Sayfalar

6 Ağustos 2024 Salı

ÜNAL VANİİ ile Erkin Koray'ı Konuştuk.



  1970'li yıllarda Erkin Koray için hep "grup müziği" yapar denilirdi. Öyle ki zaten "Yeraltı Dörtlüsü" grubu da unutulmaz efsaneler arasındaki yerini her daim korur. Erkin Koray, Barış Manço ve Cem Karaca ile anılan üçlü Türkiye'de rock'ın öncü isimleri olarak yerini almıştır. Ama Erkin Koray o üçlüden aynı zamanda gitarist olmasıyla da ayrılır. Bu yüzden de Erkin Koray tek başına değil bir  grupla akla gelirdi. 
1980'lerin sonlarına doğru Erkin Koray'ı sahnede görebilecektik. Bu hem onun uzun seyahatlerinden dönmesi hem de benim (ve kuşağımın) yaşımın artık yetişkin bir genç haline gelmesiyle alakalıydı. İşte Taksim Sıraselviler'deki Bilsak 5. Kat programlarıyla onu her hafta dinleme imkanı bulabiliyorduk. 
Evet her şey güzeldi ama... bir ama'sı vardı. O gecelerde Erkin Koray sahnede tek başına ve önünde bir klavye vardı. Oysa içimizden sahnede arkasında davulu, basgitarıyla bir grup olsaydı diyorduk, ancak yapacak bir şey yoktu. İçimizde bir tedirginlikle, "Acaba gitarı hiç çalmayacak mı?" diye evhamlanıyorduk. Yok o kadar da değildi, yan da duran gitar arada ele alınıyor ve çalınıyordu. İşte o zaman da keyfimize diyecek yoktu hani. 
Bilsak 5. Kat kapandı daha sonra rock bar dönemi geldi Erkin Koray gene tek başına devam edecekti. Bir ara Moda Sineması konserinde onu grupla gördük ama devamı gelmedi. Hatta 1990'ların başında Galatasaray Lisesi'nde verdiği konserde tek başınaydı ve bu isimle de kaset olarak yayınlanmıştı. 
Yani yeni bir dönemde Erkin Koray'la buluşmuştuk ama o eskilerde hatıralardan dinlediğimiz ya da eski Hey dergilerindeki fotoğraflardan bakıp iç geçirdiğimiz tekmili birden rock grubuyla Erkin Koray'ı konserlerde izleyemiyorduk. Ancak 2000'li yıllara geldiğimizde Erkin Koray'ı grubuyla konserlere çıkarken görecektik. İşte bu dönemin izlerini bulabileceğimiz ve son dönemine kadar kimi zaman bas gitarist kimi zaman ikinci gitarist olarak yanında bulunan Ünal Vanii ile buluşup bu serüveni bir dinleyelim dedim. 26 Eylül 2023'te onunla buluştuk ve bu röportajı yaptım. Bu arada o zamana kadar da Erkin Koray'la ilgili Ünal Vanii ile ilk söyleşi yapan da benmişim... Usta müzisyenin bu kadar uzun yıllar yanında bulunan, konserden konsere koşan bir elemana Erkin Koray'ı sorup iki üç kelam almayı akıl edemeyen necip medyamıza da yakışır demekten başka söz bulamıyorum doğrusu. 
Aşağıda okuyacağınız röportajı 26 Eylül 2023'te yaptığımı üst paragrafta belirttim. Erkin Koray'ın ölümünden bir ay sonra yaptığım bu söyleşiyi neden bir yıl sonra yayınlıyorum? Bunun nedeni ise ölümünden sonra trollerin olur olmaz saygısız sözler etmesiydi. İşte bu kırgınlık ve kızgınlıktan dolayı bu röportajı yayınlamakta geciktim. En sonunda da ölümünün birinci yıldönümünde yayınlamaya karar verdim. 
Ünal Vanii ile yapılan bu söyleşi Erkin Koray'la ilgili bir çok konuya açıklık getirecek. Ancak bu röportajda Ünal Abi'nin "Aptul bunları yazma... yani off the record" dediği bölümler buradaki kadar var.  Söz verdiğim gibi o bölümlere burada yer vermeyeceğim ama Erkin abi kızmakta ve buralardan çekip gitmek de çok da haksız değilmiş. Bu bölümleri yazmayacağım, siz de işi uzatıp, yok şöyle böyle demeyin. 

