Sayfalar

6 Aralık 2018 Perşembe

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 81



Rabindranath Tagore
Gitanjali – İlâhiler


Bundan 14 yıl önce dumanı harıl harıl tüten bir politik tartışmada bizi şaşkınlıkla izleyen üçüncü bir şahsiyet araya dalarak aynen şunu demişti, 
"kuzum siz dünyayı alimler mi yönetiyor sanıyorsunuz?" 
İşte o anda bizim tartışma alevimize bir damacana soğuk su boca edilmiş gibiydi.
O zaman Bush vardı şimdi onu bile aratan Trump var. İster muhalif isterse iktidardan yana olalım sevdiğimiz politikacıların kaçta kaçı kültür, sanat, bilimle ilgili. Bırakın politikayı isminin önünde "Prof" yazanlar bile tartışma konusu. 

Haksızlık etmeyelim bazı politikacılar sanatla  ilgilenmiştir. İngilizlerin diplomasi dahisi Churchill amatörce resim yaparmış (bizde de Kenan Evren akla gelebilir ama Churchill'in Picasso için "Bunu ben de  yaparım" diyerek resim yapmadığı kesin. İyi bir ressam sayılmasa da resim hakkında hatırı sayılır bilgisi olduğu söylenir.  bakınız: Gombrich). Sanat ve kültürle alakalı politikacılardan şimdi ilk anda aklıma gelenlerden biri de Çek Cumhuriyet'inin ilk Cumhurbaşkanı Václav Havel. Üniversite yıllarında tiyatro üzerine eğitim almış, oyunculuk yapıp birçok tiyatro oyunu da yazmıştır.  Çekoslavakya'nın dağılışından sonra Çek Cumhurbaşkanı olan Havel'in Batı ( kapitalist) blokundan ilk görüşmek istediği kişi kim olmuştu dersiniz? Kim olacak, tabiki Frank ZappaVáclav Havel iyi bir Zappa dinleyicisiymiş,  Frank Zappa ölene dek Havel ile can dost olacaktı. 

 Ülkemizde ise aklıma gelen isim Bülent Ecevit. Politik kariyerinden önce şair ve gazeteci olan bir kişi. 1970'li yıllarda şiirlerinden oluşan bir kitabı ben de vardı. Bir ara o şiirlerden bazıları Fikret Kızılok tarafından bestelenmişti de. Eşine yazdığı "Yapamadığım" şiirindeki iki kişinin özlemlerinin politikada yitmesi, "ne ben sorayım seni /ne sen beni sor"diye başlayan ve hala duyduğumda etkilendiğim "Bach Sonatı""O Boğaz’dan söz eder /sen rakıyı hatırlarsın" diyen dostluk ve barış dizeleri, "emeğe eylem /eyleme yürek/yüreğe sevgi ne güzel uymuş" diyen "Uyum" şiirleri aradan kırk küsur yıl geçse de ezberimdedir... hala etkisini ve gücünü koruyarak. 

Çoğu zaman Bülent Ecevit politikaya atılmasaydı da şair olarak kalsaydı diye düşünmüşümdür. Hele ki siyasetteki son yıllarında bu düşünce "keşke"ye dönmüştü. 12 Eylül'den sonra siyasetten yasaklıyken çıkarttığı "Arayış" dergisindeki baş yazılarını hatırlarım. Türkçeyi bu kadar güzel kullanan biri olabilir miydi. Politikada ona çok kızdığım dönemler de olmuştur ama Türk dilini çok güzel kullanabilmesi ve sanatçı hassasiyetine hep hayranlık duymuşumdur. Hele ki şimdilerde bu bir hasrete bile dönmüştür. 

