Sayfalar

9 Ocak 2015 Cuma

Blues Perişan Kütüphanesine Katkı - 13



Bundan iki hafta önce buradan sizlere “Türk Heykelinin Metin Abisi” kitabı hakkında yazmıştım. 
Bu kitabı okurken ve yazarken aklımda hep “Aslında bu kitabı bizim Geronimo okuyup, yazmalı” düşüncesi geçiyordu. 
Kitabı ona da verdim ve bugün bir yazısı geldi. Bu düşüncemde ne kadar haklı olduğumu gördüm. 
Heykel sanatı bize ne kadar uzak gibi görünürse görünsün aslında o kadar yakındı. 
Teşekkürler Geronimo.
Aptulika



Bir Kitap İle ... “ Metin Ekiz ve Ailesi “
Bir kitap okuyorsunuz, hayatınız da hiç duymadığınız, görmediğiniz, bilmediğiniz bir dünyayı, kişiyi, aileyi tanıyorsunuz. Bilmediğiniz bir sanat dalının ta içine kadar gidiyor ( heykel ), hatta ötesine gidip, GSA (Güzel Sanatlar Akademisi)’nin Fındıklı’da ki hayatınızda hiç girmediğiniz, görmediğiniz kooridorlarında dolaşıyor, atölyelerine giriyor, rıhtımından balık tutuyor, mangal yapıp, okulda şarap bile içebiliyorsunuz. (Okulda içmek güzeldir)
Aptullika iki sayı önce kitaptan bahsedip, bir heykeltraş üzerinden niye bana atıfta bulundu diye  merak ederken, kitabı okuyup bitirince, neden bunu yaptığını çok iyi anladım. Tabii bir süpriz değildi, çünkü iyi dost olmanın ardında yatan bir paylaşımdı bizimkisi, iyi bir arkadaşlık, iyi bir dostluk, bazen üzerinde hiç konuşulmayan konulara rağmen birbirini çok iyi tanımaktır. Bu vesile ile bu sayfaların yazarı dostum Aptulika’ya  çok teşekkür ederim.
Kitap aslında Heykeltraş Metin Ekiz’in ardından kardeşi Turgut Ekiz  tarafından örnek bir uğraşı ve çaba ile, belli ki anısına bir saygı olarak oluşturulmuş. Çokta iyi yapılmış. Yoksa ben Metin Ekiz ‘i  nerden bilecektim? Oysa ki iki günde, bu samimi ve içten kitabı bitirdikten sonra sanki kendimi Ekiz ailesini uzun zamandır tanıyan bir insanın hem mutluluğu, hem de burukluğu içinde hissediyorum. 
Burada tutup kitabı özetlemeye gerek duymuyorum. Yalnızca şunu söylemeliyim ki  bu kitap  “Heykeltraş Metin Ekiz” adı altında  çok acayip birşeyi anlatıyor.  Tam da ifadesiyle “Anadolunun bağrından kopup gelen“  yokluklar içinde bir aileden çıkıp, aslında çocuklarının bugün bile  asla para etmeyecek (!)  bir meslek olarak “Heykel”i  seçmesi ve bunun ardından, diğer 3 kardeşinç de yine resim, heykel ve tiyatro  gibi, Türkiye’de kitlelerin (okula giden çocuklarının meslek seçimi olarak) asla anlayamayacağı/onaylamayacağı “zengin çocuklarının işi yavrum bunlar, ne kazanacaksın sen heykelden, resimden“ nidaları eşliğinde bu çocuklarının bir şekilde sanat dallarını seçmeleri ve her birinin oldukça başarılı olmaları gerçekten  hem bir  “Türkiye Anadolu İnsanı”  destanını hem de, bir Dünya ve Türkiye için  “Sanat Tarihi  destanı “ yaratıyor bana göre.  Anne Esma  Ekiz’in  okuma yazma bilmeyen bir kadın olarak, çocuklarının eğitimleri ve sonrası, sırf meraktan “getirin bakalım bir de ben deneyeyim deyip“ hiç bir eğitim alamadan bir  ressama dönüşmesi bilmem size ne anlatır ama  bana  tarifsiz şeyler anlatıyor ve hissetiriyor.
Ayrıca Metin EKİZ’in nasıl bir  “ İNSAN”  olduğunun vurgusu ve nasıl  bizden biri olduğu ve de nasıl  SANAT uğruna bir “ Kaybedenler Kulübü Üyesi “ oluşunun  gerçekten hüzünlü bir hikayesi bu.  Kitabın içindeki yeğeni  Pınar Özçam’ın  dayısını anlatan yazısı benim için İNSAN Metin Ekiz ‘in en önemli izleriden biridir. ( Gözlerimi yaşarttığını itiraf ediyorum )
Türk Heykelinin Metin Abisi
(Kaynak Yayınları 2014)
Bir de kitabı okurken, kendimde dahil olmak üzere birçok insanın hikayesini okuduğunuzu ve  yaşamın o samimi ve sıcak ama aynı zamanda da vahşi ve affetmeyen yanını da yaşıyorsunuz sayfa sayfa ... Metin Ekiz , sen, ben, biz gibi bir İNSAN.  Köyde doğuyor, yokluklar içinde aile , ekmek uğruna köyden kasabaya, oradan şehre göç, emekçi  inşaat ustası (kalıpçı) bir baba, tütün fabrikasında mevsimlik işçi bir anne ve yedi çocuk.  İçlerindeki aydınlık ışığın nereden geldiğini merak edebilirsiniz. Bilemiyorum, kitap buna cevap vermiyor ama belki şehrin Samsun olması, okulun ve mahallenin adının “İlk Adım”  olması, tıpkı Türkiye’nin çağdaşlık ışığının çıkış noktasında ki ile  eşleşebilir, kimbilir?  Sonra  çift dikiş geçen orta ve lise yılları.  Bir anadolu çocuğunun GSA Heykel Bölümüne girişi, 70’li yıllar İstanbul’u.  Karşılıksız kalıp geleceğe de taşınan bir aşk  ve küskünlüğü. (Bu yüzden hiç evlenmemiş Metin Ekiz sanırım .) Hep samimi ve içten dostluklar ,  dürüstlükte düz , samimi dobra bir tarz , çalışkan, muzip bir kişilik . Dedim ya “ Kaybedenler Kulübü” üyesi olarak  alkolle olan şiddetli dans.  Sanatı egolar dışında sahiplenmek , kendi yaratıcılığından daha önemli olarak “Eğitimci” kimliği ile öğrencilerine adanan samimi bir öğretim görevlisi hayatı.
Daha fazla yazmayacağım, çok bile oldu .
Neden mi ?  Çünkü çok bizden ve çok samimi bir insan ve insanların hikayesiydi bu, hepimizin başından geçmiş ya da geçebilecek gibi . 
Biliyor musunuz? Bu kitabı okumanız için  heykel  veya resimle uğraşmanızın , sanatla haşır neşir olup olmamanızın hiçbir ilgisi yok .  Meraklı , duyarlı iseniz , kitap okumaktan hoşlanıyorsanız , sizi de kendim gibi belkide  adını hiç duymayacağınız  muhteşem Ekiz’ler ailesini tanımaya davet ediyorum .
Aile Hakında kısa bilgi:
Metin Ekiz :  Heykeltraş ,öğretim görevlisi  
Rafet Ekiz :  Ressam . 53 yaşında trafik kazasında ölüyor  Hakkında Leman Kültür yayınlarından çıkmış Rafetçe isimli bir kitap var, Vecdi Çıracıoğlu’nun derlediği , şimdi onu da okumak lazım .
Rahim Ekiz : Ressam, heykeltraş. 33 Yaşında inşaattan düşerek
ölüyor.
Anne Esma Ekiz : Ressam ve elleri öpülesi  bir ana
Turgut Ekiz :  Tiyatro oyuncusu ve yazarı ve bu kitabın derleyeni

Geronimo Yalnızkartal

8 Ocak 2015 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder