12 yıl öncesi
bulduğum kapaksız bir Duke Ellington plağını eve gelip dinleyince, arşivime
katmadan edemedim. Ancak diğer plakların arasında kapaksız duran bu plak üryan
görünmenin ötesinde hak etmediği bir cılız görüntü içinde de duruyordu. İçim
elvermedi ve bir karton bularak ona
kapak yaptım. Ama bembeyaz kapak ona gene yakışmamıştı. Birden içimden dedim
ki, “Bu plağa yakışan bir kapak yapmalıyım”. Oturdum kalemle bir güzel çizdim.
Sadece ön yüzü ile yetinmedim. Plağın arka yüzüne de plaklarda olduğu gibi gerekli açıklamaları da yazdım ve tabi
arka yüzde olabilecek ölçüde çizime de yer verdim. Hiçbir şey eksik değildi.
Hatta plak şirketinin logosunu da eksik etmemiştim. Sonra bu plağı bir
arkadaşım çok beğendi ve benden aldı. Hala gözü gibi sakladığını biliyorum.
Duke Ellington’un
kapaksız Long Play’ine kapak yaptıktan sonra durmadım. Nerede kapaksız bir plak
görsem kapak çiziyordum. Kendimce bu işe de “Kapaksız plaklara elbise dikmek”
diyordum. Artık bir nevi terzi gibiydim.
Yıllar içinde
kapaksız plaklara elbise dikmek işi bir tutkuya dönüşürken, diktiğim elbiseleri
defileye ya da vitrine çıkarma düşü de kuruyordum. İlk olarak bu işlerin
toplandığı bir sergi açmayı düşündüm. Bu defileye eşdeğer geliyordu ama sergi
için plak kapağı hazırlama disiplini zordu. İkinci bir engel de insanların
resim sanatı için bile sergi salonlarına gitmediği bir ortamda bu işe atılmak
nafile bir çabaydı. O halde vitrine çıkmalı dedim. Hatta sırf bu işlerimin
olduğu bir plakçı dükkanı bile açmayı hayal ettim. Dükkanın camına “Kapaksız
Plaklarınıza Elbise Dikilir” diye bir ufak ilan da asılabilirdi.
Oldukça
heyecanlanmıştım ama biraz para toplamak ve tabi bol çizilmiş kapaklarla
sermaye oluşturmak gerekiyordu. Bir gün oturduğum semte ne akla hikmetse bir
kitapçı sahaf açıldı. Ona gider, gelir sohbet edip, çay içer olmuştuk. Sahaf
arkadaşım bir gün bana Kapaksız kitaplardan birine kapak yapmamı istedi. Birkaç ressam ve
çizerden de böyle örnekler yaptırmıştı. O anda plaklara elbise dikme fikri
aklıma geldi ve ona söyledim. Böylece yaptığım kapaklar vitrine çıkacaktı.
Ardından Kuzguncuk Sahaf’ta benim yaptığım plak kapakları gün yüzüne çıkmış
oldu.
Bu olay ilk olarak
2009’da başlamıştı. Aralıklı olarak bugüne kadar da sürdü. Ne kadar kapak
diktiğimi de bilmiyorum ama 200’ü aşmıştır. Peki elimde bunların bir fotoğrafı
var mıdır. Ne gezer. Bu işe öylesine dalmışım ki bir yere not etmeyi
belgelemeyi unutmuşum. Eh biraz da sahaf arkadaşımın bunları vitrine çıkarmak
için fotoğraflarını çektiğini biliyorum ya ona güvenmişim. Ama o da bu
fotoğrafları bir süre sonra silecekti. Yani elde kalan örnek yoktu. Sahaf
arkadaşımın o dönem yaptığı blog vardı ve orada sergilediklerini ve tabi
facebook sayfasından bir kaçını toparlayabildik. İşte o örnekleri de blues
perişan bloğunun üstündeki galeri – sergi ikonununu tıklarsanız görebilirsiniz.
Bu arada yeni plak
kapaklarını da vitrine çıkardık. Onları da yeni açtığım “Plakçı Dükkanı”
ikonunda görebilirsiniz.
Aptulika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder