27 Nisan 2023 Perşembe

Albümleri Artık Yapay Zeka mı Yapıyor? - 2

 


MASKELENMİŞ MİTOS


 

"Senin zorba ellerinde öldü o: ve şimdi, eski şatafatlı Herakles'in maymunu gibi yalnızca süslenmek için kullanmasını bilen ,  taklit edilmiş,  maskelenmiş  bir mitosa gerek duydun. Ve mitos nasıl sende öldüyse, müziğin dehası da sende öldü: Hırslı mücadelenle, müziğin tüm bahçelerini yağmalamak istediğinde, onu da taklit edilmiş, maskelenmiş bir müzik haline soktun... Senin kahramanlarının da yalnızca taklit edilmiş, maskelenmiş tutkuları var ve yalnızca taklit edilmiş, maskelenmiş sözler söylüyorlar."                                                                                        Friedrich NIETZSCHE.                                                     -Tragedyanın Doğuşu - 1872

 

 

Sporda ve bazı sanat dallarında yaş sınırlaması, ister istemez vardır. Mesela 50 yaşında balerin ya da balet göremezsiniz. Futbolda 40 yaşına kadar oynayan efsane kaleciler olmuştur ama daha ötesi pek olmaz. Ama gelin görünki, rock sahnesinde 60 yaşını aşmış olanlara genç gözüyle bakıyorlar. Bazı efsanevi grupların yaş ortalaması yetmişi aşıyor. Şimdi burada bir virgül koyup devam edelim.

Elbetteki futbol ya da başka spor dalları veya bale gibi sanat dalları vücut yapısıyla alakalı ama müzik öyle değil. 60 değil 100 yaşında bile yapılabiliyor. 86 yaşındaki Buddy Guy ve ile 90 yaşına bir kalan John Mayall hala üretiyor ve her yeni albümü benim açımdan heyecan yaratıyor. Bu arada Frank Zappa erken (53 yaşında) hayata veda etmeseydi, şu anda 83 yaşında ve hala harika işler üretiyor olacaktı. 

"Peki be adam... derdin ne!" dediğinizi duyar gibiyim. Derdim şudur: Altmışından sonra rock yapılır ama 20'li yaşlardaymış gibi yapılmaz. Ortalık saç boyasından ağır bir bataklık kütlesine döndü. O kadar çok simsiyah saç boyası harcanıyorki, bir gün sıcaktan eriyecek ve stadyuma yayılacak, millet belediye asfalt döktü sanacak. 

Geçen yıl eskilerin efsane glam (hair metal) grupları bir araya geldi ve turne yaptı. İyi güzel de o pörsümüş suratlara istediğin kadar boya sür yaşlı bir kokonadan farkın kalmıyor. Hele ki o gruplardan birinin elemanı mikrofondan cinsel bir vurguyla meydan okuması da akla ziyan bir komiklik içermiyor muydu? Herkes böyle mi, değil tabiki. O Van Halen konserlerinde solist olarak akrobatik hareketler yapan David Le Roth bembeyaz kısa saçlarıyla ağır abi olarak takılıyor. Adamım o akrobatik hareketleri yapmaya kalksa müzik endüstrisi kasa dolacak diye ne sevinirdi hani. Dinleyicilerde de durum farklı değil, onlar da "Vay adama bak müziğinden taviz vermiyor" derlerdi. Bir de şu taviz verme konusu var. Yahu 20 yaşındaki halini taklit etmek, taviz vermemek, sıkı takılmak diye geçiyorsa vay haline. Müzik endüstrisinin çarklarında öyle tavizler verildi ki...

Şu an bile AC/DC konsere geliyor dersek, herkes çığlık çığlığa kalır. Angus'un otuz yıl önceki performansını göstermesini beklerler. Yahu grubun kurucu gitaristi bundan on yıl önce demans oldu be. Vokalist Brian gene aynı zamanlarda sağır olma tehlikesine girdi. Nazareth'in vokalisti Dan McCafferty konser esnasında felç geçirecek ve müziği bırakacaktı. 

Dinleyici de bir garip hani. Konserlerde oturma yerleri olunca, "Rock konseri, oturarak izlenir mi?" der. Sanırsın göt, göbek olmuş (bir çoğu devasa şirketlerde CEO ya da yönetici) bu zatı muhteremler head bang, pogo yapacak! Bir de anlamam ki 1970'lerde Deep Purple hard rock'ın dibine vurduğu konserleri verirken millet salonlarda oturarak konseri izlerdi. 

Şimdi gene gelelim Metallica'ya... İlk dört albümle dikkatleri çeken gruba müzik endüstrisi el atacaktı. İlk iş olarak Kanadalı prodüktör Bob Rock bulundu. Eh hani adamın çalıştığı grupların her biri rock starlarıydı. Adam ilk geldiğinde "Metallica'nın asıl müzikal boyutu çıkmıyor" gibisinden bir laf attı ortaya. Oysa bugün Jon Zazula'nın ufacık şirketinde çıkan ilk dört albümün gücü yakalanamıyor. Neyse akla evvel Bob Rock grubun müziğinin sinir uçlarına fazla dokunmadan siyah kapaklı albümü yaparak işe başlayacaktı. Hakkını teslim edelim, bundan sonra Metallica dünyanın en tanınan ve bilinen grubu olacaktı. Bundan sonra albümler birbiri ardına geldi ama konserlerde gene o ilk dört albümden parçalar çalınacaktı. Sonra grubun bunalım dönemi başladı ve canlı yayınla bir belgesele bağlandı. Evet bir canavar yaratılmıştı ama kimse mutlu değildi, sadece kasa memnundu. Stadyumlar doluyor, albümler yok satıyordu ama... aması vardı. Sonra Bob Rock efendi, yeni bir yöntem deneyecek ve o ilk dört albümün izini sürmeye karar verecekti. İyi de o bu işi "gürültülü bir sound" olarak anladı ve "St Anger" çıktı. Sonuç gene fos. Sonra Bob efendi gitti yerine vakti zamanının Thrash gruplarının unutulmaz prodüktörü Rick Rubin bulundu, sonuç gene hüsrandı. Ve geldik bu son albüme...olmuyor olamıyordu. Metallica'yı yakalamanın yolu hep "en gürültülü", "en sert" albümü yapmak olarak algılandı. Oysa grup artık siyah dar pantolonları ile asi gençler değildi ki. Onlar artık parmak arası terlik ayağında Armani'den alışverişte.  

Dikkat ediyor musunuz bu geçen zamanda Metallica'nın yaptığı en keyifli çalışma ikinci "Garage Days" albümüydü. Çünkü orada özledikleri gençlik yıllarının coverlarını yapıyorlardı ve işte o zaman kendileri olabiliyorlardı. 60 yaşına gelmiş bu adamlara yirmili yaşlarındaki heyecanı taklit ettirmeye uğraşmak sevdanızdan o Frankeştayn en sonunda sizi ( burada "siz" ile kastedilen müzik sanayinin aklı evvelleri) de ısıracak. Halbuki her şeyi kendi haline bıraksanız olay hallolacak, korkmayın kasanız hemen boşalmaz.

APTULİKA

APNOT: Bu arada yıllar içinde olduğu gibi rock yapan iki figür olan Bryan Ferry ve Teoman'a saygılarla. 



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...