11 Mart 2014 Salı

Robben Ford'un Nashwille'de Bir Günü

Robben Ford yeni albümü “A Day In Nashwille” bugünlerde çıkardı. Hazırlanan 9 parça ilk önce bir konserde çalınmak için tasarlanmış. Sonradan bunu bir albüm olarak çıkarma fikri oluşunca  bir konser gibi bir seferde stüdyoya girilip, bir günde kaydedilmiş.


14 yaşında ilk albüm kaydına giren Robben Ford, blues rock’ın önemli gitaristlerinden biri. Sanatçı, kariyerine adım attığı günlerden itibaren bir çok ünlü ismin ve ustanın da aranılan gitaristi olmuştu. Çocukluğundan itibaren müziğe  başlayan ilgisi onun blues rock gitaristliğine caz birikimlerini de taşıyacaktı.
Robben Ford yeni albümü “A Day In Nashwille” bugünlerde çıkardı. Hazırlanan 9 parça ilk önce bir konserde çalınmak için tasarlanmış. Sonradan bunu bir albüm olarak çıkarma fikri oluşunca  bir konser gibi bir seferde stüdyoya girilip, bir günde kaydedilmiş.
“Musician Magazine” dergisine göre “20. Yüzyılın 100 Büyük Gitaristi” arasında gösterilen Robben Ford, müziğe 10 yaşında saksofonla başlamış. Gitara geçişi ise 14 yaşında olacaktı. Onun gitara yönlenmesine sebep ise The Paul Butterfield Blues Band’in gitaristleri Michael Bloomfield ve Elvin Bishop olmuş. Ford çocukluk yıllarında Dave Brubeck gibi caz ustalarını,  BB King gibi bluescıları ve Cream, Jimi Hendrix gibi rock müzisyenlerini dinlemiş. Böyle olunca da onun müzikal yelpazesi genişlerken, birikimli bir müzikal bakışı olmuş. Bugün de onun müziğine baktığınızda blues, rock ve caz ögelerini bulursunuz. Ancak gitar stilindeki ağırlık blues rock tarzında bir duruştur.
Kaliforniya’da 1951’de doğan Robben Ford’un ailesi müzisyenlerden kurulu. Gitaristimiz 14 yaşına geldiğinde de babasının Charles Ford Blues Band isimli grubuna giriyor ve burada ilk albüm kaydını da gerçekleştiriyordu. 18 yaşına geldiğinde ise blues armonikasınının ustası Charlie Musselwhite ile çalacaktı.  Gene aynı yıl blues vokalinin ustalarından  Jimmy Witherspoon’la Montrey Caz Festivali’nde sahneye çıkacaktı. Ardından onu kurduğu caz fusion grubu L.A. Express’le görecektik.
Robben Ford’un çok erken yaşlarda blues’ın usta isimleriyle çalması bir tesadüf değildi, öyle ki o 20 yaşına geldiğinde ise birçok ismin aradığı can kurtaran simidi gibi bir gitarist olacaktı. George Harrison ve Joni Mitchelle’in albüm ve konserlerinde çalan gitarist, 1976’da L.A. Express grubundan ayrılarak “The Inside Story” isimli ilk albümüyle solo kariyerine adım attı. Hemen akabinde onu caz fusion grubu Yellowjacket  grubunda bulacaktık.  
Ford’u 1982 yılında gene rock ama farklı bir kulvarda Kiss grubunun albümünde çalarken görecektik. Hard rock ve heavy metal grubu Kiss’in “Creatures Of The Night” albümünde iki parçada konuk olarak çalacaktı. Bu çalışmanın sonunda da Kiss”in “Still Love You” isimli başyapıtı ortaya çıkacaktı. 1986 yılında Miles Davis’le çalışan Robben Ford, 90’larda Blue Line isimli grubuyla harika albümler yaptıktan sonra kariyerine solo olarak devam edecekti.
Bu ay piyasaya çıkan “A Day In Nashville” albümü, bir konser düşüncesinden oluşmuş. Robben Ford bu parçaları bir konserde seslendirerek çıkarmayı düşünmüş. Daha sonra bu fikirden vazgeçilerek stüdyo kaydı yapmışlar. Ancak kayıtları günlere bölmek yerine bir defa stüdyoya girip, konser verirmiş gibi çalarak, bir günde kaydetmişler. Nashville’deki Sound Kitchen Stüdyoları’nda kaydedilen bu albümün ismi de “Nashville’de Bir Gün” olmuş. Böylece albümü dinlerken hem konserin tazeliğini hem de stüdyo kaydının verimlerini bulabiliyorsunuz.

Albümün genel karekterinden bahsedersek, blues etkili soul havasını caz’ın “big band” özellikleriyle hissedebildiğimiz bir çalışma diyebiliriz. Özellikle 40 ve 50’lerin “big band” tadına erişmemizi sağlayan trombon’un katılımı. Bu konuda da tromboncu Barry Green’in payı çok büyük olmuş. Çalışmada Robben Ford, gitar ve vokalde yer alırken, Audley Freed ikinci gitarlarda yerini almış. Tuşlu çalgılarda yer alan Ricky Peterson ise tromboncu Green’den sonra albümün ikinci göze çarpan elemanı. Her parçadaki klavye akışlarıyla tutkulu bir dinleyişe sebep oluyor. Basta Brain Allen, davulda da Wes Little bütünlüğün diğer önemli parçaları olarak yerini almış.
“A Day In Nashville”i ilk dinlediğinizde klasik caz’a yönelme isteği gibi bir durum hissediyorsunuz. Ancak Robben Ford bunu bir nostalji yaratma etkisinden çok eskiyi (yani klasiği) bugünü besleyen bir birikim olarak kullanmış. Onu bir mimar olarak düşünürsek, Selimiye Camii’ni tekrar yapmak yerine Mimar Sinan’ın bu yapıdaki fikrini alıp, günümüze onu taşımak gibi bir çabadan bahsetmemiz gerek. Kasiklerin izinde giden “Aint Drinking Beer No More”da eski Broadway müzikallerinin tadını hissederken, müziğin swing kombinasyonlu akışı ile Ford’un sesi ile geri vokallerin uyumu harika bir etki yaratıyor. Albümün iki enstrümantal parçası olan “Top Down Blues” ve “Thump And Bump” da caz ve swing etkisi sürdürülüyor. “Cazcı Kardeşler” filminden de aşina olduğumuz “Peter Gunn Theme” yapısına benzer bu parçada funk gitar tınılı harika bir blues enstrumantaliyle buluşuyoruz. Allen’in bas tonu güzel bir etki yaratırken, trombonun solosu ile de büyülü bir ortama giriyoruz. Ford’un gitar solosu için ise günün moda deyimiyle “bonusu olmuş” diyebiliyoruz. Chicago stili “Cut You Loose”, caz ve R&B’un harika buluşması “Just Another Country Road”ın yeraldığı albümde “Green Grass, Rainwater”da ise Southern (Güney) Rock ile R&B izdivacına şahit oluyoruz. Joe Bonamassa’vari gitar ritmi ve Ford’un minor akorlarıyla “Midnight Comes Too Soon”da albümde harika bir blues baladı olarak yerleşiyor.
Robben Ford, “A Day In Nashville” albümüyle günümüzün kimyasal alışkanlıklarına karşı doğal bir sadeliği ve müzikal renklerin birikmini sunuyor.
Çizim ve Yazı : APTULİKA
bluesperisan@gmail.com
aptulelcioglu@gmail.com


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...