6 Ağustos 2024 Salı

25. YILINDA “DEVLERİN NEFESİ”



25. YILINDA “DEVLERİN NEFESİ”


“Bir gün geçti aradan, bin yıl geçti sandım”



7 Ağustos 2023 tarihi müzikseverlerin dağarcığına “kara tarih” olarak kazınacaktı. Ülkemizin en yetkin müzisyenlerinden, efsane mertebesini yaşarken edinmiş büyük isim ERKİN KORAY uzun yıllardır yaşadığı Kanada’da vefat edecekti o gün. Dahası, cenazesi vasiyeti üzerine orada defnedilecek, biz severlerinin üzüntüsü daha da katlanacaktı… Yazıyı yazmaya başladığımda tarih 7 Haziran 2024’tü. Tam 10 ay geçmiş ama sanki zaman durmuş, geçen o 10 ay hiç yaşanmamış gibi. 2023 yılı malum, hepimizin üstünden bir silindir gibi geçti. Oysa ben 40 küsür yıldır 2023’e kurulmuştum. Barış Manço’nun o çok sevdiğimiz albümü “2023” yol göstericim olmuş, şifrelerimde, nicklerimde hep kullandığım rakam 2023 olmuştur. Mesleğimden de bu yıl içinde emekli olup her emeklinin hayalinde olduğu gibi Ege’ye yerleşmeyi planlıyordum, olmadı tabii ki. Onca yaşanan olumsuzluğa bir de Erkin Baba’nın vedası eklenince koskoca yıl sise dumana büründü nazarımda. Zaman geçtikçe de Erkin Baba’nın yokluğu daha da koymaya başlıyor, inanamıyorsun. Ve bu yokluğun ağırlığı altında eziliyorsun. İyi ki miras bıraktığı şarkıları, albümleri var. Yoksa sığınacak neyimiz kalırdı ki başka? Yazıyı yazdığım an itibariyle son stüdyo albümünü 25 yıl önce çıkarmış Baba. Ötesi (şu an için) yok! Son albümünün bu özel yıldönümünde, hem 90’ların Erkin Koray’ını hem de albümün incelemesini yazı konusu edindim ve şu an okuduğunuz satırları size ulaştıran blog sahibi sayın Elçioğlu’nun da Baba’nın vefatının birinci yıldönümünü atlamayacağını varsayarak oturdum klavye başına. Buyurun hadi! 


“Hep tek başımıza…”

Pek verimli geç(ir)mediği iddia edilen 80’leri 6 albümle kapatmıştı Erkin Koray. 10 yıl içinde 6 albüm güzel bir rakam; hele o dönemdeki ülke şartlarının ve müzik piyasasının durumu göz önüne alındığında. “Benden Sana”, İlla ki”, “Ceylan”, “Gaddar”, “Çukulatam Benim” ve “Hay Yam Yam” albümleri müzik kalite olarak 70’ler Erkin Koray’ını mumla aratsa da, sözel ve beste manasında pek çok güzel şarkıya ev sahipliği yaptıkları kesin. Grup müziğinin ilk temsilcilerinden olan sanatçının, bu dönemde “self yapımların” etkisine girdiğine şahitlik ediyoruz. Albümlerin demolarında tüm enstrümanları kendi çalan Koray, bunu albümlerine ve bir zaman sonra da sahnesine yansıtmada beis görmemişti. 90’ları karşıladığı ilk albümü “Tamam Artık” bu minvalde hazırlanmış olup, sadece Çetin Akdeniz isimli yetenekli ve genç müzisyen bağlamasıyla eşlik etmişti. Bir yıl sonra piyasaya çıkan “Tek Başına Konser” albümü de ismiyle müsemma bir özellik taşıyordu. Ama 1957’den beri sahnelerde olan bir sanatçının tek bir “live” albümünün olması da ayrıca önemliydi. Kariyerinin en sağlam albümlerinden “Gün Ola Harman Ola”da işler değişiyor ve branşlarında en yetkin isimlerle nefis bir albüme imza atıyordu Erkin Baba. Ülke rock tarihinde kırılma noktası olarak kabul edilen 1996 yılı, usta ve genç kuşak isimlere yeni kapılar açmış, müzik tarihimize de altın yıl olarak kazınmıştır. Oğlum “Koray” da bu yıl doğmuş, benim de altın yılım olmuştu bir nevi. Albüm, yapımcı firma Mega Müziğin, kapağından promosyonuna titiz çalışması sonucu geniş kitlelere ulaşır, Baba’ya ödül üstüne ödül getirir. Albümü yeni bir grupla kotarmasına rağmen tek başına konserler serisi devam eder. Ama grup olayına kapıları da açık bırakır. Bu bağlamda dönemin genç ama etkin isimlerini etrafında tutar. Kronik’ten Tolga Soyhan ve Özer Sarısakal, Refleks’ten Murat Net gibi isimlerin yanı sıra Whisky’den Alpay A. Şalt ve Serdar Çokuslu’yla da yakın mesai içersindedir. Tüm bu oluşumların harmanlanıp, eski/yeni kuşak müzisyenlerle grup konusunda noktayı koyacağı dönem 2000’ler olacaktır. Hatta standart trio olarak bas gitarda Ahmet Güvenç, ikinci gitarda (kimi zaman bas gitara geçse de) Ünal Vani olmak üzere, uzun soluklu bir grupla 15 yıl sahne alacaktır. Yazımın konusu gereği bu döneme girmeyip “Devlerin Nefesi”ni ensemizde hissedelim artık.


