20 Ağustos 2018 Pazartesi

Eric Clapton ile Noel Şarkıları


Sadece rock değil diğer türlerde de olsa bir grup ya da şarkıcı "Christmas" yani noel şarkıları al bümü yapacağı zaman kaçacak delik ararım.
İlkin Jethro Tull'da görmüştüm ve atılıp hemen almıştım ama kesinlikle en az dinlediğim albümü olmuştur. Bir ara BB King öyle bir albüm yapmıştı. Hatta Lynyrd Skynyrd da bu furyaya katılmıştı. 
Hiç bir zaman ısınamamışımdır "Christmas" albümlerine, bir kere sürpriz olsa da şaşırsam ama olmadı. 

Bugünlerde Eric Clapton'un da böyle bir albüm çıkaracağını duyunca, içimden eyvah dedim.

Eric Clapton'un ilk kez yapacağı noel albümünün ismi "Happy Xmas" ve 14 Christmas şarkısından oluşacakmış. 
Sanatçının 24. stüdyo albümü olacak bu çalışma 12 Ekim 2018'de piyasaya çıkacakmış.  

Turgut Berkes, 65 yaşında hayatını kaybetti


 Türkiye’de rock müziğin önemli isimlerinden biri olan  Turgut Berkes'i dün gece sabaha karşı yitirdik. Sanatçı 65 yaşındaydı.  
Berkes, bir süredir KOAH hastalığıyla mücadele ediyordu. Berkes'in ailesi tarafından cenaze töreninin Çarşamba günü Büyükada Hamidiye camisinde yapılacağı açıklandı.

Çok yönlü bir sanatçı olan Turgut Berkes müzisyenliğinin yanısıra  ressam, çevirmen, radyo programcısı, gazeteci ve yazar da.  1953’te İzmir’de doğan Berkes,  TED Ankara Koleji ve ardından Bournemouth and Poole College of Art 'ta eğitim gördü. 1989’da gitarist Fuat Güner’le döneminin en gelişmiş stüdyosu FT Recording Studios’u kurdu. 

Turgut Berkes ismini geniş kitleler Moğollar için yazdığı "Bir şey yapmalı" şarkı sözüyle biliyor. Ancak usta sanatçının Moğollar için yazdığı başka şarkılar da var.

2000 yılında büyük beğeni toplayan ‘Karakutu’ albümünü çıkaran Berkes, daha sonra "Bir şeye yaramaz şarkılar"ı dinleyicileriyle buluşturdu.

2007 yılından itibaren  Bodrum’a yerleşen Berkes son yıllarda da şarkı yazmaya ve çeviri yapmaya devam etti.
Turgut Berkes'i son olarak Pentagram’ın "Apokalips"klibinde rol alırken görmüştük.



Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 74


Liji Pulcu Çizmeciyan
“İstanbul’da Kayıp Zamanlar – 2"

 Liji Pulcu Çizmeciyan’ın  “İstanbul’da Kayıp Zamanlar ” kitabı 2010 yılında çıkmıştı. Bu kitapta yazarın çocukluğundan üniversite yıllarına kadar süren ( 1930’lardan  1960’lı yıllara ) dönemi anlatmıştı. Bu yılın Mart ayında da bu kitabın ikinci bölümü yayınlanacaktı.  Sekiz yıl sonra çıkan bu kitap yazarın gezi günlüklerinden ve Notre Dame de Sion Lisesi’nin 150. yılı için hazırladığı anılardan yararlanılarak (gene yazarı tarafından) kaleme alınmış. Anıların ikinci cildi olan bu yapıt 1960’lardan  günümüze kadar geliyor. İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi’nin İngiliz Filolojisi’ni okuduğu yıllar günümüz taşınırken hocaları Mina Urgan ve Halide Edip Adıvar gibi edebiyat dünyamızın klasik isimlerinin çevresinde “İstanbul’un kayıp  zamanları”nda yolculuk ediyoruz.
İstanbul Üniversitesi’ni bitiren Liji Pulcu Çizmeciyan, doktora tezi için sevdiği Fransız yazar Marcel Proust’u şeçiyor. (Zaten bu kitabın ismi de Proust’tan iz taşıyor.) Bu konuda çalışmaya başladığında ise yabancı profesörlerin dikkatini çekiyor ve Fransız bursuyla Paris’e davet ediliyor. Kitapta hem bu dönemde hem de bundan önce Lise ile birlikte gittiği uzun Fransa seyahatleri konu ediliyor. Bu gezi kitapta ağırlıklı bir yer tutsa da konu gene İstanbul oluyor. Hem İstanbul hem de Cumhuriyet Türkiyesi’nin Avrupa’daki çağdaş görüntüsüne şahit oluyoruz. Kitaptan bir bölüme bakarsak bunu daha iyi anlayacağız;

“ O tarihlerde kız liselerinde kadın öğretmenler bulunuyor, erkek liselerinde de erkekj öğretmen. Bu alanda Fransa çok tutucu. Karma düzene ilk öğretimde 1957’de, üniversitedeyse 1975’te geçilmiş. 
İstanbul’daki hayatımızı anlattım. ‘Bizden farksız’ dediler. ‘Bazı konularda sizden ileriyiz’ dedim, ‘bizim okulda, sör okulunda , üç tane erkek hocamız vardı. Hiçbir zararını görmedik. Fransızlar acaba neden korkuyorlar da bu asırda hâlâ kız okuluna sadece kadın hoca istiyorlar’ dedim.” 

1950’li yılların başında yapılan bu geziyi şu satırlardan izleyelim bir de;

“Ben kendimi tanıtıyorum. Çok şaşırıyorlar. Bir Türk kızının geleceğini biliyorlarmış, çok da merak ediyorlarmış, ama kendileri gibi giyinmiş Fransız gibi Fransızca konuşan birini beklemiyorlarmış: ‘Ne diye milli giysilerinizle gelmediniz!’ diye soruyorlar. Bu kez ben şaşırıyorum, ne milli giysisi, çarşaflı bir kız mı bekliyorlardı? ‘Doğduğumdan beri ben İstanbul’da böyle giyindim, biz Atatürk zamanının Türkleriyiz, Avrupalılar gibi giyiniriz’ diye cevap veriyorum. Anlaşılan bu sözde okumuş kızlara çok şey öğretmem gerek.”

Kitabın ilerleyen bölümlerinde Liji Pulcu Çizmeciyan’ın Notre Dame de Sion’daki öğretmenlik yıllarının anıları var.  Burada öğrencilere  Shakespeare’i İngilizce’dan Fransızca’ya ödev olarak çevirtip, yıl sonunda oyun olarak sergilemelerini ağzım açık ayran budalası gibi okudum. Kitapta bir de Çizmeciyan’ın öğrencilerine Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini Fransızca’ya çevirttirmesi var ki, unutamayacağım satırlardan biriydi. Eğitime önem verilen dönemleri, böylesine donanımlı bir eğitimciyi görmek bugün mümkün müdür?  
Kayıp ettiklerimiz ya da kayıp  sadece İstanbul’un zamanları mı?
Cevabını herkes kendi arasın ben bilemem… Ama İstanbul’ kızıp,  çekip gitmek yerine bir şiirde gözlerimi kapayarak, bir sanat yapıtında ufkumu açarak, bilimle gözlerimi açıp akılla sorgulayarak İstanbul’u yaşarım. Liji Pulcu Çizmeciyan’ın kitabını okurken bunu anladım. Ha bu arada büyük konuşmuş olayayım, belki ben de çeker giderim buralardan ama gittiğim yerde de biraz önce dediğim şekilde İstanbul’da yaşarım. 

Aptulika

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 73


Liji Pulcu Çizmeciyan
“İstanbul’da Kayıp Zamanlar – 1"

İstanbul…birçoğunun kaçıp kurtulmak istediği yer. Ona kötü laf etmeyen yok gibidir. O lafları duyduğumda içimden onlara okkalı bir küfrü sallarım. Bunu yaptığım için üzülür ve
pişmanlık da duyarım hani… zira o kişilerle aynı hassasiyet aynı duyguları taşırım. Ama be dostlar, hakarete maruz kalan niye hep İstanbul olur ki? Ben bu kentte doğdum, genç oldum, yaşlandım…onun nasıl solduğunu, harap edildiğini gördüm. Şimdi yaşanmaz bir halde ama kabahat İstanbul’un mu? Hem zaten İstanbul’u terk etsem ona hasret kalacağım, özleyeceğim. Terk etmesem de gene İstanbul’u özlüyorum ve burnumda tütüyor. İşin özü bizim İstanbul’u bırakmamız değil, biz İstanbul’dayız ama İstanbul çoktan bizi terk etti. İstanbul diye bir şey var ama biz onu anıların ‘underground’ında yaşayabiliyoruz. 
Biz eskidik ve anılarımızdaki İstanbul’un görüntüleri silinmiş. Sadece bizim mi? Yirmi yaşına gelenler bile anılarının geçtiği yerleri bulamıyor. O kadar zaman bile geçmesine gerek yok, bir hafta önce gittiğin bir yeri aynı şekilde bulamıyorsun. Bu arada Taksim meydanına indiğimde AKM yönüne bakmadan İstiklal Caddesi’ne gidiyorum. Daha neler neler yaşıyorum ki anlatsam deli dersiniz. 

İşte bu ruh halinde elime geçen “İstanbul’da Kayıp Zamanlar” isimli bir kitabın peşine takıldım. Kitabı yazan Liji Pulcu Çizmeciyan, 1924 doğumlu bir yazar yani Cumhuriyet ile yaşıt. Anıları okurken bir Cumhuriyet kuşağının İstanbul’una gidiyorsunuz. Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında, “Küçük yaşında Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Kocataş Yalısı”nın Balkonundan konuşurken seyretmiş, sonra onun manevi kızlarıyla aynı okulda okumuş bir Cumhuriyet çocuğu” diye tanımlanıyor yazarı. Öyle ki bu tanım çok yerinde olmuş, anıları okurken Cumhuriyet devrimlerinin yaşamda nasıl oturduğunu ve özümsendiğini de görüyoruz.
Çizmeciyan’ın anıları Sarıyer’deki yalıda başlıyor. Aileyi çok zengin sanmayın, Sarıyer ise sadece yazları gittikleri semt yani bugünkü anlamıyla yazlık (sayfiye). Kitap Sarıyer’den başlıyor ve ardından evlerinin olduğu Şişli ile devam ediyor. Ardısıra Pangaltı, Kurtuluş, Maçka, Beyoğlu diye anılar içinde bir yolculuk sürüyor. 
Yazar çocukken okulu, “Büyük ağaçlı bir bahçede koşup, eğlenmek” diye biliyor. Ablası okulda öğrenci ve öğretmen olan annesiyle her sabah birlikte evden çıkıyorlar. Ve küçük Liji’nin dünyasında yazar şöyle devam ediyor, “Şehirdeki evimizin arkası bir okul bahçesine bakar. Beş yaşında olunca oraya gideceğim…  Ama annem, ne diye okulda koşmaya gider ki?” 

Liji Pulcu, Ermeni Katolik bir ailenin kızı olarak İstanbul’da doğmuş bir eğitimci. Yıllarını bu alana veren biri olsa da edebiyat alanında ürünler vermiş, ancak bunları yayınlatmamış. Elimizdeki bu anı kitabı da yayınlanma amacıyla kaleme alınmamış. Yıllarca eğitimcilik yaptığı Notre Dame de Sion’un 150. Kuruluş yıldönümü için hazırlanan kitapta bu anılardan bazı bölümler kullanılınca bir yayıncının dikkatini çekecek ve böylece gün yüzüne çıkacaktı. 2010 yılında yayınlanan “İstanbul’da Kayıp Zamanlar 1” bugüne kadar da altıncı baskısını yapmış.
Kitapta 1930’lardan 1960’lı yılların ortalarına kadar geçen yıllar arasındaki İstanbul’ u Liji Pulcu’nun çocukluktan üniversite zamanlarını da içine alan anılarda  geziniyoruz. O günlerden kaybolan İstanbul’dan kalanları da şimdilerde kaybediyoruz. Kitaptan bir sayfayı çevirdiğimizde, “AKM 1970’te yandıktan sonra, yeniden açılıncaya kadar, filarmoni konserleri Maden Fakültesi salonunda verilirdi; buranın çok güzel bir akustiği vardı.” diye anlatıyor o yılları, Pulcu. Bir düşünün hele bundan 48 yıl önce AKM yandı diye yapılana kadar İTÜ Maden Fakültesi klasik müzik konserlerine açılıyor. Şimdi AKM hepten yerle yeksan oldu yerini dolduracak bir salon var mı ya da pıtrak başı gibi biten üniversitelerimizde klasik müzik konseri verecek salonu olan var mı? Akustiğinden, büyüklüğünden, konser salonundan vazgeçtim böyle bir şeyi ihtiyaç olarak gören var mı?
Pulcu’nun satırlarında benim gençliğim anılarında olan bir yer de var,  satırlara bir kulak verelim hele; “Dükkanların arkasına çok güzel bir de sinema, Şan Sineması açıldı. Akustiği çok güzeldi, konserler bile veriliyordu; bir hafta klasik Türk, bir hafta klasik Batı müziği. 1960’lardan sonra konserler giderek kesildi. 1980’lerde müzikaller moda olduğunda bir müzikhole dönüştü. Fakat 1980’lerin sonunda bir gece yandı. Yangının elektrik kontağından olduğu söylendi ve hâlâ da yerine bir  şey yapılmadı. Son zamanlarda sinemalı bir alışveriş merkezi yapılacağı söyleniyor.”

Artık AKM değil AVM devri ne yapalım. 
İstanbul daha neler kaybedecek ya da artık ne kaldıysa.

Aptulika

19 Ağustos 2018 Pazar

Robert Plant 70 Yaşında


Bu yaz İstanbul Caz Festivali'ne gelen Robert Plant'in konser izlenimlerini geçen hafta Geronimo Yalnızkartal'ın yazısında okudunuz. 
O rock dünyasının en önemli ismi. 
Queen denilince nasıl ki akla hemen Freddie Mercury geliyorsa, Led Zeppelin denilince de Robert Plant gelir.


Her iki grubun da kadrosunda kurulduğundan itibaren hiç eleman değişikliği olmamasına karşın insanların aklına bu vokaller gelir. Onların sadece önde bulunmalarıyla  bu ilgiye mazhar olmuyorlar, her iki isim de rock tarzına ayrıcalıklı bir vokal tavrını getirmişlerdir. Freddie Mercury ismi Queen'i silecek kadar (popüler ortamda) öne geçiyorsa da Robert Plant ismi geçtiğinde ise akıllara derhal bütün elemanlarıyla Led Zeppelin gelir. 
Bu efsane grubun vokalisti Robert Anthony Plant, bundan  70 yıl önce bugün İkinci Dünya Savaşı'nda İngiliz Hava Kuvvetler'nde de görev yapmış olan inşaat mühendisi Robert C. Plant ve Annie Celia Plant'in oğlu olarak, Staffordshire'da doğmuştu. 



16 Ağustos 2018 Perşembe

Vakti Zamanında Bugün


17 Ağustos 1960
 Beatles grubu Liverpool'da küçük bar ve kulüplerde çalarken, aldığı bir teklifle ilk kez İngiltere sınırlarının dışına çıkacaktı. Almanya'nın liman kenti Hamburg'a giden grup burada konserler verecekti. 
Beatles'ın ilk Hamburg konserleri rock tarihinde önemli bir yer işgal ederken, çaldıkları Indra kulüp de bugün bir müze haline gelmiştir.


Tarihte yer eden bu vakayı bu hafta sizlere detaylarıyla yazacaktım ama olayı biraz araştırdıkça dallanıp, budaklandı. Değişik kaynaklara ulaştıkça yazı uzadıkça uzadı ve bu konuyu anlatmak gelecek haftaya kaldı. Evet bu Hamburg konserleri tarihidir ama aslına baktığımızda bir o kadar macera  bir o kadar da komedi filmi gibidir. Hani pişmiş tavuğun başına gelmez denilir ya tam o hesap. Bu yüzden 32 kısım tekmili birden bu tarihi vakayı haftaya yazacağım. Daha doğrusu çalışacağım... çünkü çok detayı var ve bu yüzden bir erteleme daha yerse affınız sığınırım.  


Evet!
BEATLES HAMBURG YOLLARINDA
1960 yapımı film

Rejisör: Allan Williams
Senaryo: Bruno Koschmider

John Lennon
George Harrison
Pete Best
Paul McCartney
Stuart Surcliffe

Georg Stener
Coşkun Göğen
Jim McCartney
Danyal Topatan
Mimi Smith
Süheyl Eğriboz
Eddie Constantine

Pek Yakında


  

Blues Perişan Radyo Programı yeniden başlıyor!

