Hafta sonu 'Blues Perişan
Kütüphanesi'ne katkı - 7
Blues Perişan blugunun yazarlarından Geronimo Yalnızkartal'ın kütüphanemize bir katkı yazısı. Yazıyı okurken dikkat edin, zira hemen evden çıkıp, kitapçıya gitmek gibi yan etkileri olabiliyor.
Yaşar Kemal’den Bir Ada Hikayesi
( İlk iki kitap üzerine )
Yaşar
Kemal iki yıl önce “ Bir Ada Hikayesi “
serisinin 4. kitabını yayınlamış ve
seriyi tamamlamıştı . Ben de serinin bitmesini bekler gibi, her şey
bittikten sonra okumaya başladım . Zaten
kitaplar hiç kesintiye uğramayan bir bütünlükle sürüyor, bir kitap bittiğinde diğerine geçmemeniz
mümkün değil . Uyku tutmaz !
Serinin birinci kitabı “ Fırat Suyu Kan Akıyor “
.
En
başta şunu söylemeliyim ki serinin bu iki kitabını okurken ve bitirirken
üzerime en güçlü sinen duygu, “İyi olmak
ve iyilik yapma” isteğiydi . Hep iyi olmak , hep iyilerle olmak
, iyiliğin kötülüğü yenebileceği duygusunun ağırlığı idi . Zaman zaman yerimden
kalkıp sokağa kendimi atmak ve karşıma
gelen insanlara karşılıksız iyilik yapmak isteği uyanmasıydı . Herhalde
bana ‘deli’ ya da ‘manyak’
diyenler çıkardı . Tıpkı birinci kitabın
neredeyse büyük bir kısmını kaplayan
Ada’dan gitmeyi reddedip saklanan ve adaya ilk geleni kendi kendine
öldürme sözü veren yardımcı
karakterlerimizden Anadolu Rumu Vasilli’ye
de deli yakıştırması yapılmaya çalışılması gibi . Oysaki Vasilli’de deli değildi . Sadece
özünde iyi , sevgi dolu (kedisi ile sevgi dolu ilişkisi bile kitabın okunası
bölümlerindendir ) , insan olmanın vasıflarını fazlasıyla üzerinde taşıyandı .
Kendine verdiği aptalca bir şöz uğruna kendisi ile içsel mücadelesi psikolojik roman sınıfında okunabilir mesela
.
Bu
ilk kitapta esas oğlan Poyraz Musa’nın
çocuk yaşta orduya katılması , zabit
oluşu , Osmanlı - Rus savaşında tüm orduyu Sarıkamış’ta Allahuekber dağlarında ölüme sürükleyen o kitabın her satırında acısını hissettiren
bu felaketin izleri bizi bırakmıyor .
Poyraz Musa üzerinden ülkenin
içindeki savaş felaketini ve sonrasında
Güneydoğu Anadolu’ dan Mezopotamya çöllerinde kanunun olmadığı , eşkiyaların , aşiretlerin
elinden ölüm kokan maceraları
, etnik içerikli açı dolu
kıyımları okuyoruz . Özellikle Yezidi’lere
yapılan olağandışı etnik kıyıma yazar
önemli bir yer ayırıyor ki kitap ismini buradan alıyor zaten .
Yaşar
Kemal, bence bu kitap üzerinden önemli bir aydın misyonunu da gerçekleştiriyor, resmi
tarihin kabul etmediği birçok gerçekliğe ve acıya da parmak basıyor
. ( Mübadele acısına , Anadolu
şehirlerinin yakılıp yıkılmasına , zorla göç edenlere , Yezidi katliamına ,
basiretsiz yöneticilere , uluslararası
savaş tezgahlarına vb.)
Kitap
tüm hikayeye adını veren unsur , Mübadele sonrası Ege’de bir boşaltılmış adaya gelen
kahramanların hikayeleri üzerinde kurgulanıyor . Ancak büyük usta bunu harika bir destana dönüştürüyor . Savaşların dağıttığı bir ülkenin, bir coğrafyanın
tüm unsurlarını bir potada , öyle güzel ve öyle insancıl eritiyor ki , ortaya
muhteşem bir insan hikayesi , öyküleri ve savaş karşıtlığın vurgulandığı bir
destan çıkıyor .
Tüm
bu oluşumlara büyük bir yergi ve eleştiride açıkça yapılıyor . Çanakkale Savaşı
, Sarıkamış’ta 90 bin askerin Enver
Paşa’nın hırsı ile donarak ölümü , Lozan
Anaşması ve mübadele , Kurtuluş savaşı , yıkılan bir ülkenin içindeki iç göçler
ve perişan olmuş insanların hikayeleri
ve bu hikayelerin içinden çıkıp gelen kahramanların bir kısımı gelip, bu
ıssız “Ada” da buluşuyorlar .
