Albüm Kritikleri


AEROSMITH
“Honkin’On Bobo”
 Otuzuncu yılını deviren renkli ve çılgın rock grubu Aerosmith, 14. stüdyo albümünü gerçekten debdebeli çıkartıyor.son zamanlarda yaptıkları yeni denemelerle dinleyicini küstüren grup öyle bir albüm yapmış ki affetmemek imkansız gibi gözüküyor. “Honkin’On Bobo”ya yeni bir albüm diyebiliriz ama içinde yeni bir çalışma yok. Grup müzikal köklerini oluşturan blues klasiklerini kendi soundları içinde yorumlamışlar. Aslına bakılırsa çok da iyi etmişler. Ortaya 12 parçalık nefis bir müzik ziyafeti çıkarken topluluğun da müzikal köklerine nasıl sadık kalabıldiğine şahit oluyoruz
Albümde Willie Dixon, Bo Diddley, Mc Dowells, Little Walter; Big Joe Williams gibi blues ve rock’n roll ustalarının unutulmaz şarkıları Aerosmith’in yorumuyla karşımıza çıkıyor. Bunlara ek olarak bir de Rolling Stones parçası var ki keyfi ikiye katlıyor. Albümden ilk öne çıkan Big Joe Williams’ın 1965’lerde meşhur olan blues parçası “Baby, Please Don’t Go”nun yorumu oluyor. Ardından ise dörtgen şeklindeki gitarıyla büyük rock’n roll klasiklerine imza atan Bo Diddley’in “Road Runner”ı geliyor. Tabi bunlar arasında Willie Dixon’un “I’m Ready” si ve Mc Dowells’in “Back Back Train”i de zikredilmeden geçilmeyecek denli harika yorumlanmış.

Türkçemizde “Bit pazarına nur yağdı” diye bir deyim var ya, bence bugün için oldukça geçerli diyebilirim. Bir yanda Eric Clapton, Robert Johnson’u gündeme taşırken, diğer yanda da ünlü yönetmenlerin biraraya gelip eski blues ustalarının hayatlarını film halinde belgelediklerini görüyoruz. Bence bu gayet de iyi oluyor. Hele Aerosmith’de hem eski parçaların tadını tekrar yaşarken, diğer yandan da grubun yeni çalışmalarını dinliyor musuz  gibisinden bir illizyona giriveriyoruz.
APTÜLİKA



Aphrodite's Child
“It's Five O'Clock”
(1969)

Demis Roussos ve günümüzün New Age müzisyeni Vangelis’in solo kariyerlerine başlamadan önceki progresif rock grupları Aphorodite’s Child’ın ikinci stüdyo albümü.
Demis Roussos: Bas, Gitar, Vokal
Vangelis: Bas, Keyboard
Lucas Sideras: Davul, Perküsyon






 AHMAD JAMAL

“Blue Moon”
 Caz müziğinde önemli piyanistler arasında yeralan Jamal, ilerleyen yaşına rağmen müzik yapmaya devam ediyor. Bu yaz ülkemize de gelip , konser veren sanatçı piyanoda minimal bir anlayışa sahip. Espaslı çalış tekniğinden dolayı dingin ve sakin bir hava oluşturur. Bu nedenle ona “Caz piyanosunun büyük Zen ustası” da diyorlar.
Ahmad Jamal,  yeni albümünde bir önceki albümde olduğu gibi 4’lü (quartet) olarak çalışmış. 4’lüsünde kendisine ençok iş düşen ve bunu ziyadesiyle yerine getiren kişi perküsyoncusu Manolo Badrena olmuş. Bu perküsyoncuyu daha önceden Weather Report grubundan da tanıyoruz.  “Blue Moon”da Wynton Marsalis’in ekibinden tanıdığımız Reginald Veal kontrabasıyla, Herlin Riley de davuluyla, eşlik ediyor, Ahmad Jamal’ın piyanosına.
Albümde üç yeni Ahmad Jamal bestesiyle karşılaşıyoruz. Ritmik yapısıyla”Autumn Rain”, harika bir bas solosuyla (yoksa bizim Türk musikisindeki terimiyle “taksim” mi demem gerekirdi) başlayan “Morning List” ve “I Remember Italy”.
Albümde klasikleşmiş eserler de Jamal’ın yorumuyla geliyor. Otto Preming’in filminin müziği “Laura”, Broadway müzikallerinden “This Is The Life” ve  “Gypsy” yorum zenginliği ile albümdeki yerlerini alıyorlar. Klasiklerden biri de Dizzy Gillespie’nin caz standartı “Woody’n You”, Ahmad Jamal’ın doğaçlamalarıyla albümün finaline oturmuş.
82 yaşındaki bir devin bu albümünü dinledikten sonra alınan hazza bakınca, caz müziğinde birikimin ne denli önemli olduğunu birkez daha anlıyoruz.
Aptülika




ALBERT KING 
"I'll Play The Blues for You"
(1972)
Albert King’in 1972 yılında çıkan, yedinci stüdyo albümü. Prodüktörlüğünü Allen Jones and Henry Bush’ın üstlendiği albüm Stax Records etiketiyle yayınlanmıştı.

Albert King – Elektro gitar ve vokal
The Memphis Horns – nefesli enstrumanlar
The Bar-Kays & The Movement  grubu eşlik etmiş

1 - "I'll Play The Blues for You, Pts. 1-2" (Jerry Beach) – 7:20
Albert King’in bu parçasını ilk dinlediğimde dikkatimi çeken şey, soloya girerken müsade isteyen “excuse me” sözü olmuştu. Müsade istedikten sonra yeni bir vokalist katılıyormuş gibi gitarın solosu gelir. Bu duyguyu güçlendiren Albert King ‘in “Uh”, “Woaw”, “Hı”, “Uvvh” , “Yeah Baby” gibisinden gitar solosunun arasına yerleşen nidaları bir tür düet halini almaktadır. Ama bu bir düetten çok arka planda nefeslilerden oluşan bir müzik eşliğinde gitar sanki bir vokalmiş gibi yer alıyor. King de bu görüntüye bakarak “Eh”, “Hadi bakalım”, “Öyle mi” diyen bir adam rolü üstleniyor. Bu uzun soloya çok güzel bir yabancılaştırma ve tiyatral hava katıyor.
Buna benzer örnekleri enstrümanı ile konuşan geleneksel müzikçilerimizde de görebiliriz. Bizde daha çok roman müziklerinde de olan bu tavır, doğaçlama fikrine açık  yerel müziklerde daha çok da flamenko’da görülür.

2 -"Little Brother (Make a Way)" (Henry Bush, J. Jones, Clifton William Smith) – 2:49
Soul tarzının  ve soul vokalinin en güzel örneklerinden biri. Bunu destekleyen klavyenin akıcılığı, bas gitarın ritmik yürüyüşü ve geri vokaller soul’u fazlasıyla hissettiriyor.

3 -"Breaking up Somebody's Home" (Timothy Jackson, Raymond Matthews) – 7:19
İlk parçadaki gibi gitarı konuşturma tavrını burada da görüyoruz.

4 -"High Cost of Loving" (Sherwin Hamlett, Allen A. Jones) – 2:56
Bu albümün çıktığı dönemlerde radyolarda sıkçca çalınmış bir parça. Albümün geniş kesimlerle buluşması bu parça sayesinde olmuş.

5 - "I'll Be Doggone" (Pete Moore, Smokey Robinson, Marvin Tarplin) – 5:41
Marvin Gaye tonunda bu parça soul’un tüm verilerini hissettiriyor. Stüdyoda kaydedilen bu parçaya konser havası vermek için dinleyici efektleri katılmış. Bir ara seyirci ile Albert King’in atışması James Brown tadına ulaşmış. Parça 70’li yılların soul’unun bir prototipi olsa da King’in gitarı elektrikli havasıyla farklılığını ortaya koyuyor.

6 -"Answer to the Laundromat Blues" (Albert King) – 4:37
Soul ve R&B fikirlerin hakimiyetini korusa da bugün aşina olduğumuz Albert King’in blues rock tadının hissedildiği bir parça.

7 -"Don't Burn Down the Bridge ('Cause You Might Wanna Come Back Across)" (J. Jones, Carl Wells) – 5:07
Albert King’in gitar tadını hissettiren bir çalışma.

8 - "Angel of Mercy" (Homer Banks, Raymond Jackson) – 4:20
Klasik blues kalıplarında albümün finaline oturan parça.

Aptülika



Arthur "Big Boy" Crudup
 “Sunny Road”


1905 – 1974 yılları arasında yaşamış olan ABD’li delta blues gitaristi ve vokalisti Arthur ‘Big Boy’ Crudup’un 2013 Temmuz’un çıkan ve eski stüdyo kayıtlarından toparlanmış bir albüm.  Albümün prodüktörlüğünü üstlenen Bob Koestler, belgesel nitelikleri de barındıran “Sunny Road” albümünde Crudup’un kayıtlar esnasındaki konuşmalarına da yer vermiş.

 Albümdeki parçalar:
Sunny Road
Please Don't Leave Me With the Blues
Trying To Take Me For a Ride
She Gives Me a Thrill
Mistake I Made in L.A.
The One That I Call Love
I Have Called Up China
I'm Leavin' Town
Studio Chatter With Bob Koester
All I Got is Gone

Elemanlar:
Arthur "Big Boy" Crudup: Gitar, Vokal
Jimmy Dawkins: Gitar
Willie "Big Eyes" Smith: Davul
 Mark Thompson: Bas
Mike Thompson: Gitar








Asia
“XXX”
70’lerin en ünlü 3 progresif rock grubunun elemanları 1981 yılında biraraya gelip, bir “Süper Grup” kurmuşlardı. Asia adındaki bu grupta Yes grubundan gitarların efendisi Steve Howe ve klavye ustası Geof Downes yeralırken, vokal ve bas gitarda da rock ile sanatı entelektüel bir hamurda yoğurabilen King Crimson grubundan John Wetton yeralıyordu. Bu süper grupta bir kişi daha vardı ki o da 70’li yılların progresif rock tarzının konservatuarı olmuş “E.L.P”den davulcu Carl Palmer.
İngiliz Progresif Rock’ının süper grubu nice güzel albüme imza atmıştı ve şimdi onları bir dönüş albümü olan “XXX” ile karşılıyoruz. Yeni albümün bir sürprizi de kapağın Roger Dean tarafından yapılmış olması. 70’lerin Yes, Uriah Heep, Asia ve daha nice rock grubunun kapaklarını yapan illustrator Roger Dean’ın çizgi ve renk evreniyle tekrar buluşmak başlıbaşına güzel.
Albümün açılış parçası “Tomorrow The World” ve “Bury Me In Willow” ile bir anda 80’lerin Asia’sına giderken diğer bir yandan “Face On The Bridge” ile günümüze dönüveriyoruz. Albümden çıkan ilk liste parçası da olan “Face On The Bridge” nakarat bölümü ve Geof Downes’ın klavyesiyle de harikalaşmış. John Wetton’un vokalindeki nuanslar ile  “All Gatta Nero” ve piyano ile güzelleşen “Ghost Of A Change”de ismi anılması gereken eserlerden.



Asia Minor
“Between Flesh & Divine”
 1980





Türk ve Fransız müzisyenlerden kurulu Asia Minor’ün ikinci stüdyo albümü.


Albümdeki parçalar
1. Nightwind (6:23)
2. Northern Lights (7:45)
3. Boundless (3:00)
4. Dedicace (6:11)
5. Lost In A Dream Yell (7:42)
6. Dreadful Memories (3:00)



Albümün süresi: 34:01
Bütün parçaların söz ve müzikleri : Bakırel ve Tekeli
Düzenleme : Asia Minor
Albüm kaydı: Temmuz 1980’de Paris’teki Studio de la Grande Armee’de kaydedilmiş.
Ses Teknisyeni : Emmanuel Guiot
Albüm kapak resmi : Setrak Bakırel
Kapak Düzeni: Burç Oktay

 Asia Minor Elemanları:
- Setrak Bakırel / Vokal, gitar, bas
- Lionel Beltrami / Davul, perküsyon
- Robert Kempler / keyboard, bas
- Eril Tekeli / guitar, flüt


35 yıl öncesi TRT Radyosunda bir FM kanalı olmuştu ve rock, caz gibi müziklerin arayışında olan insanların içine böylece su serpilmişti. Üniversiteye yeni adım attığımız bu yıllarda her cuma, akşama doğru, saatin 5 olmasını beklerdik. Çünkü o saat gelince TRT 3’te Yavuz Aydar’ın “Stüdyo FM” programı başlardı ve bizde elimiz kaset teybin tuşunda, nefes nefese beklerdik. O programda yeni bir albüm tanıtılırdı ve biz de Yavuz Aydar’ın sunumu biter bitmez, saniyelerle oynayarak teybin kayıt tuşuna basardık. Böylelikle yeni bir albümü edinmiş olurduk. Tabi gene de Yavuz Aydar’ın sesinden bir bölüm o kayıtlarda olurdu. İşte o günlerde bir yayında Asia Minor isminde bir grup çalınacaktı.  Onları dinlediğimde aklım başımdan uçup gitmişti. Progresif rock tarzında müzik yapan bu grubun, Fransa’da yaşayan 3 Türk elemandan kurulu olduğunu da o programda öğrenecektim.
Ertesi günü kasetçi, plakçı dükkanlarına sorduğumda “O ne ki?” nidasıyla karşılaşacaktım. Asia Minor’ün albümü, o dönem Türkiye’de değil Fransa’da yayınlanmıştı. 35 yıl önce aklımı çelen Asia Minor grubu bugünlerde plak olarak ülkemizde tekrar yayınlandığı haberini duyunca, içimi çocuksu bir coşku kapladı ve vakit kaybetmeden pikaba koyup, dinlemeye başladım. 35 yıl önce TRT’den kaydedilmiş kaset odama plak kalitesinde tekrar yayıldığı vakit, eski ama unutulmaz bir sevgiliyle tekrar buluşmuş gibiydim. Bu kadar uzun süre sonra insanın “O gün güzel gelmişti ama o kadar da değilmiş” demesi olasıdır hani. Ancak hiç de öyle olmadı.
Progresif Rock tarzında yaptıkları müzik sadece Fransa’da değil Avrupa çapında sevilmiş ve ses getirmişti ama bizde bir avuç dinleyici dışında bilinmemişti.  
Herşey 1971 yılında  Saint Joseph Lisesi ‘nde başlamıştı. Burada okuyan  Eril Tekeli ( gitar & flüt ), Setrak Bakırel (gitar & vokal ) ve Can Kozlu ( davul )    Milliyet Gazetesi’nin düzenlediği Liselerarası Müzik Yarışması’na katılmışlardı. Yapılan yarışmada okullları adına birincilik kazandıklarında da   Asia Minor ‘ın temeli atılmıştı. Eril , Setrak ve Can ‘ın yüksek öğrenimleri için Fransa’ya gittiler  ve burada da müzik yapmaya devam ettiler. Böylece 1979’da ilk albümleri olan ‘Crossing The Line ‘ı çıkardılar.  

Eril Tekeli ( gitar & flüt ) Setrak Bakırel ( vokal & gitar)  Lionel Beltrami ( davul)  ve Robert Kempler ( bas & klavyeli çalgılar ) ‘ den oluşan asıl kadrosuna  kavuşan grup ,  dönemi itibarıyla  armonik , ritmik  ve zengin enstrümantal kompozisyonlarla , Doğu ve Batı müziğini harmanlayarak kendine has bir üsluba ve güçlü bir atmosfere sahip  şarkılara imza attı. 1980 yılında da ikinci albümleri olan  “Between Flesh & Divine” ı çıkartacaklardı.  ‘ Nightwind’ , Northern Lights ‘  , ‘ Boundless’ ve ‘ Lost In A Dream Yell ‘ gibi parçaların Avrupa’da çok sevildiği bu albüm, progresif rock’ın köşebaşı albümü olarak anılacaktı. İşte bu albüm geçen ay ülkemizde 35 yıl aradan sonra plak formatıyla karşımızda. 
Aptulika




BB KING
His Best – The Electric B. B. King (1968)

  1968 yılında piyasaya çıkan albümde B.B.King’in 1965’ten 1968’e kadar olan çalışmaları bir araya getirilmiş. 11 şarkının yer aldığı albümde “The B.B. Jones” ve “Messy But Good” parçaları Quincy Jones ile Maya Angelou tarafından yapılmış ve “For The Love Of Ivy” adlı film için B.B. King tarafından soundtrack olarak seslendirilmiş.
Albümdeki parçalar:
"Tired of Your Jive" (Janet Despenza, Johnny Pate)—2:08
"Don't Answer the Door" (Jimmy Johnson)—5:05
"The B.B. Jones"   (Quincy Jones, Maya Angelou)—2:45
"All Over Again" (Carl Adams, B.B. King)—2:35
"Paying the Cost to Be the Boss" (B.B. King)—2:33
 "Think It Over" (B.B. King)—2:48
"I Done Got Wise" (B.B. King)—2:20
"Meet My Happiness" (B.B. King, Randy Boudreaux)—2:17
"Sweet Sixteen" live recording (Ahmet Ertegün, B.B. King, Joe Josea)—4:20
"You Put It on Me"   (Quincy Jones, Maya Angelou)—2:50
"I Don't Want You Cuttin' Off Your Hair" (Jimmy Johnson)—2:35






BB King – “Completely Well” (1969)

BB King’in yedinci stüdyo albümü. Sanatçı ile özdeş hale gelmiş “The Thrill Is Gone” şarkısının çıktığı albüm. Bu albümle ABD dışında da tanındı. New York’ta Haziran 1969’da kaydedilen albsümün prodüktörlüğünü Bill Szymczyk üstlenmişti. Eagles albümlerinin de prodüktörlüğünü yapan Bill Szymczyk, bu albümde yüksek bir prodüksiyona imza atmıştı. Özellikle orkestrasyonların düzenlemeleri bugün bile dudak ısırtacak bir maharetteydi. Bu başarının en üst düzeye çıktığı çalışma tabiki “The Thrill Is Gone’dı. Bu parça ‘single’ olark da yayınlandı ve 1970 tarihinde Bilboard’ın pop listelerinde bile yükselerek 15. sıraya çıkacaktı. Parça soul listelerinde ise ilk üçten inmeyecekti. Parçanın başanrısı bunuula da kalmadı ve aynı yılın Grammy ödüllerinde BB King’e “Enİyi Erkek  R&B Vokali” ödülünün getirecekti.
“The Thrill Is Gone” Rick Darnell’in sözleri, Roy Hawkins’in müziğini yaptığı bir şarkı. İlk kez bestecisi Roy Hawkins tarafından 1951 yılında senlendirilmişti ama 18 yıl sonra asıl ününün BB King’in bu albümündeki yorumuyla yapacaktı.
Albüm tabiki sadece “The Thrill Is Gone”dan ibaret değil, tam tersine birbirinde n güzel sekiz parça daha yer alıyor. Bu parçaları dinlerken BB King keyfine ek olark eşlik eden enstrümanların da gödkemine erişiyorsunuz. BB King külliyatında dinlenilmemesi büyük eksikyllik arz edecek albümlerden biri.

Albümdeki parçalar
"So Excited" (B.B. King, Gerald Jemmott) -- 5:34
"No Good" (Ferdinand Washington, B.B. King) -- 4:35
"You're Losin' Me" (Ferdinand Washington, B.B. King) -- 4:54
"What Happened" (B.B. King) -- 4:41
"Confessin' the Blues" (Jay McShann, Walter Brown) -- 4:56
"Key to My Kingdom" (Maxwell Davis, Joe Josea, Claude Baum) -- 3:18
"Cryin' Won't Help You Now" (Sam Ling, Jules Taub; LP has only B.B.) -- 6:30
"You're Mean" (B.B. King, Gerald Jemmott, Hugh McCracken, Paul Harris, Herbie Lovelle) -- 9:39
"The Thrill Is Gone" (Rick Darnell, Roy Hawkins; LP has Arthur H [Art] Benson, Dale Pettite) -- 5:30

Müzisyenler
B. B. King – gitar, vokal
Hugh McCracken – gitar
Paul Harris – piyano, elektrik piyano, org
Gerald "Fingers" Jemmott – bas
Herbie Lovelle – davul

 Bert "Super Charts" DeCoteaux – Orkestra




BB King – “Indianola Mississippi Seeds” (1970)


“Completely Well” albümünden sonra gene Bill Szymczyk’in prodüktörlüğünde çıkan bir albüm. Bir önceki albümde “The Thrill Is Gone” çıkarken bu albümde de BB King’in bir başka baş yapıt yorumu çıkacaktı, bunun ismi “Hummingbird”ü. “Indianola Mississippi Seeds” albümünde sadece “Hummingbird” değil  "Chains and Things" ve "Ask Me No Questions"  gibi iki  “Hit” parça daha çıkacaktı.  Ancak “Hummingbir” listelere üç daldan birden girecekti. Pop listelerinde yükselmekle kalmayıp siyah albümlerde ve caz albümlerinde de üst sıralara oynayacaktı.
“Indianola Mississippi Seeds” albümü 1970’in Mayıs ayı ile Haziran sonuna kadar New York’ta kaydedilip, aynı yılın Ekim’inde piyasaya çıkmıştı. Müzikal olarak blues ile rock arasında giden bir çizgi görülüyordu. Albümün açılışında ilginç bir şekilde BB King’I gitar yerine piyano başında vokal yaparken görüyorduk. Albümün müzisyen kadrosu da bir hayli görkemliydi ve dönemin popüler ismi Carole King’i piyanoda dinliyorduk. Albümün bir diğer önemli yanı da bir, iki parça dışında bütün besteler BB King’e aitti.

Albümdeki parçalar ve müzisyenler

"Nobody Loves Me But My Mother" — 1:26
B. B. King — piyano ve vokal

"You're Still My Woman" (B. B. King/Dave Clark) — 6:04
B. B. King — gitar ,  vokal
Carole King — piyano
Bryan Garofalo — bas
Russ Kunkel — davul

"Ask Me No Questions" — 3:08
B. B. King — gitar , vokal
Leon Russell – piyano
Joe Walsh – ritim gitar
Bryan Garofalo — bas
Russ Kunkel — davul

"Until I'm Dead and Cold" — 4:45
B. B. King — gitar ,  vokal
Carole King — piyano
Bryan Garofalo — bas
Russ Kunkel — davul

"King's Special" — 5:13
B. B. King — lead guitar
Leon Russell – piyano
Joe Walsh – ritim gitar
Bryan Garofalo — bas
Russ Kunkel — davul

"Ain't Gonna Worry My Life Anymore" — 5:18
B. B. King — gitar, vokal
Carole King — piyano & electrik piyano
Bryan Garofalo — bas
Russ Kunkel — davul

"Chains and Things" (B. B. King & Dave Clark) — 4:53
B.B. King — gitar & vokal
Carole King — electrik piyano
Bryan Garofalo — bas
Russ Kunkel — davul

"Go Underground" (B. B. King & Dave Clark) — 4:00
B. B. King — lead guitar & vokal
Paul Harris — piyano
Hugh McCracken — ritim gitar
Gerald Jemmott — bas
Herb Lovelle — davul

"Hummingbird" (Leon Russell) — 4:36
B. B. King — gitar & vokal
Leon Russell — piyano ve orkestra yönetimi
Joe Walsh — ritim gitar
Bryan Garofalo — bas
Russ Kunkel — davul
Sherlie Matthews, Merry Clayton, Clydie King, Venetta Fields — "Angelic chorus" Koro




 BB King – “ THERE IS ALWAYS ONE MORE TIME” (1991)


Albümün en büyük özelliği paraların büyük çoğunluğunun caz müzisyeni Joe Sample’ın elinden çıkması. Joe Sample albümde piyanosuyla da katkıda bulunmuş.
Albümün bir başka özelliği de BB King’in İstanbul’a 1990’da konsere gelişinden bir yıl sonra çıkmıştı.
“There Is Always One More Time” diğer BB King albümlerinden oldukça farklı bir çalışma. Parçalar alışıldık kKing vari blues çizgisinden daha çok dönemin popüler soundlarına yakın. Tam anlamıyla bluaes’tan ayrı bir yapısı olmasa da düzenlemeler ve sunum pop, rock ve fusion etkisinde olmuş. Kimi parçalarda Joe Cocker etkisini hissedebiliyoruz.

Albümdeki parçalar


           
1         
I'm Moving On
Will Jennings / Joe Sample

2         
Back in L.A.
Will Jennings / Joe Sample

3         
The Blues Come over Me
Will Jennings / Joe Sample

4         
Fool Me Once
Will Jennings / Joe Sample

5         
The Lowdown
Will Jennings / Joe Sample

6         
Mean and Evil
Arthur Adams

7         
Something up My Sleeve
Arthur Adams

8         
Roll, Roll, Roll
Will Jennings / Joe Sample

9         
There Is Always One More Time
Ken Hirsch / Doc Pomus



Albümü müzisyen kadrosu

 B.B. King- gitar vokal
Arthur Adams - gitar
 Paulette Brown- geri vokaller
Bunny Hull- geri vokaller
Valerie Pinkston-Mayo- geri vokaller
Lenny Castro- perküsyon
 Jim Keltner- davul
 Michael Landau- gitar
Neil Larsen- keyboard, org
 Joe Sample- piyano
 Freddie "Ready Freddie" Washington - bas



Jimi Hendrix & B.B. King ‎– The Kings' Jam (1994)


1968 yılının Nisan ayında New York’taki Generation Club’ta verilen konserin kayıtları 1994 yılında bir Alman firması olan Klondyke Records tarafından piyasaya çıkartılacaktı. Albüm bootleg olduğu için seszler ham halde ama o günün doğallığı ve bu iki büyük ustanın biraraya gelmesinin kanıtı olması açısından bir hayli değerli.
1968’deki bu konserde Jimi Hendrix’e eşlik eden grup The Paul Butterfield Blues Band. Dolayısıyla Paul Butterfield’in de armonikasının tadına varabiliyoruz. Konserde Paul Butterfield ile çalışan All Kooper orguyla, Elvin Bishop da gitarıyla katmkıda bulunuyor.

İki parçanın dışında albüm bütünüyle doğaçlamalardan kurulu bir düzen içinde gidiyor. Konserin ortalarına doğru B.B. King’in bir sunumu yer alıyor. Konserin sonunda da B.B. King’I “It’s My Own Fault” ile vokalde de görüyoruz.


BB King & DIANE SCHUUR 
“Heart TO Heart” (1994)

ABD’li kadın caz vokalisti ile BB King’in yaptığı caz normlarındaki bir albüm. Blues tarzının yanısıra farklı müzikal yelpazelerde de başarıyla gezinmeyi başarabilen King, farklı bir tavırla da olsa kişiliğini gene de hissettiriyor.

BB King ile Schuur ilk olarak 1985 yılında Tokyo’daki bir müzik festivalinde sahneye çıkmışlar. Sonrasında da bu işbirliğini böylesi bir albümle taçlandırmışlar. Ortaya gerçekten harika bir albüm çıkmış. Aretha Franklin’in  “Sprit in the Dark” şarkısında soul’un zirvelerindeki düeti, eski müzikalleri hatırlatacak kadifelikteki “ Glory of Love”, caz sınırlarında gezinen “You Don’t Know”, blues gitarın hissedildiği “I Can’t Stop Loving Yo” ve “At Last” dinlemeye doyulmayan yorumlardan bir kaçı.



BB King - Let the Good Times Roll  (1999)

 BB King’in swing dönemlerini günümüze taşıyan albümü. Çalışmanın tümü 40’lı, 50’li yılların caz müzisyeni Louis Jordan’a adanmış. 1932’de müzik hayatına başlayan Louis Jordan, swing dönemine damgasını vudmuş bir isim. Başarılı bir caz saksofoncusu olan Jordan, iyi bir orkestra lideri, şarkıcı, besteci olmakla yetinmeyip sinema oyunculuğu düzeyinde de kariyer yapmış bir isim. Onun müzik yapmasına eşlik eden komedyenliği de böylece ortaya çıkmıştı.
BB King bu albümünde Louis Jordan’ın izlerini sürerken, ortaya çok zevkli ve de eğlenceli bir çalışma çıkarmış.
Albümde BB King’i Dr John ve davulcu Earl Palmer yalnız bırakmazken, Ray Charles’ın orkestrası da eşlik etmiş.

Albümdeki parçalar
"Ain't Nobody Here But Us Chickens" - 2:51
"Is You Is Or Is You Ain't My Baby" - 3:22
"Beware, Brother, Beware" - 3:07
"Somebody Done Changed the Lock on My Door" - 3:28
"Ain't That Just Like a Woman (They'll Do It Every Time)" - 3:30
"Choo Choo Ch'Boogie" - 2:37
"Buzz Me" - 2:52
"Early in the Mornin'" - 4:47
"I'm Gonna Move to the Outskirts of Town" - 4:49
"Jack, You're Dead" - 2:09
"Knock Me a Kiss" - 2:40
"Let the Good Times Roll" - 2:39
"Caldonia" - 2:17
"It's a Great, Great Pleasure" - 2:38
"Rusty Dusty Blues" - 4:17
"Sure Had a Wonderful Time Last Night" - 3:07
"Saturday Night Fish Fry" - 4:24
"Nobody Knows You When You're Down and Out" - 4:34

Albümdeki müzisyenler
B. B. King – vokal, gitar
Dr. John – piyano
Neil Larsen - Hammond Org, piyano
Hank Crawford - alto saksofon
'Fathead' Newman - tenor saksofon
Marcus Belgrave - trompet
Russell Malone - ritm gitar
John Heard - bas gitar
Earl Palmer - davul

Lenny Castro - Perküsyon

BB King – “One Kind Favor” ( 2008)


Albümü dinlediğimde bir deftere not düşmüştüm. O notu paylaşarak yazıya başlamak istiyorum:
“Onun lakabı ‘kral’ olsa da böbürlenmeden uzak mütevazi bir duruş ve ağırbaşlılığa sahiptir. B.B. King bir memur emeklisi gibi herhangi bir kahveye girip, ‘hayırlı işler’ dese kimse onu yabancılamaz.”
Bu albümü dinlerken yılların biriken görüntülerinde B.B. king için bunu demek içimden gelmişti. Gene o gün bu notu yazmakla kalmamıştım ve hiç bir gazete ve dergide yazamadığım için kendi başıma deftere ufak çaplı kritik de yazmıştım. İlk 6 parça için aldığım notları da burada zikrettikten sonra albümün genel kritiğine devam edeyim,
“ 1. See That My Gravel is Kept Cleam
J.J cale etkili başlayan parça, keyboardın kaygan tınılarıyla akıyor. Tane tane dökülen ve bir konuşma gibi gelişen gitar solosunun akabinde davulun yırtık atakları ve klavyenin hafif çığlıkları içinde akan bir gitar.
2. I Get So Weary
Nefeslilerden oluşan big band konumunda sergilenen parçada BB King’in vokaline klavye, neredeyse gitar arpejleri gibisinden eşlik ediyor. BB King, nakarat bölümlerinde hançerden bağıran sesiyle doruklara ulaşmamızı sağlıyor. Piyanonun akan tuşlarında gitarın tane tane ama ufak çaplı yırtınan solosu.
3. Get These Blues Off Me
50’lerin orkestralarını andıran girişi ve BB King’in gitarıyla açılan parçada klasik vokali karşımıza çıkıyor.
4. How Many More Years
Blues rock band yönünde başlayan parça, nefeslilerin etkiyi bozmayan katılımıyla sürüyor. Piyano gene durumu kontrol ve gitara zemin hazırlama duygusunu veriyor.
5. Waiting For You Call
Gitar ve nefeslilerle başlayan parça, blues(a özgü kederli ve aşk acılarını vurguluyor.
6. My Love Is Down
Gitar, bas, davul, klavyeden oluşan klasik band şeklinde başlangıcın ardından dik nefesliler ritmi çiziyor.”
2008 yılında yani bundan 7 yıl önce bu albümü ilk dinlediğimde bunları yazmışım. Tabi albümün içeriğinde bulunan parça bu kadar değil. Toplamda 12 parça var ama ben o dönemde bu kadarını not düşmüşüm.
“One Kind Favor”, BB King’in 42. Stüdyo albümü. T – Bone Burnett’in prodüktörlüğünü üstlendiği albüm, o yıl yapılan 51. Grammy ödüllerinde “Yılın En İyi Geleneksel Blues Albümü” seçilecekti. Birçok müzisyenin yer aldığı albümde piyanoda Dr. John’un katkısı dikkate değer bir performansta kendini göstermiş.  
Albümdeki şarkılar
"See That My Grave Is Kept Clean" (Blind Lemon Jefferson)
"I Get So Weary" (T-Bone Walker)
"Get These Blues Off Me" (Lee Vida Walker)
"How Many More Years" (Chester Burnett)
"Waiting for Your Call" (Oscar Lollie)
"My Love Is Down" (Lonnie Johnson)
"The World Is Gone Wrong" (Walter Vinson, Lonnie Chatmon)
"Blues Before Sunrise" (John Lee Hooker)
"Midnight Blues" (John Willie "Shifty" Henry)
"Backwater Blues" (Big Bill Broonzy)
"Sitting on Top of the World" (Walter Vinson, Lonnie Chatmon)
"Tomorrow Night" (Lonnie Johnson)




BB King - "A Christmas Celebration of Hope" (2001)


Otuz dokuzuncu stüdyo albümünde bu sefer de ustaya yılbaşı şarkıları söyletmişler. Bu arada Frank Sinatra şarkıları okutmak nasıl olmuş da akıllarına gelmemiş o sıra. Keşke onun için Bob Dylan'ı beklemeden BB King'e yapsalardı öyle bir albüm, hiç olmazsa Dylan şoku yaşamazdık. Espri bir yana prodüktörler o sıra BB King'in etinden sütünden her şeyinden yararlanmak için her şeyi denemişler. Bu denemelerde kimi zaman ustanın gitarının tadını almaktan biraz uzaklaşsak da sesinin lezzetini ziyadesiyle alabilmişiz. Yukarda yaptığım espriyi biraz daha deşersem, King'e Sinatra şarkıları okutsalardı sonuç kelimenin tam anlamıyla muhteşem olurdu.
"Christmas", noel ya da yeni yıl şarkıları her daim sıkıcı gelmiştir bana. Bu yargıyla albümü dinlemek ben de tedirginlik yaratacaktı. Ancak dinleyince "Reflections" albümündeki R&B klasiklerinden daha zevkli gelecekti. Üstüne üstlük gitarı daha iyi duyarken yanısıra James Toney'in orgu da dinleme keyfi verecekti. ("I'll Be Home for Christmas" de olduğu gibi)



BB King - Reflections (2003)


BB King'in 77 yaşındayken çıkarttığı bu albümde sanatçının sevdiği R&B ve 50'lerin pop klasikleri seslendirilmiş. Louis Armstrong'un sesinden dinlemeye alıştığımız "What a Wonderful World"ün BB King yorumu albümün en büyük sürprizlerinden biri

Albümdeki parçalar

"Exactly Like You"
"On My Word of Honor"
"I Want a Little Girl"
"I'll String Along with You"
"I Need You"
"A Mother's Love"
"(I Love You) for Sentimental Reasons"
"Neighbourhood Affair"
"Tomorrow Night"
"There I've Said it Again"
"Always on My Mind"
"Cross My Heart"
"What a Wonderful World"



Bernard Allison
“In The Mix”
(2015)

Bernard Allison, blues rock tarihine yer etmiş usta gitarist Luther Allison’un (1939 – 1997) oğlu. Chicago doğumlu gitarist ilk gitar derslerini 9 yaşındayken babasından almış. İlk dönemlerde  Magic Sam, Otis Rush, T-Bone Walker, Lightnin’ Hopkins ve B.B. King gibi ustalardan etkilenen gitarist daha sonraları ilgi hanesine  Jimi Hendrix, Stevie Ray Vaughan ve Johnny Winter gibi blues’u rock ile buluşturan isimlerden etkilenmiş. 13 yaşında babasıyla birlikte Chicago Blues Festivali’ne çıkan Barnard Allison, blues kadın vokalinin ustası Koko Taylor’ın grubunda çalacaktı.
Bernard Allison grubuyla birlikte 8 yıl aradan sonra yaptığı bu albümünü Alman plak şirketi  Jazzhaus Records’tan çıkardı. “In The Mix” albümünde 10 parça yer alıyor ve bunların hepsinin düzenlemeleri ve prodüksiyonu Allison’a ait. Albümde  Colin James’den  “Five Long Years”, Freddie King’den  “I’d Rather Be Blind”, Tyrone Davis’ten de  “I Had It All the Time” şarkıları yer alırken, baba Luther Allison’dan da  "Move from the Hood” ve  “Moving On Up” yer alıyor. Bu iki parçadaki yorumlarda babasının etkileri daha fazla görülürken genele de bu hava yayılmış. Bernard Allison’un belki de ilk kez bu kadar babasını hatırlattığını hissediyoruz. Bu duygusal bir yaklaşım gibi görülse de baba Luther Allison’un blues temellerine koyduğu sağlam tuğlalardan da kaynaklanıyor. Çileli hayatında neredeyse hard rock gitaristi gibi çalan baba Luther Allison, ilerki yıllarda önemi gittikçe çığ gibi daha büyüyecek bir usta. (Luther Allison için vefa dolu bir anma albümünü bundan 4 yıl önce “Luther's Blues: A Tribute to Luther Allison” adıyla Walter Trout yapmıştı. Bulabilirseniz dinleyin derim.)

Bernard Allison Group
Bernard Allison – vokal ve gitar 
George Moye – bas gitar
 Mario Dawson – davul

 Mark “Muggie” Leach – org  ve piyano







Canned Heat
 “70 Concert Live in Europe”
(1970)


1960’ların sonu ve 70’lerin başına tekabül eden zamanlarda ABD’nin siyah müziği blues Avrupa gençliğini saracaktı. Her ne kadar ABD’li beyazlar burnundan kıl aldırmak istemese ve bu müziğe ilgisiz kalsalar da ülke sınırları içinde bazı zıpçıktı beyaz gençler blues izlerini takip ederek, farklılık oluşturuyorlardı. Bunlardan biri Boston Üniversitesi’nde entelektüel düzeyde müzik eğitimi alan Alan Wilson’du. Gene onun gibi siyah müziğin peşine düşen blues kayıtlarının en eskilerine ulaşma sevdasına düşmüş olan Bob Hite da diğer isimdi. Bu ikiliyi 60’ların sonunda bir araya getiren blues tutkusu Canned Heat grubunun da doğuşuna neden olacaktı. Alan sarı saçlı,narin görünümlüyken, Bob ise saçı sakalı kapkara ve kilolu biriydi. Alan Wilson’un lakabı “Kör Baykuş” (Blind Own) iken, Bob Hite’ın lakabı “Ayı” (The Bear) idi. Bu fiziksel farklılık onların vokallerine de yansıyordu ve ortaya tatlı sert bir bileşimde güzellik çıkıyordu.
  Onları Woodstock festivalinde görmüştü müzikseverler. Bu tarihi festivalde dikkatleri üzerlerine çektiler çekmesine ama asıl ilgi ABD’den çok Avrupa kıtasından gelecekti. 1970 yılında ilgiyle çağrıldıkları İngiltere’de konsere çıkacaklardı. Takvimler 1970’in Nisan ayını gösterirken Canned Heat, Londra’daki Royal Albert Hall”de konsere çıkacaktı. Bu konser öyle bir ilgi görecekti ki aynı yılın yaz aylarında da bu konserin kayıtları  “70 Concert Live in Europe” adıyla plak olarak piyasaya çıkacaktı. Bu albüm Canned Heat’in ilk konser albümü olarak tarihe yazılacaktı.
Canned Heat’in bu konser albümü ilkin İngiltere’de çıktı, grubun kendi ülkesinde ise ancak bir yıl sonra çikacaktı. Konserde  Arthur "Big Boy" Crudup’ın  "That's All Right Mama"  ile Willie Dixon’ın "Bring It on Home"  gibi blues klasikleri yorumlanırken, grubun blues tarzındaki besteleri de seslendirilmişti.
İngiltere konserine ithaf ettiği bestesi “London Blues” da narin vokaliyle Alan Wilson, armonika ve slide gitarıyla da “Pulling Hair Blues” şarkısında üst düzey bir yorum getirecekti. Bu üst düzey yorum Alan Wilson’un vedasıydı diyebiliriz çünkü bu onun son konseri , son albümü olacaktı. Alan Wilson bu albümün çıkışından iki ay sonra 2 Eylül 1970’te henüz 27 yaşındayken hayata veda edecekti. Raporlarda aşırı dozda uyuşturucudan öldüğü yazıyordu ama tanıyanlarının söylediğine göre uyuşturucu kullanmıyordu. Birçok insana göre bu bir intihardı. Yakınları tarafından içe kapanık olduğu söylenen Alan Wilson sık sık depresyon nöbetlerine giriyordu. Akademik düzeyde bir müzik eğitiminden gelen ve deha diye nitelenen Alan Wilson’dan artık uzak kalacaktık. Daha sonra çıkan eski konser kayıtlarının bolluğunda onu dinleme imkanına erişebilecektik neyse ki.  

Albümün parça listesi
"That's All Right Mama" (Arthur "Big Boy" Crudup) – 9:02
"Bring It on Home" (Willie Dixon) – 6:18
"Pulling Hair Blues" (Alan Wilson, Samuel L. Taylor) – 9:20
Medley: "Back Out on the Road" (Robert Hite, Jr.) / "On the Road Again" (Floyd Jones, Alan Wilson, Tommy Johnson) – 6:00
"London Blues" (Alan Wilson) – 7:53
"Let's Work Together" (Wilbert Harrison) – 4:50
"Goodbye for Now" (Adolfo de la Parra, Harvey Mandel) – 3:25

Canned Heat
Bob Hite – vokal
Alan Wilson – slide gitar, vokal, armonica
Harvey Mandel – gitar
Larry Taylor – bas
Fito de la Parra – davul









The Chris Robinson Brotherhood 
“Phosphorescent Harvest”



90’lı yıllarda rock müzik içinde yeni alternatif akımlar hakimiyetini kurmuş, neredeyse blues kökü rock’ın içinden geri gelmeyecek şekilde sökülmüştü. Böylesi bir dönemde yeni gruplardan Black Crowes vahada açan bir çiçek gibi 70’lerin blues ile hem hal olmuş rock tavrını, 90’ların zirvesine bir bayrak gibi dikiyordu.
Bugünlerde de Black Crowes’ın vokalisti Chris Robinson yeni bir solo grubu kurmuş ve kafasına göre (çok da güzel) takılıyor. “Phosphorescent Harvest” grubun üçüncü solo albümü. Hem bu albümü hem de öncekileri birbiri ardına dinleyince önümde 70’li yılların kapıları açıldı. Diğer iki albümde olduğu gibi “Phosphorescent Harvest”da da karşınızda 70’lerin Canned blues köklü, rock’nroll duygulu bir hard rock grubu varmış gibi bir etkiye giriyorsunuz. Albümde bütün şarkılar Chris Robinson ile birlikte grubun gitaristi Neal Casal’a ait. Önceki albümler daha doğaçlamalı ve uzun “jam session’lardan oluşurken bu albümde country etkisi de kendini hissettirmiş. Albümde beni etkisi altına alan keyboardcı Adam MacDougall oldu. Elektrikli piyano ile verdiği “whompy” klavye yoğunluğu, 70’lerde bir hayli bol olan ama ilerki zaman diliminde bir daha görülmeyecek olan tınıyı bol bol bulabiliyoruz.
“Wanderer’s Lament” ile “Burn Slow” adında iki baladın olduğu albümde finale oturan “Humboldt Wind Chimes” isimli harika bir enstrümantal de yerini almış. 70’lerin blues rock gediklileri Canned Heat ile Savoy Brown tadındaki “Shore Power”ın öne çıkarken, funk ve soul donanımlı “Tornado”, “Berggars Moon” gözdolduran parçalar olarak albümdeki yerini almış. 70’lerin kovboy filmlerinin müziklerini hatırlatan “Badlands Here We Come”  ve “Clear Blue Sky” albümün country donanımlı işlerinden. “Jump In Turnstiles” albümü ilk dinlediğimde aklıma yer eden çalışma. McDougall’ın klavyesi bu parçada 70’lerin pop havasını da vermekle kalmıyor, bizi o yılların hayallerine sürüklüyor.
 The Chris Robinson Brotherhood’un  “Phosphorescent Harvest” albümü bizleri geçmişin o Bad Company, Savoy Brown, Canned Heat gibi gruplarının etkisine sokuyor. Plak formatında da basılan bu albümü plak olarak aldığınızda kendinizi hepten o günlerde hissetmeniz kaçınılmaz gibi.
Gittikce kimyasallaşan dünyamızda hala kalan solukla güzellikleri bizlere sunan The Chris Robinson Brotherhood’a teşekkürler… Bunca abidik gubidik içinde nefessiz kalmışken bize ferahlama etkisi veren oksijeni sunduğu için.


Cream – 1966 - Fresh Cream (Deluxe Edition) ( Polydor )

İlk power trio denilebilir Cream için. Eric Clapton aynı sene John Mayall & The Bluesbreakers ile çıkardığı meşhur “Beano” albümünden sonra her hangi birisi için çalmadığı ilk albüm. Aynı şeyler Ginger Baker ve Jack Bruce için de geçerli. Onlar da Alexis Korner ve Graham Bond ile çaldıktan sonra ilk defa kendileri için bir albüm kaydediyorlardı. Hepsinin isimlerinin efsane olarak anılmasında bu grubun ve bu albümün başarısı önemli. Albüm 3 CD 1 DVD Audio olarak tekrar yayınlandı. Strero mix, Mono mix, daha önceden yayınlanmamış albüme girmemiş ilk kayıtlar, BBC seanslarından oluşan albüm detaylı bilgiler ve zengin bir görsel malzeme içeriyor. Albümü sonraki Disraeli Gears ve Wheels Of Fire kadar sevmem. Bunda haz etmediğim o dönemin baskın modası beat soundunun etkisi var sanırım. Robert Johnson, Skip James, Willie Dixon numaralarının yanında bir kaç erken dönem Jack Bruce bestesi de içeren albümün ekindeki kitapçıkta kendilerine ait anket tipi bilgiler de var. Clapton'ın yönetmen Akira Kurosawa, şarkıcı Felix Cavalier'in favorileri olduğunu, en iyi arkadaşının da Jimi Hendrix olduğunu belirtmesi hoş bir anı. Aynı ankette Huysuz ve ayrıksı davulcu Ginger Baker'ın davula 15 yaşında başladığını, Favori film ve film yıldızları için bilmiyorum cevabı vermesi, arkadaşının olmadığını yazması da o kadar tanıdık geliyor. Jack Bruce'un da 3 ay pencere temizlemecisi olarak çalıştığını sevdiği müziklerin Barok, jazz ve blues ( tabi ki ) en beğendiği bestecinin Fransız Olivier Messiaen ( ilk defa duydum ve hemen araştıracağım) olması güzel detaylar.

Grubun sonraki şahane albümlerinin habercisi iyi bir başlangıç albümü. Grup sonradan daha da yükselecek ve 2,5 yıl sonra dağılacak.
CENK AKYOL


Jack Bruce - Bas, Mızıka, vokaller
Ginger Baker – Davul, vokaller
Eric Clapton – Gitar Vokaller




Cosmosquad – 2017 – Morbid Tango (Marmaduke Records)


Kalifornia'lı fusion gitarcısı Jeff Kolman'ın sürüklediği power trio formatındaki Cosmosquad yeni albümü "Morbid Tango"yu geçtiğimiz ay Jeff Kolman'ın plak şirketi Marmaduke Records üzerinden yayınladı. Kariyerine 80'lerde davulcu kardeşi ile kurduğu Hard N Heavy grubu VXN ile başlayan gitarist 30 yıllık kariyerinde Glenn Hughes, John Payne's Asia, Chad Smith's Bombastic Meatbats, Danny Seraphine (eski-Chicago davulcusu), Kofi Baker gibi bir çok farklı türde müzik yapan müzisyen ve  grup ile albümler yayınladı. Cosmosquad son 20 yıldır solo albümleri ile paralel sürdürdüğü bir proje. Bas gitar uzun yıllardır hem solo albümlerinde hem de Chad Smith’s Bombastic Meatbats'de beraber çaldığı Kevin Chown davul da aynı şekilde devamlı ortak projelerde beraber yer aldığı Shane Gaalaas tarafından çalınıyor. Albümdeki ufak klavye dokunuşları da yine “West Coast” fusion caz camiasının bilinen isimlerinden Jeff Babko ile halledilmiş.

Son 20 yıldır bir çok rock ve metal gitaristi caz özellikle fusion müziğine göz kırptı. Caz müziğindeki groove ve emprovizasyonun çekiciliği ile sert gitar riffleri ve tonlarını birleştiren bir çeşit modern fusion ortaya çıktı. Los Angeles'daki Baked Potato bu tür grupları izleyebileceğiniz küçük bir klüp. Biraz incelerseniz nasıl büyük isimlerin burada konser verdiğini göreceksiniz. Jeff Richman, Michael Landau, Tony McAlpine gibi Jeff Kolman da kendi grubu,  Chad Smith's Bombastic Meatbats ve bir çokları ile burada sık sık sahne alıyor. 

Kısaca grubu tanıttıktan sonra gelelim albüme. Her ne kadar gitaristin rocker kimliği ile “cat” kimliğini birarada görebileceğimiz bir albüm olsa da “shred” gitar ve çift bas davul severler için  
diğer Cosmosquad albümlerine göre rock tarafı ağır basan bir albüm. Flamenco gitar introsu ile başlayan albümle aynı ismi taşıyan parça metronomu yüksek bir power trio gösterisi. Ballad Of Rick James adı üstünde funky bir Rick James güzellemesi. Always Remembered Love Her fusion'cunun Holdsworth tutkunu olduğunu hatırlatan bir balad. Still Life albümde en beğendiğim parça oldu. Akustik gitarla açılan parça klavyenin de eklenmesi ile Space-rock tadları da bırakan albümdeki en caz tınlayan kayıt. Bir sonraki parça Sangfroid ile Baked Potato tarzı fusion menüsü devam ediyor. Albümlerini dinlediğinizde her şeyden önce Jeff Kolman'ın fusion tonlarını da rock soundlu gitarı da çok iyi bildiğini göreceksiniz. Bunda stüdyo müzisyenliğinin payı çok olsa gerek. Bu parçada da Larry Carlton kadar akıcı ve yumuşak Kolman. Keşke gelseler de canlı izlesek diyeceğiniz kalitede enstrümancılık barındıran usta işi bir albüm. Cazcılara sert riflerini sevdirecektir.



Jeff Kolman – Gitarlar
Shane Gaalaas – Davul , Elektronikler
Kevin Chown – Bas, ek programlar

Konuklar;

Jeff Babko – Klavyeler
David Collier – Vurmalılar
Jono Brown - Yaylılar






Yazı CENK AKYOL




THE DAVE BRUBECK QUARTET
“Time Out”

 Dave Brubeck’in 1958 yılında Ankara konser için gelişinde duyduğu türkü ve Türk Müziği eserlerinden çok etkilenmesi sonucu yaptığı ve caz tarihine oturan albümü. Caz piyanosunun dahisi Brubeck, konser dönüşü Türkiye’den ayrıldıktan sonra Türk Halk Müziği’ndeki 9/8 ritmik öğelerden esinlenerek bir albüm hazırlamaya karar verir. Ve böylece de 14 Aralık 1959’da da “Time Out” albümü çıkartacaktı.  Caz müziğinde bir dönüm noktası olan ve klasiklere oturan  “Take Five”, “Blue Rondo à la Turk”, “Kathy's Waltz” ve “Everybody's Jumpin'” gibi eserlerin bulunduğu bu albüm tekrar müzikseverlerle buluştu. 
Piyanoda Dave Brubeck, Saksofonda Paul Desmond, basta Eugene Wright ve davulda da Joe Morello’dan oluşan efsane kadro ile mutlaka dinlenilmesi gereken bir albüm.




Delbert McClinton  
"Prick of the Litter"
(2017)

 Delbert McClinton 76 yaşında hala güçlülüğünü kanıtlayan bir albümle bizlerle.   1962 yılından beri Amerikan rock ve elektrik blues sahnesinde olan sanatçı, 1972 yılından sonra yaptığı çalışmalarla dönemin listelerine girmiş, yüksek plak satışları elde etmişti. İlerleyen zaman içinde de müzikten hiç kopmadan, derinden ve sessizce bugünlere kadar geldi. 
McClinton beyaz blues’un usta bir vokalisti ama aynı zamanda iyi bir besteci, gitarist, piyanist ve de armonikacı. Bugünlerde çıkan albümü “Prick of the Litter”a baktığımızda da onun enstrüman zenginliğinin yanısıra blues ile caz tadının buluşmasına vakıf oluyoruz. Parçaları dinlerken 1970’lerin plaklarının bugünün hissiyatında buluşması, dinleme keyfini tatlı bir ders niteliğine büründürüyor.
“Prick of the Litter” albümünde Delbert McClinton, grubu “The Self – Made Men” ile çalışmış.  Piyano tuşlarına vuruşuyla caz etkisi veren piyanist  Kevin McKendree, Buddy Guy olmak üzere bir çok usta ismin albümünde çalmış olan elektro gitarist Bob Britt, bas gitarist Michael Joyce, Tina Turner ve Joe Cocker gibi isimlerle çalışmış olan baterist Jack Bruno,  The Self – Made Men grubunun kadrosunu oluşturuyor. Bu ekibin yanısıra trombone, saksofon, trompet’ten oluşan bir kadro da yer almakta. Delbert McClinton’un “Prick of the Litter” albümünde vokalleriyle Lou Ann Barton, davuluyla Mike Clark ve gitarıyla da Jimmy Vaughan’ın konuk olduğunu görüyoruz.
Albümün ilk single’ı diyebileceğimiz şarkısı “ Like Lovin’ Used to Be” yumuşak tonda akan bir parça ve ilk dikkatimizi çeken şey, caz formunda akan piyano. Saksafonun soloları, geri vokallerin kurduğu etki, davulun fırça baget tadındaki zil ritmi ile harika bir etki ortaya konuluyor. 70’lerin ortamına döndüğümüz “Doin’ What You Do” da ise ilk dikkatimizi çeken B-3 Rhodes orguyla Mckendree’in devamlı arkadan derinlikli akışını takiben Bob Britt’in kesik kesik gitarı ve sona doğru McClinton’un harika armonika çalışı bizi alıp götürüyor. Albümün açılış parçası olan “Don’ Do It” ise tam anlamıyla New Orleans orkestralarının etkisinde blues ziyafeti.  Jimmy Vaughan’ın  konuk olduğu “Skip Chaser”,  nefeslilerin R&B ile swing gidişinde gitarın etkisinin arttığı bir rock parçası halini alıyor.
Soul tarzında gene 70’leri (özellikle de vokaliyle) hatırlatan “Middle of Nowhere”, Amstrong vari trompetle açılan “Jones for You” albümün diğer güzel şarkılarından. Aslında albümün tabi ki boşu yok ama albümden ne beklediğinizi bilirseniz sonuç daha iyi oluyor. Diyelim caz kokusu ile birlikte elektrik blues dinlemek istiyorsunuz  ve rock etkisi de olsun düşüncesindeyseniz bu albüm iyi gider. Dilbert McClinton’un sofistike vokaliyle bu albümü en iyi tanımlayan kapağı olsa gerek, deniz kıyısında ayaklarını uzat, çorapların kırmızıymış falan diye umursama ve kendini müziğe bırak.

Aptulika




DOMINIC MILLER
“Ad Hoc”
(2014)

Arjantin kökenli İngiliz gitarist Dominic Miller’in ismini çok iyi bilmeseniz de 90’lı yıllardan bu yana müziğine kulağınızın çok aşına olduğuna eminim. Özellikle Sting albümlerinde devamlı yer alan bu gitaristi Phill Collins’in 1989 tarihli popüler albümü “...But Seriously”daki performansı ile de tanımamız mümkün. Kendisini biraz daha tanımlamamız gerekirse İsveçli gitarist Malmsteen’in caz ve pop hali diyebiliriz. Maharetli gitar çalış tekniği ile klasik müzik adaptasyonlarını rahatlıkla müziğine katan usta bir isim.
“Ad Hoc” sanatcının 10. solo albümü.  Dominic Miller’e Dylan Fowler steel gitarıyla eşlik ederken, klasik müzik kökenli kemanda Peter Tickell, çelloda da Lars Danielsson yerini alıyor. Sebastian Studnitzky’in trompet, piyano ile katılımı yapımın caz kanadını oluşturuken, perküsyoncu Rhani Krija ile vokalist Eda Zari ‘yi de albümün müzisyen kadrosunda görüyoruz. Eda Zari’nin vokal katılımı ise parçaların enstrümantal özelliğini bozmayan bir yapıda ve sözsüz.   

10 parçanın bulunduğu albüm Dominic Miller’ın hem elektro hem de akustik gitarıyla yumuşak dokunuslu izler bırakıyor. Müzikal kategori caz olarak nitelense de new age tavrına oldukça yakın. Ve tabi Sting parçalarından aldığımız tadı da hissetmemiz mümkün. Ancak hem besteler hem de yorumlar Sting parçalarının takibinde değil, oldukça farklı ve Miller’in müzikal yaklaşımında. Albümün başından sonuna çok önemli bir görev yapan perküsyoncu Krija ile sözsüz vokalleriyle Eva Zari çalışmanın jokerleri gibi. Çalışmada Studnitzky’nin trompeti ise çalışmayı cazla buluşturan tavırda.   


 EARTH, WIND & FIRE
“Now, Then & Forever”
1969’dan bu yana soul,funk ve disko tarzının efsanesi olan grubun 2 CD’den oluşan yeni albümü. İlk CD’de grubun daha önce yayınlanmamış parçaları ilk kez günyüzüne çıkıyor. İkinci CD ise Lenny Kravitz, Clive Davis, Maurice White gibi soul funk müzisyenlerinin seçtiği 7 Earth, Wind & Fire klasiği yer alıyor.

 Şikago’da Maurice White tarafından kurulan Earth Wind & Fire, iddialı bir albüm adıyla 44. yılını kutluyor.
 African beat’ten, funk’a hatta hip, hop’a kadar farklı türleri soul ve dans müziği potasında eriten grup, 70 sonlarının diskolarının da gözdesiydi.




Gary Moore

“Bad For You Baby”
(2008)



Eski rock gruplarının konserlerinde, 50 ya da 60’şına gelmiş insanlardan, 20 yaşlarında yaptıkları parçaları çalsınlar isteriz. Hatta onların o yıllardaki hareketli sahne şovlarını da isteriz. Bunun gerçekleştiğini gördüğümüzde de, “Babaları gördün mü o yaşta gene sert çalıyor ve sahnede bir oradan oraya koşturuyorlar.” diye de notumuzu veririz. Eğer ki öyle göremezsek vay haline. Oysa ki konsere giden eski dinleyici ise eskisi gibi sahne önünde olmak yerine tribünde oturarak izler konseri. E kolay mı yaş gelmiş kemale ermiş, ezilir ya da kalbinize yenik düşebilirsiniz. O konsere gelmişizdir ama o grubun yeni yaptığı albümleri de bilmeyiz. Varsa yoksa “o günleri bize canlandırsınlar.”dır bizim istediğimiz.  Konser sonrası çıkar gideriz ve evimizde daha farklı müzikler dinleriz. Zira yaşımız gereği daha hafif müzikler tercih ederiz ama idolleştirdiğimiz efsane grup tarzını aynı şekilde değiştir ise “yandı nane keten helva!”. Bu gidişi kıranlar, tersine çevirenler de vardır. İşte Gary Moore onlardan biri.
İrlandalı gitarist Gary Moore, 70’lerde Thin Lizzy, Skid Row gibi hard rock gruplarından sonra 80’li yıllarda da solo çalışmalarıyla Hard’heavy tarzında karşımıza çıkarken, 90’lı yıllardan sonra ise blues’a göz kırpacaktı. 1990’da çıkan “Still Got The Blues” hem değişen müzik tarzlarına karşı onu ayakta tutacaktı, hem de kerli ferli yaşlarında da samimi olarak müziğini sunabilecekti (Yani sahnede genç taklidi yapmak zorunda kalmayacaktı). Tabi bunlar olurken sert gitar soundunun devam ediyor olması da eski hard rock anlayışına aşina dinleyicisini de üzmeyecekti. Yanısıra da damardan insanı yakalayan “Still Got The Blues” parçası da blues ve rock haricindeki pop’a uygun dinleyici de çekecekti.
“Still Got The Blues” albümü o dönemde çok iyi bir satış grafiği de çizdi. Moore onun kadar yüksek bir popülarite elde edebilecek satışlar yapmasa da blues rock tarzında bir dizi albüm çıkardı. Uyanık plak şirketi sahipleri de “Stil Got The Blues” alışkanlığını parsa toplamaya döndüren “Best of Balads” isimli toplama albümler çıkardılar.
Bu değişimi “Kendimi evime dönmüş gibi hissediyorum” sözleriyle tanımlayan Gary Moore,
 önemli beyaz blues sanatçılarından biri olarak anılıyor. Sanatçının ölümünden önceki son stüdyo albümü “Bad For You Baby”  2008 tarihinde çıkmıştı.
11 parçanın yer aldığı albümde üçü dışında bütün besteler ve müzikler Gary Moore’a ait. Albümde gitar ve vokalin yanısıra armonikayla da gördüğümüz Moore’a, Vic Martin (Keyboard), Pete Rees (bas), Sam Kelly (davul) eşlik ediyor. “Preacher Man Blues” adlı parçada Otis Taylor gibi önemli bir eski tüfek bluesçı banjosuyla katkıda bulunurken, Cassie Taylor da bazı parçalara geri vokal yaparak konuk olduğunu görüyoruz.
 Albümle aynı adı taşıyan rock’n roll temalı ilk parçada blues bas ritimlerinin çok güzel bezendiği alt yapıda tansiyonlu bir hava hakim. Ardında gelen “Down The Line” da da aynı ritmik etki bu sefer at yürüyüşü şeklinde sürerken, parçanın country folk etkileri de dikkat çekiyor. Funk etkili girişle başlayan “Umbrella Man” in ardından ilk balad havasındaki “Holding On” geliyor. Tansiyonun düşerek yerini duygusal atmosfere bıraktığı parçada Vic Martin’in klavyesi ve Cecil Taylor’un geri vokali dikkat çekiyor.
“Bad For You Baby” de 4 parçanın ardından gelen 3 klasik blues eseri ile karşılaşıyoruz. Bunlardan ilki Muddy Waters ve Johnny Winter yorumlarından bildiğimiz, Mc Kinley Morganfield bestesi “Walkin’ Thru The Park”. Onu takiben 1975 tarihli Al Kooper klasiği “I Love Yo More Than You’ll Everknow”  geliyor. Bu parçanın yorumunda “Stil Got The Blues” ile eski hard rock slowlarının bir sentezi gibi etki hakim. Uzun süreli ve bol sololu bu parçayı, 1958 tarihli bir J.B. Lenoir klasiği olan “Mogo Boogie” takip ediyor.
Blues standartlarından sonra caz tadında bir basın yeraldığı “Someday Baby”, bütün duyguların damardan verildiği “Did You Ever”,  Otis Taylor’un bonjosuyla katıldığı ve Moore’un armonikasıyla desteklenen “Preacher Man Blues” ve hafif kalp atışları tadındaki gitar arpejleriyle bir blues baladı olan “Trouble A’int For Behind”  adlı parçalarla albüm nihayete eriyor.

Son albümü “Bad For You Baby” de Gary Moore alışıldık blues rock anlayışını sürdürürken yanısıra “guitar hero” günlerinden kalma gitar oyunlarını da sergilemeyi ihmal etmiyor.   





Gerry Mulligan
“Lionel Hampton Presents Gerry Mulligan”
(1977)


Bariton saksofonun ender ustalarından Gerry Mullighan’ın 1977 yılında vibrafoncu Lionel Hampton’la yaptığı kayıtlardan seçmelerden oluşan albüm. 29 Ekim 1977’de çıkan bu albüm, Mulligan ile ilgili klasik yapıtlarını bilmek ve müziğine giriş yapabilmek için iyi bir seçki özelliği taşıyor.
8 eserin yer aldığı albümde   “Walking Shoes”, “Limelight”, “Lyne for Lynos”, “Blight of the Fumble Bee” gibi Gerry Mulligan bestelerinin yanısıra “Apple Core” gibi onun yorumuyla özdeşleşmiş calışmalar da yer alıyor. “Blues for Gerry” ve Lionel Hampton’un bestesi olan “Gerry Meets Hamp” gibi Mulligan’a ithaf edilmiş parçalar da yerini almış. Albümün kapanışında da 1970 yılında kaybettiğimiz Duke Ellington ile de çalışmış olan Johnny Hodges’e adanmış  “Song for Johnny Hodges” bulunuyor.
Albümdeki müzisyenler de şöyle sıralanıyor:
Gerry Mulligan : bariton saksofon
Lionel Hampton : vibrafon
Hank Jones : piyano
Bucky Pizzarella : gitar
George Duvivier : bas
Grady Tate : davul

Candido Camero : perküsyon, davul





GREAT WHITE
“Saturday Night Special”

80’lerin hard’n heavy rüzgarında rock’n roll köklerinde yer alan glam metal grupları oldukça heybetliydi. 70’lerin indie toz bulutuna kadar da etkileri sürecekti. Bunlar arasında tarzındaki blues birikimi ve ‘Led Zeppelin’ ekolünden duruşlarıyla Great White ayrıcalıklı yerini korurdu.   "Once Bitten, Twice Shy", Rock Me” şarkıları bugün bile eski kuşağın yüzünde bir mutluluk tebessümü patlatacak kadar unutulmazlar arasındadır.
Great White yeni çıkan albümünde geçmişin unutulmaz hard rock, heavy metal gruplarının klasiklerini  seslendirmiş. Bu yüzden de albümü dinlerken Great White’ın dönemindeki diğer grupları da hatırlatan bir serüvenin içihnde kendinizi bluyorsunuz. Great White ile aynı dönemin yıldız grupları Mo tley Crue, Aerosmith, Van Halen klasikleri yorumlanırken, bir dönemin Rocky filminin unutulmaz müziği de olan Survivor şarkısı “Eye Of The Tiger” da yerini Great White yorumuyla alıyor. Albümde İrlandalı rock grubu Thin Lizzy’den “Sarah” ile 90’ların can kurtaran simidi Black Crowers’dan da “Hard To Handle” parçalarının icraları (cover) yapılmış.
Great White ustaları Led Zeppelin’I de es geçmemiş, albümde unutulmaz klasik “Dazed and Confused” da yorumlanmış. Great White albümün açılışında aralarında “Rock Me”nin de yer aldığı üç eski parçasını da yeniden yorumlamış. Albümü finalinde ise Elvis Presley’den “Blue Christmas da Elvis tadında yorumlanmış.




HUGH LAURIE
“Didin’t It Rain”



Hugh Laurie ismini, TV dizisi “House”daki doctor karekteriyle tanımıştık. İki kez Altın Küre ödülünü almış bir sinema oyuncusu olan Laurie aynı zamanda da yazar ve film yönetmeni. Bundan 2 yıl önce ise onu müzisyenlik yönüyle de görecektik. 2011’de çıkardığı “Let Them Talk” ile caz ve blues alanına iyi bir adım atacaktı. Sadece vokal değil piyano konusunda da mahir bir yorumcu olarak dikkatleri çekiyordu.
“Let Them Talk” albümü kılı kırk yaran çaz eleştirmenlerinden de olumlu kritikler almıştı. Bir de buna satış başarısı da eklenecekti. Ülkesi İngiltere dışında iki ülkede daha yüksek bir satış grafiği çizecekti. Bu ülkelerden biri Fransa’ydı, diğeri ise (ilginçtir ama) Arjantin’di. Bu üç ülkeyi takiben Avusturya, Polonya, Macaristan gibi birçok Avrupa ülkesinde de albüm beğenilmişti.
Şimdilerde Hugh Laurie’nin ikinci albümü “Didin’t It Rain”le müzikte kalıcı olduğunu ve devam edeceğini belirtiyor. Açıkcası olması gereken de buydu zaten.
Hugh Laurie ikinci albümde konuklarına ağırlık vermeyi tercih etmiş. İlk albümde de konuklar vardı ama “Didn’t It Rain’de Hugh Laurie piyanistliğini ve müzikal fikirlerini öne çıkarmaya başlamış. İlk albümde tarz piyano blues’a daha bir otururken, yeni albümde 40’lı ve 30’lı yılların New Orleans ortamında buluveriyoruz kendimizi. “Tozlu ve naftalinli hem de caz…Çok sıkıcı.” diye bir düşünce aklınızdan geçmesin sakın. “Didin’t It Rain” oldukça eğlenceli bir albüm. Zaten Hugh Laurie albümünühem müzisyenlerleriyle hem de  katkı veren konuklarıyla eğlenir gibi bir duyguyla yapmış. Bir anlamda bizim Türk müziğindeki “Meşk etme” kavramı gibisinden bir duyguyla. Konuklara şöyle bir göz atarsak, Guatemalı kadın caz ve soul vokalisti Gaby Moreno’yu en başta saymamız gerekir. Tango klasiği “Kiss f Fire”ı İspanyolcasıyla yorumlarken, bir sure sonra Laurie İngilizce sözlerle griyor. Ardından klarinetin duygulu sesi ve sonrasında Laurie ile Moreno’nun birlikte İngilizce ve İspanyolca düeti tüyleri diken diken eden bir yorumu ortaya çıkartıyor. Gaby Moreno’nun “The Weed Smokers Dream” da da vokaliyle görüyoruz
Soul vokalisti Jean Mc Clean ise diğer bir konuk isim. Albümün 40’ların New Orleans’ının havasına girmesine artı yönde katkı verenlerden. Konuk listesinin en tanınmış ismi ise Taj Mahal.








Neil Young and Crazy Horse
“Americana”
Neil Young 67 yaşında, 33. Stüdyo albümüyle karşımızda. Bu albümün bir özelliği de emektar grubu Crazy Horse’u 9 yıl aradan sonra tekrar yanına alması oluyor.  Kanadalı müzisyen “Americana” albümünde Amerikan folk şarkılarını yorumlamış. Böyle bir projeyi oluştururken de amacı “Amerikan Rüyası”nı sorgulamak olmuş. Bu klasikleşmiş folk şarkılarının da eleştirel ve ironik yönüyle bu amaca verdiği katkı da şaşırtıcı doğrusu. Albümün sonunda yer alan İngiliz besteci  Thomas Arne’in 18. Yüzyılda bestelediği “God Save The Queen” albümde  muhteşem bir hicivle karşımıza çıkıyor. Bu parçanın finale oturması “Amerikan Rüyası”nın çürümesine doğru tekrar başa dönmek gibi. Bu parça ile ilgili yapılan bir illustrasyonda da (aslında karikatür demek daha uygun olsa gerek) Kraliçe arkasında İngiliz bayrağı ve elinde iğne , iplik ABD bayrağının yırtıklarını dikiyor.

“Americana” albümünde “High Flying Bird” de yeraltında madende çalışan bir işçinin dışarı çıktığında ışıktan köroluşu, “Susannah” ile siyah insanın dramı, “Clemetine”de bir madencinin küçük kızı, “Gallows Pole” ile vahşi Batı’da kurulan bir darağacında patlayan silahlar anlatılırken hep ironi ve “Amerikan Rüya’sı na eleştirel bir bakış ve protest bir sunum hakim olmuş. Amerikan folkunun protest ve muhalif sesi Woody Guthrie’nin baş yapıtı “ This Land Is Your Land” da  Neil Young’ın albümünde yerini almış.
Neil Young vokal ve gitarda yeralırken, bas gitarıyla Bill Talbot, gitarıyla Frank ‘Poncho’ Sampedro, davuluyula da Ralp Molina “Crazy Horse” olarak  hazır bulunmuşlar. “Americana” albümünde Neil Young’ın “Crosby, Stills, Nash and Young” döneminden arkadası Stephan Stills konuk olarak yer almış. Çalışmanın bir başka özelliği de samimi ve keyifle hazırlanmış olması. Bunda da hiç kuşku yok ki  Young’n karısı Peri Young ile Stills ‘in geri vokallerinin katkısı çok büyük. 

 NEIL YOUNG

"A Letter Home"
Neil Young’ın yeni kuşak müzisyenlerin öncüsü olma özelliği sadece 20 yıl öncesine özgü değil. Günümüzün genç kuşak rock müzisyenlerinden Jack White için de Young önemli bir figür. 1975 doğumlu Jack White, Neil Young’ın yeni albümü  "A Letter Home"da iki parçaya hem vokali hem de piyanosuyla konuk olarak harika bir birliktelik ortaya koymuş. Bu hafta çıkan albümde Neil Young, folk etkili blues ve rock klasiklerini 1940’la 50 arasındaki  zamanların hassasiyeti ve şartlarında kaydetmiş. Bugünün teknolojik donanımından uzak olunca da samimi bir hava yakalanmış. Bir telefon kulubesinden annesini arayıp konuşuyormuş gibi başlayan albümü dinlerken sanki bir gece dost sohbetinize Neil Young gelmiş gitarıyla takılıyormuş gibisinden bir havaya giriyorsunuz.
“A Letter Home” Young’ın 35. Stüdyo albümü.  Bruce Springsteen, Bob Dylan, Willie Nelson gibi ustaların adıyla özdeşleşmiş klasiklerini seslendiren Neil Young, The Everly Brothers’ın "I Wonder If I Care as Much"ı  ile Willie Nelson’un  "On the Road Again"ini  piyonosu ve vokaliyle  Jack White’ı konuk etmiş.  Bob Dylan’ın "Girl from the North Country", Bruce Springsteen’in "My Hometown" parçalarının da bulunduğu 12 klasik parça Neil Young’ın yorumuyla geliyor.




Jimi Hendrix
“People, Hell And Angels” 

Geçtiğimiz yılın Kasım ayında Jimi Hendrix’in yeni bir albümünün çıkacağı haberi gündeme “yılın olayı” nevinden oturmuştu. Aslında Hendrix’in daha önce yayınlanmamış kayıtları bir araya getirilip 40 küsur yıldır yayınlanır. Bundan iki yıl öncesi de “Valley Of Neptune” ismiyle böyle bir album çıkmıştı. Ancak bu seferkinin farkı neredeyse başlıbaşına bir stüdyo albümü özelliğini taşıyor olması. Yanısıra albümde Hendrix’i nefeslilerle , keyboard’la ve ikinci bir ritm gitarın katılımıyla da dinleme bahtiyarlığına erişebiliyoruz.  
Hendrix hayatta olsaydı 70 yaşına  gireceği gün olan 27 Kasım 2012’de basına yapılan açıklama ile büyük gitaristin daha önce yayınlanmamış kayıtlarından oluşan “People, Hell And Angels” isimli albümünün çıkacağı duyurulmuştu. Aradan üç ay geçti ve çıkacağı tarih olarak belirtilen 5 Mart günü de albüm yayınlandı. Dinlenildiğinde insanı bir hayli şaşırtıyor. Bu sefer eski yayınlanmamış stüdyo ve konser kayıtlarının bir araya getirilmesinden farklı bir durum söz konusu. Zira bütünlüklü bir albümle karşı karşıyayız.   
1968 güzünde grubu Experience  ile  “Electric Layland” albümünü çıkaran Hendrix ilerki yeni fikirleri için de 69 baharında eski grubu (dostları) Band Of Gypys elemanlarıyla stüdyoda tam anlamıyla takılmış. Bu kayıtlardan sonra da Woodstock ve 1970’deki hazin ölümü gelecekti. Yani sözün özü elimizdeki bu albüm yaşarken 3. Stüdyo albümünden sonrasını yapabilseydi ne gibi fikirleri olduğunu bize yansıtan bir çalışma diyebiliriz.
Hendrix’i müzik yaşamında 2 grup ile gördük. Bunlardan biri beyaz ve İngiliz müzisyenlerden oluşan Experience’di, diğeri ise siyah müzisyenlerden oluşan “Band Of Gypsy’di. Bu her iki topluluk da trio yani Hendrix de dahil olmak üzere üç kişiden oluşuyordu. Bu yeni yayınlanan  “People, Hell And Angels”da ise Jimi Hendrix’I ikinci bir (Ritim) gitar katılımıyla 4 kişilik bir kadro ile  dinleme olanağı bulduğumuz gibi ekibe saksofon, piyano, perküsyon katılımıyla da değişik bir lezzette bulabiliyoruz. Enstruman katılımındaki bu zenginleşme  bazı parçaların yorumlarında funk, soul,  gibi tarzlarla da renklendiğine şahit oluyoruz. Albert Allen’in vokal yaptığı “Mojo Man” de nefeslilerin bir big band tavrında katılımıyla harika bir yorum elde edilmiş.
“People, Hell And Angels” albümü için bas , gitar , davul’dan mürekkep üçlü anlayışından vazgeçildiği tamamen söylenemez. Jimi Hendrix (gitar/ Vokal), Buddy Miles (davul), Billy Cox ((bas) ile klasik Band Of Gypsy üçlüsünü bozmadan diğer enstrümanlar konuk özelliği ile katılmış gibi. Band Of Gypsy’den davulcu Buddy Miles 3 parça haricinde her parçada yer alsa da Billy Cox’un yerine bir parçada (Somewhere) o dönem Buffalo Springfield daha sonrada Crosby, Stills, Nash And Young’dan tanıdığımız Stephen Stills bas gitarı çalmış. Albümün 9. Sırasında yeralan “Inside Out” da da Hendrix’i bas gitarda dinliyoruz. Perküsyonu ile albüme değişik bir tat veren Juma Sultan’ın yanısıra Hendrix’in eski dostu saksofoncu Lonnie Youngblood’un yeraldığı “Let Me Move You” da Jimi Hendrix kendini bir hayli geride bırakmış.  Vokalleri de üstlenen Youngblood, yanısıra saksofonuyla da solist durumunda. Parçanın sonuna doğru vokal, gitar  ve klavye heyecanı üst düzeye çıkarıyor. (Benim kendi adıma defalarca dinlemeye doyamayacğım parça bu olacak gibi)
Hendrix’in “Her zaman en büyük favorim” dediği Elmore James klasiği “Bleeding Heart”, orijinalinden biraz farklı ve funk etkide yorumlanan “Earth Blues”,  Hendrix’in gitarının Buddy Miles’ın ritminde aktığı “Hey Gypsy Boy”,  finale oturan “Villanova Junction Blues”un yer aldığı “People, Hell And Angels” albümünde 12 parça yer alıyor.   Sahnede ve kayıtlarda hep tek gitar olarak görmeye alıştığımız (zaten başka türlüsü de akla gelmez) Hendrix, bu yeni kayıtlarda “Easy Blues” ve  “Izabella“ da  ikinci bir gitaristle birlikte çalıyor. İlk kez Woodstock Festivali’nde duyulan bu parça Larry Lee’nin ritm gitaristliğinde yeni zevkli bir yorumun çıkmasına neden olmuş.

Jimi Hendrix’in kardeşi Janie Hendrix’in de denetiminide Eddie Kramer ve John Mc Dermottprodüktörlüğünde oluşan “People, Hell And Angel” yepyeni bir albüm gibi dinlenebiliyor. Bir anlamda “Electric Layland”den sonra çıkmış bir stüdyo albümü gibi. En azından yaşasaydı tasarladığı ve ilk eskizlerini attığı bu çalışmanın izlerini takip edecekti. Jimi Hendrix’in doğumunun 70’inci yıldönümünde gelen  bu 44 yıl öncesinin kayıtları onu sevenlere iyi bir armağan oldu diyebiliriz.




JOE LOUIS WALKER
“Hellfire”
(2012)

63 yaşındaki San Fransisko’lu gitarist, vokalist Joe Louis Walker, bugüne kadar 21 albüm yapmış. Müziğinin Elektrik Blues tarzındaki soundu rock dinleyicisini de tatmin edecek yapıda. Joe Louis Walker’ın vokali de hard rock tadına yakışacak denli gırtlaktan çatlayarak çıkarken, bas tonundaki açılımları da insana farklı bir dinleme keyfi veriyor.  Albümde Walker soul tarz vokali ve blues ile Hard Rock arası gitarıyla ve tabi buna uygun tansiyonu yüksek gitar sololarıyla dikkat çekiyor.
Küçük yaşlarda müziğe başlayan Walker’ın ismi müzikseverlerce çok bilinmiyor. Zira sanatçı bir küskünlükten dolayı ara verdiği müziğe 36 yaşından sonra dönüp, profesyonel kariyerine başlamış.
 Joe Louis Walker’ın gitarı T- Bone Walker ekolünden gelirken, notalara tane tane basarak melodiler oluşturmasıyla da B.B. King etkisinde bir çalış tarzına sahip. Nefesli enstrümanlar ve sesiyle  Soul etkisini fonda sunarken gitarıyla da blues rock doyuruculuğuna sahip. Bütün bunlar dert görmüş insana has gırtlaktan gelen ses de eklenince ortaya güzel bir dinleme imkanı çıkıyor. 
Walker, 2012’de çıkan albümü “Hellfire” ile güzel bir çalışmaya imza atmış. Davulda Buddy Guy’dan tanıdığımız Tom Hambridge ve  keyboardda da Stevie Ray Vaughan’ın albümlerinden tanıdığımız Reese Wyhans yer alıyor. Özellikle Wyhans’ın akışkan piyano tuşeleri harika geçişlere imkan veriyor. İkinci gitarda yer alan Rob McNelley ile Tommy Mc Donalds albüm kadrosundaki diğer isimler. “Hellfire” albümünde trombon ile Ray Agee ve saksofon ile Max Abrams konuk olmuşlar.



JOHN LEE HOOKER
“The Healer”


1989’da çıkan bol konuklu John Lee Hooker albümü. Bonnie Raitt, Santana, George Throgood, Charlie Musselwhite, Robert Cray, Canned Heat, Los Lobos’un konuk olduğu albüm, çıktığı dönem Billboard’ın 200 albümlük listesine 62. Sıradan girmişti. Dönemin Grammy ödülüne de blues dalında aday olan albümün prodüktörlüğünü albümde de çalan guitarist Roy Rogers yapmıştı.

 "The Healer" : Gitarıyla Carlos Santana’nın konuk olduğu parçada steel gitarda Roy Rogers, klavyede  Chester Thompson yer alıyor.


"I'm in the Mood": Slide gitar ve vokaliyle  Bonnie Raitt konuk

"Baby Lee": Gitarıyla  Robert Cray konuk

"Cuttin' Out": 70’lerin unutulmaz blues rock grubu Canned Heat konuk

"Think Twice Before You Go" : Los Lobos grubu konuk

"Sally Mae" :  Gitarıyla George Thorogood konuk  

"That's Alright" : Armonikasıyla   Charlie Musselwhite  konuk

"Rockin' Chair"  

"My Dream"  


"No Substitute"  





JOHN LEE HOOKER
“Final Recordings, Vol. 1: Face to Face”


 John Lee Hooker’ın ölümünden sonra çıkan ve son kayıtlarından oluşan albümü.

  John Lee Hooker”ın vokal ve gitar , Ruth Davies’in kontrbas , Marlon Green’in davul çaldığı albümde bir çok usta müzisyen de konuk olarak yer almış. Albümde yaer alan müzisyaenler şöyle sıralanıyor:
  Van Morrison ve John Lee Hooker”ın kızı Zakiya Hooker vokallerde yer alırken; Anthony Cook (gitar, synthesizer); Dickey Betts, Elvin Bishop, Robert "Red Top" Young, Anthony Cook, George Thorogood , Billy Friday Johnson (gitar);  Dean Moore (saksofon); Ron Thompson (gitar, org); Johnny Winter, Warren Haynes (slide guitar); Dean McKinney Moore (saksofon); Dan Zemelman (piyano); Jim Pugh , Tony Saunders (org);   Kevin Williams , Marlon Green, Kevin Hayes , Scott Mathews , Bowen Brown (davul); Terrance Kelly, Tina Bryant, Gary Benson (geri vokaller). 
Albüm John Lee Hooker’ın kızı tarafından babasının yayınlanmamış son kayıtlarının toparlanması ile oluşturulmuş.  “Mean Mean World”de vokaliyle de gördüğümüz Zakiya Hooker, albümün finaline oturan “Rock These  Blues Away”de geri vokallerdeki yerini almış. "Wednesday Evening Blues"da ise blues rock gitarının önemli isimlerinden George Thorogood konuk olmuş.

John Lee Hooker ‎– Face To Face albümü şarkı listesi

 Vokal , gitar – John Lee Hooker

1          Big Road
Bas – Jack Casady
Davul – Marlon Green
Gitar – Robert Young, Roy Rogers, Warren Haynes
  Müzik – John Lee Hooker, Tommy Johnson

2          Dimples
Bas – Ruth Davies
Davul – Kevin Hayes  
Gitar – Elvin Bishop
Org  – Jim Pugh
Vokal – Van Morrison
Müzik – James Bracken, John Lee Hooker

3          Loving People
Geri Vokal– Gail Benson, Terrance Kelly, Tina Bryant
Bas  – Joe Thomas 
Davul – Marlon Green
Gitar – Anthony Cook  , Billy Johnson, Robert Young
Piyano – Dan Zemelman
Müzik – John Lee Hooker, Ollan Christopher Bell, Zakiya Hooker

4          Face To Face
Bas – Jack Casady
Davul – Marlon Green
Gitar – Johnny Winter
Müzik – John Lee Hooker

5          Funky Mabel
Bas  – Tony Saunders
Davul – Bowen Brown
Gitar – Ron Thompson
Org  – Ron Thompson, Tony Saunders
Müzik – John Lee Hooker

6          It Serves Me Right To Suffer
Bas  – Joe Thomas  
Davul – Kevin Hayes  
Gitar – Dickey Betts, Robert Young
Müzik – John Lee Hooker

7          Up And Down
Bas  – Steve Ehrmann
Davul – Scott Mathews
Gitar – Warren Haynes
Piyano – Johnny Johnson
Müzik – John Lee Hooker, Lynn Pini

8          Mad Man Blues
Gitar – George Thorogood, Roy Rogers 
Müzik – John Lee Hooker

9          Six Page Letter
Bas  – Joe Thomas 
Davul – Marlon Green
Gitar – Billy Johnson
Piyano – Dan Zemelman
Saksofon – Dean Moore (Solo)
Müzik – John Lee Hooker

10       Stop Jivin' Me
Bas – Joe Thomas 
Davul – Marlon Green
Gitar – Billy Johnson, George Thorogood
Müzik – John Lee Hooker

11       Mean Mean World
Bas  – Ollan Christopher Bell
Davul– Kevin Williams
Gitar – Anthony Cook (4), Billy Johnson
Synthesizer – Anthony Cook  
Vokal – Zakiya Hooker
Müzik – John Lee Hooker, Ollan Christopher Bell, Zakiya Hooker

12       Turn Over A New Leaf
Bas  – Joe Thomas  
Davul – Marlon Green
Gitar – Anthony Cook  
Müzik – Bernard Besman, John Lee Hooker

13       Wednesday Evening Blues
Gitar – George Thorogood
Müzik – John Lee Hooker

14       Boogie Chillen'
Gitar – George Thorogood
Müzik – Bernard Besman, John Lee Hooker

15       Rock These Blues Away
Bas  – Joe Thomas  
Davul – Marlon Green
Gitar – Anthony Cook , Billy Johnson, Robert Young
Vokal – Zakiya Hooker
Müzik – John Lee Hooker, Ollan Christopher Bell, Zakiya Hooker




JOHN MAYALL
"A Special Life"
(2014)

İngiliz Blues’ın yaşayan en eski ve kurucu isimlerinden John Mayall’ın sekseninci yaşı şerefine çıkan bir albüm. Böylesi anmalarda sanatcının eski işleri yeniden yorumlanırken, görkemli konukların katılımıyla yaldızlanması kaçınılmazdır. Oysa ki Mayall’ın bu albümünde böyle bir şey söz konusu değil. Hoş bunun için biraz çaba ile dünyaca ünlü bir çok isim stüdyodaki yerini düşünmeksizin alırdı. John Mayall 80 yaşını şasırtıcı bir durum olarak algılamıyor ve asla bir jubile olarak da görmüyor. Tam tersine “yola devam” diyor.
Yüzyıla yirmi kala çıkan bu albümünde John Mayall, yaptığı işe isim olarak da “A Special Life” demiş. Türkçesiyle “Güzel bir yaşam” diye özetlediği şekilde hayatıyla mutlu ve de barışık. En azından hayal ettiklerini gerçeği döndürebilmiş bir insanın zirveye diktiği bayrak gibi.
“A Special Life” albümünde enstrümanlara akordiyonun katılımı değişik bir etki yaratmış. Açılışta yer alan ve grupta akordiyon çalan C.J. Chenler’ın bestesi “Why Did You Go Last Night” bu enstrümanla yapılmış iyi bir soloyu da bizlere sunuyor. Albert King, Sony Landreth, Eddie Taylor gibi blues ustalarının parçalarının yanısıra John Mayall’ın üç bestesinin yer aldığı albümde basgitar çalan Greg Rzab’ın da “Like A Fool” adlı bir bestesi yer alıyor.
Rocky Athas’ın gitarları üstlendiği “ A Special Life” albümünde John Mayall’ın sesinin yanısıra piyano ve org sololarıyla da ayrı bir keyife erişmek mümkün. Sekseninci yaşın muhteşem ve güzel yaşamını özetleyen albümün kapağı da ayrı bir albenide. Gitarın arzı endam ettiği kapak tasarımının mucidi de John Mayall’ın kendisi olarak karşımıza çıkıyor. Vokal, piyano, org, besteler ve tabi Mayall’ın klasik güzelliklerine ek olarak armonikası güzel bir yaşamın damıttığı 80 yıllık ömrün hediyesi olarak bizlere sunulmuş.

Elemanlar
John Mayall: Vokal, org, piyano, armonika, gitar
Rocky Athas: Gitar
Jay Davenport: Davul
Greg Rzab: Basgitar

Albüm Billboard’ın “Blues Albümleri” listesine 3. sıradan girmiş.

Albümdeki parçalar

Why Did You Go Last Night: Albüme akordiyonu ile konuk olan C.J Chenler’in bestesi. Akordiyon solosuyla parçayı akıp götüren Chenler’in pesten gelen sesi ile Mayall’ın vokaline oluşturduğu düet yorumu daha da keyifli hale getirmiş. Şarkının dörtte üçlük bölümünde akordiyonun solosu öne çıkarken sondaki bölümde Mayall’ın piyano tuşlarından akan solo ile harika bir yorum lezzetine şahit oluyoruz.

Speak Of Devil: Amerikalı blues rock gitaristi Sonny Landreth’in bestesi olan bu parçada Rocky Athas’ın gitarı bir hayli öne çıkıyor. Birbiri üzerine akıp giden sololarla heavy etki hakim oluyor.

That’s All Right: James Lane’ın bestesinde bu sefer Mayall’ın armonikası hakim oluyor.Klasik blues kalıplarında giden bir parça.

World Gone Crazy: John Mayall’ın albümde yer alan üç bestesinden birincisi. Adamımız 80 yıllık ömrü hayatında bakmış ki çılgın dünyaya akıl sır erdiremeyecek denli müdahale edemiyor, “Ne halin var ise gör” hesabı kendi haline bırakmış. Parça da armonika hakim soloyu götürürken piyano örgü örercesine alttaki yapıyı kuruvermiş.

Floodin’ In California: Albert King’in bu bestesinde tane tane notalarıyla Rocky Athas’ın gitar solosu bestecisinin yorum lezzetine saygı içerircesine sunulmuş.

Big Town Playboy: Eddie Taylor’un bestesi.

A Special Life:Albüme  isim olan bu parça Mayall’ın bestesi. Huzur içinde akan bu parça da bütün enstrümanları büyük bir doygunluk içinde ve duru bir etkide hissediyoruz. Sololarda John Mayall’ın armonikası vokalle düet yaparcasına kendini belli ediyor.

I Just Got To Know: Jimmy Mc Crackin’in bu bestesinde gitar hakimiyeti bir hayli kendini belli ediyor.

Heartache: John Mayall’ın albümdeki üçüncü bestesi. Piyanonun vibrafon tuşelerinde aktığı parçada davulcu Jay Davenport’un bageti ritmik altyapıyı tadında sürdürüyor. Bu minvalde parçayı dinlerken gitarın solosu finali oluşturuyor.

Like A Fool:Bas gitarist Greg Rzab’ın bestesi. Hakimiyetin org’da olduğu bu parçada sololarda gitar atağa geçiyor.


Just A Memory: Finale oturan bu parçanın bestesi Mayall’a ait. Piyanonun bütüne yayılan bir hakimiyeti var.

Aptülika
bluesperisan@gmail.com



JOHN MAYALL
“Find A Way To Care” 
 (2015)
1960’larda İngiliz caz müzisyenleri, ABD’de siyahların yaptığı müziğe merak saracaklardı. Bu merak bir anda yayılacak ve İngiltere’nin müzikli mekanlarını bir labaratuara döndürecekti. Ufak, salaş demeden nerde çalabilecekleri yer varsa bir araya gelip, siyahilerin blues müziğini  hatmedeceklerdi. Biranın ucuz olduğu izbe mekanlarda Osmanlı kökenli bir musevi ailenin Fransa’da doğan çocuğu  olan Alexis Korner bu siyahi müziğin izini süren öncü neferlerdendi. Korner, ailesinin göç ettiği Fransa’da doğmuştu ama dünyaya o dönem eşlik eden İkinci Dünya Savaşı ortamıydı ve aile  soluğu İngiltere’de alacaktı. Tarihin acı hatıralarındaki bu ikinci göç  yaşlı Britanya adasına muhteşem bir müzisyen kazandıracaktı. Alexis Korner, etrafına topladığı genç müzisyenlerle İngiltere’de Blues müziğinin oluşumuna adım atacaktı. İşte o anların Korner gibi bir başka okulu daha vardı ki onun da adı John Mayall’dı.
ABD’de siyahlar yapıyor diye önemsenmeyen, yok sayılan blues bu iki İngiliz müzisyen tarafından Avrupa kıtasına taşınıyordu. İngiliz Blues’ını oluşturan bu iki isimden Alexis Korner’ı 50’li yaşlarında tiryakisi olduğu ve sesine o görkemi veren sigara yüzünden kaybedecektik. John Mayall ise bugün 80 yaşını çoktan devirmiş olarak “İngiliz Blues’ının Büyükbabası” ünvanıyla yaşıyor.
Geçen yıl 80 yaşını muhteşem hayatını da özetleyen isimdeki “A Special Life” albümünü çıkartarak kutlayan John Mayall, ihtiyar bir delikanlı olduğunu kanıtladı. O albümü dinlemeye daha doymamıştık ki bu ay ustanın yeni bir albümüyle karşılaştık. Geçen hafta piyasaya çıkan “Find A Way To Care” albümünde John Mayall, seksenlik biri değil de ikinci albümünü çıkartmış genç bir müzisyen gibi. Sanatçı olgunluğunu yeni fikirler ve heyacanlarla sunuyor. Albümün ilk dikkat çekici özelliği alışıldık dörtlü rock grubu kadrosuna nefeslilerden oluşan bir ekibi de katmış olması. Böyle olunca blues’ın  havasını da bir hayli görkemli bir şekilde sunabilmiş. Vokalin yanısıra armonikasıyla da dinlediğimiz Mayall, piyano, Wurlitzer org ve clavinet orguyla da harika bir sunumu gerçekleştiriyor. Albümdeki parçaları dinlerken ikinci bir dinleyişte de Mayall’ın org ve piyanosunu da tekrar dinleme isteği duyuyorsunuz.
“Find A Way To Care” albümünde Mayall”a emektar bir kadro eşlik ediyor. Bas gitarda Greg Rzab, davulda Jay Davenport ve gitarlarda da Rocky Athas yer alıyor. Albümdeki üç parçada da Athas’ın imzası niteliğinde harika sololarını da duyuyoruz.

Bu John Mayall, 70 yıla yaklaşan abidevi müzik hayatını hala yeni keşiflere yelken açan bir dahi olarak sürdürüyor. 



John Mayall -  Talk About That  (Forty Below) 2017




İngiliz blues’ının büyükbabası John Mayall, 2014’te “A Special  Life” albümünü çıkardığında 80 yaşına girmişti. Bu albümü heyecanla karşılamamızın sebebi hem 80 yaşında yapılmış olması hem de 2009’da yılı yapımı “Tough”tan yani 5 yıl aradan sonra çıkmış olmasıyla da önemliydi. Açıkca itiraf etmemiz gerekirse de büyük ustanın vedası olmasa da zirveye görkemli bir bayrak dikmesi gibiydi. Bu düşünceler içinde “A Special Life’ı dinlemeye doyamamışken bir yıl sonrası da Mayall, “Find a Way to Care” ismini taşıyan yeni bir albüm ile karşımıza dikilecekti. Usta bununla kalsa iyiydi hani, eski gitaristi Walter Trout büyük bir sağlık probleminden sonra hayata dönmüş ve yeni çıkaracağı albümünü hazırlamakla meşgulken, derhal stüdyoya koşup, piyanonun başına geçip, destek verecekti. Evet John Mayall lakabına yakışacak bir şekilde hem blues’ın hem de yaşının gereği bir büyükbabaydı ama müziğine sevgisi ve heyecanı her zaman taptazeydi.
John Mayall, Ocak ayının sonunda yeni albümü “Talk About That”i çıkarttı.  Forty Below Records etiketiyle çıkan bu albümde Mayall, vokal, keyboard, armonika ve gitar çalarken kendisine Greg Rzab (basgitar), Jay Davenport (davul) ve Rocky Athas (gitar) alışılmış  kadrosu olarak eşlik ediyor. Ancak albümün muhteşem bir konuğu da var:  efsanevi gitarist  Joe Walsh.  1970’lerde James Gang, Eagles ve solo çalışmalarıyla efsaneleşen Joe Walsh“Talk About That” albümünde iki parçada konuk olmuş.  “The Devil Must Be Laughing” ve  “Cards on the Table,” parçalarında yeralan Walsh, büyük blues ustası John Mayall’in kompozisyonlarında harika bir uyumu ortaya çıkartmış.   
Prodüktörlüğünü de  John Mayall’in üstlendiği albüm,  Kaliforniya’daki House of Blues Stüdyolarında kaydedilmiş. 11 parçanın yer aldığı albümde sekiz Mayall bestesinin yanında üç tane de blues klasiği bulunmakta.  Memphis soul müzisyeni Bettye Crutcher’ın  “It’s Hard Going Up”, blues ustası Jimmy Rogers’ın “Goin’ Away Baby” ve rock şarkıcısı Jerry Lynn Williams’ın “Don’t Deny Me” besteleri “Talk About That” albümünde Mayall’ın yorumuyla karşımıza çıkmış. Albümde yeralan, dikkat çekici çalışmalardan biri de “Gimme Some of that Gumbo.” Bu parçada nefesli çalgılardan kurulu bir ekip New Orleans Cazı tadında bir etkiyi sağlamış.  
John Mayall’ın “Talk About That”albümünün çıktığını duyduğumda, “eh hani usta ustadır” dedim ama bu kadar da beni sarabileceğini tahmin edememiştim. Albümü çalmaya başladığımdan itibaren dinlemeyi bırakmam mümkün olmadı. Albümle ilgili söylenecek o kadar şey var ki, ne söylesek yetmeyecek gibi.
John Mayall denildi mi zaten keyif katlanarak artıyor. Birinci keyif, kelimenin anlamını verecek bir “usta” ile karşı karşıya kalıyorsunuz. O usta, ustalığını çevresindeki müzisyenlere bilgelik dolu ama bir o kadar mütevazi bir şekilde  yayarak heyecana döndürüyor ve bu size yansıyor. Ardından hem bir vokalist hem bir gitarist hem bir piyanist hem bir armonikacı olarak maharetleri birbirini ezmeden tane tane dağılır gibi albümün içine dağılıyor. Tıpkı çeyrek asır önce siyah Amerikalıların blues müziğini İngiltere’de yayıp, bir okyanusa döndürdüğü gibi Büyükbaba şimdi de bizlere ve bizden sonra gelecek kuşaklara bu müzikten alınacak hazların tükenmezliğinin kanıtlarını sunuyor.
Mayall’ın notaları uzayda dağılıp, yüzyıllar sonra yeniden insanlığa dökülecek gibi.


Aptulika



 Johnny Copeland ‎– Texas Part / The Blues Collection – 53 (1996)



Elektrik Blues ve Teksas Blues’ın ustası Johnny Copeland’ın ölümünden bir yıl önce çıkan seçkisi.
“Texas Bluesman” lakaplı Johnny Copeland bir çok gitariste ilham kaynağı olmuş bir ustaydı. Gene bir Taksas’lı olan blues gitarının beyaz ustası Stevie Ray Vaughan da ondan etkilenenlerden biriydi. Bu albümde Vaughan da üç parçada Copeland’a eşlik etmiş.

Albümdeki parçalar ve çalan isimler şöyle sıralanıyor.

1         Texas Party
Bas – Michael Merritt
Davul – Dwayne 'Cook' Broadnax
Gitar – Joel Perry, Ken Pino
Keyboard – Ken Vangel
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


2         Make My Home Where I Hang My Hat
Alto Saksofon, Tenor Saksofon, Baritone Saksofon – Joe Rigby
Bas – Michael Merritt
Davul – Julian Vaughan
Gitar – Ken Pino
Piyano – Ken Vangel
Tenor Saksofon – Greg Alper
Trombon – Bill Ohashi
Trompet – John Pratt
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


3         Don't Stop By The Creek, Son
Alto ve Baritone Saksofon – Sam Purnace
Bas – Brian Miller  
Dravul – Jimmy Wormworth
Gitar – Stevie Ray Vaughan
Piyano – Ken Vangel
Tenor Saksofon – Bert McGowan
Trombon – George Lewis
Trompet – Ben Bierman
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


4         Same Thing
Alto Saksofon – Kotti Assale
Bas – Michael Merritt
Davul – Jimmy Wormworth
Gitar – Jimmy Hyacinthe, Joel Perry, Malina  
Perküsyon – Halial, Jean-Claude Kungnon, Souliman Mohamed
Piyano – Ken Vangel
Tenor Saksofon – Bert McGowan
Trombon – Emmet King
Trompet – Ben Bierman
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


5         Copeland Special
Alto Saksofon – Arthur Blythe
Alto ve Tenor Saksofon– Byard Lancaster
Bas – Don Whitcomb
Bas Saksofon – Joe Rigby
Davul – Mansfield Hitchman
Gitar – John Liebman
Armonika – Brooklyn Slim
Piyano – Ken Vangel
Tenor ve Soprano Saksofon – George Adams
Trombon – Bill Ohashi, Garrett List
Trompet – John Pratt, Yusef Yancey
Gitar – Johnny Copeland


6         I Was Born All Over
Bas – Michael Merritt
Davul – Dwayne 'Cook' Broadnax
Gitar – Joel Perry, Ken Pino
Keyboard – Ken Vangel
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


7         Claim Jumper
Alto Saksofon – Arthur Blythe
Alto ve Tenor Saksofon – Byard Lancaster
Bas – Don Whitcomb
Bas Saksofon – Joe Rigby
Davul – Candy McDonald
Gitar – John Liebman
Piyano – Ken Vangel
Soprano ve Tenor Saksofon – George Adams
Trombon – Bill Ohashi, Garrett List
Trompet – John Pratt, Yusef Yancey
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


8         When The Bain Starts Fallin'
Alto ve Baritone Saksofon – Sam Purnace
Bass – Brian Miller (12)
Drums – Jimmy Wormworth
Guitar – Stevie Ray Vaughan
Piano – Ken Vangel
Tenor Saxophone – Bert McGowan
Trombone – George Lewis
Trumpet – Ben Bierman
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


9         Johnny Gone
Bas – Michael Merritt
Davul– Dwayne Broadnax
Gitar – Ken Pino
Keyboard – Ken Vangel
Tenor Saksofon – Bert McGowan
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


10       Houston
Alto ve Baritone Saksofon – Sam Purnace
Bas – Brian Miller  
Davul – Jimmy Wormworth
Gitar – Stevie Ray Vaughan
Piyano – Ken Vangel
Tenor Saksofon – Bert McGowan
Trombon – George Lewis
Trompet – Ben Bierman
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


11       Bozalimalamu
Alto Saksofon– Kotti Assale
Bas – Michael Merritt
Davul – Jimmy Wormworth
Gitar – Jimmy Hyacinthe, Joel Perry, Malina
Perküsyon – Halial, Jean-Claude Kungnon, Souliman Mohamed
Piyano – Ken Vangel
Tenor Saksofon – Bert McGowan
Trombon – Emmet King
Trompet – Ben Bierman
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland


12       Blues Ain't Nothin'
Bas – Michael Merritt
Davul – Dwayne 'Cook' Broadnax*
Gitar – Joel Perry, Ken Pino
Keyboard – Ken Vangel
Vokal ve Gitar – Johnny Copeland

  



 Johnny Winter
“Step Back”
(2014)

Blues rock’ın beyaz ustalarından gitarist ve şarkıcı Johnny Winter’ı 16 Temmuz 2014’te, 70 yaşındayken kaybettmiştik. Sanatçı Zurih’teki konserinden sonra hayata veda etmişti.
Usta gitaristin ölmeden önce bir albüm için hazırlandığını biliyorduk. Bitme aşamasında olan bu albümün son rotüşları tamamlanacak ve ölümünden 2 ay sonra  “Step Back” ismiyle piyasaya çıkacaktı.
 Büyük blues ustasının son çalışmasında Eric Clapton, Dr. John, ZZ Top grubundan Billy Gibbons, Aerosmith’ten Joe Perry gibi usta müzisyenler konuk olmuş.
Johnny Winter, son stüdyo albümünde daha önceki albümü “Roots” da olduğu gibi blues klasiklerinden oluşuyor. Bu çalışmalarda müzisyen olarak da katkısı bulunan Paul Nelson prodüktörlüğü de üstlenmiş.
“Step Beck” albümü Billboard’ın “Blues Albümleri” listesinde birinci olurken, 200 albümlük genel listede de 17. Sıraya yükselmişti.
8 Şubat 2015 tarihinde yapılan Grammy ödülünde de “Yılın En İyi Blues Albümü” şeçilecekti.

 Albümde genel olarak yer alan müzisyenler şu şekilde sıralanıyor:
Johnny Winter – gitar, vokal
Paul Nelson – gitar
Scott Spray – bas gitar
Tommy Curiali – davul

Albümde yar alan parçalar ve konuk olan diğer müzisyenler ise şu şekilde sıralanıyor,
1 -  "Unchain My Heart"  (Bobby Sharp)
        Tenor saksofon : "Blue" Lou Marini
         Alto saksofon : Joe Meo
         Trompet : Don Harris
        Trombon: Tom "Bones" Malone
         Hammond B-3 org : Mike DiMeo
        Geri vokaller : Wendy Brown Rashad
                                     Shauna Jackson
                                     Cynthia Tharpe

2 - "Can't Hold Out (Talk to Me Baby)"  (Willie Dixon)       
        Slide gitar ve vokal : Ben Harper

3 - "Don't Want No Woman"  (Don Robey)       
        Gitar : Eric Clapton 
        Piyano : Mike DiMeo

4 - "Killing Floor" (Howlin' Wolf) 
        Gitar: Paul Nelson 
        Armonika : Frank "King Bee" Latorre

5 - "Who Do You Love" (Bo Diddley)
        Piyano : Mike DiMeo
        Geri vokaller : Meredith Dimenna

6 - "Okie Dokie Stomp" (Clarence "Gatemouth" Brown)    
        Gitar : Brian Setzer
        Tenor saksofon : "Blue" Lou Marini
         Alto saksofon : Joe Meo
         Trompet : Don Harris
        Trombon: Tom "Bones" Malone
         Piyano : Mike DiMeo

7 - "Where Can You Be"                      
        Gitar : Billy Gibbons

8 - "Sweet Sixteen"  (B.B. King, Joe Josea)
        Gitar : Joe Bonamassa
        Tenor saksofon : "Blue" Lou Marini
         Alto saksofon : Joe Meo
         Trompet : Don Harris
        Trombon: Tom "Bones" Malone
         Hammond B-3 org : Mike DiMeo

9 - "Death Letter"  (Son House)

10 - "My Babe"  (Willie Dixon)
         Armonika : Jason Ricci
        Piyano : Mike DiMeo

11 - "Long Tall Sally"  (Little Richard, Robert Blackwell, Enotris Johnson) 
          Gitar : Leslie West
        Piyano : Mike DiMeo

12 - "Mojo Hand"  (Lightnin' Hopkins)
            Gitar : Joe Perry

13 - "Blue Monday"  (Dave Bartholomew)       
           Piyano : Dr. John
        Tenor saksofon : "Blue" Lou Marini
         Alto saksofon : Joe Meo
         Trompet : Don Harris
        Trombon: Tom "Bones" Malone


         Piyano : Mike DiMeo






KEITH JARRETT
"The Köln Concert"


Almanya’nın Köln şehrindeki Opera House konser salonunda 24 Ocak 1975 tarihinde verilen konserin kayıtlarından oluşan bir albüm. “The Köln Concert”, piyano albümlerinin arasında en yüksek satışı yapanlarındandır. 3.5 milyonun üzerinde bir satış yapan bu albüm, tarzının en klasik özellikli çalışmasıdır.
Piyano ile solo verilen bu konserde en kısası 7 , en uzunu da 26 dakikayı aşan 4 parça seslendirilmi. Ancak bu 4 parça sanatçının tamamen doğaçlamalarından ortaya çıkmış.
Keith Jarrett’in “The Köln Concert” albümünü dinlerken sanki stüdyoda yapılmış bir kayıt sanabiliyorsunuz. Piyanonun sesi dışında sadece Jarrett’in nefesi, iniltileri ve mırıldanmaları duymak mümkün ( o da Jarrett’in alışıldık özelliği). Koskoca konser salonunda bunun dışında bir çıt olsun yok. Parça bitiyor gene derin bir sessizlik ve ardından gelen abartısız alkış. Bunun sebebine gelince Keith Jarrett’in alışıldık bir hassasiyetinden kaynaklanıyor. Sanatçı konserlerinde çalmaya başladığında en ufak bir ses olursa, konsantrasyonunun bozulması sebebiyle sahneyi terk edebiliyor. Bunu bilen dinleyici de gıkını çıkarmadan oturuyor. Bu arada konserin verildiği salonu küçük bir yer sanmayın, konseri izleyen 1.400 kişi var.

Bu arada konserle ilgili ufak bir anektodu daha paylaşayım. Köln’de verilen ve müzik tarihine oturan bu konseri düzenleyen Vera Brandes, o tarihte 17 yaşında ve dünyanın en genç konser organizatörü olma özelliğini taşıyor.




Kenny Barron & Dave Holland
“The Art of Conversation”



Bazı insanlar konuşmayı bir sanat haline getirirler. Böylesi iki kişinin sohbetini dinlemek de insane sonsuz bir keyif vermekle kalmaz, algı dünyasını da varsıllaştırır. Caz müziğinin önemli piyanistlerinden Kenny Barron ile kontrbas üstadı Dave Holland böylesi bir sohbeti müzik alanında gerçekleştirmişler. İkili çıkardıkları albüme  “The Art Of Conversation” (yani Türkçe mealiyle söylersek: “Konuşma Sanatı”) ismini vermeleri  de boşuna olmasa gerek.
Barron ve Holland, 2012 tarihinde birlikte ‘duo’ olarak çalışmaya karar vermişler. Bu birlikteliği de hemen stüdyoya girip, albüm yapmak yerine dünyanın dört bir tarafını dolaşarak konserler vererek sürdürmüşler. Böylelikle ikilinin arasında doygun bir bütünlük oluşurken tadına doyum olmaz bir müzikal sohbet keyfi doğmuş. Konserlerle oluşan bu pişmenin ardından ise geçtiğimiz ay “The Art Of Convention” albümünü kaydetmişler. Sonuç olarak harika bir çalışmaya adım atmışlar. Albüm, sadece caz dinleyicisini değil, başka türleri dinleyenleri de kendine çekecek bir düzeyde, sadece iyi bir sohbete algıların açılmış olması gerekiiyor.
Kenny Barroh ile Dave Holland’ın yaptığı “The Art Of Conversation” albümündeki parçalara sırasıyla şöyle bir bakarsak şunları söyleyebiliriz:
1 – The Oracle (Dave Holland)
Holland’ın kurduğu ritmik düzende Barron’un melodileri yayılıyor. Parçanın ortalarına doğru Holland solo düzenine geçerken, Barron gene melodilerden oluşan bir ritmik alt yapıya geçiyor. Sonrasında da her ikisi birden melodiler oluşturarak devam ediyor.
2 – The Only One (Kenny Barron)
Albümde Holland’ın 4, Barron’un 3 bestesi yer alıyor. Bu çalışma da Barron’un ilk bestesi. Piyano ilk baştaki parçadaki gibi devam ediyor ama Holland bu sefer ritm yerine swing’ler oluşturuyor. Bu sefer ikili sanki bir düet yapar gibi rollerini paylaşıyorlar. Piyano önde gibi gözükse de solo ayrıcalığı Holland’a verilmiş. Uzun bir solonun ardından son bölümün bir atışmaya dönüşmesi ilginç bir güzellik olmuş.
3 – Rain (Barron)
Barron’un lirizmini hissettiğimiz piyano tuşelerinin kısa girişinden sonra melodiyi sunma sırası Holland’ın kontrbasına geçiyor. Bu yer değiştirme laf olsun diye değil, zira Holland’ın melodiyi sunumu parçayı bir balad havasına sokuyor. Yer değişimi solo da Barron’a geçiyor. “Rain”in duygusal yapısı çok kuvvetli. Bunun sıradanlaşmadan, ticari hesaplardan uzak ve  ağlak hale gelmeden başarılıyor olması ise ders niteliğinde.
4 – Segment (Charlie Parker)
Chick Core’vari piyano girişiyle başlayan parça Holland’ın melodilerde gezinen dolgun swing’li ritmik taşıyışında sürüyor.
5 – Waltz for K.W. (Holland)
İkilinin birbirine saygılı uyumunda Kenny Wheeler’e adanmış bir vals.
6 – In Walked Bud (Thelonious Monk)
Barron’un piyanosu bir şerbet gibi akarken, Dave Holland’ın kontrbası iç sesi oluşturuyor.
7 – In Your Arms (Holland)
Yaşamın sıradanlığın anlatan bu parçada ilk önce Barron’u ardından ise Holland’ı tek başına dinliyoruz. İkili öyle mütevazi ve saygılı ki kendisini değil, arkadaşını dinletebilmek için adeta birbirleriyle yarış ediyorlar. (“Siz önden buyrun”… “Aman efendim siz buyrun” gibi)
8 – Dr. Do Right (Holland)
Bir teknede hatta takada sakin sularda yolculuk ediyormuş gibi bir yorum.
9 – Seascape ( Barron)
Bu seferde Barron’un bestesinde bir deniz manzarası seyrediyoruz.
10 – Day Dream (Duke Ellington)
Barron’un piyanosunun bir tuşu haline gelmiş gibi bir Dave Holland kontrbası.
Son olarak şunu söyleyebiliriz, böylesi bir uyumun olduğu albümün refaransında ikilinin İstanbul’da  31 Ekim2014, Cuma günü ,“24. Akbank Caz Festivali” kapsamında  Zorlu Center PSM Drama Sahnesi’nde vereceği konseri izlemek, dinlemek büyük bir fırsat olsa gerek. 
Aptülika
bluesperisan@gmail.com



 KENNY GARRETT
 “ Pushing the World Away “
(2013)


Garrett, 52 yaşında ve 17 albümle deneyimli bir caz saksofoncusu olmasına rağmen, sanki yola yeni  adım atan biri gibi keşfe ve en önemlisi de yenilenip, büyümeye açık bir müzisyen. 12 parçalık albüme baktığımızda caz ustalarına göndermeler yapan isimler öne çıkıyor. Chick Corea için  "Hey, Chick" , Chucho Valdez için  "Chucho`s Mambo" ve Sonny Rollins için de  "J`ouvert (Hommage to Sonny Rollins)" ve "Brother Brown" parçalarını yapmış. Gerret’in müzisyen arkadaşlarının portrelerini çıkardığı bu çalışmalarda onların müziklerini kendi penceresinden yansıtmış. Bir edebiyatcının diğer edebiyatcı  arkadaşlarını kendi uslubunda anlatması gibi zevkli bir durum ortaya çıkmış.
12 çalışmanın yer aldığı  “Pushingthe World Away” albümünde  Burt Bacharach ve Hal David ‘ın parçası olan "I Say a Little Prayer" dışındaki bütün parçalar   Kenny Garrett’ a ait. Albümün en uzun yapıtı olan ve albümle aynı adı taşıyan “Pushingthe World Away” deneyselliği ve  serbest doğaçlamalı yaklaşımıyla farklılaşıyor. Parçada Garrett’in Afrika kokulu ritmik vokal mırıltıları şaşırtıcı bir yabancılaştırma katıyor.
“Pushingthe World Away” albümünün bütününe baktığımızda avant garde fikirler, güçlü melodilerle sunulurken dinleyicinin de rahatlıkla girebilmesini sağlıyor. 
Saksofoncu Kenny Garrett albümünde bascı Corcoran Holt çalışırken, piyano ve davul için her parçaya  değişik isimleri düşünmüş. Piyanoda Vernell Brown, Benito Gonzalez yer alırken; davulda Marcus Baylor, McClenty Hunter, Mark Whitfield gibi müzisyenlerle çalışılmış.
Alto saksofonun cazdaki güçlü ismi Garrett’in bu albümü cesur fikirlerine karşın melodik bütünlüğü ile caz dışındaki dinleyicinin bile kapı açabileceği bir çalışma.
APTULİKA




LEONARD COHEN
“Popular Problems”

Entelektüel kişiliğiyle müzik dünyasında bir şarkıcıdan daha fazla bir yere oturan Leonard Cohen, 80 yaşına girdiği gün yeni albümünü de çıkardı. Albümü elime aldığımda açıkcası fazla bir heyecana ve beklentiye girmedim. Bu duygularla albümü koyup, dinlediğimde tahminim çok ötesinde keyif alacaktım. Bazı isimlerin yıllara dayalı görkemlerinin boşuna olmadığını anlıyorsunuz. Geçtiğimiz yıllarda Bob Dylan’ın albümünü de dinlerken aynı şeyleri yaşamıştım. Bu adamlar yaşlansalar ve arkalarında büyük bir birikim sunsalar da hala yeni söyleyebilecek şeyleri olabiliyor ve biz onlara yepyeni bir duygu ile bakabiliyoruz.
Leonard Cohen’in roman yazarlığı ve şairliği de müzisyenliğiyle koşut olarak gider. Dolayısıyla şarkı sözlerindeki şiirsellik Cohen’e ilgimizi devamlı yenileyebiliyor. Bu seferki buluşma da müzikal renklilik de dikkat çekici bir albeni de. ”Popular Problems” albümünde Leonard Cohen’i eski karanlık, melankolik havasından sıyrılıp biraz daha Tom Waits’vari bir ironic yaklaşımda buluyoruz. Bir önceki “Old Ideas” albümünde olduğu gibi “Popular Problems”te de yine prodüktör olarak Patrick Leonard eşlik ediyor. Çok farklı tarzları iyi dikilmiş bir elbiseyi kişiye uygun dikebilen bir terzi maharetinde Leonard Cohen damgasına uygun sunabilmesi de Patrick Leonard’ın bir prodüktörlük harikası olsa gerek.    
 Albümde yer alan  “Did I Ever Love You” beni en etkileyen çalışma oldu. Charlean Carmon ve Dana Glover’ın geri vokallari sinemasal bir etkide bir atmosferi sağlamış. Geri vokal katılımında buradan zikredilecek bir isim de Donna De Lory.  “Almost Like the Blues” adlı parçada Donna De Lory’nin Arap müziği tınılı vokali etkileyici olmuş.