Bu yazdığım düşünceler uzunca bir zamandır aklımda yoktu. Geçen ay gördüğüm bir kitap bunları aklıma getirdi: Yeni baskısı 2015'te yapılan Bülent Ecevit'in çevirmenliğini yaptığı Rabindranath Tagore'un "Gitanjali İlahiler". Ecevit'in bundan 70 yıl önceTürkçeye çevirmesiyle dilimize kazandırılan Hintli şair Tagore modern dönemin klasiklerinden. Hint ve Doğu felsefesiyle de ilgilenen, Sanskrit ve Bengal dilleriyle ilgili çalışmalar da yapan Ecevit gençliğinde Tagore'ı 1941'de çevirecekti. Aynı şairin "Avare Kuşlar" yapıtını da 1943'te dilimiz kazandıracaktı. 

"Gitanjali"yi yazan Rabindranath Tagore kim ola ki, daha önce duymadım derseniz... Ankara'da Çankaya Köşkü'nü geçip, Yıldızevler Mahallesi durağında inerseniz orada karşınıza bir heykel çıkar. İşte o  Tagore'un heykelidir. Tabi onu sadece bir heykelle anlatıp, geçmeyeceğim. "Gitanjali" kitabının arka kapağındaki yazıda onu, "yapıtlarında yoksulların dertlerini paylaşan ve evrensel insani değerleri savunan" tanımlamışlar. 1861 - 1941 yılları arasında yaşamış olan Tagore, şairliğinin yanısıra yazar, besteci ve de ressam. Yapıtlarını Bengal dilinde yazan Tagore, Hint kültürünün Batı'ya, Batı edebiatının da Hindistan'a tanıtılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu yüzden de 1913'te Nobel Ödülü'ne değer görülmüş. 

Tagore, "Gitanjali"yi karısını ve iki çocuğunu kaybettiği zor bir dönemde, 1902 ile 1907 yılları arasında yazmış. Düzyazı şeklindeki şiirsel anlatımlı bu metinlerde özellikle dikkatimi çeken alelade, sıradan hatta gösterişsiz denilebilecek şeylerde "kutsal"ın simgelenmesi.

İlk gençlik çağlarında kendisini çok etkileyen Tagore'ı aslından okuyup, çevirmek için Sankritçe ve Bengalce öğrenmeye bile kalkan Bülent Ecevit bu kitabı İngilizceden ama gene aslından çevirmiş. Tagore bu kitabını bizzat kendisi İngilizce olarak çevirerek, kendi sözcükleriyle dünyaya duyurmuş. Hatta bu sayede de Nobel ödülünü kazanmış.  Kitabı okuduğumda Türkçe'yi bu kadar zengin ve güzel kullandığı için Ecevit'e bir kez daha saygı duydum. Kitabın yeni basımında 70 yıl  önceki ilk baskısının kapağı da ilk sayfalarda yer almış , karşı sayfasında da Ecevit'in o yıllarda kapak çizimini yapan kişiye şöyle güzel bir teşekkür notu var,
"Bu tercümenin (çevirinin), kendi sahasındaki yüksekliğine hayran olduğum, Afişör ( afişçi, tasarımcı) Yusuf Karaçay tarafından yapılan bir kaba (kapağa) layık görülmesi, beni hem gururlandırmış hem de kendisine müteşekkir bırakmıştır." 

Doğu hümanizması ve Tagore ile tanışmak için güzel bir fırsat. Üstteki teşekkür bölümü sizi yanıltmasın çeviri ağdalı bir Türkçe değil, Ecevit 70 yıl önce bile bugün anlaşılabilecek ve yabancılık hissedilmeyecek duru bir Türkçe ile çevirmiş.

Aptulika


Kitaptan: 

"Ama, eğer bu sıkıcı süsleyiş bir kimseyi toprağın sıhhat veren tozundan mahrum ediyorsa, ondan alalade insan hayatının neş'esine girmek hakkını alıyorsa, bunun hiçbir kazancı yoktur."

"Dilde eski kelimeler sönünce kalpten gelen yeni nağmeler meydana çıkıyor ve eski yolların kaybolduğu yerde, harikalarla dolu bir ülke yükseliyor."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder