Geçen yıl "Sait Faik'ten Kafka'ya" sergim nedeniyle bir ay boyunca Ankara'daydım. Nereden bakarsanız bakın çeyrek asırdır buralara gitmemiştim. Oysa doksanların başında Ankara'ya mekik dokurdum. Kimi zaman bir konser kimi zaman da Mavi Tren aşkı bu yolculuklara vesile olurdu. Ha bir de o yıllarda yılda bir defa TRT TV'sine konuk olmak için giderdik. Tabi Hıbır Mizah dergisi adına gittiğimiz üniversite söyleşilerinin haddi hesabı yoktu hani. Bu arada ODTÜ söyleşisindeki öğrencilerden kim bilir kaçı şimdilerde profesör olmuştur bilemeyiz.
Ankara benim için anılarda kalmıştı. 25 yıldır, bir iki istisna hariç ( o da dostlar alışverişte görsün hesabı) ayağımı sürmedim. Hem zaten o eski yolculuklarımın Mavi Tren'i ve lokantası da yoktu artık.
Geçen yıl İstanbul'daki sergiden sonra Ankara değil İzmir'de devam edecektik ama her ne hikmetse olamadı. Yani kafamda Ankara sergisi yoktu hani... can dostum Gonca (Kayabekman) ne yaptı etti, bu sergi gerçekleşti ve bunca yıl aradan sonra ben de Ankara'ya gidebildim. Gittim ama biraz da tedirgindim doğrusu ; çeyrek asır sonra vakti zamanımın tutkunu olduğum şehrini bambaşka bulabilirdim diye. Açıkcası korktuğum olmadı ve aynen buldum başkenti. Ha bu arada eskiden de bütün Ankara diye turladığım ve bildiğim Çankaya belediye sınırlarındaymış ya neyse.
Dilerim bu uygulama diğer meyhanelere de sirayet eder. Düşünsenize içtikten sonraki sabah uyandığınızda bir kaç şiirle çakır keyifliğiniz devam ediyor. Bu kafayı cacığa düşüren içmelerden daha iyi değil midir? Valla yayınevleri bunu bir düşünsün derim, şairlerin seçme şiirlerinden ince kitaplar basılabilir. Hatta eskiden gazetelerin ilk baskılarına "meyhane baskısı" denirdi bunlara da aynı isim verilebilir hani. Kimbilir belki içmeler de adam gibi olur böylece... ne dersiniz?
O gün meyhanede hediye edilen Edip Cansever kitabı tam isabet olmuştu. Bir hayli şiir külliyatım olsa da Edip Cansever şiiriyle pek buluşmamıştım. Böyle olunca da o hediye bana yeni kapı açacaktı.
Edip Cansever'in "Masa da masaymış hani" şiirine kulak aşinalığı dışında başka bir tanışıklığım olmamıştı. Hatta on yıl önce bir dergi de yazılara eşlik eden (vinyet) çizimler yaparken bu şairimiz karşıma çıkmıştı. Tabi Cansever'in güzel bir çizimini yaptım ama yayınlanamadı. Ben şairimizin portresini gülümser bir şekilde çizmiştim. Bunda ne gariplik vardı derseniz, ben de o gün öyle demiştim. Editörüme çizimimin neden yayınlanmadığını sorduğumda ise yaptığım vahim hatayı anlayacaktım... Edip Cansever'in güldüğü pek görülmemiş. O günden sonra şairin bütün fotograflarına birbir baktım, tek bir kare olsun gülerken bulamadım. Hâlâ arıyorum ama nafile bulamadım. Aslına bakılırsa o gece hediye edilen kitabın sayfalarını ertesi gün uyandığımda şöyle bir çevirdiğimde bu gülemeyişin cevabını "Mendilimde Kan Sesleri" şiirinde bulacaktım.
Buyrun bakalım o şiirden bir bölümde ne diyormuş Cansever,
" Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir "
Cansever bu şiiri 1970'lerin acılı günlerinde 12 Mart cuntası dönemi için yazmış. Gülememesi o günlerden mi baki kalmış bilinmez ama şiirine uzak kalmak büyük kayıpmış. Ben şimdi bu açımı kapamaya çalışıyorum. Size de önerim şiir hayatımızdan ne kadar uzaklaştırılsa da şiirsiz kalmayın derim.
APTULİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder