17 Haziran 2024 Pazartesi

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 225



Ray Bradbury
 "Fahrenheit 451"
İthaki Yayınları
Çeviren : Dost Körpe
  (1. Basım: Aralık 2023)


 Çizimle ilgili bir iş yaptığım için herkes beni fantastik ya da bilim kurgu - distopya edebiyatına meraklı sanabilir ama açıkcası hiç alakam yoktur. Ama son yıllarda bu bana öyle bir dert oldu ki... bende mi bir acayiplik var acaba deyip, birbiri ardına bu türün örneklerini okumaya başladım. 
Öncelikle belirteyim, bilim kurgu diye karşıma çıkarılanlar daha çok distopya örnekleriydi. Oysa Thomas Aga (1) sağ olsun,  eseri "Utopia"yı (2) lise yıllarında okumuştum ve ütopya tarzı yazılanlara meraklıyımdır da. İşte bu yüzden distopya eksiğimi tamamlamak için okumaya başladım. 
Tabi bu distopya örnekleri de geleceği kurguladığı için gene de bilim kurgu içinde ele almamız daha doğru. İzlenimlerime gelince şunları söyleyebilirim.  Bilim kurgu dediğimizde aklımıza gelen ilk isimler olarak Jules Verne ve H.G.Wells. Bu isimler 20. yüzyıl öncesinden geleceği tasarlarken bilimsel buluşların izini takip etmişler. Öyle ki onlarda umutsuzluk değil geleceğe coşkun ve umutlu bir bakış vardır. Coşkun dedim diye keyfe keder bir hayal dünyasındadırlar sanılmasın, tam tersine ayakları yere basar ve tahminleri de olmuştur. Wells Aga'nın zaman makinesi (3) olmamıştır daha ama... gene de gerek felsefi gerekse Einstein teorileriyle zaman kavramı içinde gezinebilmek olası durumlarda anılır. 
Bilim kurgu, bilimin geliştiği zamanlarda insanlara umut veren modern dönemlerin başlangıcında heyecan verici ve edebi bir yapı olarak gelişti. Daha sonra dünyamız iki dünya savaşıyla sallandı yuvarlandı. Bu süreçte bilim kurgunun yerini distopya aldı. Bu ütopya'nın anti teziydi. Her ikisi de  Yunanca'dan gelen bu iki kavramdan "distopya" galiba "kötü bir yer" anlamına geliyor. Yani anti - ütopya. Güzel bir geleceği tanımlayan Ütopya ise Fransız Devrimi sonrasında yani devrimci bir bakışı içerir. Şimdi bir çok insan bunu masal dünyası ya da "olmayacak duaya amin" gibi algılayabilir ancak, "Savaşsız, sömürüsüz bir dünya" ideali olmamıştır ama ona kimse masal diyemez. Sözün özü distopya, devrimler çağında çıkan "ütopya"ların zıddı olarak iki dünya savaşının yıkımında ortaya çıkmıştı. 
İlk dünya savaşından sonra sosyalist devrimin gerçekleştirildiği Rusya'da çok başarılı geleceği kurgulayan yazarlar çıkmıştı. Aleksandr Bogdanov'un "Kızıl Yıldız"ı ile sosyalist bir dünya geleceğini bilim kurgu eseri olarak sunuyordu. Rusya'da sosyalist devrimin olduğu yıllarda yazılan bu kitabın yanısıra Yevgeni Zamyatin'in "Biz" romanı da yazılacaktı. Bir distopya olan "Biz", Orwell'ın kapitalist dünya içinden yaptığı "kötü gelecek" kurgusunun, sosyalist dünya içinden yapılmasıydı. 
1917 Ekim Devrimi diye anılan komünist idealin ilk kez gerçekleştiği Sovyet Rusya'da Mihail Bulgakov, "Ölümcül Yumurtalar" isimli bilim kurgu romanını yazacaktı. 1924 yılında yazılan bu eser 1924 yılında Stalin'in iktidara geldiği dönemde yazılmış ve 1928 yılını anlatır. Öyle yüzyıllar sonrası falan değil, sadece dört yıl sonrasını anlatır. İktidarın ve bilimin kötüye kullanılması konusunda bir uyarı gibidir. Açıkcası Bulgakov'un bu eserini çok başarılı bulmuşumdur. Ona distopya der miyiz bilinmez ama ortada "yandık yıkıldık" diye feryat eden distopyacılara ve komplo teorisyenlerine benzemez. Onun yaptığı geleceğe doğru bir uyarı ya da eleştirel bir bakıştır. 
Sovyetler'de sosyalist dünya içinde filizlenen ilk distopya örnekleri faşizm ve ikinci dünya savaşı yıkımının ardından kapitalist dünyada kendini gösterecekti. Zamyattin'in "Biz" romanı nerdeyse kapitalist dünyada Orwell'ın "1984"ünde filizlenecekti. Bulgakov'un dört yıl sonrasını tasarladığı "Ölümcül Yumurtalar" ise Aldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya" (neredeyse aynı konu) romanında yüzyıllar sonrasını kurgulayarak kendini bulacaktı. Hem Orwell hem de Huxley İngiliz olarak kapitalist dünya içinden distopyayı sunuyordu ama aslında Marx'ın "Manifesto"sunda dediği "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor" sözüyle komünist dünya idealiydi biraz da distopya olarak ortaya koydukları. Orwell'ın hakkını pek yemeyelim ( zira onun "Hayvan Çiftliği"ndeki bakışı  önemli ve uyarıcıdır) , "1984" romanı kapitalist dünyanın geleceğini de pek hayra alamet görmez ama hakkını verelim, "uy anam yandık, mahvolacağız" falan da demez edebi başarıda bir uyarıdır. Ancak Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"sı tam anlamıyla sosyalist gelecekten bir evham ve daha acısı ilericiliğe kuşku, gericiliğe övgü gibi gelmiştir bana. Huxley konusunda bana kızanlar olabilir ama bana yansıyan bu olmuştur. 