Bu uzun girizgahtan sonra Ünal Vanii ile yaptığımız söyleşiye yer veriyorum. 

Aptulika






Erkin Koray'ın her daim aralıklarla yurtdışı gezilerine çıkıp kaybolması ve tekrar ülkeye dönüp yeniliklerle karşımıza çıkması meşhurdur.  İşte 1980'lere gelinirken Erkin Koray, "felsefe seyahati" diye gazete ve dergilere tanımladığı uzun gezilerine başlamıştı. İşte o gezilerde 1979'da Almanya'da Ünal Vanii ile Erkin Koray tanışıklığı başlamış. Şimdi sözü Ünal Abi'ye bırakalım:

ÜNAL VANİİ: "Sene 1979, Kasım ayıydı. Almanya'da bir barda çalıyorduk. Programın ortasında bir ara vermiştik ki, bize Erkin Koray'ın orada bulunduğunu ve bizimle programdan sonra görüşmek istediğini söylediler.  İlk tanışmamız böyle oldu. Programdan sonra oturduk, konuştuk... bizi çok beğendiğini söyledi."



  Erkin Abi'nin en dikkat ettiği konu geri vokallerdi, işin güzel tarafı  grupta üçümüz de vokal yapabiliyorduk. Cüneyt  de davul çalıp, vokal yapabiliyordu. Erkin Abi'nin en sevdiği olay buydu, "Arkadan üç sesli vokaller yapalım." dedi. 




- Ünal Abi, siz o zamanlar Almanya'da yaşıyordunuz. Barda çaldığınız grupta Türkler var mıydı?
Ü.V: Gitarda rahmetli ağabeyim Cüneyt Vanii, klavyede Atilla Sevimlier, davulda Aykan Büyükyürek ve bas gitarda da  ben vardım. Yani hepimiz Almanya'da yaşayan Türklerdik. O gece Erkin Koray'la tanıştık ve bir hafta sonrası da birlikte çalışmak için bize teklif getirdi, ancak grubu biraz kalabalık buldu. Erkin Abi, hiç bir zaman kalabalık grubu sevmedi, bunu o zaman çözdüm. Bu arada ağabeyim Cüneyt de benim gibi davuldan başlamıştı, bunu öğrenen Erkin Abi, onu davula geçirdi. Ben basgitardayım, Atilla klavyede, Erkin Abi de gitar ve vokalde olacaktı. Bizim biraderin evinin altında stüdyo gibi bir yerimiz vardı, böylece provaları yapmaya başladık. 



 


GRUP TOPRAK 

Provalara başladık. Erkin Abi'nin en dikkat ettiği konu geri vokallerdi, işin güzel tarafı bizim Grup Toprak'ta üçümüz de vokal yapıyorduk.

- Grubun ismi Toprak mıydı?
Toprak ismini bizim klavyeci Atilla bulmuştu. Erkin Abi de, "A çok güzel" dedi ve isim öyle kaldı. 
Grupta üçümüz de vokal yapabiliyorduk. Cüneyt  de davul çalıp, vokal yapabiliyordu. Erkin Abi'nin en sevdiği olay buydu, "Arkadan üç sesli vokaller yapalım." dedi. Böylece çalışmalara başladık. 
Ondan sonra çeşitli yerlerde çıktık çaldık. Kimi zaman kulüp ve barlarda kimi zaman da Türk Geceleri'nde program yaptık, konserler verdik. Bu açıkcası bir buçuk sene sürdü. Sonra bir gün Erkin Koray, "Çocuklar, ben Türkiye'ye dönüyorum." dedi. 



  Erkin Abi prova yapmayı pek sevmezdi. Oturalım bir "Şaşkın" çalalım onu sevmiyordu. "Yahu şimdi üstat" der ve "ikibin seksen sekizinci defa 'Şaşkın'ı çalacağız." sitemiyle devam ederdi. Yani o bunu sevmiyordu. Ama grupla bir araya gelip, stüdyoda bir parçaya başlayıp, doğaçlamalar yapmayı seviyordu. Ama konser var, konserden önce oturalım bir prova yapalım... Şu parçaları geçelim falan, o bunu sevmiyordu. 


EFSANE ŞAN TİYATROSU KONSERİ


Türkiye'ye döndü, bizim Toprak grubu da böylece sona erdi, derken bir gün beni evden telefonla aradı ve "Şan Tiyatrosu'nda konser vereceğim, senin basta olmanı istiyorum gelir misin?" dedi. Tamam dedim ve Almanya'dan kalkıp hemen Türkiye'ye geldim. 
O zaman Erkin Koray Mecidiyeköy'de annesiyle, rahmetli Vecihe Teyze ile yaşıyordu. Orada buluşuyoruz ve tabi konser için hazırlanmamız ve prova yapmamız gerekiyor. Ekip zaten hazırlanmış durumda. İşte ben bas gitardayım, kardeşi Korkut Koray davulda, yeğeni Tayla Koray klavyede olacak, tabiki Erkin abi de gitar vokalde. Yani her şey tamam, tek eksiğimiz prova . Prova ne zaman yaparız diye soruyorum, "Ünal bakarız..." deyip geçiştiriyordu. Sözün özü Erkin Abi prova yapmayı pek sevmezdi.

 


- Erkin Koray prova yapmayı sevmez miydi? Oysa Yeraltı Dörtlüsü döneminde stüdyoya girip, 16 - 17 saat jam Session yaptıkları söylenirdi.

O prova değil bak şimdi Aptul. O başka. Erkin Koray, oturalım bir "Şaşkın" çalalım onu sevmiyordu. "Yahu şimdi üstat" der ve "ikibin seksen sekizinci defa 'Şaşkın'ı çalacağız." sitemiyle devam ederdi. Yani o bunu sevmiyordu. Ama grupla bir araya gelip, stüdyoda bir parçaya başlayıp, doğaçlamalar yapmayı seviyordu. Ama konser var, konserden önce oturalım bir prova yapalım... Şu parçaları geçelim falan, o bunu sevmiyordu. Prova çok nadirdi yani. Hep yeni birisi gruba geldiği zaman prova yapılıyordu. Son yıllarda da genelde hep davulcular yenilendi, onları adapte etmek için prova yapıldı. 

 


- Neyse biz gene o 1984 yılına ve efsanevi öneme sahip Şan Tiyatrosu (1)konserine dönelim. 

Konsere üç gün kala üç gün boyunca durmaksızın prova yaptık. Böylece Şan konserine çıktık. Orada arka arkaya iki günde dört konser verdik. Cumartesi ve Pazar hem matine hem suare (2) olarak 4 konser. Bu konser çok ses getirdi. Bütün biletler günler önceden satılmıştı ve dört konserin her biri ağzına kadar doluydu.

- Şan Tiyatrosu konserinde çok arabesk çalındı diye bir rivayet vardır. 

Nerden çıkarıyorlar onu...Konsere Scorpions ile başladık. Steppenwolf'tan, Rolling Stones'a, Ted Nugent'tan Elvis'e kadar sıkı rock performansıyla başladık. (3)- (dipnotta playlistten örnekleri görebilirsiniz. )

Erkin Koray üçlü (trio) çalmayı seviyordu...En sevdiği grup formatı buydu.  


- Bu konserden sonra devamı geldi mi?

 Benim Erkin Abi'yle beraberliğim 1986 yılına kadar sürdü. Bu grupla ise son konserimizi Şan  konserinden 7 ay sonra Suadiye'de Kulüp Reşat'ta   verecektik. O konserin ön grupları olarak da Denge ve Almanya'dan gelen Türk Rock grubu Sarmaşıklar vardı.   Onlardan sonra da biz çıktık. Kadro olarak davulda rahmetli Sedat Avcı, bas gitarda ben ve elektro gitar ile vokalde Erkin Abi yer alıyordu. Erkin Koray üçlü (trio) çalmayı seviyordu...En sevdiği grup formatı buydu.  

1985 yılında Erkin Abi'nin "Ceylan" albümü kaset olarak çıkmıştı. Orada benim de 3 parçam yer aldı. ( Gözlerim Her Yerde Aradı, Anlamadım, Bir Gün Geçti Aradan)

 


"BEN ALMANYA'YA DÖNÜYORUM, ERKİN ABİ."

Daha sonrası konserler olmadı ve Erkin Abi'ye, "Ben Almanya'ya dönüyorum." dedim.  1986 yılındaydık ve 1994'de kadar da Almanya'daydım. Fakat bu zaman zarfında Erkin Koray iki kere Almanya'ya geldi görüştük. İşte o gelişlerinde de kendi aramızda çalıştık, Jam Session'lar yaptık. Ama bunlar kendi aramızda oluyordu, hiçbir yerde çalmıyorduk, stüdyoya girip doğaçlamalarla takılıyorduk. 

 
  Yani Erkin Abi'nin bana çok büyük katkısı oldu. Yani Erkin Abi, benim hem müzik hocam , hem arkadaşım, hem abim, hem de patronumdu. Ben bu duygular içinde olarak yaşadığımdan , bizim anlaşmamız farklıydı. 


- Erkin Abi için eski grup arkadaşlarıyla hep küs olduğu anlatılır...

Erkin Abi zor insandı.

 


- Ama sizle anlaşabiliyordu. 

Eh ben de yengeç burcuyum. İkimiz de yengeç burcuyduk. Bir de bizim muhabbetimiz farklıydı. Yani önemli olan onu anlayabilmek, onun da seni anlaması... ondan kaynaklanıyordu. Biz çok farklı takılıyorduk çünkü. Bir de şu var; onunla birlikte çalıştım, yakınında bulundum ama aramızda bir mesafe vardı. Hep bir saygı çerçevesi vardı. O Erkin Abi, ben Ünal'dım yani. Çünkü müziği ben ondan öğrendim sayılır. 1979'a kadar biz çalıyor, ediyorduk da ; Erkin Abi ile çalıştıktan sonra ben bas gitarın ne olduğunu doğru dürüst anladım yani. Onun bana verdiği tavsiyelerle, "Ünal, bak şurda şöyle yapsan" diye. Yani Erkin Abi'nin çok büyük katkısı oldu. Yani Erkin Abi, benim hem müzik hocam , hem arkadaşım, hem abim, hem de patronumdu. Ben bu duygular içinde olarak yaşadığımdan , bizim anlaşmamız farklıydı. 

 


KLAVYE İLE TEK BAŞINA DÖNEMİ

- Biz onu 1970'lerin başında grup müziği yaparken bilirken, 80'lerin sonuna doğru Bilsak'ta onu tek başına klavye önünde görüp şaşıracaktık. 

O durum şimdi şundan kaynaklanıyordu: Bir, provaları sevmediğinden. Bir de Erkin Abi'nin çaldığı o klavyedeki ritimlerin hepsini kendi yazmıştır. Onlar piyasada her klavyede görülen ritimler değildir. Hepsini teker teker yazmıştır yani... basından tut, gitar alt yapılarına kadar hepsini kendi yazmıştır.  

- Titizliği de vardı...

Her şeyi en ince detayına kadar gören, bilen bir yapısı vardı. 

Erkin Abi'nin o klavye döneminde şöyle bir açıklaması vardı: "Bıktım be Ünal..." der ve devam ederdi, " Davulcu geliyor, sorun var. Basçı geliyor, sorun var. Gitarcı geliyor, sorun var. Hep bir sorun yaşıyoruz. Böyle tek başına en güzeli, çıkıyorum çalıyorum. Kafam rahat, kimseye muhtaç değilim. Kimseye bu akşam konser var, gelir misin... gelmez misin demiyorum." Yani Erkin Abi bunu çok sevdi ve o dönemde öyle takıldı. 


- O dönem boyunca Erkin Koray'ı grupla birlikte görmedik, daha sonra grupla sahneye çıktığında da yanında hep siz vardınız.

Şimdi ben 1986'da Almanya'ya gittim ama bizim bağımız hiç kopmadı, hep görüştük. Sonra ben 1994'te Türkiye'ye dönüş yaptım. Fakat Erkin Abi o sıralar klavye ile tek başına başlamıştı. Ortaköy'de bir yerde çalıyordu ve bir gece ben oraya gittim. Orada bir kaç kere beraber de çaldık. Fakat zaman içinde insanların hayatları değişiyor; ben de o dönem ticarete falan atılmıştım, yani o süreçte müzik ikinci planda kalmıştı. Ama dedim ya, hiç bağımız kopmadı yani, benim ev Beşiktaş'taydı, bize gelirdi. Bir yerlerde oturur içerdik, sonra saat üç gibi bizim eve giderdik. Ben o evde babamla yaşıyordum. Erkin Abi ile babam çok iyi anlaşırdı, öyle ki biz gelince babam da uyanır, bize katılırdı ve rakıya devam ederdik. Yani öyle bir muhabbetimiz vardı. 
Erkin Abi'nin o klavye döneminde şöyle bir açıklaması vardı: "Bıktım be Ünal..." der ve devam ederdi, " Davulcu geliyor, sorun var. Basçı geliyor, sorun var. Gitarcı geliyor, sorun var. Hep bir sorun yaşıyoruz. Böyle tek başına en güzeli, çıkıyorum çalıyorum. Kafam rahat, kimseye muhtaç değilim. Kimseye bu akşam konser var, gelir misin... gelmez misin demiyorum." Yani Erkin Abi bunu çok sevdi ve o dönemde öyle takıldı. 

 



MİLENYUM VE YENİDEN GRUP MÜZİĞİNE DÖNÜŞ

1999 yılında ben kendi grubumu kurmuş ve kendi parçalarımı yapıyordum. Provalarımızdan birine Erkin Abi geldi. Provadan sonra bana, "Ünal, ben tekrar grupla çalışmak istiyorum." dedikten sonra, "Ne diyorsun, gelir misin?" diye sordu. Benim birinci tercihim her zaman  onunla müzik yapmaktı, tereddütsüz kabul edecektim. 

Böylece başladık ve ilk konseri de 2000'de Milenyum Gecesi'nde verdik. Erkin Abi gitar ve vokalde, ben bas gitarda, davullarda da Alpay Şalt'tan oluşan bir trio olarak The Marmara'nın altındaki mekanda sahneye çıkmıştık. O gecede Teoman, Cem Karaca ve Erkin Koray sahneye çıkıp konser verecekti. O gece ikibin kişilik mekan dört bin kişi ile tıka basa dolmuştu. İşte ilk orada yeniden grup olarak başladık, ondan sonra da aralıksız devam ettik. 

Üçlü olarak grup iyidi ama Alpay sadece bizle değil bir çok projede ve grupta da çalıyordu. Erkin Abi'nin de bir huyu vardır; bir elemanının başka gruplarda da çalmasını istemez. "Eğer çalıyorsa da birinci tercihi ben olmalıyım." derdi. Böyle olunca da Alpay'la bağlarımız koptu. 
Alpay'la olmayınca, Erkin Abi," Ünal, şimdi ne yapacağız biliyor musun? Ben gene klavye- gitar, sen bas gitar ve geri vokalleri yapacaksın, yani biz ikimiz çıkacağız sahneye."dedi. 2000 yılının içinde de böyle çıktık. Rahmetli Engin Yörükoğlu'nun mekanı Jazz Stop'ta belirli zaman aralıklarında devamlı çaldık.

 Erkin Abi ile bir yere gittiğimizde, kalabalık arasından birini bana gösterir, "Bak bu kesin davulcudur. "derdi, o tanımadığımız kişi hakikaten de davulcu çıkardı. 

Daha sonra gene Erkin Abi'den bir değişiklik önerisi gelecekti. Bana "Sen ritim gitar geç, yalnızca bir başçı alalım ve üç kişi çıkalım sahneye" diye yeni bir kombinasyon yapacaktı. Şimdi ismi hatırıma gelmiyor ama bir basçı arkadaşı aldık ve  bu kadroyla 4 - 6 konsere çıktık.

- Davul gene yok...

Evet... Üçlüyüz ama gene davul yok. Davulcu konusunda hep sıkıntı olmuştu zaten. Davulcu karekteri diğer enstruman çalanlara göre hakikaten farklıdır. Erkin Abi ile bir yere gittiğimizde, kalabalık arasından birini bana gösterir, "Bak bu kesin davulcudur. "derdi, o tanımadığımız kişi hakikaten de davulcu çıkardı. 

Grubumuzun yeni formatında iki gitar, klavye ve bas olacaktı ama davul olmayacaktı. Şimdi adı neydi diye düşünüyorum ama aklıma bir türlü gelmiyor ama işte o basçı arkadaşla bu şekilde devam ettik. Daha sonra bir gün bizi Fermantasyon diye bir yere davet ettiler. Esasında Erkin Abi, böyle davetlere pek gitmezdi. O mekanda yer alan grupta bizim bas gitarist de çalıyordu. Grupta davulda Murat Hiçdönmez yer alıyordu. Orada grubu dinlerken ben Erkin Abi'ye, "Bak bu çocuk fena değil" dedim. Bu arada davulcuları da hep ben bulmuşumdur. Erkin Abi de "Tamam" dedi ve biz program sonrası Murat ile konuşup gruba alacaktık. 
Murat Hiçdönmez - davul
Emre Güngörmüş - klavye
Erkin Koray - gitar ve vokal
Ünal Vanii - bas gitar
Bu kadroyla dört kişilik bir grup olmuştuk. Bu kadroyla Erkin Abi bizi alarak İzmir'e götürdü ve orada bir ay kalıp, provalar yapıp, ısınacaktık. O bir aylık İzmir macerası da ayrıdır hani... o bir ay boyunca sadece bir gün prova yaptık. 



BOSTANCI KONSERİNDE ALTI KİŞİLİK GRUP

İzmir maceramızdan sonra İstanbul'a geldik ve Moğollar ile birlikte Erkin Koray'ın vereceği bir Bostancı Gösteri Merkezi konseri vardı. O konsere hazırlanırken Erkin Abi, "Ünal, sen bu konserde gitara geç ve oraya kalabalık çıkalım. Ahmet (Güvenç) basa geçsin, bir de Cahit (Kukul)'i çağırayım... o da seninle birlikte gitar çalsın. Orada kalabalık kadroyla olalım." dedi. Emre, Ahmet, Murat, Cahit ve ben toplamda 6 kişilik bir grup olacaktık. Provalar için de Alper Tema'nın stüdyosunu seçmiştik. Sonra ben bir gün stüdyoya bir bakayım diye gitmiştim. Kapıdan girdiğimde bir baktım ki Alper davul çalıyor. Erkin Abi de  o sıralar bizim davulcumuz olan Murat Hiçdönmez'den pek memnun değildi. Hatta Erkin Abi'nin sıdkı öyle sıyrılmıştı ki,"yahu gene üçlü hale mi dönelim" diye içinden geçiriyordu. İşte o sıra Erkin Abi'ye stüdyoda davul çalarken bulduğum Alper'i önerdim ve fena değil dedim. Erkin Abi de Alper'i dinleyice gruba aldı. Ondan sonra da uzun bir dönem Alper'le çalışacaktık. Bostancı konserine 6 kişi olarak davulda Alper'le çıktık. Hatta üçlü olarak katıldığımız Blues Festival'lerinde de davulda Alper olacaktı. 

 






50. YIL KONSERİ

Çok güzel ve uyumlu bir hale gelmiştik ama o sırada benim Almanya'ya gitmem gerekiyordu. Gitmesem orada oturma iznimi kaybedebilirdim. Böylece apar topar Almanya'ya gittim. Bir kaç ay sonra Erkin Abi beni telefonla aradı, "Ünal nerdesin. 50. yıl konserim olacak... mutlaka gelmelisin". Gelmem imkansız gibiydi, hem orada yeni bir işe girmiştim hem de orada bulunmamı gerektiren bir sağlık problemi yaşıyordum ve tedavi işlemlerim başlamıştı, dolayısıyla İstanbul'a gelmem mümkün değildi. Böyle olunca da Erkin Abi, o konser için Ahmet Güvenç'i alacaktı. Davulda Alper, klavyede Emre, gitarda Cahit Kukul, bas gitarda Ahmet Güvenç'ten oluşan kadrosuyla Erkin Koray'ın 50. yıl konserine çıkacaklardı. O konserde Duman grubu ve Özlem Tekin de konuk olmuşlardı. 

2011'in Şubat ayında bypass ameliyatı olmuş evde yatıyordum. Mayıs ayının başlarıydı herhalde, bir telefon gelecekti, "Üstat, sen hala yatacak mısın?"... Arayan Erkin Abi'ydi. Ben ne kadar daha nekahet dönemindeyim falan desem de, "Bırak şu yatmayı, hadi toparlan konsere gidiyoruz." diye devam etti. Ben nasıl falan desem de, Erkin Abi, "Gidiyoruz" dedikten sonra, "Aydın Çine'de konser var, al gitarını gel." diye ekledi. 

 

Daha sonra işlerimi hale yola koyduktan sonra Almanya'dan döndüm. Erkin Abi, "Şimdi ben Ahmet'le çalıyorum, ona ayıp olmasın. Sen bu sefer grupta ikinci gitar olarak yerini al."dedi, ve bir dönem böyle çaldık. Sonra Ahmet, Kurtalan Ekspres grubunu tekrar canlandırmaya karar verdi ve böylece ben tekrar bas gitara geçtim. 2009 yılından 2010'a kadar öyle çaldık. Ancak bu da kısa sürecekti, çünkü benim bypass ameliyatı olmam gerekiyordu. Böylece Ahmet Güvenç gruba tekrar dahil oldu.

 


7 KARDİYALOG NEZARETİNDE AYDIN KONSERİ
2011'in Şubat ayında bypass ameliyatı olmuş evde yatıyordum. Mayıs ayının başlarıydı herhalde, bir telefon gelecekti, "Üstat, sen hala yatacak mısın?"... Arayan Erkin Abi'ydi. Ben ne kadar daha nekahet dönemindeyim falan desem de, "Bırak şu yatmayı, hadi toparlan konsere gidiyoruz." diye devam etti. Ben nasıl falan desem de, Erkin Abi, "Gidiyoruz" dedikten sonra, "Aydın Çine'de konser var, al gitarını gel." diye ekledi. 

Ameliyattan iki ay sonra konser için yataktan kalktım. Hiç unutamıyorum o anları, 2011'in Mayıs ayıydı her halde, Aydın Çine'ye konsere gittik. Davulda Alper var bas gitarda ben varım yani üç kişilik bir kadro olarak sahnedeyiz. O gün benim dönüm noktamdı diyebilirim. O konserde izleyiciler arasında İzmir'den gelen yedi kardiyalog vardı. Her şarkı arasında aşağıdan, "Ünal Abi, merak etme rahat ol. Biz yedi kardiyalog buradayız." diye bağırıyorlardı. Aydın konserini sağ salim bitirmiştim, devamı da geldi ve bir daha hiç durmadan devamlı çaldık, yani artık hep beraberdik. 

  Erkin Abi, İzmir'in dışında bir yerde villa kiralamıştı ve biz orada üç hafta takılacaktık. Orada jam session'lar falan yaptık. Her halde Yeraltı Dörtlüsü'nden sonra ilk defa böylesi sıkı bir çalışma ve birliktelik olmuştu. Üç hafta aynı mekanın içinde gece üçte kalkıp, gitarların başına geçip böyle takıldık yani. 

- Kadro da tam oturdu galiba.

Kadro oturmuştu oturmasına ana gene davulcu sorunu yaşanacaktı, bu seferki davulcu arayışımıza Ahmet (Güvenç) eskilerden Sefa Ulaştır'ı getirerek son verecekti. Rahmeti Sefa gruba katılınca tam gaz devam ettik. İlk konserimizi Taksim Ghetto'da vererek başladık. 

Bir süre sonra Ahmet gene gruptan ayrıldı ve ben her zaman olduğu gibi gitarı bırakıp bas gitara geçecektim. Erkin Abi o sıra bana, " Sana hep söylüyorum, ne kadar az adam o kadar rahat. Gel gene  biz üçlü çalalım... Sefa, sen ve ben." diyecekti. Tamam dedik ve İzmir'e gittik. Erkin Abi, İzmir'in dışında bir yerde villa kiralamıştı ve biz orada üç hafta takılacaktık. Orada jam session'lar falan yaptık. Ondan sonra verdiğimiz konserler de en iyilerinden olacaktı. Çünkü hakkaten çok sıkı çalıştık yani. Her halde Yeraltı Dörtlüsü'nden sonra ilk defa böylesi sıkı bir çalışma ve birliktelik olmuştu. Üç hafta aynı mekanın içinde gece üçte kalkıp, gitarların başına geçip böyle takıldık yani. O dönem Sefa, ben ve Erkin Abi... bu kadroyla harika konserler verdik.
2013'te Sefa Ulaştır, Kurtalan Ekspres'in davuluna geçecekti ve bizde davula Alper Tema'yı alacaktık. 

 2015'e kadar hep çaldık. 2015'te arka arkaya 4 konser verdik ama Erkin Abi Kanada'ya gitmeye karar verdi. 


- Kanada'ya gidip yeni projeler geliştirecekti. Planları neydi?

Kızıp gitti. Her şey yolunda giderken birden 15 Temmuz oldu ve onca planlanmış konser iptal oldu. Kaç konserimiz iptal oldu hatırlamıyorum bile. Bundan önce de Gezi eylemleri olmuştu, konserler iptal. Soma maden faciası hep iptaller yaşayacaktık. Sonra 15 Tmmuz, gene konserler iptal. Erkin Abi, "Ülkede bir şey oluyor, bizim konserlerimiz iptal. Biz nasıl yaşayacağız yahu!" diyecekti. Sonuçta biz müzik yaparak yaşayan insanlarız. Biz bundan para kazanıyoruz. Varolma sebebimiz bu yani. Sonuçta Erkin Koray tek başına yaşamıyordu ki, ekibi vardı, ekibine de bakıyordu. Ben vardım, davulcu vardı, ondan sonra güvenlikler vardı. Bir ekiptik yani. Adam bir ekibe bakıyordu. O da sonuçta bir patrondu yani. 


Bir gün geldi ve  Erkin Abi, Bu nasıl olacak ben anlamıyorum. Böyle olacak gibi deil, ben Kanada'ya gidiyorum." dedi. Ona "Ne kadar kalacaksın?" diye sorduğumda, "Vallahi bilemiyorum. Ben Kanada'ya gidiyorum işte." diyecekti. "Damla da Kaanada'da zaten diye de ekleyecekti. 


- Kanada'ya gittikten sonra bağlantınız sürdü mü?

Bağlantımız Whats App yolula sürü. Orada kayıtlar yaptığını söylüyordu ve benden de üç şarkı aldı. Onları kaydetti mi etmedi mi tam bilmiyorum. Daha sonra gene benden bir beste istedi ve "Üstat, müthiş bir parça oldu." demişti. Ancak onu da "Bu ülkeye yeni parçalatr yepeceğız, onları da çalıp, yağmalayacaklar." dedi. Bunları Damla yayınlayacak mı, yayınlamayacak mı, hiç bir fikrim yok. 


*** 



 


(1)İstanbul Taksim Elmadağ'da bulunup sonrada bir yangında kül olan Şan Tiyatrosu'nda verilen efsanevi konser.  Konserle ilgili fotografları alttaki linkten bulabilirsiniz.

(2) Eskiden konserler matine ve suare yapılırdı. Gündüz yapılana matine  (mesela saat: 15.30 gibi) , gece yapılana suare( saat 20:30 gibi) . 

(3) 7 - 8 Nisan 1984 yılında Şan Tiyatrosu'nda yapılan konserde Scorpions'tan "Animal Magnetism" ile açılan konserde Lynyrd Skynyrd'dan"Same Old Blues", Steppen Wolf'tan "Born To Be Wild", Rolling Stones'dan "What A Shame", Fats Domino'dan " Bluebery Hill", Elvis Presley'dan "Sit Right Down And Cry", Johnny Cash'den   "I Walk The Line", Sam The Sham'den "Wooly Bully, Elvis Presley'den "Bossa Nova Baby", Payolas'dan "Eyes Of A Stranger, Ted Nugent'dan "Sneak Sneeking Cowboys"... Konserin ilk bölümünde bu parçalar bu sırada çalınıyor ve ara veriliyor. Konserin ikinci bölümünde ise "Şaşkın, Fesupanallah diye devam ediyor. İkinci yarıda yeni çıkan "İllaki" albümünden parçalara ağırlık veriliyor. 
  
 

1 yorum:

  1. Ünal abinin adını hatırlayamadığı baş gitarist Gökmen Özveri. Kendisi aynı zamanda Fermantasyon bar'da sahne alııyordu ve yanlış hatırlamıyorsam mekanın işletmesine de ortaktı.

    YanıtlaSil