Sayfalar

28 Haziran 2020 Pazar

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 147


Kazuo Ishiguro
 "Avunamayanlar"
Çeviri: Roza Hakmen
 Yapı Kredi Yayınları
 (1. Baskı 2009)

Bu kitabı bir öneri üzerine almıştım ama uzun süre okumadan orada burada kalmıştı. Fotoğrafa bakarsanız anlayacaksınız zaten,  kitap okunmadan önce bir hayli eskimişti bile. Ha kapakta yazarın isminin olduğu bölümdeki yırtık, bir sigara yanığı ve kitabı okurken oluşmuştu. Sokağa çıkma yasağından bir gün önce sevgili dostum Geronimo bana gelmişti. Ben bahçede oturmuş bu kitabı okuyordum. Geronimo gelince sigaralarımızı yaktık ve sohbete daldık. Bir süre sonra da instagram canlı yayını için bir deneme yapalım dedik ve hemen Gero bahçenin bir yanına ben öteki yanına gidip bir test yayını yaptık ve ertesi günü de ilk canlı yayını gerçekleştirdik. İşte bu test yayınını yaparken kitabın üzerine yanan kısmı dışarı gelecek şekilde bırakılan bir sigara için için yanarak kitapta görülen bu façayı oluşturacaktı. 
Zaten ikinci el olarak sahaftan alınmış bu kitap, bir de bu façayı alınca iyicene yaşanmışlık kazanacaktı. 

Şimdi gelelim kitabı tavsiye üzerine alıp, bu kadar uzun süre okumadan bekletmemin nedeni ne olabilirdi ki? Romanın yazarının isminden Japon olduğunu anlamam olacaktı. Bir ön yargı olabilir ama Japon müziği vesairesi bana sıkıcı gelir. İşte bu romanda da başlamaya korktum. Ne zaman ki pandemi dönemi geldi ve hemen "evde okunmamış kitapları okuma festivali"ni başlattım. Tabi ilk olarak da bu kitaptan başlayacaktım. Ha bir de hakkını yemeyeyim Meral Akman, bu köşede Kazuo İshiguro'nun "Noktürnler" isimli öykü kitabını yazmıştı. Bütün bunlar bir araya gelince artık dönüş yok, okuyacaktım. Hani yazın ilk denize gireceksinizdir ya, özlemle kumsaldan yürürsünüz ve ayağınız suya değdiğinde neredeyse vazgeçecek gibi olursunuz ama dönmeyi de kendinize yediremezsiniz. Biraz daha yürürsünüz su ayak bileklerinize gelir ve bir kaç adım daha attıktan sonra su mayonuzu hafiften ıslatacağı derinliğe gelirsiniz ve kollarınızı birbirine sarıp alışmayı beklersiniz ama salak şaşkın bir haldesinizdir ve bir anda kendinizi suya atarsınız, sonra da çıkmak bilmezsiniz. İşte bu durum vaziyette kendimi kitabın içine attım. 

Yazarımız Kazou, Japon kökenli ama 5 yaşından itibaren İngiltere'de yaşamaya başlamış. Yani ona bir Japon yazardan çok İngiliz demek daha doğru. İşe bak sanki doğma büyüme Londralıymışım gibi laf ediyorum. Her neyse daha kitabın ilk sayfalarında, "Resepsiyonun önünde çok sayıda Japon neşe içinde birbirlerini selamlıyorlardı." cümlesini görünce yazarın yaptığı bu ironiyi çok tuttum. Kazuo Ishiguro,  Japon asıllı ama İngiliz bir yazar, "Avunamayanlar" romanında da belli ülke yok; sadece Avrupa'da olduğunu tahmin ettiğimiz bir şehre konsere gelen bir piyanistin öyküsü anlatılıyor. 

Ryder isminde tüm dünyada tanınan ve şöhretli bir piyanist.  Kariyerinde öneme haiz bir konser vermek için isimsiz bir Avrupa kentine  geliyor. Konser birkaç gün sonra verilecektir ve o kalacağı otele gelir. İşte o andan itibaren karşısına çıkan herkes ondan bir şeyler ister, kendi dertlerini anlatırlar. Oysa Ryder'ın bir prova yapmasına bile olanak verilmez. Bir de adamımız birkaç gün sonra vereceği konseri bilir ama bundan başka da bir şeyi hatırlayamaz. 

Şimdi kitabın arkasındaki tanıtım yazısından alıntı yapayım, sonra da diyeceklerimi söyleyeyim...
"Karşılaştığı herkesin niçin ondan bir şeyler istediğini, çok uzak olması gereken yerlere nasıl hemen ulaşıverdiğini, saatler sürmesi gereken bir sohbeti üç dakikalık asansör yolculuğuna nasıl sığdırdığını anlayamaz. Kendini olaylara ve çevresindeki insanlara teslim eden belleksiz piyanist, geçmişin ve geleceğin kırılgan bir şimdiki anda çakıştığı sürreal bir dünyaya savrulur. Çok geçmeden, yaklaşan konser gecesinin hayatının en önemli performansı olduğunu fark edecektir. İşlevini yitirmiş toplumsal düzenin bireyler üzerindeki yaralayıcı baskısını hemen her eserinde zarafetle ilan eden Kazuo Ishiguro, Avunamayanlar'da hayatı kontrolden çıkan bir adamın çok boyutlu hikâyesini anlatıyor."

Kitabı okumaya başlamamla çoğu kez İstanbul dışında bir yere davet edildiğimde karşılaştığım durumları farkettim. Nasıl mı? Sizi konuk ederler, hava alanından ya da otobüs terminalinden alırlar, kalacağınız otele kadar götürürler. İşte o arada davet eden belediye ise arabadaki şöför ile belediye görevlisi kendi sohbetlerini yaparlar ve sen onları dinlersin. Otele geldiğinde de güler yüzle sizi karşılarlar ama özne gene sen değilsindir. Bir ara davet edildiğim bir yerde etkinliği yapan belediye ile rekabet içinde olan (aynı partili) kişiler bana kendi dertlerini anlatıp, "aslında sizi biz davet etseydik, şöyle ağırlardık" diye şikayette bulunmuşlardı. "Avunamayanlar"ı okurken biraz da bu konunun evrensel olduğunu anlayacaktım. 

Kitap tabiki bir konsere davet edilen bir müzisyenin yaşadıklarının ötesinde başka bir konuya da dikkat çekiyor bence. Son yıllarda farketmişsinizdir, TV tartışmalarında herkes kendi konuşmasını dinliyor, karşısındakinin ne dediği artık önemli değil gibi. Sosyal paylaşım sitelerinde yorum üzerine yorum yazıyoruz ama yorum yaptığımız paylaşım unutulup gidiyor. İşte bu dünya ahvali "Avunamayanlar" da 540 sayfada kimi zaman güldürerek, kimi zaman sizi zıvanadan çıkararak sürüp gidiyor. 

Kitap 540 sayfa, yani tuğla gibi ama sizi korkutmasın, acayip akıp gidiyorsunuz. Bir de tuğla gibi kitaptan insanlar niye kaçarlar onu da anlamam. Örneğin 100 sayfalık kitaba 14 ya da 20 lira veriyorsunuz; oysa 550 sayfalık kitabı 26 ya da 30 liraya alıyorsunuz... yani daha hesaplı. 

Kazuo Ishiguro'nun "Avunamayanlar" romanını yazın ilk denize girişiniz gibi cumburlop atlayın derim. Bakalım siz avunamayanlardan mısınız yoksa o arada kalan piyanist misiniz yoksa aslında her iki yanda da bulunuyor muyuz? 

Aptulika

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder