Çocukluk günlerimizin
gençliğe taşındığı yıllarda, plak kapaklarında siyahi bir adam müziğinden önce
görüntüsüyle hafızamızdaki yerini almıştı. Hani İngilizce telaffuzu da becerdik
mi, ortaya görüntüye eşlik eden bir görkem çıkıverirdi: Corç Dük.
Müzik dinlemeyi küçükten
merak edinmiş benim gibilerinin “Dük” denilen soyluluğun hep siyahi insanlara
verildiğini sanma divaneleği hakimdir. Aslına bakarsak müzikte bu dük’lük müessesini Duke Ellington çoktan
hakketmiştir ya neyse. İşte George Duke de
bu mertebenin diğer bir zirvesiydi.
O 70’li yılların plaklarında
tanıdığım George Duke ile ilk defa konserde karşılaşmam 1989 yılının yaz
aylarında olmuştu. İstanbul Festivali’ne geleceğini duymuştum ve tabi hemen
AKM’ye gidip bilet kuyruğuna girecektim. Aslında itiraf etmeliyim bu refleksin sebebi
George Duke değildi. Onunla birlikte gelecek olan caz basçısı Stanley
Clarke’dı. O da 70’li yılların plaklarından hayatımıza girmişti. Onun George
Duke’dan farkı bir Long Play’inin evimde olmasıydı. Plağın ismi “Vulcan
Princess”
dı ve o bonus kafalı siyah adamın hem kontrbas hem de elektrik bas ile yaptıkları bana
büyüleyici geliyordu. Tabi kontrbas ile yaptığı müziği daha da değerli
buluyordum. (Bu zevkim hala aynı yöndedir. Ama Stanley Aga eskisi kadar kontrbas’a
yüklenmez olmuştur, ya neyse.)
Stanley Clarke’ı plağını çala
çala eskitecek kadar dinlemiştim ama George Duke ‘u sadece plak kapaklarındaki
resimlerinden biliyordum. Aslında sonradan öğrendim ki onu da daha önceden
Frank Zappa albümlerinden bilmeden de olsa dinlemişim. Zaten böylesi bir ekol
sahibinin ve fusion klavyesine devrimsel imzasını atan adamı dinlemesek bile
tınısını duymamamış olmamız olanaksızdır.
8 Temmuz 1989 tarihinde
Klavyeli çalgılarda George Duke, davulda Rayford Griffin ve basta Stanley
Clarke, İstanbul Açık Hava Tiyatrosu’ndaydılar. Tabi Stanley Clarke’ın 70’lerin
plak kapaklarındaki gibi bonus kafa olmadığını görmek beni biraz abondene
etmişti. Ancak o konser benim
unutulmazlarım arasında kalacaktı, yıllar yılları kovalasa da. Konser bir Caz
,Rock, Fusion konseri olsa da o günlerdeki hard’n heavy tutkumuzu da
doyurmuştu.
Konsere Stanley Clarke diye
gitmiştim ama bittiğinde George Duke konserinden çıkmıştım. Eh biraz da “Vulcan
Princes” ve orada aklıma yer eden kontrbas kullanımıyla tanıdığım Stanley
Clarke’ın o konserde basgitarı bir an bırakıp, kontrbasa geçmemesinden
kaynaklanmış olabilirdi.
Bu büyük fusion klavyecisi
George Duke’ü kaybettiğimiz şu günlerde aklıma bu konser geldi. Evde de hala
sakladığım o festivalin kitap kataloğunu buldum. Baktıkça bir anda o 24 yıl
öncesine gidiverdim.
Aptülika
Not: Bu haftaki Blues
Perişan radyo programında George Duke’dan biraz takılacağız. Az biraz Frank
Zappa’lı döneminden, biraz da Miles Davis ile yaptığı çalışmalardan ve tabiki
davulcu Billy Cobham ile verdiği konser
kayıtlarından.
Ne zaman Inca Roads'u duysam aklıma bu konser gelir. George Duke'ün boynunda Keytar ile seyirci arasına inip milleti coşturması ve benden birkaç koltuk ötede bir kıza mikrofonu uzatması ve kızın şaşkınlıktan dili tutulunca gülerek etrafa bakıp "she shy! she shy!" diye seslenmesi. O konserden birkaç ay önce ben o zamanki grubumla o sahnede çalmıştım ve 19'u bile henüz doldurmamış o yaşımda bana çok büyük bir iş yapıyorum gibi gelmişti. Birkaç ay sonra bu konseri orda seyirci tarafından izleyince gerçekten ne kadar büyük bir işe kalkıştığımızı ve öte yandan yolun daha ne kadar başında olduğumuzu anlamıştım. Çok güzel yıllardı be, çok yüksek kalibre sanatın içersinde hem var olmak, hem de var olmaya çalışmak... Çok güzel anılar...
YanıtlaSil