11 Ağustos 2017 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 50




Amerigo
Stefan Zweig

Doğduğumuzdan bu yana hep Amerika var. Kimilerine göre “Her mahallede bir milyoner yaratacağız” nidalı “Fırsatlar Ülkesi”kimine göre de emperyalizmin kalesi yani “Kahrolsun Amerika!”. İkinci grupta yer alan biri olarak bu sloganı çok atmıştık. Ülkemde “Katil Amerika” diyen türküler yakılmıştır. Işıklar içinde yatsın Aşık Mahzuni usta yapmıştı, bu modern türküyü, 1970’li yıllarda. Ben de bir hayli nasibini aldım Amerikan hayranlığının oranın siyah insanları ve tükaka edilmiş muhalif yoldaşlarımın müziklerini dinliyorum diye.
Herşey  çocukluktan başlamıştı belki de o Amerikan filmlerindeki uzun saçlı kızılderilerin tarafını tutan yeniyetmelik dünyamda kovboylara hep hınçlıydım. Sonraları Red Kit ile biraz sempati duydum ama o çizgi romanı yapan da Belçikalı bir çizerdi.

Zamanla biraz daha büyüdük ve gene o sinemalarda bir güzel müzikle içimizi ürperten melodisiyla “Bir Avuç Dolar” ve “İyi Kötü Çirkin” aklımızı başımızdan alacaktı. Hoş bu filmleri yöneten abi de Amerikalı değil İtalyandı. Bu filmlere “Spagetti Western” diyorlarmış, biz sonradan öğrenecektik. Bununla birlikte o çocukken okuduğumuz Tommiks, Teksas’ların da İtalyan çizerler tarafından çizildiğini biraz büyüdüğümüzde öğrenecektik.
Sonraları hayatımıza başka hülyalar girdi. Vietnam diye bir ülkeyi duyduk, Amerika oraya saldırıyordu. Sadece oraya mı Küba denilen yere de baskı ve zulumünü götürüyordu. Vietnam bizden biraz daha ırak doğuda idi ama Küba bal gibi Ameraka’daydı. O zaman anlayacaktım Amerika’nın bir kıta olduğunu. Sonra Şili diye bir yerin varlığını 1970’lerin TRT radyosundaki haberlerde duyacaktım. Dünya üzerinde seçimle iktidara gelmiş bir sosyalist lideri askeri darbe ile devirecekti Amerika. O ülke Şili idi ve Amerika kıtasında yer alıyordu. Ona askeri darbe yapan kıta değil ABD denilen ülke idi. O ülke bizi de kıskacına almıştı.
Dünya atlasının kuzeyinden güneyine dek bir şerit gibi uzanan bu büyük kıta Amerika idi ve bir büyük keşifle ortaya çıkmıştı. Her gün içmeden edemediğimiz çay ve tüttürdüğümüz sigara o kıta bulunmadan önce vazgeçilmezimiz değildi. Hatta domates olmadan da yemeklerimizi, salatamızı yapıyorduk. Çünkü onlar yoktu daha 500 yıl öncesi. Yani İstanbul fethedildiği dönemde kahvaltıda çay içmiyorduk.


Son günlerde içine düştüğüm  Stefan Zweig’ın öykü, novella ve romanlarını bitirdikten sonra şimdi de biyografilerine başladım. “Amerigo” isimli bu kitap’ta  Zweig , 500 yıl öncesine gidip, bu kıtanın keşfinin izini sürmüş. Bu Amerigo Wespucci’nin biyografisi ama alıştığımız biyografilerden değil. Hani o bildiğimiz “burada doğdu, şu tarihte okula gitti” gibisinden bir biyografi değil. Yazar, 
“Kristof Kolomb'un keşfettiği toprakların 'yeni bir dünya' olması gerektiği kanısına varan İtalyan denizci Amerigo Vespucci, şöhret peşinde koşan bir sahtekâr mıdır, yoksa adını tarihe yazdırmayı hak eden bir bilge mi?” sorularından hareket ederek, biraz polisiye tadında iz sürerek biraz da bilimsel bir tez hazırlar gibi hareket etmiş, tabi bütün herşey heyecanı bitmez bir macera tadında.
 Bugün Amerika adıyla bildiğimiz kıtanın bu adı alışının ardındaki yanlışlıklar, bir komedya tadında surnuluyor.
 İsterseniz daha fazla bir şey demeyeyim çünkü kendinizi olduğu gibi kitaba bırakın ve uyanık İtalyan yayıncının yaptığı abartılı bir kitabın içindeki bir harfin düşüp , yanlış bir anlamın ortaya çıkmasının getirdiği durumu Stefan Zweigg'in anlatımıyla okuyun. 
Kitabın bir başka güzel yanı ise okullarda bize öğretilmeye çalışılan tarihin aslında bir bilim olduğunu (olması gerektiğini) Stefan Zweig’in anlatımıyla daha iyi anlayacaksınız.


 Aptulika

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...