"Ütopya" nasıl ki "devrimler çağında rağbet gördüyse, ardından gelen modern dönemin bilimsel atağında "Bilim kurgu"  yükselecekti. Buhran dönemi diyebileceğimiz faşizm ve İkinci Dünya Savaşı yıkımında ise "distpoya"lar yoğunlaşacaktı. "Kötü bir gelecek" kurgusu elbetteki çok ilgi çeken bir şey. Bu işi geleceği okuyan adamlar gibisinden bir falcı gibi yapabilirsiniz... kimi zamanda oradan buradan açıklar yakalayarak (mahalle teyzeleri gibi) komplo teorisyenleri olarak kurgulayabilirsiniz... kimi zaman da bu kurguyu eleştirel bir gözle uyaran bir yazar olarak yapabilirsiniz. İşte Ray Bradbury'nin "Fahrenheit 451"i benim için bu üçüncü tavrıyla dikkat çekici ve önemli geldi. 

Romana ismini veren Fahrenheit 451, kitap kağıdının tutuşup yanma durumundaki sıcaklık derecesiymiş. Ray Bradbury bu romanı yazmaya hazırlandığında kağıdın yanma derecesini merak etmiş ve akademisyen arkadaşlarına sormuş ama bir yanıt edinememiş. En sonunda İtfaiye Müdürlüğü'ne telefon eder ve bu soruyu sorar ve bu yanıtı alır: "Beyfendi bir kağıt fahrenheit 451 derecesinde tutuşur, ardından da yanma durumuna geçer. " Böylece kitabın ismi de ortaya çıkmış. Zaten romanın kahramanı da bir itfaiyeci olan Guy Montag'dır. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar yok olmak üzereydi. Bu yeni zaman diliminde itfaiyecilerin de işi değişmişti... onlar artık yangın söndürmüyor ve  gelen ihbar üzerine içinde kitap olan evleri yakıyorlardı. Çünkü ilerki zamanlarda yasadışı tehlikesi olan en büyük şey kitaplar olacaktı. 
İtfaiyeci Montag işini en ala şekilde yapıyordu ve açıkcası pek fazla da sorgulamıyordu. Karısıyla birlikte televizyonlarla kaplı olan evinde mutlu mesut yaşıyordu. Bir gün yeni komşusu Clarisse ile tanışınca bazı şeyler değişmeye başlayacaktı ve bir gün gelen ihbar üzerine yakmaya gittikleri evden bir kitabı araklayıp kemerinin arasından pantolonuna zulalayacaktı. Böylece kitabın önemini kavrayarak içinde yaşadığı düzeni sorgulamaya başlayacaktı. 

Ray Bradbury bu romanı 1953 yılında yazmış yani  bundan 70 yıl önce... Sanki günümüzü tahmin etmiş. Elbette bugün itfaiyeciler kitap yakmak için yangın çıkartmakla görevli değiller ama televizyonlarla yönlendirilen ve kitaptan uzaklaşılan bir yaşantı (sadece bizde değil) dünyamızda pompalanıyor. 

 Bu kitap 1953'te yani 2. Dünya Savaşı'nın yıkımları yeni yeni sarılırken, Faşizmin yenildiği ama iki kutuplu dünyada "Soğuk Savaş"ın  başladığı yıllarda ABD'de yazılmış. Bu bir uyarı kitabı. Romanının zamanı da belirsiz yani şu anda olabilir, 20 ya da 50 yıl sonrası da. Kitabın yazıldığından bu yana 70 yıl geçmiş ve kitabı okurken, "vay be adam bugünü bilmiş" demiyoruz ve bugün yazılmış gibi uyarılıyoruz. 

"Yakmak bir zevkti..." sözüyle başlayan romanın girişinden önceki sayfaya  Juan Ramon Jimenez'in bir sözünü alıntılayarak aktarmış,  Ray Bradbury. O söz ise aynen şöyle:

"Çizgili kağıt verirlerse yan çevirerek yaz." 

Çizgili kağıtları yan çevirerek yazan insanlar var olduğu sürece biraz daha dayanacağız. İşte onlardan biri de Ray Bradbury ve "Gelecekte dünya çok kötü olacak." falan feşmekan dedikoducuğundaki mahalle teyzeliğinin aksine uyarısını yapıyor. Adeta "evet tehlikenin farkındayız ama biz o verilen kağıtlar çizgili ise yan çevirerek yazarız" der gibi.
Bu arada bu romanın filmi de yapılmış ama izlerken yarısında bıraktım. İyi ki ilk önce kitabı okumuşum. Filmine bence hiç bulaşmayın kitabı okuyun derim. 

Aptulika

(1) Thomas More (1478 - 1535) : Rönesans döneminin İngiliz hukukçu, filozof ve hümanist yazarı. 

(2) Ütopya, Thomas More tarafından yazılan, Yunanca “olmayan yer” sözcüğünden "yaratılmış" kelime ile aynı ismi taşıyan kitap.  https://www.dr.com.tr/kitap/utopia/thomas-more/felsefe/felsefe-bilimi/urunno=0000000205644



(3) Zaman Makinesi, H. G. Wells'in 1895 yılında yayınlanan bir bilimkurgu romanıdır.  


 


1 yorum:

Kalamış ve Köhne dedi ki...

Filmin sonu iyiydi, kitaplari ezberleyerek baskalarina aktaranlar dusuncenin yasaklanamayacagini da cok guzel ifade ediyorlardi.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...