18 Ocak 2022 Salı

Beth Hart'tan Led Zeppelin Sürprizi: 25 Şubat 2022'yi bekleyin!

 


Beth Hart son yılların en dikkat çeken sesi. Ülkemize de konser için gelen ve muhteşem dakikalar yaşatan Hart, sadece rock ve blues değil her tarzdan dinleyicinin ilgisine mazhar olan bir kadın sesi. Onu ilk kez Joe Bonamassa ile yaptığı ortak çalışmalarla tanımıştık. Bu muhteşem ses bir ay sonra çıkacak yeni çalışmasıyla ortalığı yeniden sarsacağa benzer.

 Beth Hart , Robert Plant'in efsanevi sesini A Tribute To Led Zeppelin'de  kanalize ederek bugüne kadarki en derin girişimlerinden birini üstleniyor . Provogue/Mascot Label Group  aracılığıyla 25 Şubat 2022'de piyasaya çıkacak olan albüm,   dijital, CD ve 3 farklı vinil renkte satışa sunulacak.

Dokuz parçalık albümde, Led Zeppelin'in unutulmaz yapıtları Beth Hart'ın sesiyle kulaklarımızda yankılanacak.  


14 Ocak 2022 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 182



Danilo Kiş
 "Bahçe, Küller"
Jaguar
Çeviri: Özge Deniz
  (1. Basım: Ağustos 2021)


"Jaguar", son iki yıldır tutkunu olduğum yayınevi. Buradan çıkan dünya edebiyatında çıkan ve daha önce bilmediğim yazarların romanlarıyla tanıştım. Bunlardan biri de Danilo Kiş.   Sırp yazar ve şair Danilo Kiş  daha önce "Ölüler Ansiklopedisi" ve "Ud ve Yara     İzleri" eserleriyle dilimize çevrilmiş ama ben ilk kez bu kitapla tanıştım. Eski Yugoslavyalı romancı Kiş'in bu eseri daha Can Yayınları tarafından yayımlanmıştı, dilimize bu defa Sırpça aslından çevrilerek, yıllar sonra tekrar bizlerle buluşuyor.
 

"1935 doğumlu Sırp yazar, Subotica’da dünyaya gelmiş. Kiş, eserlerini Sırpça ve Hırvatça kaleme aldı. Bruno Schulz, Vladimir Nabokov ve Jorge Luis Borges gibi yazarları etkiledi. 1989 yılında Paris’te hayatını kaybettiğinde ardında pek çok çalışma bıraktı.
Kitaplarında çoğunlukla İkinci Dünya Savaşı’na, savaş sonrası döneme ve kişisel hayatından izlenimlere yer verdi. Yazarın, orijinal adı Bašta, pepeo olan ve ilk defa 1965 yılında yayımlanan bu eseri de İkinci Dünya Savaşı’nda geçen bir aile dramını konu alıyor."
Kitapla ilgili tanıtımda Danilo Kiş böyle tanımlanmış. "Bahçe, Küller" okunduğunda ise yazar daha iyi tanınacak, zira bu otobiyografik bir roman.  
 

 Danilo Kiş romanı "Bahçe, Küller"de, II. Dünya Savaşı’nın arifesinde geçen çocukluk yıllarının; sürgün ve linç tehdidiyle oradan oraya sürüklenen ailesinden, özellikle de babasından yadigâr kalan travmaların, yersiz yurtsuzluğun, inişli çıkışlı ruh hallerinin, aranıp bulunamayan kurtuluş yollarının izini sürüyor. Kiş bu otobiyografik romanında, tüm dünyayı kasıp kavuran bir kıyametin savurduğu küllerin altında saklı kalmış, siyah beyaz bir aile albümünü aralar gibi, unutulmaz bir baba figürünün etkisinde geçmiş o yılları tekrar gün yüzüne çıkarıyor.

 Danilo Kiş'in "Bahçe, Küller" romanı acılı bir dönemi kendi hayatından izlerle ve çocuk gözüyle bizlere sunuyor. Hem de öyle güzel sunuyor ki, kitabı elinize aldığınızda aralık vermeden sürükleniyorsunuz.

Aptulika

* Yazıda bold ve italik olan bölümler tanıtım bülteninden. 