İlk
kitap’ta Poyraz Musa ve Ada’sını terk etmeyen Vasili ile tanışıyoruz
, hele ki birbilerini gizlice
kovalamaları ve sonun nasıl
bağlanacağı duygusu gerçekten birinci
kitabın en uzun ve de en merak edilen kısmını oluşturuyor .
Kitap’ta Kürtler, Çölün Bedevileri , Ermeniler, Rumlar
, Çerkezler , Lazlar , Yezidiler,
mübadilleri ve bu kültürlerin
yansımaları ve hikayeleri dikkat çekiyor
ve bu ülkede nefes alıp yaşayan ama bu
konulara halen uzak olan bir çok insan içinde bir öğrenme , duyma , merak
uyandırma adına ( araştırma yapma ve isteme merağından bahsediyorum tabi) önemli bir de
misyon ediniyor ( bence )
İkinci kitap “ Karıncanın Su İçtiği “
İkinci kitap “ Karıncanın Su İçtiği “ ( Bir Karadeniz balıkçı terimi : Denizin sakinliğine olan vurguyu ifade ediyor . “Deniz o kadar durgun ki , karınca bile su içer” anlamında kullanılıyor ) ile ada şenleniyor . Aslında Poyraz Musa şenlenmesi için her şeyi yapıyor ama bu pek meşakkatli oluyor . Burada yavaş yavaş sahneye her biri bu çoğrafyanın bir gerçeği olan kahramanlar çıkıyor . Önce bir Karadeniz reisi Nişancı Veli , Bir mübadil olan Hüsmen Aga , Bir kürt öykü anlatıcısı ve kaval üstadı Dengbej Uso , Baytar Cemil, Musa Kazım Ağa efendi ve kızları Zehra’yla Nesibe, Şehmus Ağa, Doktor Salman Sami ve Halil Rıfat. Sonra karşı kıyıdaki kasabalılar. Hayri Efendi, Kavlakzade Remzi, Çeçen Hanı Üzeyir. Hepsi de birbirinden ilginç ve sıcak hikayeleri ile sizi Ada’nın tam göbeğine sürüklüyorlar . Karıncanın bile su içebileceği sakinlikte okuyorsunuz kitabı …
Kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biride Dengbej Uso’dan yola çıkarak Fakiye Teyran isimli bir dervişin hayali bir kuşun peşine düştüğü masalsı , destansı hikayesi . Yaklaşık 40 sayfa sürüyor bu bölüm . Yaşar Kemal bu coğrafyanın halk hikayelerine hep önem vermiştir . Bunları önemsemiştir . Bu hikaye’deki Fakiye Teyran karakteri de bana İranlı Sufi şair Ferudun Attar tarafından kaleme alınmış “Mantuku’t –Tayr” ( Farsça : Kuşların Diliyle ya da Kuş Dili ) isimli manzum eseri ve hikayesini anımsattı . Kitapta Faki sesi bir efsane olmuş görülmeyen bir kuşun peşine düşüyor . Adı geçen eserdeki kuşların padişahı Simurg efsanesi gibi .
Usta öykülerinde açlığın sefilliğin , ölümlerin , savaşların acılarını vurgularken , hep güçlü ve sağlam karakterleri öne çıkarıyor . Çıldırasıya şeyler yaşamış insanların terk edilmiş bir adada komünal bir yaşam kurma , çıkar çatışmalarından ziyade geçmişte yaşadıkları acıları içlerine gömme çabaları , becerilerini öne çıkarıp , ayakta kalma ve kötüyü iyiliklerle yenmelerini vurguluyor .
Başta da dediğim gibi , iki kitabı bitirdikten sonra kendimi bu coğrafyanın içinde bizden topraklarda bizden hikayelerle evrensel bir destanın içinde bulduğumu söylemeliyim .
Ben kitap okurken belleğimde genelde canlandırma da yaparım . Ada’yı Bozcaada gibi hayal ettim , kahramanları da bir film ya da dizide ki gibi kurguladım . Gerçekten sezonlarca devam eden ve vazgeçilmez dizleri izleyen tutkunları anlar gibiydims sayfaları her tükettiğimde , soluksuz bir hikayeyi ekran da izler gibiydim , sayfalar tükenirken bir taraftan da bitmesin keşke dediğimi söylemeliyim .
Toplam 826 sayfalık ilk iki kitabı bitirdim , şimdi sırada diğer iki kitap var , bakalım Ada ne hale gelecek . Açıkçası çok merak ediyorum .
Sizin de - eğer okumadıysanız – ilk iki kitabı merak etmenizi isterim , bilmeyenler için bir merak uyandırabildiysem ne mutlu .
İyi okumalar , kalın sağlıcakla .
Bir adaya gidesim var …
G. Yalnızkartal . ( Bir mübadil torunu )
15 Kasım 2014 – İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder