6 Nisan 2016 Çarşamba

80'lerin Suzanne Vega Mucizesi

Sadeliğin Suzanne Vega şiirselliği

Seksenli yıllar denildi mi akla gelenlerin dışında kalan bir büyük ayrıcalık vardır ve bu ayrıcalığın ismi , Suzanne Vega’dır. O ne rock yapıyordu ne de listeleri sallayan mega pop yıldızlarından biriydi ama sadeliği ile seksenlere oturmuş bir mucize gibiydi. Yağmur sonrası pencere önünde şarkı mırıldanan kız çocuğu sadeliğinde müzik atmosferimize yirmi küsur yıl önce giren Suzanne Vega, o dönemin unutulmazları arasındadır.

“Tom’s Diner” şarkısı, bir dönemin müzicelerinden biridir. Takvimler 80’lerin sonlarını gösterirken Suzanne Vega adında bir kadın çıkıyor, müziksiz  vokaliyle (akapella) bizleri şaşırtıyordu. Teknolojinin müziğe yön verdiği günlerin tersine giderek, doğal ve duru bir ses ile ilgimizi ipotekliyordu. Sonrasında “Luka” isimli parçasıyla aynı etki bu seferde enstrüman katılımıyla sürüyordu. O kadar etkiliydi ki bu ilk buluşma geçen yıllar içinde başka ne yaptı diye bile bakmaya gerek görmememize sebep oluyordu. Bu ilk etkileşim, yeni yapılanla bir anda bozulabilir diye bir evhamdı belki de. Sonradan bu iki parçanın anlamlarını öğrendik ama parçalar aklımıza öyle bir yerleşmişti ki ne Tom’un akşam yemeği ne de bir çocuğun kırılan hayalleri üzerine kafa yormuyorduk.  
 İlk adımda bir baş yapıtla başlamak çoğu kez tehlikelidir. Herkes onun üzerine çıkacak bir şey ister.  Bir başka açıdan da ilk yapılan iş ayrıcalıklı buluşuyla ünlenip, popüler olunca aynı denklem daha sonraki işlerde de kullanılır ve bu da bir monotonluk getirir. İşte bu nedenlerle Suzanna Vega’yı 1987 tarihli “Solitude Standing” albümünden sonra takip etmemiştim.

Müzikten önce yazma merakı

2014 yılında  çıkan yeni Suzanna Vega albümü “Tales from the Realm of the Queen of Pentacles”ı görünce yıllar öncesine özlem dolu bir isteğin itişiyle dinlemek için atıldım. Çıkan sonuç endişelerimi yerle bir etmiş, karşımda ne “Luka” ne de “Tom’s Dinner”ın popüler başarısının ardına sığınmış biri vardı. Zaten o yıllardan sonra da geçen 27 yıl boyunca sadece 5 albüm çıkarmıştı. Oysa o dönemde Grammy’e aday gösterilen, listelerde üst sıralara çıkan Vega’nın daha çok albüm çıkarıp, popülerliğini koruması beklenirdi. O ise sakin anlatımını, ozansı tavrını koruyarak müzik yapmayı tercih edecekti.
Suzanne Vega, elinde gitarıyla şarkılarını söyleyen bir folk müzisyeni. Onun folk anlayışı biraz daha kentli insanı anlatmasıyla ayrıcalıklı bir yere oturuyor. Yazdığı şarkı sözleri ve müzikal anlatımıyla onu Leonard Cohen’le eşdeğer görenler de çok az değil. Kaliforniya doğumlu Suzanne Vega, müzikten önce şiir yazmaya başlamış. 9 yaşında başlayan yazma serüvenini, 14 yaşında besteler yaparak müziğe doğru kaydırmış. La Guardia Sahne Sanatları Okulu’nda  modern dans üzerine eğitim görüp, buradan da 18 yaşında mezun olmuş. Ancak onun edebiyat ve şiir merakı her zaman varlığını korumuş. Üniversite yıllarında sanatçıyı bu tutkunun peşinde İngiliz edebiyatı bölümünde okurken görecektik.
Vega müziğe şair kimliği ile yaklaşması ve edebiyat hassasiyetiyle de Leonard Cohen’vari duruşun kadın olarak yansıması gibidir. Onun konuşur gibi akan, sade  vokali, bahar yağmuru sonrasındaki duruluğu hissettiren ses lezzetiyle bizlere ulaşır.
Aptulika





Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...