13 Ocak 2022 Perşembe

Aşık Mahzuni Şerif Türküleri



Yeni müzik dinleme alışkanlıklarımız ile birlikte her hafta cuma sabahı yeni çıkan albüm ya da teklilere bakmak adetimiz oldu. Açıkcası her hafta beklentilerim hüsranla nihayete eriyordu. Bu hüsranın yanısıra büyük bir karmaşanın içine giriyor, iğneyle kuyu kazar gibi bir şeyler bulmaya çalışıyorum. Geçtiğimiz hafta da nafile uğraşa gene giriverdim ve karmaşanın içinde Kaan Tangöze'nin albümünü buluverdim. 

Duman grubu oldum olası benim için ayrıcalıklıdır ama Kaan'ın solo çalışmalarının yeri şimdilerde ( daha önceki solo albümünü ilk defa geçen ay fark edebildim) benim için daha bir önem taşır oldu diyebilirim. Daha önceki solo albümünü tümüyle dinlemiş değilim ama oradaki Karacoğlan yorumunu ayrı bir yere koymuştum. Şimdi yeni çıkan solo albümde ise parçalar yerine oturdu diyebilirim. Bundan sonra evvelki solo albümü de tümüyle hatmedeceğimi buradan belirtmeliyim. 

Kaan'ın yeni albümü "Aşık Mahzuni Şerif Türküleri" adını taşıyor. Ülkemizin ozan ve aşık geleneğinin içinde önemli bir yeri olan Aşık Mahzuni Şerif, modern dönemde bu geleneği toplumcu bakış açısıyla günümüze taşıyan ismiydi. Kendi adıma çocukluk, ilk gençlik çağımdan beri onun türkülerini Cem Karaca, Selda , Edip Akbayram gibi ustaların rock yorumlarıyla dinlemiştim. Sonra aynı türküleri Aşık Mahzuni'nin sesinden dinleyerek bugünlere kadar gelmişti bu sevgim. 

Öncelikle Kaan'ın albüme verdiği isim ile başlayayım... Ustanın bir türküsünün ismini verip, bu işi kotarabilirdi ama böyle yapmamış ve saygı dolu bir giriş yapmış. "Aşık Mahzuni" deyip geçmeden "Aşık Mahzuni Şerif" diyerek ardına da "Türküleri" eklemiş. 

Bir rock müzisyeni Aşık Mahzuni Şerif yorumlarsa distorşiyonlu gitarları ekler ve vokali de hançerden yükseltir cayır cayır gider. Kaan böyle yapmamış ve türküleri yorumlamış. Elbette bu bağlama ile yapılan bir türkü albümü değil. Kaan gitarını eline almış ve tek başına kendi gibi ve sadelikle yorumlamış. Bir kentli duygu ile yapılan yorumda Aşık Mahzuni Şerif duygusu yitirilmeden Kaan bakışıyla sunulmuş ama bu "doğu - batı" ya da "kentli - yerel" birleşimli bir "sentez" hesabında değil. Kaan'ın bakışında Aşık Mahzuni bugüne taşınıyor ve en önemlisi de bir "saygı" sunuluyor. 

Aşık Mahzuni Şerif önemli bir usta ve sanatçıydı. Onu her andığımızda hep bir şeylerin eksik kaldığını hissederdim, Kaan'ın bu sade yorumunda umutlarım arttı. Dilerim bundan sonra da bu büyük usta için kapsamlı kitaplar yazılır, üniversitelerde tezler hazırlanır. 

Teşekkürler Kaan!

Aptulika

9 Ocak 2022

12 Ocak 2022 Çarşamba

2022'nin ilk caz tınısı


Håkan Broström, "My Cat Siri" albümünü geçtiğimiz Aralık ayında piyasaya çıkartmış. Albümü harika denilebilecek bir dörtlü ile oluşturmuş; elemanların tek tek müzikal ustalıklarının ötesinde dörtlü kombinasyonlarındaki birliktelik dinleme zevkini yüceltiyor.



Spotify, deezer falan derken bu yeni müzik dinleme alışkanlıklarında bir karmaşanın içinde kimi zaman dikkatimi çeken şeyleri bulduğumda, üzerine bir anda atılıyor ve adeta pamuklara sarıp koruyasım geliyor. Bu cuma yeni çıkan çalışmalara bakarken bir anda Hakan ismini görünce ilk önce bizden bir caz müzisyeni sandım. Oysa ki Håkan Broström, İsveçli bir caz saksafoncusuymuş. 

Caz kategorisinde yeni çıkan albümler denilince hemen sevinmemek gerekiyor (en azından benim için). Zira dinlediğinizde bir anda sound elektronik alt yapılı tekno bir şeyler de olabiliyor. Bu tabi benim beğenime göre yoksa o şekilde de caz adına güzel şeyler yapılabiliyor. Bu kuşkularla albümü dinlemeye başladım ve başından sonuna dinlemekten ayrılamadım. 


Håkan Broström müziğe ilk olarak piyano ile başlamış. 15 yaşında da tenor saksafon çalmaya başlamış. Piyanodan saksafona geçiş sanatçının yerel bir blues grubuna katılmak isteğinden kaynaklanmış. Bu blues grubunda yer almak için bir tenor saksafon alıyor ve o günden bu güne kadar bu enstrümanla müzik yapmayı sürdürmüş. İlk dönemlerde alto ve sopranoyu ana enstrümanları haline getiren Broström,  Big Bands'lerde de  flüt çalıyor.

 Malmö'deki Müzik Koleji'nde öğrenci olan  Håkan Broström'un öğretmenlerinden biri alto saksofoncu, besteci ve Tolvan Big Band'ın lideri Helge Albin'di. Bu sırada Håkan, tenor saksofoncu Tomas Franck'in de yer aldığı beşli Equinox'u kurdu. 1984'te Stockholm'e yerleştikten sonra, Håkan kısa sürede sahnedeki en önde gelen saksofonculardan biri olarak kendini kanıtladı, kendi kombolarını ön plana çıkardı ve tromboncu Eje Thelin, trompetçi Gustavo Bergalli, gitarist Ulf Wakenius ve diğerlerinden oluşan gruplarla çaldı.

Ayrıca İsveç Radyo Caz Grubu, Stockholm Caz Orkestrası, Tolvan Big Band, Mikael Råberg Big Band ve diğer büyük grupların bir üyesiydi ve şarkıcı Peps Persson ile blues ve reggae müziği çaldı.

Håkan uzun yıllar boyunca Esbjörn Svensson, Bobo Stenson, Palle Danielsson, Jacob Carlzon gibi müzisyenlerin yer aldığı kendi grubu "In and Out"u yönetti.

1993 yılında Norrbotten Big Band'in saflarına katılan Håkan, alto ve soprano saksafon bölümünün liderliğinin yanı sıra, çok özellikli bir solisttir ve aranjman ve beste çalışmalarına da katkıda bulunmaktadır.


 Håkan Broström, İsveç'in cazdaki en önemli isimlerinden biridir. Norbotten Big Band, İsveç Radyo Caz Orkestrası ve Sixtus grubu aracılığıyla Herbie Hancock, McCoy Tyner, Dave Liebman, Kenny Wheeler, Chris Potter, Joe Lovano, Philip Catherine, Toots Thielemans ve Putte Wickman .Håkan Broström, diğerleri arasında Tim Hagans, Bobo Stenson, Adam Nussbaum, Palle Danielsson, Esbjörn Svensson, Ulf Wakenius ve Jeff "Tain" Watts ile turneye çıktı. 2008'den beri sanatçı, Amerikalı piyanist Joey Calderazzo'nun yer aldığı bir dörtlüye liderlik ediyor.

Håkan Broström, "My Cat Siri" albümünü geçtiğimiz Aralık ayında piyasaya çıkartmış. Albümü harika denilebilecek bir dörtlü ile oluşturmuş; elemanların tek tek müzikal ustalıklarının ötesinde dörtlü kombinasyonlarındaki birliktelik dinleme zevkini yüceltiyor. Håkan Broström lider olarak saksafon ile yer aldığı albümde müzikal tansiyonu tutan piyanist Britta Virves yer alırken, davulda Karl - Henrik Ousback özellikle zilleri kullanımındaki zerafet ile yakalana tınıya imzasını atıyor. Ekipte Håkan Broström'un yanısıra solo imkanını en çok bulan kişi kontrbasçı Jon Henriksson oluyor. Kendi beğenimde caz için olmazsa olmazı bas tınısıdır, bu nedenle de Henriksson soloları keyiflenmeme neden olduğunu belirtmeliyim. 

Håkan Broström'un "My Cat Siri" albümü bu yılın gelen ilk caz tınısı oldu ve sanırım yılın sonuna kadar da etkisini sürdürecek gibi. 

