Sayfalar

6 Kasım 2018 Salı

"Merhaba millet, biz Primus ve berbatız”


Hayranları konserlerde grubu “Primus berbat (Primus sucks)” diye selamlıyorlar, 1984 yılında kurulan grup, sahneye çıktığında, “Merhaba millet, biz Primus ve berbatız” diye konserlerine başlıyordu, bu gelenek o günden beri hayranları tarafından her konserde yaşatılıyor.




Bir grup tasarlayalım, Rush’dan bas gitar alalım, bas gitarı Buckethead gibi çaldıralım, içine biraz funk, bolca rock ekleyelim, trash metal gitarı, caz davulu ve Tom Waits, Mel Blanc (Bugs Bunny ve Ördek Daffy gibi çizgi karakterlere sesini veren Amerikalı sanatçı) ve The Residents arası bir vokal koyalım, sahnede Frank Zappa ve Captain Beefheart  gibi davranan üç eleman bulalım, sözleri de South Park ve Seinfeld’den esinlenelim, “Primus” müziğine oldukça yaklaştık ama daha uzun bir yolumuz var. 

Hayranları konserlerde grubu “Primus berbat (Primus sucks)” diye selamlıyorlar, 1984 yılında kurulan grup, sahneye çıktığında, “Merhaba millet, biz Primus ve berbatız” diye konserlerine başlıyordu, bu gelenek o günden beri hayranları tarafından her konserde yaşatılıyor.

Yarı mütevazı, yarı kara mizah bu deyişin arkasında, oldukça sağlam bir alt yapı var. Primus, 80’ler, 90’lar ve 2000’lerde sessiz sedasız (kendini pazarlama anlamında, yoksa albümlerde ve konserlerde bolca gürültü yapıyorlar) çizgisini bozmadan ve mevcut müzik anlayışlarını ileri taşıyarak müzik dünyasında varlığını sürdürüyor.
Günümüzde bir zamanların, yakışıklı şarkıcı, yetenekli gitarist, protest şarkı sözleri, ihtişamlı konser gösterileri, daha hızlı gitar, daha gürültülü davul çalma akımları iyice gözden düştü. Artık, King Crimson, Tool, Radiohead gibi, yaptığı işin yaratacağı etkiden çok, kalitesini ön planda tutan, her yıl bir albüm yapmak yerine bir albüm üzerinde yıllarca çalışmayı tercih eden grupların sayısı artıyor. Primus da, birbirinden yetenekli ve nevi şahsına münhasır üç kişiden oluşuyor ve yukarıda örneklerini vermeye çalıştığım müzisyenler gibi,  yaptıkları her işin bir öncekinden daha iyi olması için elinden geleni ardına koymuyor. 
Size önce birbirinden enteresan grup üyeleri hakkında birkaç bilgi vereyim, sonra gruptan bahsedelim.

Bas gitarist ve vokalist Les Claypool, herhalde son yılların en ilginç kişiliklerinden biri. Arama motorlarına adını yazıp fotoğraflarına bakarsanız gözlükleri ve şapkaları dışında öyle aman aman dikkat çeken bir adam değil. Neredeyse sıradan görünüşlü, orta yaşlarına yakın bir beyefendi. 1963 yılında doğan Claypool, Metallica’dan Kirk Hammett ile birlikte büyümüş. Müziğe ilgisi Hammett ona Led Zeppelin dinlettiğinde başlar, sonrasında Ted Nugent ile tanışır ve müzisyen olmaya karar verir. Rush ile tanıştıktan sonra gitarı bas gitar ile değiştirir, kendisi hala sıkı bir Geddy Lee ve Rush hayranı. Müzisyen olmadan önce marangoz olarak hayatını kazanmaya çalışır, bir taraftan da yerel gruplarla çalar. Primus ile birlikte Holy Mackerel (Mark "Mirv" Haggard, Adam Gates, Henry Rollins ve Bryan "Brain" Mantia), Oysterhead (Trey Anastasio ve Stewart Copeland), The Frog Brigade, Colonel Claypool's Bucket of Bernie Brains (Buckethead, Bernie Worrell, Bryan “Brain” Mantia) ile albümler yapar. Birçok basçı gitarına tel eklerken, tek telli basgitarı (Whamola) ile şov yapar. Danny Carey, Tom Waits, Geddy Lee, Buckethead ve Sean Lennon ile iyi anlaşır, birlikte albümlerde, konserlerde omuz omuza çalıp söylerler, Yngwie J. Malmsteen ilk iki albümünün ses mühendislerinden biridir. Halen “Rancho Relaxo” ismini verdiği çiftliğinde, Tool’dan Maynard James Keenan gibi, şarap yapmak için üzüm ve “sağlık” için “şifalı ot” yetiştiriyor, denizi seviyor ama sörf yapmaktan nefret ediyor, ödüllü bir balıkçı. Komşuları onu, “saygılı ve eksantrik” biri olarak tanıyor, her konuya mizahi yaklaşmasına rağmen uyuşturucu, taciz ve çocuk hakları konusunda çok hassas, bu konuda yazdığı romanı “South of the Pumphouse” 2006 yılında piyasaya çıktı ve yedi baskı yaptı. Metallica için bas gitarist seçmelerine katıldı, James Hetfield, “bizim için çok iyi” dedi ve seçilemedi, daha sonra “grup için o kadar tuhaftım ki, James’in reddetme bahanesi çok kibar bir yaklaşım” dedi. Kurbağaları seviyor, çizgi filmlere konuk oyuncu olarak katılıyor ve Seinfeld seyretmeye başladığınızda jenerik müziğinde Les Claypool’u duyuyorsunuz.

Gitarist Larry LaLonde, grubun en genci, 1968 yılında doğdu. Gitar çalmayı bizzat Joe Satriani’den öğrendi. Frank Zappa, Jerry Garcia, Jimi Hendrix hayranı olarak müzik dinlemeye başladı, sonra Metallica ve Slayer dinleyerek “metalci” olmaya karar verdi, henüz 17 yaşındayken death metal grubu Possessed ile ilk albümünü çıkarttı. Les Claypool ile trash metal grubu Blind Illusion’da tanıştı, orijinal gitarist Todd Huth gruptan ayrıldıktan sonra Primus’a katıldı, o günden beri grubun gitaristi. Funk, heavy metal ve dünya müzikleri dinlemekten hoşlanıyor, en gelişmiş tekniklerle gitar çalan gitaristlerden biri olarak biliniyor, iddialı bir kaykaycı, "Jerry Was a Race Car Driver" parçasının klibinde Bob Cocks’un elindeki cips paketini tekmeleyen Larry LaLonde’un ta kendisi.

Davulcu Tim Alexander, gruptan üç kere ayrıldı, her seferinde daha gürültülü geri döndü, Les Claypool, “pek fazla prova yapan bir grup değiliz bunun en büyük sebebi Tim, o kadar dikkatli bir davulcu ki, hepimiz adına sahneyi kontrol ediyor” diyor. Primus’dan ayrı geçirdiği zamanlardan birinde A Perfect Circle’a katıldı, grubun ilk albümü Mer de Noms’da The Hollow parçasında davul çaldı. Kısa bir süre Blue Man Group’a katıldı, sonra yine bir Maynard James Keenan  projesi Puscifer’a katıldı, 2014 yılında kalp krizi geçirdi ve açık kalp ameliyetı geçirdi, iyileşir iyileşmez Primus’un "Primus and the Chocolate Factory" turnesine katıldı.