“Bir bildiğin vardı ki… Sitem”

Albümlerinde mümkün mertebe kendi yazdığı söz ve müzikleri ve dahi aranjmanları yeğleyen Erkin Koray 1990 yılı albümü “Tamam Artık”ta yepyeni bestelerinin yan sıra, geçmiş ile bir köprü kurma bağlamında daha önce seslendirdiği birkaç şarkıyı da yeniden aranje edip söylemiş; “Öyle Bir Geçer Zaman ki” ile bugünlere de ışık tutmuştu. Aynı köprüyü 1988 yılı albümü “Dünden Yarına” ile İlhan İrem de kurmuş, kariyerinin en sağlam albümlerinden birine imza atmıştı. Kendi isteği midir yoksa yapımcı firmanın “dayatması mıdır”, “Devlerin Nefesi” albümünde de kendi deyişiyle “o zamanlar geri planda kalmış, zamanı gelmemiş güzellerim var benim” diye tanımladığı şarkılara el atarak yeniden düzenlemiştir. Ki Erkin Baba’ya “zorla(mayla)” bir şey yaptırmanın imkansız olduğunu cümle alem bilir. Albüm, dört şarkı dışında (“Çöpçüler” hariç) tamamı 70’lerdeki şarkılardan oluşmaktadır. Bir çoğu “B yüzü” olan şarkılar “kemik üçlünün” elinde taş gibi düzenlemelerle karşımıza çıkmaktadır. 70’lerin ortalarından beri hiç kopmadığı “yoldaşı” Ahmet Güvenç bas gitarda, Whisky grubunun ve memleket davulunun bel kemiklerinden Alpay A. Şalt davulda Erkin Koray’a eşlik eden isimlerdir. Erkin Koray albümde vokal ve tüm gitarları çalmanın dışında klavye performansları ve düzenlemelere imza atmıştır. Ayrıca “Züleyha”da geri vokallerde o dönem Erkin Koray’ın menajerliğini de yürüten Fırat Parlak ve 70’lerin ikinci yarısından itibaren Almanya yıllarında kendi grubuyla Erkin Koray’ın çalışmalarında yanında yer alan ve o günlerden bugüne kadar yanından hiç ayrılmayan Ünal Vani yer almaktadır.




1989 yılı itibariyle “kaldığı yerden devam” kararıyla; önce efsanevi Moda konseri, ardından da nefis bir albümle dönüşünü müjdeleyen Erkin Koray kariyerinin ilk ve tek film müziği teklifine de kayıtsız kalmayacak ve 1990 yapımı “Abuk Sabuk 1 Film” filminin müziklerine imza atacaktır. Daha filmin ilk sahnelerinde, o bilindik “erkin-i hicazkar makamından” üç cümleden oluşan, daha önce hiç duymadığımız kısa bir şarkı duyarız:

Bir bildiğin vardı ki,

Getirdin beni dünyaya.

Sonra bıraktın yaya...


Her iki düzenlemede de klavye başroldedir. Albüm versiyonu daha derli toplu olup, gök gürültüsüyle açılıp belli belirsiz bir ezan sesi ile biter. Birbuçuk dakikalık bu “intro” alışılagelmiş düzenlemelerinden ayrı bir yerdedir Baba’nın.


“Yıllardır hep akıntıya çeke çeke küreği de… Memurum Ben”

Albümün tek sözlü yeni bestesi “Memurum Ben”in ilginç bir oluşum öyküsü var; albüm kapağında Erkin Koray’ın düştüğü notu aynen aktarıyorum:


“Her ne kadar – başka kaynaklardan aldığım şarkı sözlerinin çoğunda olduğu gibi – bu sözlerin en azından yarısı bana ait olsa bile, Mecidiyeköy’de bizim Mustafa’nın lokantasında, mübarek elleriyle yaptığı nefis Tekirdağ Köfteleri’ni yerken, bu sözleri elime tutuşturup kaybolan Türkiye Cumhuriyeti’nin o çilekeş memuruna, bu güzel şiiri için sonsuz saygılarımı ve teşekkürlerimi sunduğumu burada ifade etmek isterim. Çünkü ben, “Memurum” adında bir şarkı yapmaya kalksam da, sözlerine böyle başlayamam. Bunu olsa olsa bir “Memur” yazar…

“Gönlüm çekse de yağlı böreği, Aşmaya kudretim yetmez bütçeyi…”

Şu güzelliğe bak… Bu tüyo (!) bana yeter… Arkasını ben getiririm. O ayrı… Adını bilmediğim ve seni de, bir yerde karşılaşsam tanıyamayacağım için, “söz” yerine şimdilik kendi adımı yazıyorum. Her ne kadar “Al şunu…” deyip gözden kaybolmakla, bir şey talep etmediğini ifade etmiş oldun – ki zaten Yüce Devletimizden de hiçbir zaman fazla birşey talep etmedin ama, telif hakların bende mahfuzdur.

Ne zaman ortaya çıkarsan, gelip benden alabilirsin, saygı değer Memurum.”



Son derece sağlam gitar ve davul partisyonlarıyla, sözü ve düzenlemesiyle taş gibi rock şarkısına imza atmıştır Erkin Koray. Sokaktaki vatandaşın isyanı rock’ın isyanıyla buluşmuş, bugün de devam eden geçim sorununa 25 yıl öncesinden parmak basmıştır. 


“Gökte ne ay var, ne de bir yıldız… Sen Yoksun Diye”


1972 yılında çıkan 45’liği “Goca Dünya”nın diğer yüzünde yer alan bir şarkıyken, tuhaftır ki (Orhan Gencebay’ın elektro bağlama performasına rağmen) kafa şarkıdan daha çok ilgi görür “Sen Yoksun Diye”. Kitabında bahsettiği üzere; “Sen Yoksun Diye”nin aranjmanına kafa yorarken Neşe Karaböcek’in “Goca Dünya”yı patlatması 45’liğin önünü kesse de B yüzü şarkısının yükselişi devam etmiştir. Daha çok Müslüm Gürses’in seslendirdiği şarkıların bestecisi olarak bilinen Burhan Bilgin’e aittir şarkı. “Devlerin Nefesi”ndeki düzenleme, 45’likteki düzenlemeye sadık kalınarak kotarılmış. Ne eksiği var ne de fazlası…


“Her aklıma gelince sen… Aşk Oyunu”

Kendisinden beklenen çıkışı yaptığı 45’liği “Kızları da Alın Asker”nin diğer yüzünde yer alan şarkısı. Kim yurt dışı basımı kasetlere adını veren “Neden Böyle” ile olarak da bilinen şarkı bu albümde “Synthesizer” ağırlıklı bir düzenlemeyle yer almış. Şarkı gibi, albümün genelinde aynı ağırlığı hissetmek olası zaten.


“Meşk oyunu bunun adı… Meşk Oyunu”

“Aşk Oyunu”nun devamı niteliğinde, Erkin Koray’ın tek başına performe ettiği enstrümantal bir şarkı. “Çetin Ceviz”deki  saz-gitar atışmasındaki sazın yerini bu sefer klavye almış; mantık aynı. Erkin Koray’ın 90’lardaki belirgin “octave” içerikli gitar tonuna has örnek bu şarkı diyebiliriz.


“Sus! Konuşuyor Krallar… Krallar”

70’lerin başında “Şaşkın” ve “Fesuphanallah” arasına sıkıştırdığı en sert ritimli şarkılarından “Krallar” da bu albümde yer alan “güzellerden”. Sözlerini, aynı zamanda ilk versiyonda davulları çalan Nihat Örerel’le birlikte kotaran Koray, bu düzenlemede Alpay Şalt’ın sert tuşelerine emanet etmiş şarkıyı. Sondaki uzun davul solosu (nedendir) yeni düzenlemede yok. Albümün genelinde Alpay’ın bir tık daha yumuşak çalımı söz konusu zaten.