Aptulika

* Biyografik bilgiler https://hakanbrostrom.com/ den.




11 Ocak 2022 Salı

Budgie'nin bas gitaristi ve solisti John Burke Shelley, 71 yaşında hayatını kaybetti.



 Uzun bir zamandır burada ölüm haberleri yazmamıştım. Üç - dört aydır yazı yazmamam bunda etken olduğu gibi yanısıra yazılarımı  yeni haberleri takip etmeden yazmam nedeniyle böyle bir durum oluşmuştu. Bu gece söyle bir yeni haber var mıdır diye müzik sitelerine bakmamla bir anda iki sevdiğim grubun iki özel elemanın öldüğünü öğrenecektim. Bunlardan ilki Cinderella'nın ilk albümünde yer alan gitarist Barry Benedetta idi. Bu güzelim gitaristi 62 yaşındayken COVID - 19 nedeniyle 6 Ocak tarihinde yitirmişiz. 

Bu haberin ardından bir anda vakti zamanının güzelim grubu Budgie'nın muhteşem sesi ve basgitaristi Burke Shelley'in resmini görüp heyecanlanacaktım ki... ne gam... bu da bir ölüm haberiydi. 

"Budgie'nin bas gitaristi ve solisti John Burke Shelley, 71 yaşında hayatını kaybetti."



 10 Ocak (2022) pazartesi gecesi doğduğu yer olan Cardiff'teki Heath Hastanesi'nde hayata veda etmişti. 

Şimdi haliyle bu satırları okuyan bir çok kişi, 

" Bu Budgie grubu ne?"... "Burke Shelley de kim?" 

diyecek haliyle... 

Yukardaki sorular hiç yabana atılacak gibi değil hani. Aslına bakılırsa  Budgie ve müzik tarzlarıyla yaptıkları öncülük seksenlerdeki heavy metal'in doğmasına vesile olacaktı ama onlar unutulup gidecekti. 1970'lerin sonunda Britanya adasında çıkan HWOBHM ( Yani açılımıyla: New Wave of British Heavy Metal) grupları muhteşem konserlerle adayı sarssalar da plak şirketleriyle araları pek barışmamış olsa gerek, köprü oldular ama unutulup gittiler. Ama onlar dinlemiş olanların hatıralarından hiç ama hiç çıkmadılar (Benim de 1980'lerde tesadüfen elime geçen kapaksız ilk albümleri hala saklanır ve dinlemekten hiç vazgeçememişimdir.). 

Budgie grubunu hiç bir zaman unutamayanlardan biri de Lars Ulrich idi. Grubu Metallica ile şöhret basamaklarına emin adımlarla yürürken yaptıkları 1987 tarihli Garage Days Re-Revisited'de  iki Budgie şarkısını coverladı:  "Crash Course in Brain Surgery"  ve "Breadfan".  Böylece bu muhteşem grup tekrar tanınıverecekti. 

Galli grup Budgie'nin bütün zamanlarında değişmeyen tek eleman olan Burke Shelley, özgün ve temiz sesiyle ayrıcalıklı bir yere sahipti.  Bunun yanısıra basgitardaki becerisi de buna eklenince ilerde çıkacak olan gruplara da emsal olacaktı... işte bunların en başında da Rush grubunun vokalisti ve basçısı Geddy Lee gelmektedir. 

2010 yılında Shelley'ye altı santimetrelik aort anevrizması teşhisi konmuştu. Vücuda kan sağlayan
ana arterin tehlikeli ve yaşamı tehdit edecek şekilde şişmesinden kaynaklanan bu rahatsızlık sonucu müzisyen ameliyat olmuştu. O zaman başarıyla geçen bu ameliyat sonrası sağlığına kavuşan Shelley, 2020 yılında yeniden aynı sorunla karşılaşacaktı.   

 Shelley , 10 Ocak 2022'de 71 yaşında Heath Hastanesi'nde uykusunda öldü.  

  





10 Ocak 2022 Pazartesi

Bir İstanbul Şarkısı

Bir İstanbul Şarkısı  

(Emanuale Bultrini & Fonderia)



Bu sabah uyandığımda

( Daraaa ra raaam )

başımda son günlerin tarifsiz ağılığı

yeni günün bir o kadar meşgul eden bulanıklığı

camı açtım ve yağmurun ıslattığı çatıların üzerinden

yarı kasvetli istanbul’a  ,

çayımdan bir yudum, ucuz sigaramdan bir duman çekerek

uzun uzuuun , boooş boş baktım  , baktım …

Çok işim var, ne b.k yiyecem deyip ,

kös kös döndüm masama …

( Daraaa ra raaam )

(Ra ram ra ram ra ram …..