Katrina fırtınasında ölenlere adanan “Samson in New Orleans”, “Born in Chains”, “You Got Me Singing” ve blues ruhunu yansıtan “Slow”  isimli şarkılar “Popular Problems” albümünden öne çıkan diğer çalışmalar.





Lynyrd Skynyrd
“Last Of A Dyin’ Breed”

“Southern Rock”ın temsilcisi olarak iki grup “Abi” vasfındadır. Bunlardan biri The Allman Brothers Band” diğeri de Lynyrd Skynrd’dır. Allman Brothers biraz daha elit yollara meyil etse de Lynyrd Skynrd kuralı bozmaz ve atına binmiş kovboy olma yolunda dörtnala gider. Yeni albümleri “Last Of Dyin’ Breed” isimli 13. Stüdyo albümünde de kural bozulmuyor.
90’ların unutulmaz blues rock grubu Black Crowers’in bas gitaristi Johnny Colt’u kadrosuna aldığı bu albümde  Lynyrd Skynyrd, 11 parça ile geliyor. “Last Of A Dyin’ Breed” için şu parça , bu parça şöyle demenin bir anlamı yok. Lynyrd Skynyrd’dan ne arıyorsanız bıraktığınız gibi bulabilirsiniz. Zira grubun öyle bir soundu varki 70’lerden beri devam eder. Alameti Farikası bellidir, başka birşey olamaz. Sadece geçmişteki “Free Bird”, “Sweet Home Alabama” gibi baş yapıtları beklemeyin. Zaten grubun başarısıda buradan kaynaklanıyor bence. Hiç bir zaman o baş yapıtların görkeminin taklidi üzerine kurmadılar kendilerini.  Geçmişte “Hit” olmuş parçalarını tekrar etmeyi hiç tercih etmediler. Bir ara “2000’lere adım atarken “The Last Rebel” gibi bir hit çıktı onlardan . Bir sonraki albümlerinde öyle bir şeyi bekledik ama iyi ki olmadı. Kısacası Lynyrd Skynyrd kafasına göre takılır. Hiç bir zaman bu şekilde hesapları olmaz. Şimdi de “Missippi Blood” de geleneksel blues kalıplarında takılırken bir yandan da “Good Teacher”da lise yıllarına dönmüşler. Bazı bazı kaybetmiş adamın duygusunun peşine düşmüşler. Ama gene Güneyli kovboy olarak. “Start Livin’ Life Again” isimli bir parça var ki bence çok ayrıcalıklı bir yorum. 

Bu album için söylenecek tek şey, her parça konser için yazılmış gibi. “Last Of A Dyin’ Breed” albümünün konserlerini izlemek istiyor insan ama grubun uçakla yolculuk edememesi sebebiyle bu istek sadece ABD’de doyuma ulaşabilir.





MICHAEL BRECKER
“Michael Brecker  with Pat Metheney, Charlie Haden…”
(1987)

ABD’li caz rok (fusion) saksofoncusu Michael Brecker’ın 1987 yılı albümü. Prodüktörlüğünü Brecker ile birlikte Don Grolnick üstlenmiş. Albümde caz alanında önemli isimler bir araya gelmiş.
Michael Brecker - saksofon
Jack DeJohnette - davul
 Charlie Haden - bas
Kenny Kirkland – klavyeli çalgılar
Pat Metheny - gitar

Albümdeki parçalar
1.     "Sea Glass" (Brecker) :
Kenny Kirkland’ın klavye introsunun (ki 80’lerin imzası niteliğinde) üzerine Brecker  saksofonla giriş yaparken, zillerin dönüşümüyla harika bir etki yakalanıyor. Giriş üç aşamada bir merdiven gibi yükselirken, duygusal bir ortam yaratılıyor.
Ardından zillere davulun ataklarında yanısıra klavyenin de alt yapıda dağılışında Brecker’ın solosu uzunca bir şekilde geliyor.  Bunlar olurken davulun serbest atakları klavyenin melodisiyle buluşuyor.
“Sea Glass” ilk parça ve öyle bir kapı açıyor ki, bundan sonraki parçalara önü alınmaz bir merak sağlıyor.
2.     "Syzygy" (Brecker):
Davulun serbest ataklarında  saksofonun sololardan sololara aktığı bir giriş. Bu giriş 2 dakikayı aşıyor. Sonrasında klavye tuşeleriyle bir kapı açılıyor, saksofon soloya aynı etki ile devam ediyor. Alt yapıda yavaş yavaş Charlie Haden’in basını hissetmeye başlıyoruz.
Bu aşamadan sonra Brecker ortamdan çekiliyor ve devreye piyanonun solosu ile basın atakları ve davulun durmak bilmez atakları dinleyeni içine alıyor.
Bir aşama sonra Brecker tekrar katılıyor. Keyboard’la saksofonun hakimiyetindeki bu  bölümde iki enstrümanın ses bütünleşmesi birbirine karışıyor. Kulağımız hangisinin klavye hangisinin saksofon olduğunu bulmaya çalışırken, davulun atakları hızlanıyor. Sonra tekrar melodiye dönülürken Metheney’in gitarı arzı endam ediyor. Davulun ziller üzerindeki pervane çırpınışları, basın sistematik alt yapısında, helezonik klavye etkisiyle sürerken, gitarın solosuna melodi bütünlüğüyle saksofon giriyor. Melodi bütünlüğü sağlarken, gitar yerine çekiliyor ve saksofon kesik kesik sololarına başlamakta.
3.     "Choices" (Stern) :
Davulun ritminde keskin ve kesik kesik gerilim yaratıcı bas sesiyle saksofonun dik melodik sesi yükselerek devam ediyor.Bu yükseliş ikinci aşamada bir melodik yükseliş sağlıyor. Üçüncü aşamada ise saksofon solosu yükselişi bozmadan bas ve davulun ritmi klavyenin melodik tınılarıyla devam ediyor.
4.     "Nothing Personal" (Grolnick) :
Pat Metheney’nin gitar solosu etkileyici.
5.     "The Cost of Living" (Grolnick) :
Balad duyarlılığında bir parça. Özellikle Charlie Haden’in bas partisyonlarının tadına varıyoruz.
6.     "Original Rays" (Brecker, Grolnick, Stern) :
Parçada Kenny Kirkland’ın klavyesi Zawinul’vari bir etkide.
7.     "My One and Only Love" (Mellin, Wood) :
Girişte tek başına Michael Brecker’ın saksofon solosuyla başlıyor, diğen enstrümanların katılışında da melodi saksofonla akıp, gidiyor. 



Michael Brecker
“Now You See It”
(1990)


Michael Brecker’ın dördüncü albümü.  
Albümün müzisyen listesine şöyle bir bakarsak:
Michael Brecker — tenor saksofon
Jon Herington - gitar
Joey Calderazzo - piyano
Jim Beard - synthesizer, keyboard
Victor Bailey - elektrik bas
Jay Anderson - akustik bas
Adam Nussbaum - davul
Don Alias — perküsyon
Steve Berrios — perküsyon
Milton Cardona — perküsyon
Omar Hakim — perküsyon

Albümdeki parçalar
1 – Echer Sketch (Brecker)
80’lerin fusionunun Weather Report çalışmalarını andıran bir parça. Synth, davul programlarının içinde oluşturulan helezonlarla aralarda sarmallar oluşturan tenor saksofondan kurulu bir yapıyı görüyoruz. Funk fitar ve bas alt yapıda kendini gizleyerek akıyor. Brecker’ın solosunun arttığı orta bölümde Victor Bailey’in bas tınısı insanı biraz rahatlatıyor.
2 – Minsk (Don Grolnick)
Albümün prodüktörü olan Don Grolnick’in bestesinde piyanist Joey Calderazzo’nun katılımı ilk parçadaki synth hakimiyetini biraz kırarak akustik tatlar almamızı sağlamış. Davulda Adam Nussbaum çok başarılı ataklarda bulunuyor olsa da öne çıkmadan görevini yerine getirmeyi amaçlaması dikkate sayan. Gitarist Jon Herrington da aynı şekilde büyük görevleri yerine getirse de bunu kendini farkettirmeden yapıyor. Brecker ile piyanist Joey Calderozza’nın soloları tek hakim boyutunda diyebiliriz.
3 – Ode To The Doo Da Day (Jim Beard)
Albümde synth’lerden sorumlu Jim Beard’ın bestesinde Jon Herrington’un gitar miyavlamalarıyla, Don Allias’n da nefis perküsyonuyla ilerleyen bir çalışma. Allias’ın perküsyonu parçanın sonuna dek durmuyor.
4 – Never Alone (Brecker)
Don Allias perküüsyonda ama daha yumuşak ve hesaplı devam ederken Omar Hakim’in davula geçtiğini görüyoruz. Synth’nin yayılımında tenor saksofonla romantik ve dramatik bir başlangıç. Akar gibi gelen akorlara saksofonun keskin yabancılaştırmaları yapıyı sürüklüyor.
5 – Peep (Brecker)
Parça Adam Nussbaum’un davul zillerini nefis işleyisi ile başlıyor. Parçada hem akustik hem de elektro bas yer almış.
6 – Dogs In The Wine Shop (Grolnick)
Milton Cardonna ve Steve Berrios’un perküsyonlarındaki ritmik örgü dikkat çekerken, parçanın ismi de bir hayli esprili.
7 – Quiet City (Jim Beard)
Omar Hakim’I bu sefer perküsyonlarda görüyoruz. Jim Beard ise synth’yi bırakıp, keyboard’a geçmiş.
8 – The Meaning Of The Blues ( Bobbie Troup / Leah Worth)
Finali oluşturan can alıcı ve akılda kalıcı melodisiyle öne çıkıyor. Özellikle Brecker’ın stüdyo müzisyenliği yıllarının katkısı hissediliyor. Jay Anderson’un bas gitarı, piyanist Joey Calderazzo ve davulcu Adam Nussbaum harika bir birliktelik sunuyor. Saksofondan sonra piyanonun solosu da tansiyonu yumuşak ama yükselten bir hava yaratıyor.



Michael Brecker
“Two Blocks From The Edge”
(1998)

Belki haddimi aşan bir yargı olacak ama Michael Brecker’ın fusion dozu yüksek olan çalışmalarında müzikalitesi ve zevkliliği yeterince anlaşılmıyor. Fusion yapılanmasındaki çalışmalarında ilk dinleyişte çok sıradan bir saksofoncu gibi görebiliyoruz. Ancak çok yoğun dinlemeden sonra onun maharetini anlamamız mümkün oluuyor. Michael Brecker’ı daha akustik ve klasik caz normlarındaki işlerinde dinlediğimiz de ise düzeyini gerçek anlamda kavrıyor ve zevk alıyoruz.
Yazımın başında “Haddimi aşan bir yargı” dedim ama işin doğrusu bi bir “yargı” dan ziyade benim Brecker dinleme tercihimin fusiondan uzaklaştığı işlerde oluyor.  Michael Brecker’ı ölümünden bir yıl önce dinlemeye başlamıştım. Bu dinlemede bir kaç albümü sırayla dinleme şeklinde olmuştu. İlk olarak 1987 albümü olacaktı. Ardından 1990 tarihli “Now See It” albümünü dinleyecektim.  Sonrasında da “Two Blocks From The Edge” albümünü dinlediğimde ise synth ve elektrik donanımlı enstrümanlar olmadan daha keyifli bir Brecker kapısı açılıverecekti.
Albümün prodüktörlüğünü Michael Brecker’la paylaşan Joey Calderazzo, payanoda yer alırken albümün ikinci kahramanı gibi. Basçı James Genus sakin sakin ritmi oluştururken, davulcu Jeff Tain Watts delişmen ataklarla karşıt yapıyı kuruyor. Don Alian’ın vurmalı çalgılardaki üstün ve öne çıkma gayretinde olmayan perküsyonculuğu da dinleme keyfini kuvvetlendiriyor.
Albümdeki parçalar
1 -"Madame Toulouse" 
2 - "Two Blocks from the Edge" 
3 - "Bye George" (Joey Calderazzo) 
4 - "El Niño" (Joey Calderazzo) 
5 - "Cat’s Cradle" (Joey Calderazzo) 
6 - "The Impaler" (Jeff "Tain" Watts) 
7 - "How Long ‘Til the Sun" 
8 - "Delta City Blues" 

Çalan elemanlar
Michael Brecker — tenor saksofon
Joey Calderazzo — piyano
James Genus — bas
Jeff 'Tain' Watts — davul
Don Alias — perküsyon



Michael Brecker
“Time Is Of The Essence”
(1999)

Michael Brecker’ın New York’taki Power Station ve Right Track stüdyolarında kaydedilen 6. Stüdyo  albümü. Gene “Two Blocks From The Edge”daki yapı devam ediyor ama bu sefer piyano yerine Larry Goldings’in orgu ile Pat Matheny’nin gitarının katılımı var.
Bu seferki buluşmada bas yer almamış ve davulda da üç ayrı davulcunun değişik parçalarda yer değiştererk çaldığına şahit oluyoruz. Önceki çalışmalardan aşina olduğumuz davulcu Jeff Tain Watts 3 parçada bulunurken, ustaları ustası Elvin Jones ve Bill Stewart da geri kalan 6 parçayı yarı yarıya paylaşarak çalmışlar.

Albümdeki parçalar

1 - "Arc of the Pendulum"  
2 - "Sound Off" (Larry Goldings)  
3 - "Half Past Late"  
4  - "Timeline" (Pat Metheny)  
5 - "The Morning of This Night"  
6 - "Renaissance Man (for Eddie Harris)" (George Whitty)  
7 - "Dr. Slate"  
8 - "As I Am" (Pat Metheny)  
9 - "Outrance"  

Elemanlar

Michael Brecker — tenor saksofon
Pat Metheny — gitar
Larry Goldings — org
Elvin Jones — davul (1,4,9 nolu parçalarda)
Jeff "Tain" Watts — davul (2,5,7)
Bill Stewart — davul  (3,6,8)








MIKE STERN                                      
“All Over The Place”
(Mayıs 2012)

Mike Stern, tekniği ve tuşeleri ile gitarın son dönemdeki en önemli isimlerinden biri.  Bu seferki albümde onun gitardaki maharetlerini takip etmenin yanında bu   müzisyen resmi geçidiyle de harika bir dinleme zevkine erişiyoruz. Bol bol konuk yer alıyor, Mike Stern’in son albümünde. Basçılar konuklukta ağırlıkta, tam 8 basçı konuk olmuş. Öyle ki onun albümlerinde devamlı çalan basgitaristi Richard Bona “Cameroon” ve “Light” parçalarında vokal yaparak, bir diğer  mevki de oynamak zorunda kalmış. Basçı Bona’nın bu mevki de ilk meziyeti olmadığını söyleyerek konuklara geçelim.  Victor Wooten’den Dave Holland’a bir basçı resmi geçidi olan konuk çizelgesinde usta caz davulcusu Al Foster, saksafoncu Chris Potter gibi isimleri de görüyoruz. Konuklar arasında Mike Stern’in gene gitarist ve vokalist olan eşi Leni Stern de yer alıyor. Leni Stern’in “As Far As We Know” daki vokali bizi yağmur sonrası toprağın kokusu gibisinden bir duyguya taşıyor.
75 dakikaya varan süresi ve 20 kişilik konuk kadrosu ile 11 Mike Stern parçası.


Albümde çalanlar
Mike Stern – gitar
Jim Beard – Fender Rhodes, Hammond B3, piano, synthesizer
Richard Bona – bas, vokal
Anthony Jackson – contrabass guitar
Leni Stern – Wah Wah guitar
Esperanza Spalding – akustik bas, vokal
Dave Holland – akustik bas
Victor Bailey – bas
Victor Wooten – bas
Tom Kennedy – bas
Will Lee – bass
Keith Carlock –  davul
Lionel Cordew –    davul
Al Foster – davul
Kim Thompson – davul
Dave Weckl – davul
Tim Keiper – perkusyon
Randy Brecker – trompet
Bob Franceschini – saksofon
Kenny Garrett – saksofon
Chris Potter – saksofon

Bob Malach – saksofon


Miller Anderson – 2016 - Through the mill ( Anderson & Sherman )


Sevdiğimiz ama yeteri kadar tanınmayan müzisyenler için kalıplaşmış benzetmeler vardır. Dünyanın tanınmayan en iyi gitaristi, davulcusu vesaire diye. Miller Anderson da onlardan biri.
En azından yeni nesiller için. 1964'ten beri sahnelerde. 60'ların sonlarında Keef Hartley Band'in unutulmaz albümlerinde, 70'lerin ikinci yarısında T-Rex'in all-star grubunda, Chicken Shack, Stan Lee, Donovan albümlerinde ve turnelerinde, 80lerden beri Spencer Davis Group ile turlamış tam bir eski tüfek. Son olarak Miller Anderson Band ile arkasında harika bir grup ile Keef Hartley Band dönemindeki repertuardan oluşan Rockpalast konserini CD ve DVD olarak yayınlamıştı. Son albümüne ismini veren “Through the mill” sentetik nefeslilerin desteklediği güçlü bir blues-rock parça olsa da albümün geneli lo-fi anlayışla, sequencer davul, klavye, mızıka ve gitarlar ile Jeremy  Sherman'ın yardımları ve yapımcılığı ile folk-rock soslu, singer, song-writer diye tanımlanacak parçalardan oluşuyor. Parçalar akılda kalıcı fakat üzerinde çok çalışılmış diyemem. Lo-Fi tabir edilen bir yapım. Albümde 1976'da Stan Webb önderliğindeki Broken Glass grubu ile çıkardığı kendi ismindeki albümündeki aynı isimli parçayı yine akustik gitarı, fiddle kemanla yorumluyor. Ama kendisini tanımak istiyorsanız 48 sene önceki "Halfbreed" albümü doğru adres.
CENK AKYOL









PAT TRAVERS
“Blues On Fire”
Hard Rock ve Heavy gitarın eski tüfeklerinden Pat Travers son albümünde 1920’lerin ssaf Blues dönemine gitmiş. Blind Boy Fuller, Bessie Smith, Blind Blake,  Son House Blind Lemon Jefferson, Henry Thomas, Blind Willie Johnson gibi ilk dönem Bluesçılarının klasikleştirdiği parçaları yorumluyor.  Bu yapıtları günümüze taşırken onları steril ortama sokmadan bu işi kotarmış. 1920’lerin o akustik gitarlı bluesçılarının yoksul kayıt imkanlarıyla yaptıkları dönemde elektro gitar olsaydı böyle olurdu bile diyebiliyor insan. Bu yüzden Pat Travers’ın gitar tonunu ve vokalini kaba bile bulabilirsiniz.
Albümde Pat Travers’in (gitar, vokal, bas) yanısıra Doug Bare org, Carl Cleaver piyano, Sean Shannon davul çalıyor. Blind Lemon Jefferson’un “Easy Rider Blues”,Blind Blake’in “Black Dog Blus”,  Tampa Red’in “You Can’t Get That Stuff No More” gibi klasiklerin yer aldığı albümde, Bessie Smith’in “Nobody Knows When  You’re Down Out” ve Son House’ın “Death Letter’ındaki yorumlar ayrıcalıklı diyebiliriz. Özellikle  albümün son parçası olan “Death Letter” Pat Travers’ın tek başına slide gitarla takılması büyük bir duygu yükselmesi sağlamış.



Peter Erskine & The DR.UM Band – 2017 - Second Opinion ( Fuzzy Music )

Joe Zawinul ve Jaco Pastorius'un has adamı, ECM kayıtlarından, Rod Stewart, Kate Bush albümlerine eşine az rastlanır genişlikteki diskografisine 500'e yakın albüm sığdırmış davul efsanesi Peter Erskine son grubu DR.UM band ile 2. albümünü yayınladı. Herkesin doğal olarak nefret ettiği, otel lobilerinde, teras barlarında maruz kaldığı “Smooth Jazz” ucubesinin bile mahir ellerde ne kadar güzel olabileceğini gösteriyor. Türün formüllerini içerse, klişelerle dolu bile olsa düzenlemelerin kalitesi, enstrüman tonlarının iyi seçilmesi albümü pırıl pırıl parlatıyor. Düzenlemeler Miles Davis, Freddie Hubbard, Herbie Hancock gibi isimlerle çalışmış usta klavyeci John Beasley'e ait. Soyadı benzerliği olan iki isimden Yeni Zellanda'lı basçı Benjamin Shepherd'ı önümüzdeki günlerde çokça albümde dinleyeceğiz sanırım. Albümde orijinal funk bestelerinin yanında Henry Mancini'nin Dreamsville yorumu da var. Grubun saksofoncusu Bob Shephard da Berkley tarafından onursal Profesör ünvanı verilen Peter Erskine gibi Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde eğitmen. Peter Erskine ile daha önce de Lounge Art Ensemble üçlüsünde çalmıştı. 
CENK AKYOL


John Beasley - Klavyeler; 
Bob Sheppard – Saksofonlar, flütler; 
Benjamin Shepherd - Bas; 
Peter Erskine – Davul, Vurmalılar









REBEKKA BAKKEN
“Little Drop Of Poison”
(2014)
Son yıllarda “İskandinav Cazı” diye bir tavır iyiden iyiye oturdu. Benim de katıldığım bir görüşe göre Kuzey’in farklı coğrafyalarının bu ülkelerinin caz anlayışı bunaltılı (şimdilerde müzikal terim olarak “karanlık” da diyorlar) gelebiliyor. 6 ay gece , 6 ay gündüz yaşayan bu doğal şartların tınısı elbetteki farklı olacak , bundan doğalı da olamaz. Böyle olması bir başka açıdan da özgün bir dil oluşturduklarını da gösterir ki, bu da övücü bir nitelik olsa gerek. Zaten “Kuzey Caz” ya da “İstandinav Caz” diye bir tarzı müzik türlerinin arasına sokabilmeleri de bu yüzden.
Kuzey Caz tarzının karanlık havasına farklı tadları ekleyebilen müzisyenler de olabiliyor. Norveç bunların en ayrıcalıklarının çıktığı ülkelerden biri. Kuzey Caz’ın normlarını içinde olsa da daha bizim kulağımıza yakın (daha doğrusu alışkanlıklarımıza uygun) örneklere de rastlayabiliyoruz. Caz kadın vokalinin Norveçli temsilcilerinden Rebekka Bakken bunlardan biri. Dinlediğinizde Amerikalı hatta Akdeniz kıyılarına yakın coğrafyadan bir ses sanabiliyorsunuz.
1970 doğumlu vokalist, inceden, kalına değişik oktavlara çıkabilen ses yeteneğine kadın caz vokallerinin vokal gelenekleriyle beslenmiş yorum doluluğunu eklemiş. Artıları bununla da kalmayan Bakken, aynı zamanda iyi de bir besteci.  
Küçükken keman dersleri alan Rebekka Bakken vokal yapmaya karar vermesiyle kendine eşlik edecek piyanoyu da öğrenmiş.  Norveç folk şarkıları ve kilise şarkıları söyleyen Bakken, profesyonel kariyerinin ilk günlerinde yerli gruplarla funk, soul ve rock müzik yapmış. Bu müzikal yolculuklar ona bugünkü cazdan R&B'ye farklı müzik tarzları arasında sakin ve uyumlu geçişler yapabilme başarısını kazandırmış.  “Little Drop Of Poison” albümünde bu tavrını çok güzel algılayabiliyoruz. Farklı tarzlardaki beğenilerin de ilgisiz kalamayacağı Bakken, kelimenin tam anlamıyla caz vokalinin geleceğe kalabilecek kadın seslerinden biri diyebiliriz.



Robin McKelle and The Flytones
“Soul Flower”
Aretha Franklin’in kendine özgü ve neredeyse doğuştan gelen Soul yorumu ile Nina Simone’ın akademikliğini birleştiren bir isimle karşı karşıyayız. Soul, caz ve blues tarzlarının arasında rahatlıkla gezinen Robin McKelle, beyaz olmasına karşın, siyahi gelenekten gelen birikimlere fazlasıyla sahip.
Annesinin kilise korosunda çalışması Robin McKelle için itici güç olmuş. Küçük yaşlarda piyano eğitimi almış. Bununla da yetinmeyerek on yıl gibi ciddi bir zaman diliminde de korno (french horn) üzerine konservatuar eğitimi almış.  Sözün özü oldukça birikimli bir müzisyen. Bu özellikleriyle ustası Nina Simone’ı da andırmıyor değil. Nina Simon da sesiyle bir ekol olmakla kalmaz, diğer bir yandan da klasik piyano eğitimi almış, usta bir piyanisttir.
Siyahların hakim olduğu bu müzik tarzında geleneği bu kadar hissettiren bir beyaz ses nasıl olur diye sormadan edemiyor insan. Bunun da cevabını kendisi veriyor, Robin McKelle. Ergenlik yaşlarında Ella Fitzgerald, Sarah Vaughan gibi ustaları taklit ederek, yılmadan çalışmış. Üniversite yıllarından sonra Thelonious Monk Vokal Jazz Yarışması`na katılmış ve kazanmış. Bu başarının ardından da 2000 tarihli “Never Let Me Go” isimli ilk albümü çıkmış. “Soul Flowers” sanatçının beşinci albümü.
Hep Robin McKelle’den bahsetsek de onun albümleri grubu “The Flytones”la birlikte çalışılmış işler. Enstrümanların başarısı ve şarkıların düzenlemesi sonucu McKelle’in sesinin gücünü daha iyi alıyoruz. Çünkü bu hayran olduğumuz müzikal tat, bu ortaklığın sonucu, hiç kuşkusuz. Albümün prodüktörlüğü de Mc Kelle ile grubu The Flytones’ın basçısı Derek Nievergelt’in elele vermesiyle olmuş.  Albümdeki üstdüzey başarının denklemini kurarken söyle bir sıralama çıkıyor: Robin McKelle’in sesi, parçaların düzenlemesi, The Flytone grubu ile uyum.

Yer yer nefeslilerinde katılımıyla soul tadını geniş boyutlu alırken The Flaytones’in bir elemanının ayrıcalığını da burdan vurgulamazsak ayıp etmiş oluruz. Bu isim grubun orgcusu Ben Stivers. Wurlitzer org kullanan Stivers, albümde McKelle kadar önem taşıyor. Hani “Soul Flower” albümünü bir kez McKelle’in albümü olarak dinleyip, sonrasında da Ben Stivers albümü olarak dinleseniz yeridir. The Flytones’da davulu Adrian Harpham, bas’ı Derek Nieverigelt çalarken gitarlarda da oldukça etkili bir tını çıkaran Al Street yer alıyor. Nefesliler bölümünü oluşturan Mike Tucker (tenor saksofon) ve Scott Aruda (trompet) ise gruba bir anlamda “big band” (orkestra) hissi veriyorlar.
 “Soul Flowers” albümü sadece müzik ve ses, enstrüman yorumu olarak başarılı değil. Buna bir de şarkı sözlerinin eften püften olmadığını eklememiz gerekir.
Albümde müzikal yapı olarak 70’lerin kokusunu hissediyorsunuz ama bu 70’lere benzetilmiş olduğundan değil. Tam tersine bugüne ait fikirler hakim ama bu etikiyi yaratan geçmiş birikimlere sahip olmalarından kaynaklanıyor. “Soul Flower” müzikal form olarak soul ve R B temelinde dursa da blues, caz hatta rock ve pop  dinleyicilerinin de kendilerinden bir şeyler bulabileceği bir çizgide. Janis Joplin’in yorumuyla hafızalarımıza kazınmış “To Love Somebody”, Isaac Hayes’in 70’lerde seslendirdiği “Walk On By”ı sanki ilk defa dinliyoruz gibisinden bir yanılsamaya girdiğimiz bile oluyor. İlk anda bu klasikleri farklı hale getirecek bir düzenleme içine girmiş olabileceklerini düşünürken tam tersine asıl yoruma sadık kaldıklarını bile görüyoruz. İkinci bir dinleyişte Robin McKelle’in bu parçaları o kadar kendinden emin ve rahat okuduğunu görüyoruz. Şarkıcılar genelde klasikleri okurken ister istemez o bilinenin gücüne sığınırlar . McKelle ise bu kuralı parçanın arkasına gizlenme olarak değil, klasiğin önemini hissetmemizi sağlamak için değiştiriyor.
Uzun zaman dinleme etkisi yapacak olan “I’m A Fool To Want You”, coşkusuyla “Changed”, saksofon ve trompet’in sololarıyla bezenmiş “Nothing’s Really Changed ve “I’m Ready” bir anda dikkat çekiyor. Aslında albümde önerilmeyecek parça yok gibi. “Soul Flower” albümünde 70’lerin funk ve soul efsanesi Lee Fields ve son dönem caz vokalinin en iyi erkek sesi Gregory Porter konuk olmuşlar. Lee Fields “To Love Somebody’de, Porter ise “Love’s Work”de Robin McKelle’le düet yapıyorlar.

Albümle ilgili son olarak şunu diyebiliriz., Robin McKelle bir sonraki albümü merakla beklenecek bir isim.
APTÜLİKA



Rolling Stones
‘Blue and Lonesome”
(2017)



Geçen yılın son aylarında Rolling Stones’ın yeni bir albüm yaptığını duymuştum ama hiç ilgilenmemiştim. Öyle ya bunca yıllık grup, hele de artık ne yapsa satıyorsa ya da her zaman ‘best seller’ ise ilginizi çekmez ya, bendeki de öyle bir şeydi. Bunca çalışma içinde artık beni heyecanlandıracak bir şey olamaz diyordum. Hem bir heyecan taşısa bile benim beklentilerimin dışında olacaktı. 
İşin bir başka yanı ise Rolling Stones’un yeni albümünün kapağıydı.‘Blue and Lonesome” albümünün kapağı, sanki yakındaki bir ozalitçiye gidip, gelişigüzel yaptırılmış bir görsel gibiydi. Açıkcası bu kapağı gördüğümde korsan bir çalışma ya da çok kötü kayıtlı bir ‘bootleg’ albüm olduğu fikrine de kapılmıştım hani.  
Bu düşüncelerle albümü dinleme isteği duymadım bile. Haftalar geçti bir ara Billboard’ın blues albümleri listesinde bu albümü gördümse de gene değişen bir şey olmadı. “Eh işte sonuçta Rolling Stones, ismi var oraya da girer” dedim. Adamlar birinci sıradaydı ama şaşırmadım bile, sonuçta yaşadığımız çağda herşey kılıfına uyduruluyordu nasılsa.
Üç hafta önce bu listeyi blog’da yayınladım. O yayını okuyan sevgili dostum (aynı zamanda bu blogun yazarı) Geronimo Yalnızkartal, internetten yaptığı radyo programında Billboard’ın albüm listesine yer verecekti. O programı dinlemeye koyuldum. Programın birinci sıradaki parçasına gelince Rolling Stones’ın “Blue and Lonesome” albümünden bir örneğe yer verecekti. Çalan parçayı dinler dinlemez ertesi günü albümü edinip, dinlemeye koyuldum.
Rolling Stones’ın son albümü olan “Blue and Lonesome”, şaşırtıcı, dikkat çekici ve ötesinde dinlemekten vazgeçemeyeceğiniz bir albüm. Bu dediklerim herkes için geçerli değildir tabiki ama benim için uyandırdığı duygular bunlardı.  Şaşırtıcıydı, çünkü böylesi bir blues albümü beklemiyordum. Dikkat çekiciydi çünkü sanki karşımda yeni çıkmış bir grup vardı sanki ve benim dikkatimi böylesi bir blues albümü yaparak  çekmişti. Oysa Rolling Stones’ın yüzyıla yaklaşan diskografisinde yer alan blues örneklerini toplarsak en azından 4 albüm çıkardı. Dinlemeye doyamıyordum çünkü ortada taptaze heyacanı olan  12 blues klasiğinden oluşan bir albüm vardı. 
Rock içindeki bunca yıllarına, şöhrete, milyonlarca satıştaki albümlerine ve doymuşluklarına rağmen bu adamları blues gencecik bir çocuk gibi etkiliyor ve samimileştiriyordu. 
İngiliz blues’ının doğduğu yıllardaki iki tutkun genç yani Mick Jagger ile Keith Richards bu grubu kurduklarında onları bu işe atan güç ABD’deki siyahi müzisyenlerin yaptığı blues’a duydukları ilgiydi. Geçen yıllar içinde çok şey değişti belki ama bu adamların içindeki blues sevgisi dinmemiş gibi.
 Chicago Blues’ın klasiklerinden 12 parçanın yer aldığı “Blue and Lonesome”  da yer alan  “Everybody Knows About My Good Thing"de slide gitarıyla, "I Can't Quit You Baby"de ise solo gitarıyla Eric Clapton da bu çalışmaya konuk olmuş.   


Albümün paraçaları

1 - "Just Your Fool"  (Buddy Johnson)         
2 - "Commit a Crime" (Howlin' Wolf)            
3 - "Blue and Lonesome" (Little Walter)   
4 - "All of Your Love" (Magic Sam)   
5 - "I Gotta Go" (Little Walter)          
6 - "Everybody Knows About My Good Thing" (Miles Grayson Lermon Horton)
 7 - "Ride 'Em On Down" (Eddie Taylor)    
8 - "Hate to See You Go"  (Little Walter)
9 - "Hoo Doo Blues" (Otis Hicks Jerry West)
10 - "Little Rain" (Ewart G.Abner Jr. Jimmy Reed)
11 - "Just Like I Treat You" (Willie Dixon)
12 - "I Can't Quit You Baby" (Willie Dixon)          


The Rolling Stones

Mick Jagger – Vokal ve armonika
Keith Richards – elektro gitar
Ronnie Wood – elektro gitar
Charlie Watts – bateri

Konuklar

Eric Clapton – slide gitar ( "Everybody Knows About My Good Thing"); lead elektro gitar (on "I Can't Quit You Baby")
Darryl Jones – bas
Matt Clifford – keyboard
Chuck Leavell – keyboard
Jim Keltner – perküsyon (  "Hoo Doo Blues")






Joe Scofield

 “That’s What I Say : John Scofield Plmays The Music of Ray Charles”
(Verve Record)


Caz gitaristi John Scofield’ın 7 Haziran 2005 tarihinde çıkan albümü bütünüyle Ray Charles şarkılarından oluşuyor.  Ray Charles anısına yapılan bu albümün prodüktör koltuğunda da Steve Jordan’ı görüyoruz. 
Bol konuklu bu albümde Scofield’ın esas kadrosu :
John Scofield (gitar)
Larry Goldings  (Hammond  ve  Wurlitzer Org)
Willie Weeks (Bas)
Steve Jordan (Davul)’dan oluşurken
Nefeslilerde:
Howard Johnson ( Bariton Saksofon)
Alex Foster  ( Alto Saksofon)
David Newman (Tenor Saxsofon)
Earl Gardner (Trompet)
Keith O’Quinn (Trombon)

Vurmalı Çalgılarda:
Manolo Badrena (Perkküsyon,Tamburin,  timbales ve İspanyol vokal)

Geri Vokaller:
Lisa Fischer
Vaneese Thomas
Yeralırken, yanısıra muhteşem bir konuk listesi yer alıyor.

Konuklar ise söyle:
John Mayer (Akustik Gitar, Elektro Gitar ve vokal)
Mavis Staples (Vokal)
Warren Haynes (Vokal, Slide Gitar)
Aaron Neville (Vokal)
Dr. John (Piyano, Vokal)

Albümdeki Parçalar
"Busted"
"What'd I Say"
"Sticks And Stones"
"I Don't Need No Doctor"
"Cryin' Time"
"I Can't Stop Loving You"
"Hit The Road Jack"
"Talkin' 'Bout You/I Got A Woman"
"Unchain My Heart (Part 1)"
"Let's Go Get Stoned"
"Night Time Is the Right Time"
"You Don't Know Me"
"Georgia On My Mind"




  SCOFIELD, MEDESKI, MARTIN  & WOOD
“Juice”
(2014)

New York’un entelektüel ve yenilikçi caz üçlüsü bu sefer aralarına çağdaş cazın önemli gitaristlerinden  John Scofield’I de aralarına alarak bir albüm yapmışlar.   15 Eylül`de dünya ile aynı anda bizde de yayınlanan bu çalışmada Doors’tan "Light My Fire",Cream klasiği  "Sunshine of Your Love" ve Bobdylan’ın "The Times They Are Changin`" şarkıları dörtlü tarafından yorumlanarak, cazın deneysel süzgecinden geçmiş.  Gruptan davulcu Billy Martin albümle ilgili yaptığı açıklamada `biz ekip olarak hepimiz Afrika kaynaklı müzikleri, Brezilya, Karayip ve latin müziklerini seven insanlarız ve bu müzikler her zaman cazla içiçe olmuştur, biz de bu albümbe bu bağlantıyı kendimizce keşfe çıktık.` diyor.

John Scofield ile Medeski. Martin & Wood’un bir araya gelişi bundan 16 yıl önce de olmuştu. Ancak  bu 1998 yılında yapılan Scofield albümü "A Go Go" da üçlünün konuk olarak yer almasıydı. Bu sefer “juice” albümünde gerçekleşen ise ortak bir müzikal zeminde bir birlikteliğin meydana gelmesinden oluşuyor






Suzanne Vega
Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” 
(2014)

“Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” albümü Suzanne Vega’nın sekizinci stüdyo albümü. En son 2007’de “Beauty & Crime” albümünü yapan sanatçı yedi yıl sonra güzel bir çalışmayla karşımıza çıkıyor. Albüme Peter Gabriel, kemancı Larry Campbell ve King Crimson grubunun bascısı  Tony Levin gibi ustalarda katkı vermişler. “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles”ın prodüktör koltuğunda ise David Bowie’nin çalışmalarından hatırladığımız Gerry Leonard yer almış. Bu kadar donanımlı bir ekiple de ortaya doygun bir iş çıkmış diyebiliriz.
Bob Dylan’ın eski grubunda yer almış olan Larry Campbell, gitar, mandolin ve keman üzerine iyi bir yorumcu. Campbell aynı zamanda İrlanda buzukisi diye isimlendirilen bir enstrümanın da ustası. Onun Suzanne Vega’nın albümüne konuk olması katkıların en büyüğü olmuş. 10 şarkının yer aldığı “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” de Suzanne Vega’nın baba köklerinden gelen İskoç ve İngiliz etkisi folk anlayışında gün yüzüne çıkıyor. “Crack In The Well” ve “Fool’s Complant” isimli ilk şarkılarda bu etki oldukça hissediliyor. Modern rock fikirli “I Never Wear White”’da ise bu etkiyi ritmik yapıdaki punk – folk sosuyla bulabiliyoruz. Yumuşak dokunuşlu ve masalsı anlatımıyla “Portrait Of The Knight Of Wands”albümün önde gelen işlerinden biri oluyor.
Suzanne Vega’nın son albümünde etnik ögelerin katkısıyla ilginçleşen iki parça var.   “Don’t Uncork What You Can’t Contain” isimli şarkıda yer alan keman partisyonları Arap müziği tavrıyla sunulurken, “Jacob And The Angel” de ise flamenko etkili alkışlar müziğin alt yapısında sunulmuş.

Yağmur sonrası pencere önünde şarkı mırıldanan kız çocuğu sesli Suzanne Vega’nın yeni çıkan “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles” albümünü dinlerken yıllar sonra gelen güzel bir buluşmayı da yaşıyoruz.





Tangerine Dream
“Force Majeure”
(1979)

Kayıtları 1978’in Ağustos’undan Eylül sonuna kadar Berlin’deki Hansa Stüdyoları’nda yapılan “Force Majure” Almanların en önemli elektronik grubu Tangerine Dream’in 11. stüdyo albümüydü.1979 Şubat ayında piyasaya çıkan albüm ilerki dönemdeki synth ağırlı müziklerin sinyalini verirken gitar ve davul kullanımıyla da progresif rock ile krautrock’ın deneyci yapısını da buluşturuyordu. 
Tangerine Dream kadrosunu ve çaldıklarını şöyle bir sıralarsak;
Edgar Froese – keyboard, electro ve akustik gitarlar, çeşitli efektler
Christopher Franke – keyboard
Klaus Kruger – davul
Eduard Meyer – cello
‘dan kurulu bir düzen görürüz ki bugün alışılageldiğimiz elektronik gruplardan farklı olarak rock dinleyicisini de tatmin edecek enstrümantal bir yapı söz konusudur.
Albümdeki parçalar:
1 - "Force Majeure"  (18:17)
2- "Cloudburst Flight" (7:27)
3 - "Thru Metamorphic Rocks" (14:30)
Parçaları dinlediğimizde geleceğin New Age fikirlerini görebileceğimiz gibi ginimizin ambians tarzlarının ilk sinlyallerini de alabiliriz. Bütün bunlara koşut olarak giden kompozisyonlarda ise progresif fikir ve rock müzisyeni tavrındaki bakış rock dinleyicisini de ziyadesiyle içine alır.
Tangerine Dream bu albümüyle yüksek bir satış da elde edecekti. O dönemde müzik listelerine 26. Sıradan girip, 7 hafta boyunca listelerde kalacaktı.

Albümün prodüktörlüğünü   Christopher Franke ile birlikte grubun beyni  Edgar Froese üstlenirken albümün kapağını da Edgar Froese’nin karısı Monica Froese yapacaktı.





TASTE
“Taste”
(1969)




 İrlandalı gitarist Rory Gallegher’in grubu Taste’nin ilk albümü.  The Cream’ın devamı gibi de görülen grup, onlar gibi üç elemandan kurulu bir rock trio’suydu.
1968’de İngiltere’nin Londra şehrinde De Lane Stüdyoları’nda kaydedilen albüm, Nisan 1969’da piyasaya çıkmıştı. Albümün prodüktörlüğünü Tony Cotton üstleniyordu.

Albümdeki Taste Kadrosu:
·      Rory Gallegher – gitar, vokal, saksofon, armonika
·      Richard McCracken – bas gitar
·      John Wilson – davul

Albümdeki Parçalar:

1-    Blister On The Moon
Kuvvetli ve keskin gitarlarıyla o dönem için ileri fikirler taşıyan bir çalışma. Parça için erken dönem metal tarzı çalışma tanımlaması da yapılmaktadır.

2-    Leavin’ Blues:
Leadbely’nin klasik blues yapıtı Taste’nin yorumuyla rock’a taşınırken kimi zaman geleneksel kalıplara bağlı kimi zamanda sınırlarını progresif ile hard rock arası noktalarda gezindirmiş.

3-    Sugar Mama:
Geleneksel bir blues parçasını 7 dakikalık bir yorumla sunmuşlar. Rory Gallegher’in kendisine has bütün özelliklerinin görüldüğü bu yorumdan sonra konserlerde en çok çalınan ve doğaçlamalarla uzun sürelere yayılan parçası olacaktı. “Sugar Mama”, Taste sonrası da Gallegher’le özdeşleşecekti ama bu albüm kaydında yorumu dinlerken bascı McCracken’in  ve davulcu Wilson’un da hakkını vermek zorundayız. Parçayı bir kez dinledikten sonra iki kere daha dinlemek gerekir. İkinci dinlemede kulağınızı bas gitara verirken, üçüncüde de kulak ilgisi davula verilirse bu durum daha iyi anlaşılacak.

4-    Hail:
Rory Gallegher’in akustik gitarla yorumladığı klasik blues izinde giden bir parça.

5-    Born On The Wrong Side Of Time:
Yerel bir folk şarkısı dokusunda blues fikirlerden yola çıkılmış. Ortadaki pastoral tatlar içeren bir yabancılaştırma ile yakalanan progresif yapı müziğin alçalıp yükselmesiyle mükemmel bir anlatıma dönüşmüş.

6-    Dual Carriageway Pain:
Gitar bölümlerine baktığımızda bugüne dek süren heavy rock gitar bölümlerinin ilk müsebbibinin Gallegher olduğuna şahit oluyoruz.

7-    Same Old Story:
Gallegher’ın efsaneleşmiş parçalarından biri.

8-    Catfish:
8 dakikalık bir yorum. Gene Gallegher konserlerinin vazgeçilmezi. Geleneksel bir parça olan “Catfish”, albümdeki ikinci parça “Sugar Mama” gibi benzer bir yorum lezzeti taşır.

9-    I’m Moving On:
Şirin ve güzel bir yorum.

Albüm için son nokta olarak söylenecek bir kaç söz olması gerekirse, bu hakkımı Taste’nin bas gitaristi ve davulcusu için kullanmak isterim. Rory Gallegher’in haklı karizmasına (ki bu başlı başına müzik gücü olarak) rağmen Taste’nin bir grup olarak bütünleşmesinde diğer iki elemanın da payı çok büyük. Özellikle basgitarist Richard McCracken’in tınısı ile davulcu John Wilson’un kuvvetli bagetleri Taste’nin üçü de süper elemanlardan kurulu bir “süper grup” olduğunu gösteriyor.

Aptulika




 TASTE
“On The Boards”

Taste’nin ikinci ve son stüdyo albümü. Aralık 1968’de Londra’da kaydedilen albüm, 1 Ocak 1970’de piyasaya çıkacaktı. Bu albümden sonra Taste için “İrlandalı Cream” tanımlaması bile yapılmaya başlanacaktı. 

Albümdeki Taste Kadrosu:
·      Rory Gallegher – gitar, vokal, saksofon, armonika
·      Richard McCracken – bas gitar
·      John Wilson – davul

Albümdeki Parçalar:

1-    What’s Going On:
Alçalıp, yükselmeleriyle enerjisini sürekli koruyan bir parça. Kimi zaman sert bir sound gözlenirken arada durgunlaşıp neredeyse bir balad havasına bürünmesi dinleme keyfini arttırıyor. Gallegher’ın gitar soloları birbiri ardına dökülürken, Wilson’un davulu yoğun bir tempoyla abanma halinde görülüyor. Üçlünün ritm ayağında ise Mc Cracken bas gitarıyla dolgun melodiler yüklüyor. 

2-    Railway And Gun:
Folk gidişinde ve yer yer de Southern Rock izlerinde başlayan bir parça. Gallegher’ın uzun sololarında Mc Cracken’in bas gitarına kulak verilirse harika tınılar elde duyulabiliyor. Parçanın finali ise gene baştaki tavra dönerek sonlanıyor. 

3-    It’s Happened Before, It’ll Happened Again:
Albümün iki uzun parçasından biri. Uzun olması doğaçlamaların yoğunluğuna da işaret ediyor. Boogie temelli bir başlangıçtan sonra (44 saniyeelik bir vokal bölümü) devamlı sololarla parça işleniyor. Yarısına dek gitarla işlenen parçayı Gallegher gitarı bırakarak alto saksofon solosuyla devam ettiriyor. Bu bölümlerde ise çalışma bir caz yorumuna dönüşüveriyor. Parçanın bitimine yarım dakikadan az bir zaman kala gene baştaki boogie tavrına dönüp vokalle son buluyor.

4-    If The Day Was Any Longer:
Rory Gallegher’ı bu sefer de armonikasıyla dinleme imkanına erişiyoruz

5-    Morning Sun:
 Hard rock temelli bir parça. Yoğun akışında giderken ortada durup akustik gitarla geçen bölüm ise harika bir nefes almayı sağlıyor. 

6-    Eat My Words:
Hareketli ve hard rock ögeleriyle bezeli bu parça da arada duruşları bizim halk ozanları ile geleneksel bluescıların öykü anlatışlarına benziyor. Bu parçada nefis gitar sololarına kulak verirken MC Cracken’in bas gitarına hayran olmamak da elde değil.

7-    On The Boards:
Albümün ikinci baladı. Gitarın yumuşak tonlarında tane tane düşen notalarıyla davulun ritmik bagetleriyle akan bir parça. Sona doğru ise gitarın yerini saksofon alırken başka dünyalara doğru bir yolculuk başlıyor.

8-   If I Don’t Sign I’ll Cry:
Tatlı bir gidişi olan bu çalışmada nakarat bölümleri dikkat çekici. Armonika ile elektro gitarın birbirini kesen düeti az ama albenili durmuş. 

9-    She Here:
Bu parçada Rory Gallegher’i akustik gitarı ve vokaliyle tek başına buluyoruz.   

9-   I’ll Remember:
Açılışta yer alan “What’s Going On” gibi hard rock ile blues rock çizginin buluştuğu parça ile albüm son buluyor. Bu parçada Gallegher ile özdeşleşmiş olan hafif çığlıksı vokalle oluşmuş nakaratları duyabiliyoruz. 


 Aptulika



TASTE
“Live Taste”



Taste’nin 31 Ağustos 1970’te İsviçre’de Montreux Casino’da verdiği konserin kayıtlarından oluşan albümü, 1971 Şubat’ında çıkmıştı.
Albümde “Some Old Story” haricinde bütün şarkılar geleneksel ve blues standartlarından oluşuyordu. 

Albümdeki Taste Kadrosu:
·      Rory Gallegher – gitar, vokal,   armonika
·      Richard McCracken – bas gitar
·      John Wilson – davul

Albümdeki Parçalar:

1-    Sugar Mama:
 Geleneksel bir blues parçası olan “Sugar Mama” Gallegher’in düzenlemesi ve uzun yorumuyla birbiri ardına sololarla geliyor.

2-    Gamblin’ Blues:
Melvin Jackson’un unutulmaz blues klasiği Rory Gallegher’in slide gitarıyla tek başına yorumuyla konserde sunuluyor. Sonlara doğru seyircinin de alkış tempoları alt yapıdaki ritmi oluşturuyor.

3-    I Feel So Good:
Big Bill Broonze’nin unutulmaz rock başyapıtı harika bir rock yorumuyla geliyor. Parçada bas gitarist Richard Mc Cracken ile davulcu John Wilson’un soloları var. Ancak bu sololar çok kısa sürüyor.

4-    I Feel So Good (part 2):
Parçanın ikinci bölümünde davulun solosu çok kısa bir vaziyette sonlanırken Rory Gallegher başta olmak üzere hepsi aralıklı sololarla parçayı bitiriyorlar.


5-    Catfish:
Rory Gallegher’la özdeşleşmiş parçanın güzel ve uzun bir yorumu. Parça tam 11 dakika işlenerek sürüyor.

6-    Some Old Story:
Albümdeki tek Rory Gallegher bestesi. “Catfish”in sonundaki alkışlara bakılınca bu parçanın grup sahneye bis yapmak için davet edildiğinde çalındığını anlıyoruz.



 Aptulika



RORY GALLEGHER
“The Beat Club Sessions”
(2010)


Rory Gallegher’ın Almanların ünlü müzik programı Beat Club için yapılan canlı kayıtları toparlanarak 2010 yılında piyasaya albüm olarak çıkmıştı.
 Beat Club’dan biraz bahsetmek gerekirse eylül 1965’ten Aralık 1972’ye kadar hem radyo hem de TV programı olarak süren bu programda The Rolling Stones, Black Sabbath, Deep Purple, Tina Turner, Led Zeppelin, The Who gibi dönemin ünlü rock grupları ve Alman Krautrock grupları çıkıp canlı performanslar sunmuşlardı. Buu dönem içinde 1970 ile 72 arası çeşitli defalar Rory Gallegher grubu Taste ile birlikte konuk olmuştu. Albümde Radio Bremen için yapılmış kayıtlardan 1§2 tanesi seçilerek albüm haline getirilip, günümüze kazandırılmış.

Albümdeki   Kadro:
·      Rory Gallegher – gitar, vokal, mandolin, armonika
·      Gerry McAvoy – bas gitar
·      Wilgar Campbell – davul

Albümdeki Parçalar:

1-    Laundromat
 2-    Hands Up
 3-   Sinnerboy
 4-    Just The Smile
(15 Mayıs 1971 tarihinde Radio Bremen için yapılan canlı kayıtlardan)

5-    I Don’t Know Where I’m Going
6-    I Could’ve Had Religion
(11 Haziran 1972 tarihinde Radio Bremen için yapılan canlı kayıtlardan)

7-    Used To Be
8-   In Your Town
9-    Should’ve Learned My Lesson
10-   Crest Of A Wave
(26 Aralık 1971 tarihinde Radio Bremen için yapılan canlı kayıtlardan)

11-    Toredown
10-   Messing With The Kid
(11 Haziran 1972 tarihinde Radio Bremen için yapılan canlı kayıtlardan)

Albümde yer alan bütün parçalar son iki parça hariç hepsi Rory Gallegher’in 11. Parça Toredown, Sonny Thompson’un, 12. Parça ise Melvin London’ın.


 Aptulika





Tedeschi Trucks Band
“Mind Up Mind”
(2013)


Slide gitarın zamanımızdaki en önemli yorumcusu Dereck Trucks ile karısı Susan Tedeschi, 2010’da Tedeschi Trucks Band ismiyle bir grup kurarak müzik hayatlarını birlikte sürdürmeye karar vermişlerdi. Ardından yaptıkları ilk albüm”Revelator” onlara “En İyi Blues Albümü” dalında Grammy ödülünü kazandıracaktı. 2013 yılında da ikinci albüm “Mind Up Mind”  gelecekti.
 Tedeschi Trucks Band, müzikal kariyerleri yüksek iki ismin öne çıktığı bir gup değil. Bütün grup elemanlarının tek tek önemi var ve büyük bir işbirliği içindeler. Topluluğun eleman kadrosu ise tamı tamına 11 kişi. Sayının böyle olmasına rağmen aradan bir kişiyi çıkarsanız bile müzikal gidiş aksayabilir. 2012’de grubun bascısı Oteil Burbridge ayrılınca bu albümlerinde 4 konuk bascıyla çalışmışlar. Tedeschi Trucks Band’in  “Mind Up Mind” albümündeki müzisyen düzenlenişinde aynı anda çalan iki davula rastlıyoruz. Bu yönteme 70’li yıllarda konserlerde rastlanırdı ama albümde bunu ilk kez yapan Tedeschi Trucks Band olmuş diyebiliriz. Albüm dinlenildiğinde de sağ ve sol kolondan gelen iki davul sesinin oluşturduğu ritimsel armoni oldukça keyif verici.
“Mind Up Mind” albümü blues, caz, gospel ögelerini birleştiren eskilerin “Motown” tarzlarını hatırlatıyor. Albümde 70’lerin birikimi bir hayli yoğun kendini gösterirken ilk albümün aksine Funk, Greasy Blues ve Memphis Soul izleri hakim. “Misunderstood” isimli parça albüm için bu yargıyı en kuvvetlendiren çalışma. 60 ve 70’lerin Funk, Soul müzisyeni Sly Stone’un etkisindeki bu şarkıda Derek Trucks’ın “Wah Wah” pedallı gitarının akışının etkileyiciliğine hayran olmamak elde değil. Ayrıca Tedeschi’nin geri vokallerdeki Mike Mattison ve Mark Rivers’la uyumlu alışverişi de dikkat çekici. Bir de buna eski Allman Brother klavyecisi Kofi Burbridge’in Hammond org yüklenişleri de eklenince kendinizi 70’lerde bile sanıyorsunuz.  Burbridge sadece klavye ile gruba katkıda bulunmuyor. “Idle Wind” isimli folk kuruluşlu çalışmada onu etkileyici flütüyle de dinliyoruz. Burbridge’in albüme kattığı katkılardan biri de Allman Brothers Band’teki gibi Caz dokusunu da hissettirebilmesi.
Grubun geniş kadrosunda saksofon, trompet ve trombondan oluşan nefesli enstrümanlarda havayı hayli güçlendirmiş. Klasik “Southern” (Güney) Rock ile Soul’un birleşimi olan “Part Of  Me” de grubun tromboncusu Saunders Sermon’un kontralto vokaliyle Tedeschi ile yaptığı düet tüm övgüleri hak ediyor.
 “Mind Up Mind”ın Rock ağırlıklı iki parçası “Whiskey Legs” ve “The Storm”. Albüm kaydında iki davulun lezzetini en bariz görebildiğimiz “Whiskey Legs”te siyahi davulcu J.J. Johnson ile Tyler Greenwell’in uyumlu atakları ve yanısıra gelişen çatışmalarıyla harika bir gidiş oluşturmuş. İki davulun etkileyiciliğini hissettiğimiz diğer bir parçada “The Storm”. Hard Rock, Blues ve Caz’ın birbirine geçen soundunda Trucks’ın helezonik gitar örgüsünde güzel bir kompoziyon oluşturulmuş.
“It’s So Heavy” ve “Sweet And Low” albümün balad hanesini oluşturan yapıtlar.   “Calling Out To You” ise Trucks’ın çelik gitarı ve Tedeschi’nin vokaliyle Southern tadında bir yorumla finali oluşturmuş. “Mind Up Mind”ı dinlerken bir albüm değil sanki bir konser dinliyormuş gibi bir etkiye bile kapılıyorsunuz.  
Aptülika






VARGAS BLUES BAND
“From The Dark”
(2014)

Blues’un İspanya’daki sesi Javier Vargas, 1992’den bu yana çalışmalarını tam gaz sürdürüyor. Madrit doğumlu İspanyol ve Arjantin kökenli gitarist, grubuyla yaptığı “From The Dark” albümünde gümbür gümbür bir ‘sound’la gelmiş. Parçalar hard’n heavy tarzında ve blues’la çok güzel buluşuyor. Kimi zaman ZZ Top kimi zaman da 80’lerin geleneksele bağlı hard’n heavy gruplarını hatırlatabiliyor. Bu yüzden de İngilizlerin 80’lerin sonunda esen Quireboys grubunun 30. yıl konserlerinde Vargas Blues Band açılış grubu olarak çıkacaktı.
Parçalarda 80’lerin hard’n heavy gruplarının izi özellikle de nakarat bölümlerinde kendini gösteriyor. İspanyolların dünya çapına ulaşabilen, yılların gitaristi Javier Vargas’ın her parçadaki keskin ve hard rock tınılı gitar soloları da birbiri ardına geliyor.
Blues’ın ve rock’ın evrensel tınılarının hakim olduğu albümde “Run Away”in giriş bölümünde İspanyol ve Latin tınısı kendisini ele vermeden belli ederken, finalde yer alan “Esperanto” da ise İspanyol gitar ile elektro gitar düet yaparken altta flamenko’nun ayak ritmleriyle İspanyol tınısı rock ve blues ile buluşmuş.
 Blues rock’ın sakin akışında ama dertli gidişinde “Roy Blues”, 80’lerin hard’n heavy lezzetinde “Bye Bye Zombie” ve  “Let It Go” , blues rock’ın formlarındaki “Palace Of The King” ve “Moon Light Blues” albümün önceliğine oturan çalışmaları oluşturuyor.

Javier Vargas, yıllar yılı süren uğraşında rock sevgisinden ödün vermeden blues yaparak, dünya sahnesindeki yolculuğuna emin adımlarla devam ediyor.






The Wallflowers
“Glad All Over”
Bob Dylan’ın oğlu Jakop Dylan’ın 1989’da Los Angeles’da kurduğu rock grubu Wallflowers yeni albümünü geçtiğimiz salı ülkemizde de piyasaya çıktı. Grubun 2005’te çıkardığı “Rebel, Sweetheart”dan beri sesi soluğu çıkmamıştı. Jakop Dylan’ın çıkan 2 solo albümüyle verilen 7 yıllık aradan sonra Wallflowers sevenleriyle buluşuyor.
“Glad All Over” albümünde oğul Dylan vokelde yeralırken klavyede Rami Jaffee gözdoldurur bir şekilde kendini göstermiş.   Jaffee’in kattığı tını  albümün kalite çıtasını yükseltmiş. Grubun diğer elemanları basçı Greg Richling ve gitarist Stuart Mathis  yerlerini alırken davula da Pearl Jam ve Red Hot Chili Peppers grubundan tanıdığımız Jack Irons geçmiş. “Glad All Over” albümünün en büyük sürprizi de punk rock’ın efsanevi grubu The Clash’ın gitaristi Mick Jones’ın konuk olması. Bu konukluk alaşılagelmiş durumun bir hayli ötesine geçip, albümün niteliğine de etki yapmış. Albümün ilk  çıkış (single) parçası olan “Reboot The Mission” ve “Misfits And Lovers” da gitarıyla konuk olan Mick Jones. Gruba da ayrı bir enerji yüklemiş.  Temposu ile kolaylıkla akla yerleşen “Reboot The Mission”The Clash’e bir saygı duruşu diyebiliriz. Şarkının sözlerinde de bu efsanevi gruba göndermeler var.

The Walflowers her ne kadar bir grup olsa da bir efsanenin oğlu olması sebebiyle Jacop Dylan’dan dolayı, “Bob Dylan’ın oğlunun grubu” diye tanımlanıyor ister istemez. Ancak Wallflower kelimenin tam anlamıyla bir grup, Jacop Dylan da bir grup elemanı. Ki albümde de çıkan sonuç bu.




Yellowjackets
“A Rise in the Road”
(2013)



Caz fusion alanında 30 yılı aşan Yellowjackets’in emektar basçısı Jimmy Haslip olmadan yaptığı ilk albümü.2012’de gruptan ayrılan Haslip’in yerine 28 yaşında genç bir basgitarist olan Felix Pastorius katıldı. Genç basçının soyadına baktığınızda caz fusion tarihinin efsanevi basçısı Jaco Pastorius’la soyadı benzerliği  dikkatinizi çekmiştir. Felix, efsanevi basic Jaco Pastorius’un oğlu. Ancak Felix Pastorius’un Yellowjacket’e katılması babasının adından dolayı olmamış. Grup, Jimmy Haslip’in ayrılmasıyla yerini dolduracak bir basçı arayışına girer. Yellowjackets ile böylesi bütünleşmiş bir basgitaristin yerini dolduracak eleman arayışları kolay olmayacaktı. Bu zorlu arayış döneminde bir gün sosyal medya (facebook)dan Pastorius’un oğlunu bulmuşlar. Buradan Felix Pastorius’un kayıtlarını dinleyip, gruba çağırmışlar. 
 “A Rise In The Road” da 10 parçayla karşımıza çıkıyor. Albümde Ferrante ve Mintzer’in zevkli tınıları ilk anda insanı sarıveriyor. “You’ll Konow) When It’s Time” isimli finale bir kala sundukları çalışmada da oğul Pastorius’un maharetine şahit oluyoruz.
 * Ambrose Akinmusire: Trompet
* Russell Ferrante:  Keyboards, Piyano
* William Kennedy:  Davul, Keyboards
* Bob Mintzer:  Saksofon

* Felix Pastorius: Basgitar



Yes
“Like It Is: Yes at the Mesa Arts Center”
(2015)


İngiliz Progresif Rock’ının abide grubu Yes’in kuruluşundan bu yana değişmez elemanı olan basgitaristi Chris Squire’ı 27 Haziran 2015’te 67 yaşında yitirmiştik. Onun ölümünden 6 gün sonrada Yes’in yeni konser albümü de piyasaya çıkacaktı.
Bir müzisyenin ölümünden sonra plak şirketlerinin eski konser kayıtlarını vesaireyi çıkartıp, parsa toplama yöntemleri artık alışılageldik durumlardandır ama bu seferki böyle bir amacı pek taşımıyordu. Chris Squire bu yeni konser albümünü beklerken hayata veda etmişti. Sanatçı kan kanserine bir anda yakalanacak ve kısa bir süre içinde de hayata veda edecekti. Geçen yıl çıkardıkları “Heaven and Earth” isimli albümle muhteşem bir dönüş yapan Yes, albümün ardından uzunda bir konser turnesi yapmıştı. Herşey bu kadar iyi giderken bu yılın bahar aylarında basgitaristlerinin kansere yakalanmasıyla sarsılacaklardı. Kanser olduğunun anlaşılmasının ardından kısa bir süre sonra da Chris Squire hayata veda edecekti.
“Like It Is: Yes at the Mesa Arts Center” adını taşıyan Yes’in yenri konser albümü basgitaristleri Chris Squire ile birlikte verdikleri son konser kaydı olma özelliğini taşıyor. Grubun ABD, Arizona’da Mesa Arts Center’da 12 Ağustos 2014 tarihinde verdiği konserin kayıtlarından oluşan albümde grubun 1972 tarihli “Close to the Edge” ve   “Fragile” albümleri tam tekmil konser yorumuyla karşımıza çıkmış.
Yes, “Like It Is: Yes at the Mesa Arts Center” konser albümünde 1972 yılında yaptıkları iki efsane albümünü yorumlarken eski gürnlerin büyüsünde bir nostalji yaratmanın çok ötesinde bir işe imza atmış. Grubun efsanevi vokalisti Jon Anderson’un sağlık sebebleriyle vokal yapamaması sonucu Yes’e katılan yeni vokalist Jon Davison’un konser performansındaki başarısını görmemize de vesile olan bir albüm.
 Jon Davison – Vokal, akustik gitar, perkusyon, keyboard
Steve Howe – electric ve akustik gitar, geri vokaller  
Chris Squire – bas gitar, geri vokaller, armonika
Geoff Downes – keyboard

Alan White – davul



Zoe Schwarz Blue Commotion – 2017 - This Is The Life I Choose ( 33 Records )



Blues Perişan için yeni çıkan bir çok blues-rock albüme kulak kabarttım son günlerde. Gerçekten hoşuma giden bu albüm tipik “woke up this morning” klişeleri içermeyen, her şeyi yerli yerinde, ve daha da önemlisi hammond, gitar, bas, davul bandosu için çok iyi düzenlenmiş ve blues'un farklı tonlarını ( kabare tarzı vokaller, manda kasa filtresiz caz gitarlar, yüksek tempolu blues-rock ritmler, hammond'un sürüklediği baladlar ) çeşitlemesine rağmen bir albüm bütünlüğünde bunları sunabilmesi grubun müzikal direktörü gitarist Rob Coral'ın becerisi. Tüm parçaların da bestesi ve düzenlemesi ona ait. Sitesinde dediğine göre Clapton'un tanrı olduğu dönemlerde müziğe merak sardığı için tabi ki blues ile haşır neşir olmaya başlamış. Londra'daki caz çevrelerinde Joe Pass ve Allan Holdsworth gibi isimlerle aynı sahneyi paylaşınca şimdilerde çaldığı manda kasa caz gitarını almış olsa gerek. Zoe Schwarz ve Blue Commotion dışında The Baddest Blues Band Ever! İsimli bir grubu daha var.  

Kadrodaki Hammond orgcu Pete Whittaker da John Etheridge, Theo Travis gibi isimlerle çalmış. 

Grubun en görmüş geçirmiş müzisyeni davulcu Paul Robinson'un portfolyosu hepsinden de geniş. Paul McCartney, Nina Simone, Jan Hammer, Rod Stewart, Patti Austin, Art Of Noise, Dianne Reeves. Kariyerinin başında Brotherhood Of Man isimli pop grubunda çalmış ( Aptül hatırlar sanırım bu grubu ) Trever Horn'un Video Killed The Radio Star'da davulları o çalmış. Biyografisinde etraflıca çaldığı insanları  yazıyor. 2008'de İstanbul Caz Festivali'ndeki Sing The Truth etkinliğinde de yer almış. Session müzisyenlerinin bu tür anıları benim gerçekten okumaktan zevk aldığım yazılar. Ayrıntılara ve müzisyenler arasındaki ilişkilere meraklıysanız harika kaynaklar.  ( http://paulrobinsondrummeronline.com/bio/ )

Albümün bonus parçalarından biri de Jack Bruce'un Cream zamanından çok sevdiğim parçası We're going wrong. Aynı kadroyu on senedir koruyan Blue Commotion ile çıkardıkları albümde gruba üflemelilerde ve geri vokalde 3 de konuk müzisyen yardım ediyor.  

Bu kadar usta müzisyenin önünde söyleyen Zoe Schwarz'ın “allah” vergisi çok güçlü bir vokali olduğunu söyleyemem ama gerçekten kendine özgü yorumu ve ayrıksılığı var ki bu da benim daha çok takdir ettiğim bir şey. Önümüzdeki senelerde de hatırlayıp, tekrar çalacağınız bir albüm.

Zoe Schwarz - vokaller
Rob Koral - gitarlar
Pete Whittaker - Hammond org
Paul Robinson - davul & vurmalılar

Ian Ellis – saks 
Andy Urquhart - trompet
Julie Staines – geri vokaller


Yazı: Cenk Akyol



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...