“Beni kimden sorarsın… Çöpçüler”

Söz ve bestesi Ali Toprak’a ait olmasına rağmen Erkin Koray’ın üstüne bir ceket gibi şarkıdır “Çöpçüler”. 1985’te ilk kez seslendirdiği şarkı o günden bugüne Baba’yı sırtlamış, adeta ölümsüz kılmıştır. Haliyle geri planda kalmış bir şarkı da değil. Plak şirketlerinin “bu olmazsa olmaz” diye direttiği köşe başı şarkılardan olan “Çöpçüler” konserlerinde icra ettiği gibi, sert bir aranjeye sahip bu albümde. 




“Bir yaralı ceylanım… Allahaşkına”

1996’daki çıkışının ardından yeni dalga rock gruplarının “Babayı” sahiplenme misyonuyla birlikte, geçmişte yaptığı şarkıları gerek albümlerinde gerekse sahnelerinde yeniden yorumlama babında “Allahaşkına” şarkısı da keşfedilmiş, gittikçe tanınan bir şarkı olmuştu. Erkin Koray da bu şarkıyı yeni albümüne almakta beis görmemiş, orijinal düzenlemeyi aşmadan yorumlamıştır.


“Senden başka kimse yok içimde… Seni Her Gördüğümde”

Konserlerde geri dönüşüm alan şarkılardan biri de elbette “İnan ki”. Bir çok sanatçı tarafından bu isimle seslendirilip albümlere alınan şarkı 70’lerdeki ruhuna sadık kalınarak aranje edilmiş.


“Anzila’ya gitme ha!... Züleyha”

Zamanında arka planda kalmış bir Erkin Koray şarkısı. TER adını verdiği kısa ömürlü grubuyla plak yaptığı şarkı, dönemindeki aranjeyi aşamasa da albümde “iyi ki yer almış” dedirtiyor.


“Çın çın çınlıyor… Devlerin Nefesi”

Albüme adını veren oldukça uzun bir şiir, Erkin Koray’ın tiyatral anlatımıyla lirik bir şölene dönüşmüş. Öyle ki, anlatılanı yaşıyorsunuz resmen. 


“i3 ve Ben”

Albüm tek başına performe ettiği enstrümantal bir şarkıyla sonlanıyor. Adından da anlaşılacağı üzere; tek başına konserlerinde nimetlerinden sonuna kadar faydalandığı KORG’un İ3 modelinin şimşek, helikopter ve bilimum efektleri üzerine attığı (kimi zaman çift) gitar sololarıyla oluşturduğu bir şarkı.


Albüme genel bir bakış

1996 yılında, son derece titiz bir çalışma sonucu piyasaya çıkan “Gün Ola Harman Ola” albümü sonrası Erkin Koray’ın yapacakları merakla bekleniyordu. Tamamı yeni bestelerdi, gitar ve diğer enstrümanların icrası üst seviyedeydi çünkü. Yeni albüme kadar geçen süreyi tek başına konserlere ayıran Koray, plak şirketlerinin yoğun talebi karşısında eski ve güzel ama gözden kaçmış şarkılara el atmaya karar verir. Bu minvalde evinde, kendi stüdyosunda yaptığı paket kayıtları Ahmet Güvenç ve Alpay Şalt ile yeniden ele alıp bir önceki albümün kaydedildiği Stüdyo Spectrum’da kayıtları yapar. Albüm için anlaştığı şirket, Mega Müzik olmaz bu sefer; ADA Müzik’te karar kılınır. 2006’da piyasaya çıkan kendi kitabında belirttiği üzere bu firmayla sorunlar vardır. Noter tasdikli muvafakatnamedeki imza kendisine ait değildir. Daha doğrusu oradaki imza bir “imza” değildir. Yine kitabında yazdığı üzere, hayranlarına hatıra olsun diye attığı “imzanın” aynısı noter onaylı belgeye atılmıştır. Ama resmiyette kullandığı imza değildir. Ama sonuç onun aleyhine işler. Bir ters durum da; “Memurum Ben” şarkısına çekilen kliptir. Muhtemelen ADA Müziği “kurtaran” da bu klip olacaktır. Çok hassas ve karışık bir durum. Üstüne “şu haklı, bu haksız” şeklinde yorum yapmak haddimiz değil. Öyle ya da böyle; albüm piyasaya çıkmıştır.