….

Bu sabah da  , kasvetli  bir blues şarkısı tadında başlayan günmüş  diyerek , dolanırken salonda ,  dur hele neler var şu dostlar meclisi sosyal aleminde diye bir şey dürttü beni   .  Tesadüf odur ki karşıma Cenk Akyol’un hazırlamış olduğu, çok özel bir konsepti olan radyo programı ( şimdilerde podcast olarak devam ediyor )  Kooperatif’in   25 ekim 2021  tarihli  tanıtımı çıktı karşıma  .  Facebook’un bu kafası karışık yapay zekasının böyle alakasız tarihli paylaşımları gözümüze soktuğu şeylerden dolayı platforma olan ilgimin az olmasına rağmen ,demek ki bu sabah günümü  güzel kılmaya karar vermiş olsa gerek . Bir nevi sosyal medya kahve falı tadında … “Al ulan sana günün süprizi !”   der gibi …

O sürprizde,  Cenk’in  tanıtımında  26 Ekim 2021 tarihli programı hazırlayıp sunacağını duyurduğu dostu ,   İtalyan müzisyen Emanuale Bultrini ‘nin  progresif rock orijinli ama   müzik yelpazesi funk, pop ,caz gibi birçok esintiyi içinde barındıran  Fonderia isimli    grubundan geldi . İlk kez dinleyecektim ,doğal olarak arama motorunda  karşıma ilk gelen albümü  ( Fonderia - My Grandmother's Space Suit ) açıp “play>>” tuşuna bastım … Sonra birden  (||pause||) , durdurup  “ İstanbul “ isimli ikinci parça gözüme ilişti , dur hele  bu da ne ola ki  deyip  “ play>> ”e dokundum  ,  yaslandım arkama  ve kendimi şöyle bir yolculukta buldum …


“play >>”  ….   Beynim ve kulaklarımda duyumsadığım ses ve algılarda ki   ilk hissim ,  bu parça  da sanırım  şu klasik “arabasque” motiflerle bezenmiş malum parçalardan biri mi derken , o anda hava döndü  . Birden kendimi  Dolapdere’ de ki bir roman sokak düğünü içinde buldum sanki  . Coşkulu , renkli  ve bir o kadar çılgınca. Oradan usulca nehrin üstündeki bir kayan bir  sal misali aktım  Nevizade’ye .  Bol gürültülü sokakta  uzaktan gelen sokak müzisyenlerinin  yaptığı müziği duyuyordum şimdi , başımı yukarı kaldırıp özlediğim bu havayı  derin derin soludum … Oradan Tünel’e doğru adımladım   İstiklal Caddesini , Yüksek Kaldırım’dan salınarak  Karaköy vapur iskelesindeydim şimdi ve  oradan  Haydarpaşa’ya geçerken vapurda … Koşarak yakaladım treni son anda . O  hep çok soğuk görünümlü banliyö vagonu bile sıcak geliyordu şimdi .  Sarsıla , takıla ilerliyorduk , kulaklarımda ve beynimde  trenin raylar üzerinde ki ahenkli ritmi ve temposunu  hissede hissede , duya  duya ,  hızla yol alıyorduk   bu defa Pendik’e .   Şimdi de yolum  Sapanbağlarında bir Boşnak meyhanesine düştü . Ortam  bir o kadar şahane , çoşku zirvedeydi , bir  Balkan düğünü-eğlencesindeymiş  tadında rakılar içtik ve raks eyledik . Nihayetinde gün geceye düşmüştü artık , TEM otoyolunda hızla ilerliyordum ağır kafa ,son sürat bir spor arabayla.  Sanki bir aksiyon filminde peşime düşen  polisten kaçar gibi ,  ardımda çıldırtıcı siren sesleri …

Derken 6 dakika 45 saniye geçmişti ki UYANDIM .”

…. hissettim ki özlemişim yarı tutsak yaşadığım bu şehri .





Ve olaylardan kısa bir süre sonra ….