İki yıl aradan sonra Blues Perişan radyo programı  "Radyo Dinlemek İçin Bir Site"de yeniden başlıyor. Her hafta Perşembe gecesi saat 21.00'den 23.00'e kadar iki saat sürecek program yeni yayın döneminde sizlerle olacak. 




Onuncu Yıla Doğru BLUES PERİŞAN Başlıyor!  

2016'nın eylül ayı gibiydi, radyo programımı yapmak için Rock FM'in Bağlarbaşı'ndaki stüdyolarına gitmiştim. Program sonrasında tonmaister Ömür, "Abi ben radyodan ayrılıyorum." dedi, vedalaştık. Ertesi günü gelen telefonda Metehan'da ayrıldığını söylüyordu. Yahu nedir bu diye zorladığımda radyonun satıldığını öğrenecektim. Bir süre sonra radyonun rock ile bir alakasının kalmadığını da anlayacaktık. 



Çok feci olmuştum. 2009'dan 2016'ya kadar her hafta yaz kış demeden bir kaç istisna haricinde tekrar yayın yapmadan Blues Perişan programını sürdürmüştüm. 2017 yılına program olmadan girdim ama inan olsun her hafta sanki program olacakmış gibi playlist hazırladım. Birilerine 7 yıldır yaptığım radyo programının son bulduğunu söylediğimde, üzüntümün parasal yani ekonomik nedenlerden olduğunu sanıyorlardı. Para almadığımı hatta üstüne para harcadığımı anladıklarında bana deli diye bakıyorlardı. Sadece para olsa iyi radyo yakın diye Kuzguncuk'tan Bağlarbaşı yokuşunu yazın sıcağında terleyerek, kışın soğuğunda titremelerle yürüyerek her hafta tırmanırken salak gibi mutlu oluyordum. Bir Temmuz sıcağında İstanbul kavrulurken gene bu tırmanışı yapmış, filaş belleği unuttuğumu farkedip, gene aynı yolu aşağı doğru yürüyüp, toplamda 4 defa yürümüştüm. Benimkisi dünya delilik, salaklık tarihine altın yaldızla yazılır mutlaka ama yapacak bir şey yok yazıp, çizmek, yayınlatmak, paylaşmak deliliğimiz payidar. 

Radyo programı bittikten sonra alışmam kolay olmadı. Mesala bir yerde John Coltrane'ın "Blue Train"i çalsa otomatikman, "Blues Perişan'dan hepinize merhabalar, bu haftaki programda..." diye konuşuyordum. Bir günde arkadaşların evinde eş, dost, çoluk, çocuk yemekteyiz. Ev sahipleri fonda müzik olsun diye yutup'u açmış. Parça bittiği anda ben "Doksan dört nokta beş rak ef em de blues perişan devam ediyor. Joe Bonamassa'dan dinledik, şimdi sırada..."anonsuyla rakımı yudumlarken, millet kafayı bulduğumu sandı da deli olduğum anlaşılmadı... şükürler olsun.

İki yıl böyle geçti ve şimdi 9. yılında Blues Perişan'ı "Radyo Dinlemek İçin Bir Site"de sürdüreceğim. Her hafta Perşembe gecesi saat 21.00'den 23.00'e kadar iki saat sürecek program yeni yayı döneminde başlayacak. Büyük ihtimalle Eylül ayında yayına girecek olan programın tam tarihini bir kaç gün sonra sizlere duyuracağım. 

Blues Perişan bundan sonra internet radyosu olarak sizlerin karşısına çıkacak. Nasıl dinleneceğinin bilgilerini haftaya yayınlacak olan RDİBS (Radyo Dinlemek İçin Bir Site)  yöneticisi Andaç Işık ile yaptığım röportajda bulacaksınız. 
Şimdilik kısaca internet adresini yazayım.
http://radyodinlemekicinbir.site/

Sözün özü Blues Perişan radyo programı onuncu yılına doğru yeniden devam ediyor!

APTULİKA
bluesperisan@gmail.com



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...