İkinci Yazı: Nasıl Gelişti?
Özeti baştan yapalım,
gayet güzel gelişti,
süper gelişti,
fantastik gelişti.
Bir düş gibi gelişti.
Her sorana “oradaydım olm” dedirtip kıskanma krizi yarattığım konserler mesela, 2 yıl arayla gelen iki kaset ve televizyon programları.
Hepsi oldu.
Peki olmayan neydi?
Dr.Skull açısından bir eksiklik yoktu, bir hata ya da kabahat de. Bunun böyle olduğunu 25 sene sonra yaşayıp gördük zaten. Vizyonsuz yapımcılar, yeni renklenmiş ve kanallanmış ama çok heyecansız bir devlet televizyonu ve belki rock’ın bir alt kültür olarak pasaj önlerine sıkışıp kalması. Bu aşamada sosyoloji okuyan birisi daha derin tahliller yapabilir, oysa ben 24 Ocak gecesi bir anda gelip kafama üşüşen ve fırıldak gibi dönmeye başlayan anılarımı yazmaya niyetliyim. Evet, lafı bilerek uzatıyorum sanki, tartışalım diyene de saygım sonsuz ama benim için 1987-1992 yılları kesinlikle Dr. Skull yıllarıdır. Özellikle de konserler ve çoğunda bulunduğum provalar, oralardaki neşe ve eğlence. Şamata ve haylazlık…Hababam sınıfının rock hali. Konserlerin tümünün böyle 6-7 kamera ile kaydedilmemiş olması gerçekten çok yazık, böyle durumlarda sadece kendi bellek kayıtlarımıza başvurabiliyoruz çünkü. Ama sesleri duymak isteyenler ve o coşkuyu merak edenler için söylemek isterim ki bazı ses kayıtları mevcuttur, ileride setlere mi eklenir yoksa ayrı konser cd/plakları mı basılır bilemem. Basılsın mı diye sorarsanız, tek oyum var, gider “evet”e yapıştırırım. Konserler, konserler, konserler…Fatih, Aykut, Özdemir (bilinen en canavar Dr.Skull arşivcisi Tolga da var mıydı ki ilk ekipte, yoksa sonra mı katılmıştı )…bazı aksaklıkların olduğu bir konserden sonra (hangisiydi bilmiyorum) Baştepe ve Alper’in de önünde “ yahu, bu iş böyle gitmez, gitmemeli” diyoruz, “ekip kurmalıyız” diye atılıyoruz. Kuruyoruz da. Kuruyoruz evet ama ne nasıl yapılır bilmiyoruz, hepimiz farklı okullarda öğrenciyiz, kimimiz tıpta, kimimiz odtü’de ve Ankara’nın diğer okullarındayız. Kafamızda bölük pörçük fikirler, “şunu şöyle yapalım, bunu böyle yapalım…” Bir yerlerde buluşup notlar tutarak birbirimizi gece yarıları telefonla arayarak yavaş yavaş oluşturuyoruz sahne ekibini. Yedek gitarlar, kablolar, güvenlik, görsel tasarımlar, slaytlar (Aptülika’nın ilk slaytı arkaya yansıyınca salonda kocaman bir VUUUU sesi…ve bizde biz başarmışlık hissi) konser kayıtları…hepsinden birileri sorumlu oluyor ve erkenden konser salonuna ( M Salonu) gidip sahne kurmaya başlıyoruz, göğsümüzde kimlik kartları, öyle giren çıkan belli değil durumları yok yani. Birisi duman makinesi de getiriyor ( nereden gelmişti ki o makine? ) ışıklar, ses efektleri, uvertürle konser açış…ecnebi diyarlarda ne varsa elimizden geldiğince taklit ediyoruz, kısmen tutturuyoruz ve zaten canavar olan müziğe bir de görsellik ekleniyor, neticesinde M Salonuna günde iki konseri ful dolduracak seyirci gelmeye başlıyor. O efsane konserler başlıyor.
Dr.Skull sadece M salonunda çalmıyor elbette, odtü festivali var, Bursa’ya bir rock şenliğine gidiyorlar, İstanbul konserleri oluyor, başka sinema konserleri var ( maalesef Ankara dışı hiçbir konserde eşlik edemiyorum ekibe) ama işte konserlerde enerji arttıkça artıyor, bir konserde Alper davulun ride ya da crash zilini kapıp seyircinin önüne geliyor ve zile vurdukça seyirciyi delirtiyor, biz deliren seyirciyi zapt etmekte güçlük çekiyoruz ama bu hareket de sonradan Dr.Skull konserlerinin değişmezlerinden biri oluyor.
1989 Ankara A Bar |
1989 yazında benim ızdırap kum saatim doluyor, oflaya puflaya okuduğum okulum bitiyor ve mecburi hizmete Ankara dışına gidiyorum. O yoğun koşuşturmanın yerini haberdar olununca hafta sonu otobüsle gelinip terminalden taksiyle ucu ucuna yetişilen konserler alıyor, bu arada afacanlar bir barda da sahne almaya başlıyorlar. Yeni yeni açılmaya başlanan ve yazılmamış bir kural gibi klasik rock ve blues çalınan Ankara barlar ortamında sanırım ilk kez heavy metal ve punk çalınmaya başlanıyor. Bin kişinin karşısında nasıl canavar gibilerse 20 kişinin karşısında da öyleler, bir de belki de bar diye repertuarı da iyice serbest bırakıyorlar, geliyor Maiden’lar gidiyor Judaslar, araya Sex Pistols ve o pek sevilen ayıpçı şarkılarıyla Dead Kennedys de karışıyor. Sanki Hendrix ve Kinks’den de yorumlar oluyor gibi kalmış bu arada aklımda, olmuştur kesin, repertuar o derece zengin. Bar ortamları konserlerden biraz farklı, seyirci laf atıyor, şakalar gırla gidiyor ve sonra bir bakmışsınız Alper ya da Baştepe elinde birası sizinle barda laflıyor.
A Bar 1990 |
Evet, sevgili okurlar, 1991 Ankara’ya dönüş yılım ama izdivaç, hem çok uzak hem de acayip yorucu bir işyeri, çok lazımmış gibi yeniden tahsile başlamak ve küçük ama sevimli bir rock grubu kurmak gibi bir sürü işe birden kalkışıyorum (nedense?). Konser ekiplerinde yokum çoğu zaman, yetişip izliyorum sadece A Bar konserleri. Ama konserler yine o canavar konserler. Kurduğumuz cep model rock grubunun diğer 3 elemanı da Skull tayfası ile ya okul ya da semt arkadaşı, o yüzden görüştüğümüz zamanlarda laf dönüp dolaşıp yine Dr.Skull’a geliyor. Büyük hayalimiz müziğimizi epey geliştirip bir konser için bile olsa Dr.Skull’a ön grup çıkmak. Olmuyor, olamıyor.
Ve 1992 yılında Rools 4 Fools geliyor güm diye. Bana göre başyapıttır, hiç tartışmam. Bir bahçede rakılar ve biralar eşiğinde takıyoruz teybe ve uçuyoruz. Hepsi bildiğimiz, konserlerde defalarca dinlediğimiz parçalar aslında ama yine de uçuyoruz. “Olm soloya baksana lan” “ Baştepe değil mi bu, yok olm Ersöz la bu, onun tonu baksana” “ooo Alperi görüyon mu canavar yine” “ çift kros mu çalmış, yok yahu değil…yok yok çift kros” “Alper caz davulcusu gibi la burda (bunu ben demiştim)” Böyle konuşmalar eşliğinde iki tur dinliyoruz Rools’u ve akşam oluyor sonra, kafalarda binlerce tınıyla evlere dağılıyoruz. Ve sonra, kısa bir süre sonra Baştepe ile karşılaşıyoruz sokakta ve diyor ki bana “Ben”….”Amerika’ya gidiyorum”. Susuyorum ve sigaramdan derin bir nefes çekiyorum.
Yarın
Üçüncü yazı: Nasıl bitti?
Yazı dizisini ilgiyle takip ediyorum. Keşke biraz daha görsel olsa. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.
YanıtlaSil