Ek – Edit :

Sonra albümü dinledim ve  albümün tamamı bana şahane bir film müziği tadında geldi . Hatta sadece bu albüm müziklerinden kısa bir film bile  çekilir diye düşündüm . Mesela şöyle …

“ İstanbul’da Bir Kaçış “

İlk notalarla başlar ki ;  kahramanımız , Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin parmaklıklarından atlayıp kendini şehrin sokaklarında , yaklaşık sekiz saat boyunca yaşanan , her parçada değişen,  kah çoşku , kah hüzün ,  kah kaos ve aksiyon dolu bir kaçış ve kovalamacanın içinde bulduğu  ;   ama   sonunda,  kolunda yine ağır uyuşturucu  ilaçların damarlarına zerk edildiği  serum şişesine bağlı yatağında yarı baygın gözlerini açtıp,  hastane odasında yatarken sonlanır  .

Yani “ Kaçış Yok! “

…. ve sahnede yazılar akmaya başlarken albüm de sona erer .


Albüm :    Fonderia - My Grandmother's Space Suit (2010)

Teşekkürler  Emanuele Bultrini & Fonderia

Teşekkürler Cenk Akyol

Müziğin ruhu hep yanınızda olsun

Yaşasın Rock ‘n Roll Coşkusu



Geronimo Yalnızkartal

08Ocak 2022 – İstanbul







2 Ocak 2022 Pazar

2022'ye yeni bir radyo programı ile başlıyoruz: AKSİ İHTİYAR



Geçen yıl internet  üzerinden  www.radiocorax.com adresinden yayınlanan Kooperatif'e konuk olarak bir radyo programı hazırlamıştım. Şimdilerde yeni yılı ikinci programla açıyorum. Bu arada radyo programının da bir ismi olacak:AKSİ İHTİYAR

Neden Aksi İhtiyar derseniz, ufaktan açıklayayım... Buyrun dinleyin bakalım:

Sinema dünyasının iki önemli oyuncusu Jack Lemmon ve Walter Matthau'nun çevirdiği ikili filmler vardır. O filmlerde Jack Lemmon pimpirikli yapısıyla naif bir karekter sunarken Walter Matthau onun tam tersine bir karekteri sunardı ve onun ismi "Aksi İhtiyar"dı. 

İşte bu radyo programının ismi buradan ortaya çıktı. Tabi bu ismi bulmak için oturup düşünmedik. Bu isim tamamen ilk yayını hazırlarken ortaya çıktı. Radio Corax'ta yayınlanan Kooperatif programını mucidi müzik yazarı ve radyo programcısı dostum Cenk Akyol. Bu programda benim de bir program yapmamı istedi. İşte ondan sonra olan oldu. O bana devamlı,"Abi şu programı yap yahu" diye ısrar ederken ben devamlı ters gidiyordum. Bu süreçte o Jack Lemmon'un karekterine döndü ben de Walter Matthau'nun karekterine döndüm. İşte bu süreçte Cenk bana, "Yeter be Aksi İhtiyar yap şu programı" dedi.İşte böylece ikinci programda da programın ismini bulduk, benim de içime sindi hani.

Sözün özü Aksi İhtiyar radyo programı bu Salı günü sizlerle birlikte olacak. Şimdi sözü Cenk'e (Akyola) bırakıyorum. Oldukça. afilli bir tanıtım yazısı yazmış, şimdi onu sizinle paylaşayım... İlk önce İngilizcesiyle ve ardından da Türkçesiyle:

 KooperatifKooperatif opens the new year with grumpy old Aptülkadir Elçioğlu. He takes us to time travel with his  idiocratic style. This show brings us lot of British bands from 70's and some exceptions to these, Eloy from Germany, Pavlov's Dog and Steppenwolf from U.S.A.


And he is waiting your comments and requests to bluesperisan@gmail.com 

Here is the show, Keep on rockin' 

https://archive.org/details/aptul-2


Yeni yıla "Aksi İhtiyar" ile giriyoruz. Aptülkadir Elçioğlu Kendine öz üslubu ile bizleri yine zaman yolculuğuna çıkarıyor. İngiltere ağırlıklı programın ayrık otları Almanya'dan Eloy, A.B.D'den Pavlov's Dog ve Steppenwolf.


Aptül programa yorumlarınızı ve isteklerinizi bluesperisan@gmail.com adresine bekliyor. 

 canlı dinlemek için

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...