Albümün kartoneti nefistir. Kendi el yazısıyla hayranlarına genel bir ithafı da vardır. (Bugünlerde ikinci el satış sitelerinde “Erkin Koraydan ıslak imzalı son albümü” şeklinde binli rakamlarda satışa sunulmaktadır albüm. Halbuki her kartonette olan bir baskıdır bu, ıslak ya da kuru söz konusu değildir) Ayrıca kartonette, alışagelmişin dışında “Erkin Koray’dan Vecizeler” kısmı var ki, “hah tamam, işte bu erkin baba!” diyeceğiniz bir tarzda. 



Kadro bu sefer kalabalık değil; eski(meyen) dost Ahmet Güvenç ve hep güvendiği isimlerden Alpay Şalt kendisine eşlik ediyor. Alpay’ın ne kadar sert tuşeli bir davulcu olduğu, en ağır şarkılarda bile sertliğinden taviz verdiğini cümle alem bilir. Yalnız bu albümde sanki Baba, Alpayı biraz frenlemiş gibi.Ya da albümün miksinden kaynaklı, bilemedim. Alpay Şalt ve Erkin Koray’ın birliktelikleri bu albümle sınırlı kalmamış, bir çok konser ve provada hatta tv programında kendisine eşliği devam etmiştir. Albümde tek bir şarkıda vokaliyle eşlik eden diğer isimler ise Ünal Vani ve Fırat Parlak’tır. Ünal Vani, Erkin Koray’ın uzun sürecek yurt dışı seyahatinde onunla müzik çalışmalarına start veren isimlerdendir. Grubu Toprak ile kendisine eşlik ederken Baba’yla kurduğu dostluk, kardeşlik kıvamına gelmiş ve “ölümüne kadar” dedikleri cinsten bir birlikteliğe sahne olmuştur. Fırat Parlak ise başarılı bir radyocuyken bir uçak yolcuğu esnasında yan yana düştüğü Erkin Koray’ın dikkatini ve güvenini kazanmış, sahne amirliğinden menajerliğe uzanan uzun bir yolda birlikte yürümüşlerdir. Albüm piyasaya çıktığında Şebek HMF’de yayınlanması için yazdığım albümün kritiğini Aptülkadir Elçioğlu’na yollamıştım. Sağolsun, noktasına virgülüne dokunmadan o yazımı yayınlamıştı, Temmuz 1999 sayısında… İlginçtir, 1999 yılı, Türk Rock Tarihini start veren “sac ayağının” diğer ikisinin de son albümlerinin yayınlandığı yıl olmuştur; Barış Manço “Mançoloji”, Cem Karaca “Bindik Bir Alamete” tıpkı Erkin Koray’ın olduğu gibi,  bu yıl içinde piyasaya çıkan son albümleri olur.  



Albümsüz geçen 25 yıl

“Devlerin Nefesi” Erkin Koray’ın son stüdyo albümü. 1999 yılında piyasaya çıktı, an itibariyle üzerinden 25 yıl geçmiş durumda. Üretken ve vefatına kadar sahnelerde olan bir sanatçı açısından yeni bir albüm için oldukça uzun bir süre. Takip eden yıllarda, birçok röportajında yeni albümünün bitmek üzere olduğunu ya da bittiğini belirtiyor, Unkapanı piyasasında bu albümü çıkarmayı düşünmediğini de ekliyordu. Ve dahi takip eden yıllarda plaklara olan ilgi had safhaya ulaşmış, plak enflasyonunun yarattığı kimi olumsuz dalgadan etkilenen isimlerin başında Erkin Koray ve Cem Karaca gelir olmuştu. Bu olumsuz gelişmeler Koray’ı yeni bir albümü piyasaya vermesini ertelemiş, nihayetinde kayıtları bittiği halde yeni albüm “başka bahara” kalmıştır. 2016 yılı geldiğinde İzmir’de başlayıp Adapazarı’nda sonlanacak bir konser serisi ise Erkin Koray’ın kariyerindeki son konserleri olarak tarihe geçecektir. İstanbul seyircisi bunu hissetmiş olacak ki, son konserin gerçekleştiği DOROCK XL’yi tepeleme doldurmuş, Baba’nın şanına yakışır bir uğurlama söz konusu olmuştu. 2016 yılından 2023’teki vefatına kadar önce ABD sonra da Kanada’yı mesken edindi. Kanada’da müzik çalışmalarına devam etti. Son stüdyo albümünü de orada tamamladı. Biz hayranlarına da onun bir şarkısında dediği ve her zaman olduğu gibi “Bekle”mek düşüyor…



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...