UÇAN V GİTAR VE CANIM ANKARA
Aslında yazının başlığı daha uzun olmalı, “Uçan V Gitar, Altın Gitar, Pembe Manşet, Deri Yelek ve Canım Ankara”, bu liste Wishbone Ash konserini bence çok güzel özetliyor.
Ankara’dan 15 Nisan’da bir Wishbone Ash geçti, geçti diyorum ama aslında esti, gürledi demek daha doğru. Ankara’nın en sevdiğim yerlerinden biri olan CSO - diğeri Tunalı’da Süleyman Abinin dükkanı Shades’tir - yeni yerinde, mükemmel bir komplekste yeniden hayat bulmuş. Hem içi hem bahçesi görmeye değer. İçinde bir de sevmelere doyamadığımız Wishbone Ash çalıp söyleyince 24 saati biraz geçen Ankara seyahati bir hac yolculuğuna döndü. Orada buluştuğum, karşılaştığım, tanıştığım, sohbet edip, bira içtiğim Ankaralı müzisyenler ve müzikseverler de cabası…
Wishbone Ash’in bende yeri ayrıdır, sevgili Jak Kohen’in mirasıdır bana Gitaresk’ten kalan. Her bölümde bir Wishbone Ash parçası çalarak hepimize tekrar tekrar sevdirdi Wishbone Ash’i o güzel sesiyle. 1969 yılında kurulan gruptan, Steve Upton, Martin Turner, Jonh Wetton, Trevor Bolder, Andy Pyle, Mike Sturgis ve John Crabtree gibi isimler geçti, 2023 yılında eski kadrodan sadece Andy Powell kaldı, Andy Powell’a bas gitarda Bob Skeat, gitarda Mark Abrahams ve davulda Mike Truscott eşlik ediyor. İlk albümü 1970 yılında çıkan grubun son albümü 2020 yılında çıktı ve pandemiler, savaşlar, depremler, seçimler derken 2023 yılında grubu bir kez daha canlı izlemek kısmet oldu.
Daha önce İstanbul’da birbirinden tuhaf mekanlarda, ama yine aynı ruh haliyle dinledik Wishbone Ash’i, çift gitarın öncüsü bu grubu Ankara’da hem de mekan olarak böyle güzel bir yerde görmek ilaç gibi geldi sevenlerine. Salon bir rock konseri için ilginç bir mimariye sahip, çanak şeklindeki sahnenin etrafına yerleştirilmiş oturma yerleri, tüm biletler satıldığı ve salon tıklım tıklım dolu olduğu için sahnedeki sanatçı bir grup seyirciye arkasını dönmek zorunda kalıyor ancak, Wishbone Ash bu konuda seyirciyi hiç üzmedi ve sık sık bize sırtını dönerek arkalarında kalan seyirciyi de ihmal etmediler.
Konser "Bonafide" ile açıldı ve "We Stand As One" ile son sürat başladı. Andy Powell’ın açılış konuşmasının ardından beklenen oldu, "King Will Come" ve "Warrior" ortalığı yıkıp geçti. Arkasından "Thrown Down the Sword" başladı ve seyirci telefonları çıkarttı, çılgın bir video, fotoğraf çekimi olmasını beklerken telefon ışıkları yandı ve sağa sola sallanmaya başladı. Parça, savaşa veda eden bir savaşçıyı anlatırken bu romantizm biraz fazla oldu belki ama hem grup hem de seyirci halinden memnundu.
Bu parçayla “konserin gidişatı belli oldu artık” derken, Andy Powell tekrar sözü aldı, “bir sürü albüm yaptık ama bazılarını hiç kimse dinlemedi” diye hem serzenişte bulundu hem de çalacak parçanın ipucunu verdi ve "We Stand As One"dan sonra "Coat of Arms" albümünden ikinci parça, albümle aynı adı taşıyan parça başladı, albümü dinlemeyen yokmuş ki salon da tüm gücüyle parçaya eşlik etti. Henüz tadı damağımıza yeni yeni gelen, “şimdi ne çalacak acaba” yürek çarpıntılarıyla bir sonraki parçayı beklediğimiz konser "Ballad of the Beacon" ve "Standing in the Rain" ile devam etti, arkasından………………………………….
Arkasından gelen parçayı yazmak için biraz nefes almam, o ana geri dönmem, kelimelere dökecek gücü toplamam gerekecek. Bir grubun çok sevdiğiniz bir parçası vardır da bir yerlerde grubun da o parçayı çok sevdiğimi okursunuz, duyarsınız, ya da bir konserde dinler hissedersiniz. "Phoneix" çalmaya başladığında ben bunu hissettim, her bir enstrüman parçaya kendi performansı ekledi, her bir sanatçı kendi sanatını konuşturdu, her bir grup elemanı parçayı kendine göre çaldı ve bunu uyum içinde birleştirdiler, her bir enstrüman sadece solo yapmadı aynı zamanda parçanın kendine ait bölümünü seyirciye yaşattı, eğer parçayı sevmeselerdi bu mümkün olur muydu? Bence olmazdı. Konserin son parçası 17 dakika süren, her saniyesi içimize işleyen "Phoneix" oldu. Kısacık bir aradan sonra sevgili Cenk’in çığlığı duyuldu “Blowin’ Freeeeeee” ve Blowin’ Free çalmaya başladı, konserin bittiğini haber vere "Jailbait"i hep birden söyledik. Ve sonra, yine bir nefes almayı, uygun kelimeler bulmayı gerektiren bir an, Andy Powell “bu akşam harika bir akşam oldu, böyle muhteşem bir seyirci beklemiyorduk, size bir sürprizimiz var, hepiniz bunu hak ettiniz, parçayı bu konser için çalışmadık, hata yaparsak lütfen affedin” dedi ve kimsenin beklemediği PERSEPHONE’un ilk notaları duyulmaya başladı, bu andan itibaren herhangi bir hata olsa bile bizim görüp duyacak halimiz yoktu.
Özetle uzun zamandır hasretini çektiğimiz, mükemmel bir konser izledik. Gruptan biraz bahsetmek istiyorum. Bir süredir bu rock müzik yapanlar neler giyiyor diye özel bir merakım var, konserde de gruptan gözümü alamadım, özellikle Mike Truscott’un yakası ve manşetleri pembe gömleğinden. Andy Powell ve Mark Abrahams’ın kontrast yapan çizgili gömlekleri ve Bob Skeat’in deri yeleği…sahnede uyum içinde her şey. Andy Powell’ın enerjisi tarif edilemez, flying V gitarıyla çaldı, söyledi, hopladı zıpladı, bizimle şakalaştı, sahnenin her köşesinde varlığını gösterdi. Konserin kahramanı davulcu Mike Truscott, hiç beklenmedik atakları, bir ara zillerini düşürmesine rağmen hiçbir şey olmamış gibi çalmaya devam etmesi, grupta yeni olmasına rağmen her parçaya hâkim olması şahaneydi. Gitarist Mark Abrahams ise ayrı bir alem, bir ara bana bakıp gülümseyince biraz yanaklarım kızardı ama aynı gülümsemeyle kulis kapısına da bakınca bu sefer üstüme alındığım için utandım, gitar çalarken sürekli suratını şekilden şekile sokan gitaristlerden Abrahams ve gerçekten üstün yetenekli gitaristlerden biri. Basçı Bob Skeat’in performansı hepimize şapka çıkarttı ve grubu peşinden sürükleyip götürdü.
Çok güzel bir Ankara gününde ve gecesinde rock müzik dinleyicisi olmanın ayrıcalıklarından faydalandık, Wishbone Ash dinledik ve uzun uzun sohbetler ettik, gündemden uzaklaştık ve yenilendik. Evet, buna bir hac yolculuğu diyebiliriz.
Yazı ve fotoğraflar: Meral Akman
Konser sonrasi iki saate yakin imza ve soylesi ortami ve grubun sicakligi da unutulmaz...herkesle fotograf cektirmekle kalmayip bizlelerlselfi yapip fb sayfalarinda yayinladilar...gerçekten unutulmaz bir geceydi...
YanıtlaSil