. Steve Ray Vaughan gibi bir gitar yeteneği bile onunla bir albüm yaparak “olur” notunu alacaktı.
Albert King Nelson, 1923’de Mississippi’de pamuk tarlarında çalışan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Ailesi kilise korosunda gospel müzik yaptığı için o da erken yaşlarda müzikle tanıştı. 13 yaşında ailesi Arkansas’a göçünce müzik onun için daha da önem kazandı. Profesyonel olarak gospel gruplarıyla çalıştı. Ardından da ünlü bluescu Jimm Reed’in grubuna girdi ve onun plak kayıtlarında çaldı. Ancak Albert King o yıllarda gitar değil, davul çalıyordu. Davulcu olarak müzik kariyerine adım attıktan sonra Blind Lemon Jefferson’dan etkilenerek gitara geçecekti. Onun ilk gitarı ise oldukça iptidai ve genellikle gitar alacak parası olmayan kırsal kesim insanının bir tahta üzerine gitar tellerini çivileyerek yaptıkları “Didley Bow”  denilen gitardı. King daha sonra ilk ciddi gitarı olan “Cigar Box” denilen dikdörtgen kutu biçimindeki gitara sahip olacaktı. 1958’de ise onunla özdeşleşen “V” biçimli Gibson Flying’e  geçecekti.
1950’de Chicago’ya giden King, burada ilk plağını çıkarttı. 6 yıl sonra ilk grubunu kuran sanatçı, plak kayıtlarına devam edecekti. 1959’da çıkan “I’m Lonely Man” onun ilk ünlendiği parça olacaktı. 1961’de çıkardığı “Don’t Throw Your Love on So Strong” isimli plağı Amerika R&B listelerinde ilk dörde yükselme başarısını getirecekti. Albert King’in ilk albümü ise 1967’de “Born Under A Bad Sign” adıyla çıkacaktı ve bu çalışma aynı zamanda onun ABD dışında tanınmasını da sağlayacaktı. 44 yaşında popüleritesini yakalayan gitarist bir anda İngiliz genç gruplarının gözdesi olacaktı. The Cream, Paul Rodgers  gibi müzisyen ve gruplar onun parçalarını  rock sounduyla  bir biri ardına yorumlamaya başlayacaklardı.
Albert King solak bir gitarist. Jimi Hendrix gibi sağlak gitarı terse çevirerek sol elle çalar. Onun neredeyse bir parçası olan “V” biçimli Gibson Flying modeli gitarının ismi de “Lucy”dir. Bu bluescıların gitarlarına bir kadın ismi vermelerinin ötesindedir. Albert King, gitarı Lucy’e gerçekten bir sevgili ya da arkadaş gibi davranır. Onun gitar çalışı notaların tane tane dökülüşünden ibarettir. Bu temiz çalışı gitarı, konuşurmuş havasına sokarken, sahnede bir ikili düet yapıyormuş etkisi yapar. Bu özellikleri en fazla hissedebileceğiniz parçası da 1972’de yaptığı “I’ll Play The Blues For You”dur. Burada dramatik bir yapı kurarak, harika bir atmosfer oluşturur. Ağır ve duygusal bu parçada soloya gireceği anda grup elemanlarından “Excuse me” (afedersiniz) diyerek müsade ister. Bunun ardından yeni bir vokalist katılıyormuş gibi gitarın sesi gelir.Bu anda da King, gitarın söylediklerini dinleyen bir adamın verdiği nidalar gibi “Ha öyle mi bebek” gibisinden laflar atar. Bu yabancılaştırmadaki görev ikinci diyalog bölümünde rollerin değişmesiyle gelişir. Bu sefer gitar onu dinleyip, aralarda laf atar. Bu etkiyi daha sonraları virtüoz gitaristler de uygulayıp, gitarı konuşturacaklardı. Mesela Stevie Vai bunlardan biridir. Ancak virtüoz gitaristlerin yaptığı bir maharet gösterisinden ibaretti. Albert King ile gitarı bir dost ya da sevgili gibi bütünken, diğer gitaristlerde onların maharetlerini göstermek için bir araçtı. Albert King, bunu plansız bir refleks gibi yaparken, virtüozler ise göze sokarak yapıyorlardı. King’in gitarı onunla aynı sahneyi paylaşırken, virtüozlerin gitarla aralarındaki bağ kuklacı - kukla ilişkisi gibiydi.
Albert King’in blues tavrının içinde funk ve soul etkisi de kuvvetlidir ama bunlar müziğinin genel yapısına hükmetmeden arada hissedebileceğimiz renkleridir. Bu yüzden de onun müziği rock dinleyenlere fazla aykırı gelmez.

2 metreye varan boyu ve 110 kiloluk yapısıyla Albert King’e dostları “Kadife Buldozer” adını vermişler. Gitar çalışı ile bir çok rock müzisyenine örnek olmuş bu güzel insanı kaybedeli 20 yılı aştı. Ülkesi Amerika’nın debdebeli “Rock’n Roll of Fame”e ancak bu yılın Mayıs ayında onu kabul etmeyi akıl edebildi.  
Yazı ve çizgi Aptülika
bluesperisan@gmail.com

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...