Primus, 1984 yılında Les Claypool, gitarist Todd Huth ve davulcu Jay Lane tarafından, Kaliforniya El Sobrente şehrinde kuruldu. Les Claypool ve Larry LaLonde’un doğup büyüdüğü bu şehir için Claypool, “Budwiser toprakları” diyor. 1989 yılında  ilk albümleri “Suck on This” çıktı, bunu 1990’da “Frizzle” ertesi yıl, “Sailing the Seas of Cheese” takip etti. 1991 yılında Bill ve Ted’in Maceraları filminde rol aldılar ve 1993 yılında, en büyük çıkışlarını yaparak, Alice in Chains, Fishbone, Arrested Development, Tool, Rage Against the Machine ile birlikte Lollapalooza festivalinde esas grup olarak sahneye çıktı. 
Aynı yıl, Lollapalooza Festivali'nde kazandıkları şöhretin ardından ticari başarıyı yakaladıkları ilk albüm “Port Soda” çıktı. Albümün ticari başarısı kalitesini hiç etkilemedi, şahsen benim en sevdiğim albümleridir. Albüm Billboard listelerine girdi, “Entertainment Weekly” dergisi, “eğer bu grup bir gün bir melodi yazar ya da –Allah korusun- bir rock balad yazarlarsa, dünyanın kontrolünü ele geçirebilirler” diye iddia etti.


Pork Soda’nın ardından, 1995 yılında, Tales From The Punchbowl piyasaya çıktı, 1996 yılında, aykırı çizgi dizi South Park için açılış müziği bestelemesi istendi, hali hazırda kendisi çizgi film karakteri gibi olan Les Claypool ilk bölümü seyretmeyi bitirmeden müziği hazırlamıştı. 
1997 yılında Brown Album, 1998 yılında, XTC, Peter Gabriel, Stanley Clarke, Jerry Reed, Police, Metallica parçalarını kendilerine özgü tarzları ile yorumladıkları kısa albümleri Rhinoplasty,  1999 yılında  da Antipop albümü çıktı. Bu albümde gruba Tom Morello, James Hetfield, Jim Martin, Martina Topley-Bird ve Tom Waits eşlik etti. 
Bu albümden sonra grup, artık yeteri kadar eğlenemediklerine karar vererek bir ara verdi. Bu ara, 2003 yılında “Animals Should Not Try to Act Like People” kısa albümü ile sona erdi. Davula Tim Alexander oturduğu ekip, Bonnarroo, Lollapalooza ve Vegoose gibi festivallerde boy gösterdi, zaman zaman sahnede gruba, Adrian Belew gibi isimler katıldı. 2011 yılına kadar ekip kendilerinde albüm yapacak “kıvılcımı” göremedi, bunun yerine turnelere devam ettiler. 2011 yılında davullara Jay Lane geçti ve “Green Naugahyde” albümü çıktı. Konserler ve turnelerle geçen üç yılın ardından “Primus & The Chocolate Factory With The Fungi Ensemble” albümü geldi ve son olarak 2017 yılında grubun olgunluk albümü “The Desaturating Seven” çıktı.

Primus, albümlerini minimum maliyetle üretmeye özen gösteriyor, bunu yüksek maliyetli stüdyolara “gıcıklık” olsun diye yaptıkları iddia edilse de, grup, prova yaptıkları yerlerde dijital cihazlarla kayıt yapmayı tercih ediyorlar, bunun daha “şeffaf” müzik yapmalarını sağladığını düşünüyorlar. 
Guitar Player yazarlarından Joe Gore grubun müziğine  “Balatayı Sıyırmış Progresif Rock (Progressive Freak-Out Music)” adını takmış.  Yazının başında Primus müziğinin bir potada eritilmiş birkaç türün karışımı gibi anlattım ama bunun sebebi bu müziği açıklamak için kesin bir tanım olmaması, grubun da bu konuda çok yardımcı olduğu söylenemez, kendilerine özgü bir tarzları olsa da her albümde bu tarz karşımıza daha da şaşırtıcı halde çıkıyor.
Son zamanlarda müziğe “gönül vermiş” sanatçılar bulmak gittikçe zorlaşıyor, kimi çok popüler olmak peşinde, kimi popülerlikten kaçmak için zor olanı seçiyor. Primus gibi gruplar ise, hem kendilerini hem de dinleyenlerini müziğin içinde hissetmek için kendi yöntemleri ile müzik yapmaya devam ediyorlar. Hakkını vermek için hangi parçayı seçeceğime karar veremedim ve grubun konserde hakkını verdiği parçayı paylaşmaya karar verdim.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder